Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. Yılmaz : Firmalar geleceklerinden kaygı duyuyorlar

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz: İhracat ve üretimde maliyetler dövize endeksli. Firmalar geleceklerinden kaygı duyuyorlar. Dış ticaret haddi, tarihi düşük düzeylerde. Üretim hamlesinde kamu sektörü etkin rol üstlenmeli.

Yayınlanma:

|

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, Kur Korumalı Mevduatın (KKM) Hazine’ye yükünün ne olacağını ve vergi gelirlerinin ne kadarının ödeme gücü artanlara aktarılacağını bilmediklerini vurgulayarak “Para politikasında fiyat istikrarını sağlamaya yönelik kararlardan uzaklaşılmasının toplumsal maliyetini yaşıyoruz” dedi.

Krediye erişimin artan maliyetinin üretimin de maliyetini yükselttiğini bu nedenle büyümede ivme kaybı yaşanacağını, işsizliğin artacağını anlatan Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.

TOPLUMSAL MALİYET ARTTI

– KKM nedeniyle Hazine’den şu ana kadar 60 milyar TL’nin üstünde para gitti. Halkın parası, parası olanlara gitti aslında. Nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Kur riskine karşı kendisine güvence arayan kesimler için bir alternatif olan KKM, bir süreliğine kurun yükselişini dizginledi, Ağustos’un ikinci haftasında 1.2 trilyon TL’lik hacme ulaştı. Ancak TL mevduatlarından KKM’ye geçenlerin kur farkları Hazine’ye, döviz tevdiat hesaplarından (DTH) geçenlerinki de TCMB’ye yük oldu. KKM için bütçeden ödenen kur farklarının ekonomik-mali transferlerle ulaşılacak amaçlarla bir ilgisi kurulamaz.

KKM nedeniyle vergi gelirleriyle beslenen bütçemizden temmuz ayı itibarıyla 60.6 milyar TL’lik ödeme yapıldı. Bu tutar, toplam ekonomik-mali transferlerin yüzde 73’ü olup, gerçek anlamda ekonomik büyümeyi destekleyecek ve büyüme patikasını çizecek KOBİ’lere, girişimcilere hibe ve destekleri, yatırım teşvikleri gibi transferlerin toplamı ise ekonomik-mali transferlerin payı üzerinde çok büyük baskı yaratıyor. Ek bütçeyle KKM kur farkı için eklenen ödeneğin de 1.5 katının üzerine çıkılmış oldu. Öte yandan KKM için Temmuzda ödenen tutar o aydaki vergi gelirlerinin yüzde 14’üne ulaşmış durumdadır.

KKM kur farkı ve getirisinde stopaj oranı 0’dır. Bu getiriyle ödeme gücü artanlara, TL’ye olan teveccühün artması, kur sıçramalarının oluşmaması için vergi avantajı sunuluyor. Bu durum verginin mali amacını da gelir dağılımında adaleti sağlama amacını da zedeliyor. KKM’nin Hazine’ye yükünün ne olacağını ve vergi gelirlerinin ne kadarının ödeme gücü artanlara aktarılacağını bilmiyoruz. Para politikasında fiyat istikrarını sağlamaya yönelik kararlardan uzaklaşılmasının toplumsal maliyetini yaşıyoruz.

TIRMANIŞA DEVAM

– Yüzde 80’i bulan resmi enflasyon var, kur 18 lirayı aştı, bu alanda neler öngörüyorsunuz, ne tür riskler var?

Gıda fiyatlarındaki yükseliş dikkat çekici. Gıda TÜFE aylık yüzde 3.15 artışla yıllık yüzde 94.7’ye ulaştı. Üstelik Gıda TÜFE, Gıda Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) ile birlikte yükseliyor. Temmuzda enerjide ÜFE yüzde 12.3 artarak yıllık yüzde 350’ye ulaştı. Elektrik, gaz grubunda ÜFE artışı aylık yüzde 19’a çıktı. ÜFE’den TÜFE’ye geçişkenlik sonucunda sonbahar aylarında enflasyondaki tırmanış sürecek.

VERGİ GELİRİNE KUR DOPİNGİ

– Bütçe açığının finanse edilmesi için önümüzdeki dönemde vergi oranlarının artırılması yoluna gidilebilir mi?

