Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. Korkut Boratav : Allah Kerim Modeli

Boratav, iktidarın ekonomide “çapaçul” bir anlayışa sahip olduğunu belirterek “Dışarıdan para gelirse ihya oluruz, gelmezse Allah kerim modeliyle işsizlik bitmez, toplumsal bunalım sürer” dedi.

Yayınlanma:

|

Prof. Korkut Boratav, büyüme için yapılan her hamlenin döviz krizi yaratacağını söyledi, bunun: ‘Allah kerim modeli‘ olduğunu belirtti.

Boratav, iktidarın ekonomide “çapaçul” bir anlayışa sahip olduğunu belirterek “Dışarıdan para gelirse ihya oluruz, gelmezse Allah kerim modeliyle işsizlik bitmez, toplumsal bunalım sürer” dedi.

İktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav, Türkiye’de ekonomik modelin yanlış olduğunu ve temel bir model değişikliğine gidilmesi gerektiğini açıkladı. Bu modelle cari açığın ekonominin sırtında yük olarak taşınacağını, büyümeyi yukarı çekmek için yapılacak her hamlenin “döviz gerilimleri” yaratacağını söyleyen Boratav, yeni ekonomi yönetiminin politikalarının ise büyümeyi düşüreceğini ve ekonomide durgunluk tehlikesini artıracağını açıkladı.

Prof. Dr. Korkut Boratav, yeni ekonomi yönetiminin politikalarını ve ekonomideki son gelişmeleri Cumhuriyet’e değerlendirdi: 

– IMF ve OECD’nin öngörüleri, Türkiye için 2020 sonrasının büyüme patikasının yüzde 3’ler civarında seyredeceği doğrultusunda. Bu inişli çıkışlı kronik dış açık veren bir senaryodur.

– 2021 için yüzde 5 büyüme öngörüleri kadük olmuştur. Şu anda görevi üstlenmiş olan yeni ekonomi yönetiminin bu politikaları yani enflasyonu aşan faiz, dalgalı piyasaya teslim edilmiş döviz kuru programını sürdüreceği varsayımına dayalı olarak Türkiye, bu yıl ve sonraki yıllarda yüzde 3’ler civarında bir büyüme izleyecek. 

– Bu, Türkiye’de şu anda yaşamakta olduğumuz geniş anlamlı işsizliğin hafiflemesine imkân vermeyecek bir durgunlaşma anlamına gelir. Ekonominin durgunlaşması, Türkiye’nin emek rezervlerinin üretime taşınamaması sonucunu doğurur. 

– İstihdam, 2020’nin tümünde çarpıcı boyutlarda düşmüştür. Şu anda istihdamda artış başlamış da olabilir ama bu diplomalı-diplomasız, eğitimli-eğitimsiz çalışma yaşına gelen nüfusun iş bulması anlamına gelmiyor. Asıl kronik ve vahim işsizlik buradadır.

– Türkiye, 2020’de 36.7 milyar dolar cari açık verdi. 2021 ve sonrasında da sürekli ve kronik cari açık bir fren gibi ekonominin sırtında yük olarak taşınacak. 

– Büyüme temposunu yukarı çekmek için yapılacak her hamle, cari açığı yükseltip döviz piyasalarını baskı altına alacak. Ekonomi, 2018’den itibaren yaşadığı döviz gerilimlerine sürüklenecektir. Yani disiplin unsuru cari açıkta yatıyor.

– Şu andaki kadronun uygulamaya başladığı neoliberal makroekonomi politika çerçevesi tümüyle değişmedikçe Türkiye ekonomisi, kronik bir toplumsal bunalım ortamı içinde kalmaya devam edecektir. 

– Berat Albayrak’ın temsil ettiği “çapaçul”, yani iyimserliği tablolara, istatistiklere taşıyarak ekonominin düzeleceğini varsayan, “Dışarıdan bol para gelirse ihya oluruz, gelmezse Allah kerim” yaklaşımı ile bir yere gidilmez. Temel bir model değişikliğini düşünmek lazım.

BANKA HABERLERİ

TCMB BAŞKANININ, TBMM PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SUNUMU

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunumda, enflasyonla mücadelede kararlı duruşlarını sürdüreceklerini vurguladı. Karahan, nisan ayında finansal piyasalardaki gelişmeler nedeniyle enflasyon beklentilerindeki iyileşmenin duraksadığını söyledi.

“Beklentiler, dezenflasyon süreci açısından hâlâ bir risk unsuru olmayı sürdürüyor.”

