Connect with us

BORSA

Sermaye piyasası ve borsa: AKP dönemi ve sonrası

Yayınlanma:

|

SPvBnın sürdürülebilir” bir gelişme patikasına girmesi için ülkenin makro siyasi ve ekonomik ortamının istikrara kavuşması, öngörülebilirliğin mümkün olması ve hukuk sisteminin bağımsız ve hızlı bir şekilde işlemesi en gerekli ön şartlar.

CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş Depreminden hemen sonra SPK önünde bir açıklama yapmış, depremin ilk günlerinde Borsa’nın açık kalması ve hisse senedi fiyatlarının keskin düşüşünden dolayı zarar eden depremzedeleri kastederek “zarar eden, soyulan bütün depremzedelere paralarının iade edilmesi gerektiğini” vurgulamış, “Yeter artık. Bu ülkede herkes soyulacak mı? Herkes soyulduğu zaman seyirci mi kalacağız? Seyirci kalmayacağız. Burada bulunmamın temel nedeni bu!” ifadesini kullanmıştı.

Kılıçdaroğlu son birkaç yıl süresince Türk sermaye piyasalarında yaşanan çeşitli usulsüzlük, manipülasyon ve küçük yatırımcıları zarara uğratan uygulamalar gibi konuları gündeme taşıyan birçok açıklama yaptı. Kasım 2022’de sosyal medya hesabından yaptığı bir başka açıklamada ise “Doları baskılamak için gece saatlerinde kamu bankaları birbirine Dolar-TL al sat yapıyorlar. Şimdi benzer bir hareketi borsada da görüyoruz. Belli aracı kurumlar üzerinden bazı şirketlerin değerini bilerek şişiriyorlar. Bu işledikleri suçların hesabı sorulacak. Sonra ’emir geldi, yaptım’ demek yok. Benden söylemesi” demişti.

Görüldüğü üzere, Sermaye Piyasası ve Borsa (SPvB) son yıllarda, daha önceki dönemlerde olmadığı kadar Türk siyasi yaşamının da gündemine girdi ve özellikle muhalefet partilerinin odağında oldu. Bunun bir nedeni AKP iktidarının son yıllarında iyice artan usulsüz ve manipülatif uygulamalar ise diğer önemli bir neden gittikçe çoğalan sayıları nedeniyle sermaye piyasası yatırımcılarının artık toplumda belirli bir ağırlığa sahip olmaları oldu. Buradan yola çıkarak, artık ekonomi politikaları oluşturulurken ve uygulanırken SPvB’nın da eskisinden çok daha belirgin bir şekilde dikkate alınması gerektiğinin altını çizmek yanlış olmayacak.

SPvB, bankacılık sistemini tamamlayan bir yatırım/finansman sistemidir. Bu iki finansal alt-sistem her ekonominin vazgeçilmez unsurları olup sundukları her biri değişik ihtiyaçlara cevap veren finansal araçlarla ekonominin çarklarını döndürürler. Sağlıklı bir ekonomide bu iki ana yatırım ve finansman mekanizmasının da bulunması, farklı araç ve hizmetler sunması ve en önemlisi bunların kurallara uygun, şeffaf ve etkin bir şekilde işlemesi beklenir.

Finansal piyasalar risk ve getiri üzerine kurulmuş, hızlı hareket eden, bu nedenle de duyarlılıkları son derece yüksek piyasalardır. Ayrıca, bu piyasalar tasarruf açığı olan Türkiye gibi ülkeler için daha da büyük öneme sahiptir çünkü kıt olan tasarrufların daha rasyonel ve etkin bir finansal sistem içerisinde artırılması ve en etkin şekilde ekonominin ihtiyaçlarına sunulması gerekir.

AKPnin son beş senesinde halka arzlarda siyasi amaçlarla zaman zaman piyasa normlarının dışına çıkılarak piyasaya çıkmaması gereken yapıdaki nispeten küçük şirketlere halka arz imkânı verildi. Bunların bir kısmı daha sonra battı ve küçük yatırımcılar zarara uğratıldı.

AKP ve SPVB

AKP’nin iktidardaki ilk 10 yılı aslında SPvB’nın gelişmesi için gerekli makro ekonomik ortamı fazlasıyla sunmuştu. AKP iktidara geldiğinde ekonomide 2001 krizi sonrası yapısal reformlar yapılarak ve İMF programı devreye alınarak istikrar sağlanmış, AB adaylığı ile oldukça olumlu bir siyasi ortam oluşmuştu.

Küresel likiditedeki olağanüstü artış da Türkiye lehine çalışıyordu. Ancak, bir yandan AKP’nin daha önemli önceliklerinin söz konusu olması, diğer yandan yurt dışından sağlanan ucuz ve uzun vadeli finansmanın cazibesi SPvB’nın ciddi bir biçimde AKP gündemine girmesini 2012’ye kadar erteledi.

2012 sonlarına doğru yeni bir Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılarak SPvB için çeşitli reformlar ve hedefler açıklandı. İlgili başka alanlarda da bazı yenilikler yapıldı. Bu kapsamda üç önemli adım atıldı. Borsa İstanbul Projesi, İstanbul Finans Merkezi ve BES reformu. Borsa İstanbul Projesi, ilk aşamada İMKB ile İstanbul Altın Borsası’nın birleştirilmesiyle başlayıp, bir süre sonra İzmir’de faaliyet gösteren Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası’nın da bu oluşuma katılması ve Borsa İstanbul bünyesinde enerji piyasasıyla ilgili mali araçların işlem göreceği bir piyasanın kurulmasıyla yaşama geçirildi.

