Connect with us

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Prof. Dr. YILMAZ: Türkiye’nin CDS primi neden yükselişe geçti?

Yayınlanma:

|

CDS (Credit Default Swap) ya da diğer adıyla kredi risk primi, bir ülkenin borçlarını geri ödeyememe riskine karşı bir sigorta maliyetidir. Peki ne oluyor da bir ülke borçlarını geri ödeyememe ve o borcun alacaklısı da alacağına ulaşamama riskiyle karşı karşıya kalıyor?

Öncelikle merkez bankası rezervlerinde erime, vadesi kısalan dış borç, yüksek cari açık, enflasyon, kur oynaklıkları, siyasi ve ekonomik belirsizlikler, makroekonomik göstergelerdeki bozukluklar, o ülkenin CDS’sini yükselten temel faktörler.

CDS, 2018 yılı ikinci çeyrekten sonra kulağımıza daha çok çalınmaya başlandı. CDS’nin 500’ü aştığı o dönemde yaşanan kur sıçramaları sonrasında dış borç yükümlülüklerimiz döviz cinsinden artmaya başladığı için gözler Türkiye’ye çevrildi. Ardından pandemi döneminde 600 ve küresel risk iştahının düşmeye başladığı 2022 Temmuz sonunda CDS 900’ü geçti.

Mayısın 26’sı itibariyle CDS 697 bp. Seçimin ilk turu yani 15 gün öncesinde 505 bp idi. Seçim hem ümidi hem de belirsizliği beraberinde getiriyor. Bu belirsizlik sadece seçim sonuçları ile ilgili değil, aynı zamanda kim kazanırsa kazansın ekonomi politikalarının yönü açısından da geçerli.

Türkiye’ye S&P ve Fitch tarafından verilen kredi notu B negatif. Bu not, yatırım yapılabilir ülkenin 5, 6 derece altında. Ayrıca bugünkü şu ekonomik görünüm de CDS’nin yükselişini açıklar nitelikte: Devam edegelen gevşek para politikasına rağmen makroihtiyati önlemlerle daralan kredi hacmi, dolarizasyon, rekor cari açık, yüksek enflasyon, swap hariç -60,3 milyar $ olan MB rezervleri, -150 milyon $’lık net uluslararası rezerv, bir yılda %35 artan kısa vadeli dış borç stoku ve seçim ekonomisinin bozduğu mali disiplin…

T24

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

GÜNCEL

Seçim ekonomisinin bütçeye yansımaları

2022 yılında yüksek enflasyon ve dolarizasyon vergi gelirlerini beslemişti. Ancak 2023 yılında hem ekonomik aktivite düzeyindeki düşüş hem de deprem nedeniyle vergi terkini ve bazı vergilerde ertelemeler gerçekleşti. O nedenle 2023 yılı Ocak-Mart döneminde, 2022 yılı Ocak-Mart dönemine göre bütçe gelirleri sadece yüzde 32 artarken kamu harcamaları aynı dönemde yüzde 83 artış gösterdi

Yayınlanma:

|

Seçimler, kamu harcamalarını dönemsel olarak arttıran nedenlerden biridir. Seçim dönemlerinde hem siyasi partilere bütçeden yapılan transferler hem de yeniden seçilmek isteyen siyasi iktidarca “popülist politikalar” ile kamu harcaması düzeyi artar. Bütçeyi uygulama yetkisi siyasi iktidarda olduğu için de seçime oy kaygısı ile giderken bütçe bir “araç” haline gelir.

2022 yılı sonlarından itibaren siyasi iktidarın en önemli oy potansiyeli olan medyan seçmeni memnun edecek politikaları hayata geçirdiklerine şahit olduk. Vergi afları, EYT, memur, emekli, kamu işçisi maaşlarında artışlar, depremler olmasaydı İmar affı vb. seçimin bütçeye yansıması örneklerinden.

Aslında mevcut iktidar 2011 seçiminde yüzde 49,8 oy aldı. Haziran 2015 seçiminde oy oranı yüzde 40,8’e indi ve hükümetin kurulması Kasım 2015 seçimlerinde gerçekleşti. Bu iki seçim arasında siyasi ve sosyal karışıklıklar yaşandı ve o seçimde AKP oy oranını yeniden yüzde 49,5’e çıkardı.