Küresel Belirsizlikler ve Ticaret Politikaları Büyümeyi Baskılıyor

Karahan, küresel ticaret politikalarında artan korumacı önlemlere ve bu alandaki belirsizliklere dikkat çekerek, bu gelişmelerin küresel büyüme üzerinde aşağı yönlü riskler oluşturduğunu ifade etti.

“ABD başta olmak üzere büyük ekonomilere dair büyüme beklentilerinde düşüş yaşanıyor. Bu durum, Türkiye’nin dış talep görünümünü de olumsuz etkiliyor.”

Yurt İçi Talep Öngörülerin Üzerinde

Başkan Karahan, yurt içi talebin zayıflamakla birlikte tahminlerin üzerinde seyrettiğini kaydetti. Özellikle hizmet sektöründeki harcamaların ılımlı olduğunu belirtti.

“Talep göstergelerini yakından izliyoruz. Talep, dezenflasyon sürecini olumsuz etkilerse gerekli tüm adımları atarız.”

Enflasyonda Düşüş Sürüyor, Ancak Beklentiler Hâlâ Yüksek

Karahan, Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) Nisan ayında %37,9 seviyesine gerilediğini belirterek, bu düşüşün 2024 Mayıs’taki tepe noktasından itibaren kesintisiz şekilde sürdüğünü vurguladı.

Ancak, enflasyon beklentilerinin hâlâ TCMB’nin hedeflediği dezenflasyon patikasının üzerinde seyrettiğini söyleyen Karahan, bu durumun para politikasında sıkı ve kararlı bir duruş gerektirdiğini ifade etti.

Likidite ve KKM’de Son Durum

Karahan, Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarındaki düşüşün sürdüğünü, yabancı para kredilerdeki büyümenin ise hedeflerle uyumlu şekilde ilerlediğini açıkladı. Ayrıca, likidite koşullarının dikkatle izlendiğini ve bu alandaki araçların etkin kullanılmaya devam edeceğini belirtti.

Enflasyonla Mücadelede Kararlıyız

Sunumun sonunda Karahan, fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı para politikası duruşunun sürdürüleceğini belirterek şu ifadeleri kullandı:

“TCMB olarak dezenflasyon sürecinin devamını sağlayacak; enflasyonu belirlediğimiz ara hedeflerle uyumlu şekilde düşürmek için kararlılıkla çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”

Başkanımız Dr. Fatih Karahan’ın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Yaptığı Sunum: tcmb.tl/Bxd6707

 

SUNUMUN TAMAMI: TCMB BASKANI TCMB SUNUMU 06_05_2025

 

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Faizle Enflasyon Düşmez: Çözüm Üretimde!

Yayınlanma:

|

İki yıldır “talebi baskılayarak Enflasyonu düşürme” stratejisi uygulayıp sonuç alamadığımız yöntemde niçin ısrar ediliyor! Tren üzerinde ters tarafa koşan insan gibi olduğumuzdan olabilir mi?

Nur içinde yatsın İ.Ü. SBF’de Maliye Politikası dersini Prof. Dr. Sevim GÖRGÜN hocadan alma şansını yakalamıştım. Hocamız, “İktisat Teorisi, İktisadi olayların nasıl oluştuğunu” araştırır derdi ve devam ederdi: “Günümüzde uygulanan iktisat politikalarında amaçlar genellikle, tam istihdam, fiyat istikrarı, yüksek bir büyüme, gelişme hızı ve gelir bölüşümündeki aşırı farklılıkların giderilmesidir” diye sözlerine devam ederek makro büyüklüklerin altını çizerdi.

İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde Yüksek Lisans derslerinde Prof. Dr. Esfender KORKMAZ, Prof. Dr. İzzettin ÖNDER yine nur içinde yatsınlar Prof. Dr. Nihat FALAY ve Prof. Dr. Tülay ARIN hocalarımız da Makro denge ve önceliklere önem verirdi. İ.Ü. SBF’deki Prof. Dr. Ali Ülkü AZRAK gibi hukukçu hocalarımız da Bağımsız Hukuksal yapının ülke kalkınmasındaki ödemenin altını tekrar tekrar çizerdi…