Böylece bütün finansal borsaların ve piyasaların aynı çatı altında faaliyet göstereceği bir yapı kuruldu. Aynı dönemde İstanbul Finans Merkezi projesi büyük bir tantanayla kamuoyuna sunuldu, ayrıca Bireysel Emeklilik Sisteminde (BES) önemli değişiklikler yapıldı.

Beklendiği üzere bir gayrimenkul geliştirme projesinden öteye gidemeyen İstanbul Finans Merkezi bir kenara bırakılırsa bu dönemin en önemli ve SPvB’ya uzun vadede en önemli katkıyı sağlayacak yeniliği getirilen yeni BES düzenlemesi oldu. Bu değişiklikle BES kapsamı genişletildi ve yüzde 25’lik Devlet katkısı (bu katkı daha sonra yüzde 30’a çıktı) yaşama geçirildi. Bu sayede yıllardır eksikliği hissedilen yerli kurumsal yatırımcı unsuru BES fonları kanalıyla Türk finansal sistemine girmiş oldu.

Bu düzenlemeleri izleyen, AKP’nin tek adam rejimine doğru kuvvetli adımlarla ilerlediği yaklaşık 5 yıllık dönemde sık sık SPvB ile ilgili kurumların üst yönetiminde görevden almalar ve yeni atamalar görüldü ama SPvB’ya yönelik hiçbir ciddi adım atılmadı. Ayrıca bu dönemde yavaş yavaş büyüyen BES fonları dışında piyasalarda önemli bir gelişme de yaşanmadı. Dolayısıyla, sermaye piyasasının finansal sistem içerisindeki payı da büyük ölçüde sabit kaldı.

Halkın neden hâlâ ülkenin kısıtlı döviz rezerviyle ithal edilen altına bu kadar yüklü tutarlarda yatırım yaptığını sorgularken bütün bu güven kırıcı politika, söylem ve eylemleri anımsamak gerekiyor.

Özellikle 2018 yılından itibaren rejimin değişerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte ekonomide “kötü yönetim” kalıcı hâle gelip dengeler bozulurken finans sektörü de bundan fazlasıyla nasibini aldı. Burada bankacılıkla ilgili sorunlara girmeyip SPvB üzerinde duracağım. Bu dönemde AKP’nin SPvB’ya ilişkin yanlışları şu alanlarda yoğunlaştı:

  • Genel olarak her alanda ve kurumda yaşanan ve Kahramanmaraş Depremiyle birlikte zirveye çıkıp çok daha görünür hâle gelen liyakatsiz, beceriksiz ve itaat etmekten başka hiçbir özelliği olmayan kişilerin kurumların üst yönetimine getirilmesi olgusu SPvB için de geçerli oldu. Atamalarda kurumların veya piyasanın iyi yetişmiş nitelikli elemanlarına değil eş, dost ve partili kişilere öncelik verilerek nepotizmin en uç örnekleri sergilendi. (Bu konuda geçen yıl yazdığım “Savrulan Kurumlar ve SPK” başlıklı yazımı okumanızı tavsiye ederim).
  • Halka arzlarda siyasi amaçlarla zaman zaman piyasa normlarının dışına çıkılarak piyasaya çıkmaması gereken yapıdaki nispeten küçük şirketlere halka arz imkânı verildi. Bunların bir kısmı daha sonra battı ve küçük yatırımcılar zarara uğratıldı. Ayrıca siyasi motifle veya bireysel çıkar karşılığı bazı şirketlerin halka arzda bulunduğuna dair iddialar ortaya atıldı.
  • Değişik zamanlarda ve farklı yollarla hükümet üyeleri fiyat oluşumuna müdahale edecek şekilde söylemler veya eylemlerle Borsada adil ve şeffaf fiyat oluşumunu bozdu. Son olarak deprem sırasında Borsa’nın kapatılmasını takip eden dönemde Varlık Fonu’nun devreye sokularak 1 milyar dolar gibi bir kaynakla piyasanın destekleneceğine dair söylemler ve kamu aracı kurumları kanalıyla yapılan alımlar piyasaya güveni daha da bozdu.
  • SPvB’daki bazı üst düzey yöneticilerin yolsuzluklara bulaştığına dair ciddi iddialar ortaya atıldı. Usulsüzlük, yolsuzluk veya piyasa bozucu eylemlerle ilgili birçok olayın üzerine gidilmedi. Borsa’da manipülasyon konusu birçok kez gündeme geldi, özellikle fiyatların yükselmesi yönündeki manipülasyonlar görmezden gelinerek adeta desteklendi. Bu konularla ilgili muhalefetin verdiği önergeler TBMM’de her defasında reddedildi.

Yapılan bu ciddi hatalar ve usulsüzlükler yanı sıra izlenen yanlış ekonomi politikaları ve perde arkasından örtülü bir şekilde alınan ve ekonomik mantığa uymayan birçok karar aslında bu piyasaların uzun vadede yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde güvenirliğini son derece olumsuz etkiledi.

Türk tahvil ve hisse senetlerine büyük tutarlarda yatırım yapan yabancı portföy yatırımcıları neredeyse tamamen piyasadan çıktı. Faizlerin düşürülmeye başlandığı Eylül 2021’den itibaren Borsa’daki bakiyeli hisse senedi yatırımcı sayısının 2.41 milyondan 4.07 milyona çıkması bile hükümetin cari ekonomik koşullarda başka seçeneği kalmamış olan yatırımcılara “manipülatif” bir şekilde borsayı işaret etmesi sayesinde gerçekleşti.