2018 seçimlerinde seçim politikasında ittifaklar ön plana çıktı, AKP’nin oy oranı yüzde 42,5’e geriledi. 2019 yerel seçimlerinde Millet İttifakı İstanbul, Ankara gibi önemli nüfus yoğunluğuna sahip büyükşehir belediyelerini kazanarak yerel seçimlerde oy oranını arttırdı. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizin AKP’nin bu seçimde elini zayıflatması, seçim ekonomisi ve bu seçimin bütçeye yansımalarını çok daha önemli hale getirdi.

Söz konusu yansımayı ve seçimde bütçenin nasıl bir “araç” olarak kullanıldığını görebilmek için 2022 ve 2023 yılları merkezi yönetim bütçe giderlerini ekonomik sınıflandırma bazında taradım. Özelikle 2022 yılı bütçesinden başlamayı tercih ettim. Çünkü biliyoruz ki 2022 yılının ikinci yarısında, cari bütçenin yüzde 80’i kadar bir ek bütçe çıkarıldı. Sebep, yüksek enflasyon nedeniyle bütçenin kadük olmasıydı. Aslında bir sebep daha vardı ki, 2022 yılı sonunda görünür hale geldi. Seçime hazırlık için yapılan popülist harcamaların çoğu 2022 yılının Kasım ve Aralık aylarında başlıyordu. Seçim ekonomisi mantığı içerisinde bu popülist harcamalar 2023 yılı bütçesinde de devam etti. İşte bu harcama kalemleri ve seçimin bütçeye yansımaları:

  • Siyasi partilere yapılan bütçe transferi 2022 yılında toplam 645 milyon TL idi. 2023 yılının ilk 3 ayında bu transfer 5 milyar TL olarak gerçekleşti.
  • Seçimler önemli ölçüde kırtasiye, yayın, baskı ve büro malzemesi alım maliyeti gerektiriyor. Ocak 2023’de bu kalemde sadece 38 milyon TL’lik harcama yapılmışken Şubat ayında 374 ve Mart ayında 338 milyon TL harcanmıştır. Ayrıca 2022 yılına göre bu alt kalemlerde yüzde 1000’e yakın artış görünüyor.
  • Potansiyel seçmeni en çok etkileyecek kamu harcaması türü, hanehalkına ve işletmelere yapılan transferler Hanehalkı ve işletmelere yapılan transferler, Ocak ayında sadece 10,6 milyon TL iken Şubat ve Mart aylarında 33 milyar TL’ye ulaşıyor. Bu transfer 2023 yılının ilk üç ayında bütçe giderlerinin yüzde 10’una karşılık geliyor. 2022 yılının ilk 3 ayında ise bu pay sadece yüzde 6’sı idi. Bu transfer alanı çok geniş; yoksullara, kimsesizlere, barınacak yeri olmayanlara, çiftçilere, hayvancılıkla uğraşanlara önemli ölçüde destek sağlıyor. Ancak bu büyük harcamanın yaklaşık üçte birinin hangi kesime gittiğine ilişkin bir açıklama ve bir iz yok, çünkü “sınıflandırmaya girmeyen diğer transfer” ibaresi mevcut.
  • Ekonomik ve mali transferler, 2022 yılı boyunca (kur korumalı mevduata transfer hariç) aylık ortalama 2-3 milyar TL gerçekleşirken 2022 yılı Kasım ayında bu transferin boyutu 27 milyar TL’ye ulaşıyor. KKM’ye o ayki bütçeden yapılan transferi düştüğümde kalan 18 milyar TL’lik transfer kısmını araştırıyorum. Maalesef bu da “sınıflandırmaya girmeyen diğer transfer” olarak sınıflandırıldığı için KOBİ’lere, teknoloji şirketlerine ya da bazı yatırımlara teşvik olarak ayrılıp-ayrılmadığını göremiyoruz.

Bütçenin gelir tarafının seçimlerin yarattığı tüm bu harcama artışını finansman gücü yetmeyebilir. 2022 yılında yüksek enflasyon ve dolarizasyon vergi gelirlerini beslemişti. Ancak 2023 yılında hem ekonomik aktivite düzeyindeki düşüş hem de deprem nedeniyle vergi terkini ve bazı vergilerde ertelemeler gerçekleşti. O nedenle 2023 yılı Ocak-Mart döneminde, 2022 yılı Ocak-Mart dönemine göre bütçe gelirleri sadece yüzde 32 artarken kamu harcamaları aynı dönemde yüzde 83 artış gösterdi.