2022’nin olumsuz makroekonomik koşullarına ilişkin isabetli tahminlerde bulunmadan 2022 bütçesinin hazırlanmış olması, diğer deyişle “bütçenin doğruluk ilkesi”nden uzaklaşılmasıyla bütçe “kadük” kaldı. Bütçe giderleri için ayrılan ödeneklerin, kur sıçramaları ve enflasyonist süreç nedeniyle yetersiz kalacağı anlaşılınca 7 Temmuz 2022 tarihli Resmi Gazete’de Ek Bütçe Kanunu yayımlanarak yürürlüğe girdi. 1.7 trilyon TL bütçe gideri, ek bütçeyle 2.8 trilyon TL’ye genişledi. Bütçe gelirlerinde yeni hedef de 1.5 trilyon TL’den 2.5 trilyon TL’ye çıktı.

Yılın ilk 6 ayında bütçe giderlerinin yüzde 41.4’ü kullanılırken tahmin edilen bütçe gelirlerinin de yüzde 50’si elde edilmiş bulunuyor. Yüksek enflasyon nedeniyle 2022 yılı vergi gelirleri beklentinin üzerinde artış gösterdi. Bir yandan firmaların enflasyon nedeniyle artan nominal kârları gelir/kurumlar vergisine tabi olurken, diğer yandan kurdaki yükselişle pahalılaşan ithal ürünlerden alınan dış ticaret vergileri, içeride KDV, ÖTV gibi tüketim vergilerinin hasılatı daha da yükseliyor. Temmuz ayında ücretlilere verilen enflasyon farkı (zam diyenler de var) ücretleri nominal olarak artırırken verilen enflasyon farkının önemli bir kısmı gelir vergisine gittiği için de vergi hasılatı artıyor.

Vergi gelirleri yüksek kur ve enflasyon kaynaklı artarken bütçe giderlerinin maliyeti de aynı nedenle artar. Ek olarak bütçenin kalan kısmının seçim atmosferinde kullanımıyla bütçe giderlerindeki hızlı artış kaçınılmaz olur ve mali disiplinden uzaklaşılır.

ENFLASYONLA MÜCADELE YOK

– Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları neler?

TL’nin değer kaybı sonucu yoksulluk derinleşirken nüfusun dar bir kesimi milli gelirden daha fazla pay alıyor, bu durum gelir dağılımını daha da bozuyor. Ücretli kesim büyümeden refah payını alamıyor. Hem ihracat hem üretimde maliyetler dövize endeksli. Firmalar geleceklerinden kaygı duyuyorlar. Dış ticaret haddi, tarihi düşük düzeylerde. İhracatın ithalata bağımlı yapısını değiştirecek üretim hamlesinde kamu sektörü etkin rol üstlenmeli.

Türkiye’de enflasyonla mücadelede politika tedbirleri alınmıyor. TL’ye değer kazandırıcı para politikası uygulamalarına geçilmeli. Moody’s kredi notumuzu B2’den B3’e düşürdü. Bunun cari açık ve dış kaynak girişi üzerinde negatif etkisi olacak. TCMB rezervleri artırılmalı.

DÜŞÜK FAİZ TL’DEN KAÇIŞI HIZLANDIRIYOR

– Yıl sonu büyüme, işsizlik, faiz ile ilgili öngörüleriniz neler? 

Yüzde 60’ın üzerindeki negatif reel faiz TL’den kaçışı hızlandırıyor. Politika faizi 8 aydır yüzde 14’te sabitlense de hem tüketici kredi (ihtiyaç, konut, taşıt) faizleri hem ticari kredi faizleri hem de Hazine’nin iç borçlanma faizleri politika faizinin iki katından fazla. Krediye erişimin artan maliyeti üretimin de maliyetini yükseltirken büyümede ivme kaybı yaratacak. Son yıllarda küresel büyüme oranının üstünde büyüyen ekonomimiz, 2022’de küresel büyüme oranının altında kalacak. Gelecek aylarda işsizlik oranının düşmesini engelleyecek hatta artışına neden olacak iki etken görünüyor. Temmuzda ücretliye verilen enflasyon farkının işverene artan maliyeti, diğeri de ekonomik aktivite düzeyindeki yavaşlama.

Şehriban KIRAÇ – Halktv.com.tr

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.