Kazanırken herkesi mutlu eden ama bir şekilde yükseliş trendinin tersine dönüp zararların oluşacağı süreçte birçok yatırımcının canını yakabilecek bu tür yönlendirmelerin etkisi maalesef uzun yıllar boyunca finansal piyasalarda tepkiyle anımsanacak ve piyasaların gelişimini olumsuz etkileyecek. Özetle, “güven, etkinlik ve şeffaflık” ilkeleri üzerine inşa edilmiş sermaye piyasalarında AKP’nin özellikle son beş yılında ciddi bir tahribat oluştu.

SPvB ile ilgili kurumların üst yönetimine işinin ehli, liyakatli ve tecrübeli insanları getirmek ve onlara varolan kurumsal kapasiteyi gereğince işlevsel hâle getirme imkânını vermek atılacak ilk ve en önemli adım olacak.

TAHRİBAT NASIL GİDERİLECEK?

Bir iktidar değişikliği durumunda yapılması gerekenler aslında çok basit ama atılacak adımların bozulan itibar ve sarsılan güveni geri getirmesinin zaman alacağı kesin. Halkın neden hâlâ ülkenin kısıtlı döviz rezerviyle ithal edilen altına bu kadar yüklü tutarlarda yatırım yaptığını sorgularken bütün bu güven kırıcı politika, söylem ve eylemleri anımsamak gerekiyor. Biriken bu hataların ülkeye uzun vadede faturası maalesef çok ağır oluyor. Hele sürekli olarak tasarruf ve finansman açığı yaşayan Türk ekonomisi için bu maliyet çok daha büyük!

SPvB cephesinde kurumsal olarak, yani mevzuat, teknik altyapı ve insan kapasitesi anlamında oldukça gelişmiş bir altyapı ve tecrübe var. SPvB ile ilgili kurumların üst yönetimine işinin ehli, liyakatli ve tecrübeli insanları getirmek ve onlara varolan kurumsal kapasiteyi gereğince işlevsel hâle getirme imkânını vermek atılacak ilk ve en önemli adım olacak. Bu kurumlar, piyasalar için gerekli teknik ve idari adımları yeri ve zamanı geldiğinde atma yeteneğine sahip, son derece dinamik ve donanımlı bir insan gücüne sahip durumda.

İkinci önemli nokta, piyasalarda tekrar güven tesis etmek ve uzaklaşmış olan yabancı yatırımcıları geri getirebilmek için devletin ve hükümetin SPvB’da hiçbir şekilde taraf olmaması, belirli bir yönde işaret vermemesi ve sadece sağlıklı işleyen piyasalara odaklanması gerekiyor. Bunun yolu kurallara uymaktan, şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten geçiyor.

SPvB’da fiyatlar ve oranlar, kendi ekonomik mantığı içerisinde ekonomik ve siyasi gelişmelerin etkisi ve ihracatçı şirketlerin performansıyla oluşur. Kamu düzenleyicilerinin bunun dışında bir güdüyle bu piyasalara müdahale görüntüsü verebilecek en ufak bir söylem ve eylemden kaçınması zorunlu.

Üçüncü nokta dijital teknolojideki gelişmelerle ilgili. Finans sektörü, teknolojideki olağanüstü hızlı ilerlemenin ilk yansıdığı sektörlerden birisi. Finansal teknoloji (fintech) firmaları finansal ürün ve hizmetlerin çok geniş kitlelere ulaştırılmasının yollarını açıyorlar. Bu ve benzeri teknolojik gelişmeler yakından izlenerek SPvB’nın yeni vizyonunun teknolojiye açık ve kapsayıcı bir bakış açısıyla oluşturulması önemli fırsatlar yaratacak.

Dördüncü olarak, sermaye piyasalarının genel olarak girişimciliği, özel olarak kadın girişimciliğini, inovasyonu ve yeşil dönüşümü finansal olarak destekleyecek düzenleme, araç ve teşviklere bir an önce kavuşturulması, olanların geliştirilmesi ve etkin olarak toplumun kullanımına sunulması mutlak bir gereklilik. Özellikle yeşil dönüşümün finansmanı önümüzdeki dönemin en hayati konularından birisi olacak.

Son olarak, SPvB’nın “sürdürülebilir” bir gelişme patikasına girmesi için ülkenin makro siyasi ve ekonomik ortamının istikrara kavuşması, öngörülebilirliğin mümkün olması ve hukuk sisteminin bağımsız ve hızlı bir şekilde işlemesi en gerekli ön şartlar. Bu “olmazsa olmaz” koşullar zaten Türkiye’nin özlediğimiz gibi bir ülke olmasının da ön şartları.

AKP ile artık bunun sağlanamayacağı son beş yılda net bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Bunları yapamadığımız takdirde SPvB yalnızca daha çok para kazanmayı amaçlayan ve manipülatif işlemleri içselleştirmiş şirket sahipleri ile yatırımcıların at koşturduğu bir arena olarak kalacak. Özetle, Türkiye’nin ve SPvB’nın kaderleri ortak, dolayısıyla çıkış yolları da aynı!