Son yıllarda Enflasyon ile mücadele tüm önceliklerin önüne geçti. Fakat bunun da taktiksel ana aracı Faiz oranlarına kitlenip kaldı. “Talebi  daraltarak Enflasyonu kontrol altına almak” ise temel Enflasyon Politikası haline gelmiş durumda. Bu Politikanın doğruluğu ve Alternatifleri yeterince sorgulanmadı. Talep daraltmak için alım gücünün düşürülmesi, sosyal gelir dağılımı bozulması, neden değil sonuç olarak karşımıza çıkarken; özellikle son iki yıldır uygulanan sıkı para politikası İBB Başkanı İmamoğlu tutuklanması ile devam eden süreçte net sekteye uğradığı gibi ortaya çıkan sonuçları ile makro taşların henüz yerine oturmadığını, makro dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu da yaşayarak öğrenmiş olduk. İki yıllık Talebi Baskılayarak Enflasyonu düşürme stratejisinde GÜVEN ortamı oluşmadığı için, rakamlara yansıyan bir düşüş de görülmedi, TÜFE %38’e sıkışıp kaldı. Döviz Rezervlerinden çıkan 50 milyar USD üzerinde döviz dışında örneğin, %46’lara kadar düşen Ticari Kredi faiz oranının %55-60 bandına çıkması, kredilerin daralması, kredi takip ve konkordatoların artması gibi olumsuzlukların maddi kaybını henüz hesaplamaya vakit bile bulamadık.  Alınan ilk sonuçlar bile bu sürecin iyi yönetilemediği ve yıkıcı olduğunun işaretleri dolu! Yaşayarak bir kez daha öğrendik ki “sıcak para siyasi gergin ortamları sevmez“.

Benim asıl üzerinde duracağım nokta Talebi bastırarak Enflasyonu düşürme yerine “Üretimi/arzı artırarak enflasyon düşürülemez miydi?” Hangi makro ekonomi politika kısa/orta/uzun vadede daha kalıcı olurdu? Bunu üzerinde kafa yormanın faydası var diye düşünüyorum!

Teoride üretim arzını artırmak, yani arz yönlü bir politika izlemek, talebi baskılamaya göre daha sürdürülebilir ve yapıcı bir çözüm olabilir. Ancak bu yaklaşımın Türkiye gibi yapısal sorunları olan bir ülkede uygulanması zorluklarını yaşayarak öğrendik.

Talep Kısmak ya da Arz Artırmak ne gibi sonuçlar doğurur

Kriter Talep Kısma (Faiz artırımı, kredi daraltma) Arz Artırma (Üretim, yatırım, verimlilik)
Kısa vadede etkisi Hızlı etki eder Yavaş ama kalıcı etki sağlar
Büyüme üzerindeki etkisi Negatif Pozitif
İşsizlik üzerindeki etkisi Artırır Azaltabilir
Enflasyona etkisi Tüketim düşer, fiyatlar gerileyebilir Mal arzı artar, fiyatlar denge bulur
Zorluk seviyesi Daha kolay (merkez bankası kararı yeterli) Daha zor (yatırım, teşvik, teknoloji gerek)

Neden sadece arz artırılamıyor?

  1. Yatırım ortamı güvensiz: Kur belirsizliği ve enflasyon riski yatırım iştahını bastırıyor.

  2. Finansmana erişim zor: Ticari kredi faizleri çok yüksek, yüksek faiz ile orta/uzun vadede yatırım cazip değil.

  3. Girdi maliyetleri çok yüksek: Özellikle enerji, hammadde, işgücü maliyetleri benzer ülkelere göre olumsuz ayrıştı.

  4. Sanayide dışa bağımlılık yüksek: Üretim artışı döviz ihtiyacını artırıyor, girdi maliyetlerinde ciddi artış var. Baskılanan kur ortamında İhracat Döviz Dönüşüm kur desteği (%2 ile başlayıp %3 ile devam eden) yetersiz kaldı. İhracatçıların rekabet koşulları ağırlaştı.

  5. Yapısal reformlar eksik: Verimliliği artıracak, hukuk, eğitim, tarım ve sanayi politikaları sınırlı.

Peki Arz Artırma Yoluyla Enflasyon Nasıl Düşürülür?