Bütçe açığında ve faiz dışı açıkta tırmanış devam ediyor. 2022 yılı Ocak-Mart döneminde 30,8 milyar TL fazla vermiş olan merkezi yönetim bütçesi, 2023 yılı Ocak-Mart döneminde 250 milyar TL açık verdi. Ayrıca 2022 yılı Ocak-Mart döneminde 115,7 milyar TL olan faiz dışı fazla yerini 2023 yılı Ocak-Mart döneminde 149,4 milyar TL faiz dışı açığa bıraktı. Dolayısıyla 2022’de olduğu gibi 2023’de de “Ek Bütçe” kaçınılmaz olacak.

Seçim ekonomisinin bütçeye yansımalarını değerlendirmeye devam edeceğim. Çünkü seçim, birden fazla. Öncelikle cumhurbaşkanlığı ile genel seçim aynı gün ve bu seçim iki turlu olabilir; 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde. Ancak bitmedi, Mart 2024’te de yerel seçimler yapılacak. O nedenle yerel seçimler bitene kadar seçim ekonomisinden vazgeçilemeyeceği için mali disiplinden uzaklaşmayı telafi edecek bir vergi politikası izlenmesi olasılığını düşük görüyorum.

Prof. Dr. Elif Binhan YILMAZ – T24

Okumaya devam et

GÜNCEL

Dış borçta faiz yükü anaparanın üç katı

Hazine’nin borç servisinde bazı aylarda anaparanın 3 katı kadar faiz ödediğine dikkat çeken Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, borcun faizinin toplanan vergilerle ödendiğini söyledi.

Yayınlanma:

|

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Hazine’nin mart, nisan, mayıs aylarını kapsayan finansman programını açıkladı. Buna göre Hazine bu üç ayda 159.8 milyar TL’si iç borç, 113.4 milyar TL’si de dış borç olmak üzere toplam 273.2 milyar TL borç geri ödemesi yapacak. Bu üç ayda borç servisinin yüzde 59’u faiz ödemelerinden, kalan yüzde 41’i anaparadan oluşacak. Borç ödeme projeksiyonunu SÖZCÜ’ye değerlendiren İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, “Fakat 2023 yılında Hazine’nin toplam 1.1 trilyon TL’lik iç ve dış borç geri ödemesi gerçekleştirmesi öngörülüyor.

ÜLKE RİSKİ NASIL DÜŞER?

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Bu yıl ek bütçe şaşırtıcı olmaz

Yüzde 9.5 faizle dış borç bulduk

Ülke risk priminin (CDS) 500 seviyelerinde olduğunu, dışarıdan borçlanmada ülke riskinin giderek arttığını belirten Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, bu yılın ilk iki ayında Hazine’nin gerçekleştirdiği ihalelerde dolar cinsi yüzde 9.5 ile yurt dışından dış borç bulunduğuna dikkat çekti.

Mehtap Özcan ERTÜRK – SÖZCÜ

Okumaya devam et

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

KAPİTALİZMİN SERMAYE/FİNANSAL BİRİKİM REJİMİ VE KRİZ YARATICI MEKANİZMASI

Yayınlanma:

|

Kapitalist sistemde sermayenin amacı üretimden çok “kârlılığa” odaklanır. Kapitalizmin içinde bulunduğu kârlılık krizi, sermaye birikimi sürecini zaman içinde reelden finansala taşıdı. Çünkü kapitalistler, daralan kâr hacmi ile bir köşeye sıkışmak istemezler.

Günümüz koşullarında kapitalizmin en yüksek aşamasının küreselleşme olduğu kabul edilir. Kapitalizm küreselleştikçe, piyasa sisteminin özünde yer alan kriz yaratıcı mekanizma, tüm dünyaya yayılır. Önceleri uluslararası dolaşımda serbestliğini elde eden sermayenin yanında kriz de uluslararası dolaşıma çıkarak enerji krizi, petrol krizi şeklinde görülmeye başlandı. 1980’lere gelindiğinde üretime yönelik sermaye yatırımı ile finans piyasalarına yönelik finansal sermaye akımlarının önündeki engeller de kaldırılınca krizler küreselleşti.