 Akyüz, A ve S. Soydemir (2016), Sermaye Piyasası ve Borsa: Ekonomik Analiz, Kurumsal ve Yasal Yapı, Tarihçe ve Tanıklıklar, 2. Baskı, Scala Yayıncılık, ss.544-549

Abdullah AKYÜZ – politikyol

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Merkez bankaları toplantıları öncesinde piyasalar ‘mayın’ tarlasında geziyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

  • Geride bıraktığımız hafta, TCMB rezervlerinde yaşanan erimenin tetiklediği endişe ve yurtiçi yerleşiklerin enflasyonla savaşa yönelik yaşadıkları güven erozyonu nedeniyle artan türbülans, döviz piyasasında TL’nin değer kaybını hızlandırmış, otorite, tabir caizse piyasa faizlerini artıracak düzeyde başta da ticari kredi maliyetlerini ve mevduat faizlerini bir arada yukarı taşıyan adımlar atmıştı. Kredi faizleri süratle yükselirken, krediye ulaşımın da ciddi mânâda zorlaştığını görüyoruz.
  • TCMB’nin tabir caizse sert bir fren yapması bunu da zamanlama olarak seçimlere günler kala yapmasını ‘kararlılık’ olarak okusak da, piyasa gözlüğünden baktığımızda fiyatlama davranışın bambaşka bir senaryoya işaret ettiğini de itiraf etmek gerekiyor. Artan kredi faizleri (şirketlerin krediye erişiminin zorlaşması ve de bireysel cephede talebin azalmaya başlaması ile) hisse senetleri olumsuz bir eğilim kaydederken, USDTRY kurunun yükselişini veya Kapalıçarşı ile arasındaki makaz azalsa da, hâlen daha piyasada taşların yerli yerine oturduğunu söylemek pek de kolay değil. Borsa İstanbul ana endeksi zirveden %7; sadece geçen hafta ise %3,5 geriledi. Artan piyasa faizlerinin gölgesinde bankacılık endeksinin de haftayı %4,7 düşüşle tamamladığını not edelim.
  • Fitch’in 12 yıl aradan sonra Türkiye’nin notunu artırması veya Türkiye’nin eurobond ihraçlarına gelen abartılı talebe rağmen, TCMB’nin net döviz pozisyonunda erime keyifleri kaçırıyor. Sayıların dili ile konuşursak, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında Kasım – Aralık döneminde 20 milyar dolar biriktiren TCMB’nin (iyileşme) net döviz pozisyonu, 2024 yılında 23 milyar dolar bozuldu (kötüleşti). Bu bozulmanın da ~ 11 milyar dolarlık kısmı Mart ayının ilk yarısında gerçekleşti. Yabancı yatırımcıların suskunluğu, menkul kıymet istatistiklerine de yansıdı. Cuma gün belirttiğimiz üzere, son 3 hafta hisse ve tahvilden 750 milyon dolar para çıktı.
  • Fitch’in not artırımı ve sonrasında yapılan telekonferansta, mevcut politikaların devamı ve sene sonu için ön plana çıkan 38,00 USDTRY kur beklentisinin yurtiçi yerleşikler tarafından -kuvvetle muhtemel enflasyonla yeteri kadar savaşılmadı endişesi ile- pek de satın alınmadığını görüyoruz. Geçen hafta açıklanan DTH rakamlarına göre yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatları radikal bir şekilde 5,7 milyar dolar arttığını hatırlatalım. Daha basit bir yaklaşımla, piyasa fiyatlaması ile yabancı kurumların raporları arasında bariz bir uçurumun olduğunun altının kalın bir şekilde çizmek gerekiyor. VIOP piyasasında sene sonu USDTRY kurunun 44,50 seviyesinde işlem görmesi de belki de bunun en büyük göstergesi olarak not edilebilir. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, tek seferlik etkiler, deprem ve seçim etkisinin devreden çıkması hâlinde Haziran ayı enflasyonu ile birlikte enflasyonun düşeceğini söylerken, enflasyonu artıran bir vergi olmayacağının da altını bir kez daha çizdi.
  • Elbette, Şubat enflasyonunun beklentiyi aşması ardından son haftalarda kaleme alınan yabancı menşeli raporlar da TCMB’den faiz artırımı beklemeye başladılar. Montan olarak da 500 baz puanın ön plana çıktığını görüyoruz. TCMB’nin geçen hafta yapmış olduğu miktarsal sıkılaştırma adımları sonrası zaten piyasa faiz hadlerinde gözlü görülür bir yükselişin yaşadığını bu nedenle de Perşembe günü sonuçlanacak olağan PPK toplantısında faiz oranlarının %45 seviyesinde sabit tutulup atılan adımların etkilerinin gözlemleneceği düşünüyoruz. USDTRY kurunun bankalararası piyasada yeni haftaya 32,30 seviyesinden başladığını, 5 yıl vadeli CDS risk priminin ise 312 baz puanda olduğunu not edelim.
  • Küresel mali piyasalar açısından da mevzuu üç aşağı beş yukarı aynı. ABD’de geride bıraktığımız hafta açıklanan ve beklentilerin üzerinde sonuçlanan enflasyon verileri ardından FED’in Çarşamba gecesi sonuçlanacak olağan FOMC toplantısında faiz oranlarının sabit tutulacağına kesin gözüyle bakılsa da, Başkan Powell’ın mikrofon karşısında kullanacağı üslup ve beraberinde satır aralarında vereceği mesajlar kadar üyelerin tahminleri de önem arz edecektir. Bu sabah itibariyle, vadeli kontratlar FED’in bu yıl 74 baz puan faiz indirimine gideceğini, ilk faiz indiriminin ise %53 ihtimalle Haziran ayında gerçekleşeceğine imkân tanıyor. Benzer bir şekilde, Avrupa’dan da ilk faiz indirimi için oklar Haziran ayına işaret ederken (%64 ihtimal), 2024 yılında toplam faiz indirim beklentisi 85 baz puan.
  • A︎BD enflasyon verileri ardından morali bozulan küresel piyasaların geçen haftayı keyifsiz bir şekilde tamamladıklarını not edelim. FED’in faiz indirme hatta bilanço daraltma ihtimaline sıkı sıkı sarılan faiz getirisi olmayan altın ve bitcoin gibi enstrümanlar sırası ile 2,195 ve 73,600 dolar seviyesine kadar ilerlemesi ardından 2,146 ve 68,500 dolar seviyelerine kadar geri çekildiler. Altın için 2,070 dolar seviyesinin altında haftalık kapanış görmememiz kaydı ile 2,550 dolar hedefimizde şimdilik bir değişiklik bulunmuyor. Bitcoin’de ise yükseliş potansiyeline hâlen daha inanmaya devam ediyoruz.
  • Risk iştahı denince akla gelen ve teknoloji hisselerinin işlem gördüğü ABD’nin Nasdaq endeksi son 2 haftayı düşüşle tamamlarken, yeni gün ve hafta başlangıcında, Asya piyasalarında daha ılımlı bir başlangıç görüyoruz. Asya hisseleri, Çin’de açıklanan sanayi üretimi ve perakende satışlarının sürpriz bir şekilde arttığını göstermesi ardından güçlenirken, ABD, Japonya, İngiltere, İsviçre, Norveç, Avustralya, Endonezya, Tayvan, Türkiye, Brezilya ve Meksika merkez bankalarının tümü bu hafta toplanıyor. Her ne kadar birçoğunun istikrarlı kalması beklense de, sürprizler için de pek çok alanın var olduğunu not edelim. Mesela, Japonya Merkez Bankası’nın sekiz yıllık negatif faiz oranlarını sona erdirmesi beklenirken, ABD’deki faiz indirimlerinin daha yavaş bir seyir izleyeceği endişesi hâkim. TCMB’den faiz artırımı bekleyenlerin de sayısı pek de az değil. Yatırımcılar, bu kadar değişik kombinasyonların içinde adeta mayın tarlasında gezinmeye çalışır bir şekilde haftaya başlıyorlar.
  • Dolar bir nebze de olsun bu karmaşıklıkta güçlü kalmayı denerken, erken sonuçlara göre seçimleri büyük bir farkla kazanan Putin, 5. kez devlet başkanı seçildi. Zafer konuşmasında Rusya’nın hedeflerine ulaşmada durdurulamayacağını belirtirken, 3. Dünya Savaşı uyarısı da yaptı! 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü kutlu olsun diyerek bugün de bültenimizi tamamlayalım.