  1. Verimlilik Artışı: Dijitalleşme, otomasyon, enerji verimliliği yatırımları

  2. Yatırım Teşvikleri : Sanayi bölgeleri, ihracat odaklı üretim teşvikleri

  3. Tarım Reformları: Gıda fiyatları üzerinde doğrudan etkili

  4. Lojistik ve Enerji Maliyeti Düşüşü: Ulaştırma ve enerji altyapı yatırımları

  5. İstihdam ve Teknoloji Yatırımları: Uzun vadede üretim kapasitesini artırır

Özetlemek gerekirse; Türkiye’de kısa vadeli enflasyonla mücadelede talep daraltıcı politikalar etkili olabilir ancak orta-uzun vadede enflasyonu kalıcı biçimde düşürmenin yolu arzı artırmaktan geçer. Bu da ancak yatırım, üretim, verimlilik ve kurumsal reformlarla mümkündür. Yoksa sadece Talebi daraltalım stratejisi uygulanır ise Vatandaş ürün almasın, Esnaf ürün satamasın, Sanayici üretmesin sonucu elimizde kalır ki henüz bunun ekonomi ve sosyal alandaki sonuçları hakkında oluşacak sorunları kimse dillendirmiyor. Sonucun İflaslar, İşsizlik, batan krediler, kriminal ortamın oluşması gibi liste uzatılabilir. Tahmin etmek için de ekonomist ya da kahin olmak gerekmiyor! Klasik söylem olacak ama aynı yöntemleri deneyerek farklı sonuçlar beklenmeyeceği için yeterince deneyim edinmedik mi?

Erol TAŞDELEN-Ekonomist        www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Güler: “Batma noktasına gelen ama farkında olmayan işletmeler var”

Maliyet baskısının her geçen gün arttığını ifade ederek, üretim tarafındaki sıkışmaya dikkat çeken Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler, “Üretim devam ediyor gibi görünüyor ama aslında firmalar farkında olmadan kaybediyor. Bu çok tehlikeli bir tablo. Eskiden zarar ettiğimizi bilirdik, şimdi çalışırken batma noktasına gelen ama bunun farkında olmayan işletmeler var” açıklamasında bulundu.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Eskişehir Ticaret Odası (ETO) Başkanı Metin Güler, son dönemde artan faiz oranları, yükselen maliyetler ve küresel ekonomik belirsizliklerin iş dünyasında ciddi tedirginlik yarattığını belirterek, mevcut ekonomik koşulların işletmeleri sürdürülemez bir yapıya sürüklediğini söyledi. Güler, özellikle birim başı maliyetlerdeki hızlı artışa dikkat çekerek, birçok firmanın çalışırken zarar ettiğini fark edemediğini ifade etti.

ETO’nun nisan ayı olağan meclis toplantısında konuşan Metin Güler, son dönemde ekonomik dengelerin bozulduğunu ve bunun işletmelere doğrudan yansıdığını açıkladı. Güler, “Uzun süredir alıştığımız bir sistem vardı ve iş dünyası bu düzene güvenmeye başlamıştı. Ancak son süreçte yaşananlar hepimizde bir şok etkisi yarattı. 2013’ten sonra ekonomide bir yön vardı, yatırımcı ona göre karar alıyordu. Bugün gelinen noktada, 46’ya yükselen politika faizi ve bunun getirdiği finansal baskılar nedeniyle işletmelerin dengesi bozuldu. Bu süreci yönetmek iş camiası için hiç kolay olmayacak” dedi.

Dünyadaki gelişmeleri de değerlendirerek küresel belirsizliklerin Türkiye ekonomisini doğrudan etkilediğini sözlerine ekleyen Metin Güler, “Dünyada enteresan bir ekonomik savaş yaşanıyor. Bu ortamdan etkilenmememiz mümkün değil. Türkiye olarak bu tabloda yeni bir pozisyon almak zorundayız. Üretmeden, para kazanmadan yol kat etme şansımız yok. Bu tüm işletmeler için geçerli. Firmaların karlılığını artırmak için yeni mekanizmalar geliştirmeliyiz” ifadelerini kullandı.

“İnşaat sektörü kilitlendi, Eskişehir’e yatırım gelmez”

Eskişehir ekonomisini doğrudan etkileyen konulardan birinin konut piyasasındaki daralma olduğunu belirten Güler, yatırımcının yeni projelere başlamaktan çekindiğini söyledi. Metin Güler, sözlerine şöyle devam etti: “Eskişehir’de konut piyasası sıkışmış durumda. Kiralar çok yüksek, şehir pahalı hale geldi. Müteahhitler artık yüzde 50-55 kâr oranıyla masaya oturuyor. Bu da satış fiyatlarından kiralara kadar zincirleme bir etki yaratıyor. Yeni konut alanları ve arsa üretimi şart. Yoksa bu maliyetlerle Eskişehir’e yatırımcı gelmez.”

ABDULLAH SÖNMEZ- Ekonomim

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.