KAPİTALİZMİN SERMAYE BİRİKİM REJİMİ VE KRİZ 

Tüm kapitalist üretim ilişkilerinin temeli ve sistemin yeniden üretilmesinin kaynağı, sermaye birikimidir. Kapitalist sistemin itici gücü sermaye birikiminin krizini aşma çabalarında referans alınan yaklaşım, krizlerin kapitalist sistemin doğasından kaynaklandığını ifade eden Marksist yaklaşımdır. Marx’a göre kapitalizm, kaosun vücut bulmuş halidir ve kendisi kriz demektir; insanlık tarihinde örneği olmayan derecede istikrarsızlık ve belirsizliği beraberinde getirmiştir.[1]

Sadece Marx değil Keynes de kapitalizmin kendi doğası nedeniyle istikrarsızlığını kabul eder. Minsky, Post Keynesyen Finansal İstikrarsızlık yaklaşımında, Keynes’in kapitalizmin kendi doğası nedeniyle istikrarsız ve çöküş eğilimli olduğu yolunda kuvvetli bir argümanı olduğunu savunmuştur. Minsky’e göre Keynes’in analizinde üstü kapalı olan görüş, kapitalist ekonominin temelde kusurlu olduğudur.[2]

Sermaye birikiminin mantığı, kapitalist ekonomilerin merkezinde yer alır. Bu nedenle, sermaye birikim sürecinin incelenmesi, kapitalist gelişim dinamiklerinin incelenmesi için başlangıç noktasıdır. Birikim süreciyle ilgili temel kavram olan birikim rejimi, sermaye birikim sürecinin oldukça uzun bir dönem boyunca istikrarlı bir şekilde sürmesini sağlayacak şekilde toplumsal ürünün, tüketim ve birikim arasında paylaşılması olarak tanımlanır.[3]

Ancak kapitalist sistemler dönem dönem kâr hadlerinin düşmesiyle, istikrarlı sermaye birikim olanaklarını yitirirler. Ortaya çıkan kriz, bir yandan sistemin kendisini sürdürmesini, yeniden üretimini tehdit eder, diğer yandan da sistemde yapısal değişikliklere yol açarak sermaye birikiminin canlanmasının koşullarını yeniden yaratabilir.[4]

Görüldüğü üzere kapitalizm, doğası gereği zaman aralıkları ile kriz üretir; üretim-tüketim dengesizlikleri yaratır. İkinci Dünya savaşından sonra, soğuk savaşın getirdiği askeri harcamalar, zaman zaman bölgesel sıcak savaşlar, devletin sosyal harcamaları krizlerin boyutunu sınırlı tutmuş, 1929 düzeyinde bir kriz yaşanmasını engellemiştir. Ancak finans kapitalin giderek spekülatif bir sermaye haline gelmesi ve izlenen neo-liberal politikalar 2008 küresel krizinin boyutunu 1950 sonrası krizlerine göre büyütmüştür.[5] Devletin ekonomideki etkinliğinin azaltılmasını, “devletin küçülmesini” öneren neo-liberal politikalar, özelleştirmeler, krizin şiddetini arttıran diğer bir etmen olmuştur.

Neo-liberal iktisadın dayandığı temel kabuller çerçevesinde ve özellikle IMF ile Dünya Bankası’nın telkinleri doğrultusunda ülkeler birbiri ardına uygulamakta oldukları sermaye kontrollerini kaldırmaya başlamışlardır. Sermaye kontrollerinin kaldırılmasıyla birlikte finansal sermaye çok büyük bir akışkanlık ve bu akışkanlığın olanak sağladığı bir “cezalandırma yeteneği” kazanmıştır. Bu nedenle, alınan iktisadi kararların sermaye hareketlerini ne şekilde etkileyeceği, giderek kritik önem taşıyan bir husus haline gelmeye başlamıştır. Bu durumun çok önemli bir sonucu olarak hükümetler finansal sermayenin taleplerini, kitlelerin refahına ilişkin sorunları ve reel ekonomiyi göz ardı etme pahasına karşılama eğilimi içinde olmuşlardır.[6]

KAPİTALİZMİN (FİNANSAL) KÜRESELLEŞMESİ, FİNANSAL BİRİKİM REJİMİ VE KRİZ

Küreselleşme, piyasaların serbestçe işleyişinin önündeki tüm toplumsal ve siyasal engelleri, sermayenin yararına kaldırma projesi olarak tanımlanabilir.[7] Bu projenin en önemli adımlarından biri, bilgi teknolojisindeki ve finansal araçlardaki hızlı gelişim ve sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, diğeri ise İkinci Dünya savaşından sonra birbiri ardına kurulan uluslararası finans kuruluşları ve onların aktiviteleridir.