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mehmet Şimşek gündemi değerlendirdi: Kur, Vergi, Seçim sonu beklentiler

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, doların 40 lira olacağı iddialarını yalanlayarak, “Belli kesimler bu yalanları üretmekten hala yorulmadılar. Bu seçim döneminde de bunun dozu arttı. Çünkü amaç seçim öncesi güvensizlik, belirsizlik yaratmak.” dedi. Enflasyonist yeni vergi getirilmeyeceğini, katma değer vergisi genel oranını, kurumlar vergisini ve gelir vergisini artırmayacaklarını vurgulayan Şimşek, “Bu konuda çok netiz. Ama istisnaları, muafiyetleri, indirim oranlarını gözden geçireceğiz.” dedi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Mehmet Şimşek, Kanal 7’de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Enflasyonun yılın ikinci yarısından itibaren yıllık bazda düşmeye başlayacağına işaret eden Şimşek, “Bir program var. Sabırla ve kararlılıkla uygulayacağız ve bu program sonuç verecektir.” diye konuştu.

Şimşek, “Dolar 15 gün sonra 40 lira olacak” ve “Merkez Bankasının raporu sızdı” iddialarına ilişkin soru üzerine, haberler ve sosyal medyadan yapılan paylaşımlarla karamsarlık pompalandığını söyledi.

Muhalefetin, projeleriyle seçim yarışını sürdürmek yerine toplumun geleceğine ilişkin ümitlerini olumsuz etkileyecek yaklaşımlarla seçimi götürmeye çalıştığına işaret eden Şimşek, “Eylül ayında açıklanan program çalışıyor. Mart ayının ortasındayız. Dolayısıyla kötümser zemin yok. Dedik ki ‘Bu program uygulamaya geçtikten sonra büyümede bir dengelenme olacak’. Yani enflasyonu, cari açığı bir şekilde kontrol altına alacak yeni bir kompozisyon çıkacak. Yani büyümenin yapısı değişecek.” ifadelerini kullandı.

Şimşek, başından beri kur hedeflerinin olmadığını aktararak, “Ama kur hedefimizin olmaması, spekülatif amaçlı piyasadaki dalgalanmalara Merkez Bankasının kayıtsız kalacağı anlamına gelmiyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Dünyanın hiçbir ülkesinde düşük taleple kurlarda yüksek oynamaya izin verilmeyeceğini bildiren Şimşek, Merkez Bankasının fiyat istikrarını tehlikeye atacak bir dalgalanmayı engelleyeceğini söyledi.