Kapitalizmin bir dünya sistemi olması, bunalımı tüm olumsuzluklarıyla merkezden çevreye taşır. Merkez, fazla üretimi çevreye aktararak durgunluğu aşmaya çalışır, bu da ekonomisi zaten hassas dengelere oturan bu ülkeleri tam bir yıkıma sürükler. Örneğin çevre ülkeleri, düşük maliyetli üretim alanları haline gelirken, çevrede çalışanlar da ucuz emek sömürüsünün yoğun baskısı altında hızla yoksullaşır.[8] Onun içindir ki küreselleşme kapitalizmin en yüksek aşamasıdır.

Küreselleşme sürecinin ayrılmaz parçaları; serbest piyasa ekonomisi, serbest ticaret, serbest döviz kurları, finansal serbestleşme olup, neo-liberal politikaların en aktif aracı günümüzde finansal serbestleşmedir. O nedenle süreç finansal küreselleşme, yeni birikim rejimi de finansal sermaye birikim rejimi ya da finansal birikim rejimi olarak adlandırılabilir.

Çeşitli yaklaşımlar finansal birikim kavramını farklı açılardan ele alır. Minsky’nin öncülüğünde Post Keynesyen yaklaşım[9] Keynes’ten yola çıkarak “spekülasyon” kavramının tanımlanması ve etkileri temelinde açıklamalar getirir. Keynes’in istikrarsızlık nedeni olarak üzerinde durmuş olduğu “belirsizlik” kavramı, Minsky tarafından “finansal istikrarsızlık hipotezi” çerçevesinde geliştirilmiştir. Minsky, finansal krizleri rastlantısal olaylar olarak değil; sistemik olaylar olarak değerlendirir. Finansal istikrarsızlığın ve bağlantılı olarak finansal krizlerin, kapitalist ekonomiye “içsel” olduğunu, dolayısıyla İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan yaklaşık yirmi yıllık “sakin” dönemin, aslında, bir “anomali” olduğunu ileri sürer.[10]

Finansal sermaye birikimi aynı zamanda, borçlanmada bir birikim süreci başlatır. Bu nedenle borçluluğun birikmesi, finansal sermaye birikim rejiminde borç verenlerin, bir başka deyişle finansal sermaye sahipleri diğer iktisadi aktörler üzerinde tahakkümü kurar. Buna, finansal sermayenin sınai sermayeye hakimiyeti, denir.[11] Onun içindir ki kapitalist sistem günümüzde sermaye birikimini sınai sermaye üzerinden değil, finansal sermaye üzerinden devam ettirir. Halihazırda finansal sermaye, yeni kârlılık alanları bulmak üzere sınai sermayeden daha hareketli ve hızlıdır. Ancak finansallaşmayla beraber iktisadi temellerden kopuk balonlar, reel üretimi amaçlayan sermaye birikimi yerine kısa vadeli rantlara yönelir ve istikrarsız ve kırılgan bir yapı ortaya çıkarır.

Minsky’ye göre istikrarsızlık, kapitalizmi mümkün kılan finansal kurumlardan kaynaklanır. Ona göre kapitalist sistemin canlılığı ve gücü için gerekli olan finansal sistem, yatırım patlamasıyla beslenen, denetimden çıkmış genişleme potansiyelini barındırır. Birikmiş finansal değişimler, finansal sistemi kırılgan hale getirir.[12]

Keynesyen sistemin ardından yeni dönemde yaşam bulan kapitalist sistemde sermayenin amacı üretimden çok “kârlılığa” odaklanır ve kapitalist sistemde kârın kaynağı bu noktada önemini yitirir. 1970’li yıllardan itibaren yaşanan, kapitalizmin içinde bulunduğu kârlılık krizi ile birlikte sermaye birikimi sürecinin finansallaşması olgusunun giderek yaygınlaşmasıdır.

Pek çok ülke deneyimi 1990’lı yıllarda göstermiştir ki; finansal kriz yaşayan ülkeler, finansal sistemlerinin gelişimi ve düzenlenmesi yeterli olmayan, ancak ekonomilerini finansal ve reel olarak dış rekabete açmış ülkelerdir. Sermaye hareketlerinin yaratacağı istikrarsızlık ve panik ortamından zararlı çıkmışlar, bu modelin işleyiş ve dinamizmine uyum sağlayamamışlardır.

Stiglitz (2004)[13] bu durumu tekne/deniz metaforu ile açıklar: Gelişmekte olan bir ülke, küçük tekneler gibidir. Sermaye piyasasını hızlı bir şekilde liberalleştirme, bu tekneleri daha gövdesindeki delikler kapatılmadan, kaptanına eğitim verilmeden, canyelekleri bordasına konulmadan fırtınalı bir denize yollamaya benzer. En iyi şartlar altında bile, büyükçe bir dalga, bu teknenin alabora olması için yeterlidir. Gelişmekte olan bir ülkenin finansal piyasalarının liberalleştirilmesinin doğuracağı sonuçlar da bundan farklı değildir.

Krizin nedenleri tartışılırken finans sektörünün tek başına kriz yaratıp yaratamayacağının da irdelenmesi gerekir. Finans sektörü aracı bir sektördür ve yarattığı katma değer de sınırlıdır. Aracı bir sektörün tek başına derin bir krizin ana nedeni olması hala tartışılmaktadır. Hakim görüş, finans sektörünün krizin tetikleyicisi olabileceği, krizi derinleştirebileceği mümkün görülmekle beraber, tek başına kriz yaratamayacağıdır.

Prof.Dr. Binhan Elif Yılmaz – 18.3.2023

[1] Roubini, Nouriel ve Stephen Mihm (2012); Kriz Ekonomisi, Dünya Ekonomisinin Çöküşü ve Geleceği, İstanbul, Pegasus Yayınları, s. 53.

[2] Ibid., s. 57.

[3] Taymaz, Erol (1993); “Kriz ve Teknoloji”, Toplum ve Bilim Dergisi, 46-61, Bahar 1993, s. 18.

[4] Arın, Tülay (2013); Kriz, Devlet, İktisat ve Sosyal Güvenlik Politikaları, Seçilmiş Yazılar, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s. 5.

[5] Akgüç, Öztin (2009); “Kriz Nedeni ve Çıkış Yolları”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, 42, s. 8.

[6] Erdoğdu, M. M. (2010); “Neo-liberal İktisatta Sonun Başlangıcı ve Keynezyen İktisadın Reenkarnasyonu”, Ed. by. H. Kapucu, M. Aydın, İ. Şiriner, F. Morady ve Ü. Çetin, Politik İktisat ve Adam Smith, İstanbul, Yön Yayınları, 2010, ss. 332-333.

[7] Yıldızoğlu, Ergin (2008); Emperyalizm ve Siyasal İslam Arasındaki Fark, İstanbul, Siyah Beyaz, s. 157.

[8] Öngen, Tülin (2003); Küresel Kapitalizm ve Sermayenin Yeni Hegemonya Stratejileri, Petrol-İş Yayınları, http://arsiv.petrol-is.org.tr/yayinlar/yillik/2003_yillik/01_sermaye/govde.htm

[9] bkz. Minsky, Hyman P. (1984); Can “It” Happen Again? Essays on Instability and Finance, New York, M.E. Sharpe Inc.

[10] Minsky, Hyman P. (1984); ss. 62-63’den aktaran Arıkboğa, Aysel (2008); Birikim Sürecinde Bölüşüm Dinamikleri: 1970 Sonrası İçin Karşılaştırmalı Bir Analiz ve Türkiye Örneği, T.C. İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Maliye Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, s. 39.

[11] İnsel, Ahmet (2001); “Mali Sermaye Birikimi Rejimi,” Birikim, Sayı: 145, s. 11.

[12] Roubini ve Mihm, op.cit., s. 57.

[13] Stiglitz, Joseph E. (2004); Küreselleşme, Büyük Hayal Kırıklığı, İstanbul, 3. Baskı, Plan B Yayıncılık, s. 39.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

ABONELIK

Popüler

www paravitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 - Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.


Notice: date_default_timezone_set(): Timezone ID 'UTC+3' is invalid in /home/maviatlas/public_html/wp-content/plugins/notice-bar-old/inc/frontend/front-notice-bar.php on line 27