Kur iddiaları

Şimşek, kura ilişkin iddiaları anımsatarak, “Geçen hazirandan bu yana benim söylemediğim ama bana atfen ‘Söyledi’ dedikleri en az 40 haberi yalanladık. Bu spekülatif tarzı masa başında uydurulan haberleri biz yalanlamaktan yorulduk. Belli kesimler bu yalanları üretmekten hala yorulmadılar. Bu seçim döneminde de bunun dozu arttı. Çünkü amaç seçim öncesi güvensizlik, belirsizlik yaratmak.” dedi.

Türkiye’nin, ihtiyacı olan dış kaynağı bulmada iyi noktada olduğuna işaret eden Şimşek, geçen yılın ikinci yarısından itibaren uzun vadeli ve uygun koşullarda gelen kaynağın, bu yıl artacağını söyledi. Hazine’nin de dış kaynak bulmada sorunu olmadığını bildiren Şimşek, Hazine’nin avro cinsinden 2017’den bu yana en düşük spread (faiz farkıyla) ile borçlandığını anımsattı.

“İlave döviz talebinin ekonomik temeli yok”

“Hazine yüksek faizle mi borçlanıyor?” iddialarına da cevap veren Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Faiz neye göre yüksek? Neye göre düşük? Nominal faiz tabii ki bundan 10-15 yıl öncesine göre yüksek. Fakat şu anda bütün dünyada faizler yüksek. ABD hazinesinin 10 yıllık kağıtları yüzde 4-5 arasında işlem gördü son bir yıl içerisinde. Yani şu anda yüzde 4’ün üzerinde. ABD hazinesi yüzde 4’ün üzerinde borçlanıyor. Genelde sizin risk priminizi (CDS) buna ekiyorlar ve o sizin spreadiniz oluyor.”

Şimşek, seçime 2 hafta kaldığına işaret ederek, “Seçime kadar bu spekülatif amaçlı pozisyon alma, bunu teşvik etme, bunu telkin etme çabaları devam edecek. Şu anda ilave döviz talebinin ekonomik temeli yok. Ama ‘seçim sonrası geçen sene olduğu gibi kur yükselir, para kazanırım’ beklentisiyle yönlendirilen bir kesim var. İhracatçı bizim ucuz verdiğimiz reeskont kredisi ile gidip döviz alıyor ve bekliyor. İhracat gelirinin yüzde 40’ını bozdurması kuralı var. Onu da şu anda geciktiriyor. Çünkü ‘ben seçim sonrası biraz daha fazla kazanabilir miyim’ diye. Biz kuru tutmuyoruz ki kazanasın.” diye konuştu.

“İlave tedbir alırız”

Kur iddialarının doğru olmadığını vurgulayan Şimşek, şunları kaydetti:

“Geçen sene mayısta Türk lirası mevduat faizleri yüzde 30’lar civarında. Şu andan yüzde 53-54 civarı. O gün itibariyle beklenen enflasyona göre eksi reel faiz var. Politika faizi zaten yüzde 8,5’tu. Şu anda piyasa diyor ki ’12 ay sonra enflasyon yüzde 36,7 olacak.’ Bunu ben söylemiyorum. 70 reel ve finans sektörü uzmanı söylüyor. Bunu dün bir gazete istismar etmiş: ‘Gizli rapor ifşa oldu. İşte kur şuraya çıkacak.’ Yalanlardan biri bu. Halbuki ‘gizli raporlardan ifşa oldu’ yalanı Merkez Bankasının 70 finans ve reel sektörü uzmanına ‘Siz 2024’ün sonunda veya bir yıl sonra kuru nerede bekliyorsunuz?’ sorusuna cevabı, sanki seçim sonrası olacakmış gibi paketlenmiş. Bakın bunlar iyi niyetli olamaz.

Lira şu anda cazip. Niye? Eğer yüzde 50’nin üzerinde faiz alıyorsanız, eğer piyasa önümüzdeki 12 ay enflasyonu yüzde 40’ın altında görüyorsa bu ‘reel getiri var’ demektir. Enflasyon konusunda kafalar karışık. Mart ayında Enflasyon Raporu açıklanacak, mayısa kadar yükselmeye devam edecek. Yükselen yıllık enflasyon, düşen aylık enflasyon. Peki önemli önemli olan 12 aylık enflasyon değil mi? Geçmiş 12 aylık enflasyonun yatırım kararlarında bir anlamı yok. Önemli olan gelecek 12 ay. Şimdi gelecek 12 ay piyasa yüzde 36,7 görüyor. Gelecek 24 ayda ise yüzde 20’li rakamları konuşuyoruz. Piyasadan bahsediyorum. İlave maliye politikasıyla birlikte belirsizlik bandı içerisinde olacağımıza inanıyorum. Olmayacağımıza inanırsak ilave tedbirler alırız. Bu da Merkez Bankasının uhdesinde olan bir konu.”

“Güçlü siyasi temeli olan bir ekonomik program inşa ettik”

Güçlü siyasi temeli olan bir ekonomik program inşa ettiklerini ve öngörülebilirliği arttırmayı amaçladıklarını bildiren Şimşek, “Orta Vadeli Program’ın (OVP) özü dezenflasyon. Yani enflasyonu tek haneye düşürmek, milletimizi hayat pahalılığından kurtarmak.” diye konuştu.

Şimşek, programla 3 yıllık perspektif sunduklarına ve bir yıllık geçiş süreci öngördüklerine işaret ederek, “Türkiye’nin kendine özgü şartları var. Geçen yıl mayısa kadar para politikası çok fonksiyonel değildi. Bunu işlevsel hale getirecek bir süreç öngördük. Ani şok tedavilerin yan etkileri büyük olabiliyor. Bankacılık sektörünün yapısını, reel sektörün bilançolarını dikkate aldık. Çalışmaların tamamı hassasiyetle götürüldü. Bu programı okumayanlar ahkam kesiyor.” ifadelerini kullandı.

Enflasyonu tekrar tek haneye, daha sonra da düşük tek haneye indirmek için hesaplar yaptıklarını anlatan Şimşek, “Programın özünde para politikasında normalleşme var. Türk lirasını güçlendirecek, destekleyecek, pozitif getiri sağlayacak, kredi genişlemesini yavaşlatacak, enflasyon beklentilerini çıpalayacak para politikası uygulamaya başladık. Merkez Bankasında birikimiyle, tecrübesiyle çok değerli arkadaşlarımız var. Karamsarlık pompalayanlar, piyasada belirsizlik, tedirginlik yaratmaya çalışanlar, bu arkadaşların çalıştıkları kurumların kapısından geçemezler.” değerlendirmesinde bulundu.

Şimşek, Merkez Bankasının elinin son derece serbest olduğunu, enflasyonu düşürmek için ne gerekiyorsa onu yapacağını söyledi. Geçen sene meydana gelen depremlerin etkisinin devam ettiğini, inşaat girdilerinin ve işçilik maliyetlerinin arttığını, yapı stokunun azalmasıyla birlikte kiraların arttığını anlatan Şimşek, bu yıl enflasyonda deprem ve seçim etkisinin sistemden çıkacağına işaret etti. Şimşek, tek seferlik etkilerin çıkarılması durumunda bu yıl enflasyonun düşeceğini belirterek, “Enflasyon niye düşecek? Çünkü para politikası sıkılaştı, sıkılaşacak. Gelirler politikası bu paralelde belirlenecek. Enflasyon temmuzun 3’ünden itibaren düşmeye başlayacak. Çünkü çıktı açığı öngörümüze göre temmuzda eksiye dönüyor. Para politikası gecikmeli etkiye sahip olacak. Maliye politikası daha hızlı etkili.” diye konuştu.

“Vergileri artırmayacağız”

Enflasyonist yeni vergi getirilmeyeceğini, katma değer vergisi genel oranını, kurumlar vergisini ve gelir vergisini artırmayacaklarını vurgulayan Şimşek, “Bu konuda çok netiz. Ama istisnaları, muafiyetleri, indirim oranlarını gözden geçireceğiz.” ifadelerini kullandı. Şimşek, maliye politikasıyla enflasyonun düşüşü için ne gerekiyorsa yapacaklarını aktardı.

Şimşek, muhalefetin ekonomi programına ilişkin eleştirilerine de yanıt vererek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Program nerede diyenler, bir zahmet programı okusunlar. Önerileri varsa getirsinler. Muhalefetin sıkıntısı bu. Hiçbiri katkı vermiyor. OVP’de sıkı para, maliye ve gelirler politikası ile yapısal dönüşüm var. Dijital ve yeşil dönüşüm var. Yatırım ortamını iyileştirecek yüzlerce eylem var. Programımızın temeli sağlamdır. Temel siyasi istikrardır. Cumhurbaşkanımız programı sahiplenmiştir.”

Kredi politikasına yönelik de değerlendirmede bulunan Şimşek, “Kaynakları tüketime değil, üretken alanlara, yatırıma, istihdama ve ihracata yönlendireceğiz. Bunu kredi politikasıyla yapacağız. Müdahaleci olacağız. Biz kredi politikasında kaynağın tüketime değil, arz yönlü üretime gitmesini sağlayacağız. Bunun için ilave tedbirler gerekiyorsa alacağız.” dedi.

“Yönlendirmelere itibar edilmesin”

Şimşek, vatandaşın portföy tercihlerine saygılı olduklarını, bu tercihleri de makro ekonomik koşulların belirlediğini dile getirdi.

Türk lirasını cazip hale getireceklerini belirten Şimşek, “TL cazip hale geldikçe dezenflasyon programı uygulandıkça, kur korumalı mevduatta (KKM) ve dolar hesaplarında çözülme öngördüğümüzü söyledik. Bu, kademeli ve piyasa koşulları el verdiği ölçüde olacak. Geçen sene ağustosta KKM zirveyi bulmuş. Yaklaşık 3,4 trilyon lira, bugün 1,1 trilyon lira azalmış. 3’te 1 oranına yakın azalma var. KKM’de 29 haftadır kesintisiz azalma var. Şu anda TL mevduatın toplam mevduat içindeki payı yüzde 42’ye ulaştı. Dolar cinsinden KKM yaklaşık 141 milyar dolardan 75 milyar dolar civarına kadar indi. Bizim program çalışır.” değerlendirmesinde bulundu.

Şimşek, Türkiye’nin risk priminin düştüğüne işaret ederek, KKM’den çıkışın olduğunu, cari açığın daraldığını, büyümenin yeniden dengelendiğini ve ülkenin kredi notunun arttığını söyledi.

Son dönemde spekülatif amaçlı yönlendirmeler olduğuna dikkati çeken Şimşek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Vatandaşların, spekülatif amaçlı yönlendirmelere itibar etmemesinin kendi menfaatlerine olacağını düşünüyorum. Şu anda oturup nerede iki kuruşu varsa gidip verimli olmayan alanlarda yatırıma yönlendiren bir kesim var. Bunu siyasi saiklerle ya da gerçekten de öyle düşünüp de yapan da var. Milletin düşüncelerine, değerlendirmelerine, yorumlarına, eleştirilerine saygı duyuyoruz. Fakat makro ekonomik temeli olmayan bir portföye doğru yönlendirmeyi biz çok net şekilde görüyoruz. Bunun seçim arifesinde yapılmasının siyasi amaçla olduğunu düşünüyoruz.”

“Sonuna kadar gideceğiz”

Şimşek, piyasanın, ABD ve Avrupa merkez bankalarının bu yılın ikinci yarısında 100’er baz puan faiz indireceğini beklediğini aktararak, “Bunlar da risk iştahını olumlu etkileyecek. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yılın ikinci yarısında daha çok kaynak getirecek. Seçim belirsizliği ortadan kalkacak. O kadar çok dedikodu üretiliyor ki. Sadece kurla ve Türk lirasıyla ilgili değil, benimle ilgili dedikodu üretiyorlar. Ben bu ülkeyi seviyorum. Makro ekonomik sorunların farkındayız. Programı kararlılıkla uygulayacağız, sonuna kadar gideceğiz.” dedi.

Türkiye’nin zayıf liradan bir kazancı olmadığına işaret eden Şimşek, “Biz sırf birileri istiyor diye spekülatif amaçlı pozisyon aldı diye, TL’nin, programı bozucu düzeylerde, aşırı değersizleşmesine izin vermeyiz. Buna nasıl izin vermeyiz? TL’yi cazip hale getirerek, para politikasını ve kredi politikasını daha sıkı tutarak. Çünkü TL’de likidite olması lazım ki döviz talebi olsun. Biz TL likiditesini de çok daha güçlü şekilde Hazine ve Merkez Bankası işbirliğinde yöneteceğiz.” ifadelerini kullandı.

Şimşek, Birleşik Arap Emirlikleri’yle yapılan 50 milyar dolarlık anlaşmanın 8,5 milyar dolarlık sukuk anlaşması kısmının askıya alınmasına ilişkin soru üzerine, “Askıya alınmış bir şey yok. Türkiye’nin ihtiyacı olursa 8,5 milyar dolarlık uzun vadeli borçlanma imkanı var. Şu anda piyasada elverişli koşullarda borçlanmada sıkıntımız yok. Hazine bu sene iki borçlanma yaptı. İkisi de Türkiye kredi notunun sanki iki kademe üzerindeymiş gibi fiyatlandı. Türkiye çok elverişli koşullarda yurt dışından kaynak bulabiliyor.” diye konuştu.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

ABD ekonomisi ilk çeyrekte soğurken; yapışkan enflasyon keyifleri kaçırdı

Yayınlanma:

|

Yazan:

  • ABD’de dün açıklanan makroekonomik veriler piyasalar tarafından güçlü olarak yorumlandı. Şöyle ki, evvelki gün beklentilerin bir ‘tık’ da olsa üzerinde sonuçlanan tüketici enflasyonu ardından dün üretici fiyatlarında beklenenden daha ‘büyük’ bir artış olduğunu gördük. Öte yandan, ekonomik aktivitenin bir göstergesi olarak kabul edilen ABD’de perakende satışlar Şubat ayında beklenenden daha az artış gösterirken, bu durum, artan enflasyon ve yüksek borçlanma maliyetleri nedeniyle ilk çeyrekte tüketici harcamalarının yavaşladığını gösterdi. Yavaşlayan ekonomik aktivitenin FED’i Haziran ayından önce faiz indirimine teşvik etmesinin pek de kolay olmadığını keza enflasyon verilerinin hâlen daha yapışkan bir görünüm arz ettiğini not edelim.
  • ABD verileri piyasaların moralini bozması ardından hisse senetlerinde sınırlı da olsa satış baskısının hâkim olduğunu gördük. ABD’de önde gelen endeksler geceyi %0,3 oranında düşüş kaydederek tamamlarken, ABD Doları küresel bazda değerlendi. EURUSD paritesi 1,09 seviyesinin altına gerilerken, piyasaların gösterge klavuzu Amerikan 10 yıllık tahvil getirisi yaklaşık 10 baz puan artış kaydederek %4,30 seviyesine dayandı. Son günlerde güçlü bir görünüm arz eden ve geçen haftayı haftalık kapanış anlamında tüm zamanların zirvesinden tamamlayan altın, 10 yıllık faizin yükselmesine rağmen 2,165 dolar seviyesinde mevcut yerini korumaya devam ettiğinin de altını çizelim.
  • Altının güçlü bir seyir izlemesine rağmen, yükselişte el ele tutuştuğu Bitcoin hafta ortası 73,600 dolar seviyesine kadar yükselerek rekor tazelemesi ardından dün güçlü gelen ABD verileri sonrası kâr satışlarına boyun eğerek bu sabah 68bin dolar seviyesinin altına geriledi. Bitcoinin haftalık kapanışını takip ederek haftaya daha sağlıklı bir yorum yapmaya çalışacağız. Öte yandan, daha önce önemine dikkat çektiğimiz 84 dolar seviyesinin üzerinde bu hafta yükselen Brent cinsi ham petrolün varil fiyatı bu sabah 85,30 dolar ile son 4 ayın zirvesine yükseldi. Petrol fiyatlarının artışı, hâliyle, enerji ithal eden ülkelerde, pompa fiyatlarına yansıyarak enflasyonla mücadeleyi zorlaştırdığı gibi, cari işlemler dengesinde de açığını artırıcı bir unsur olarak görülmelidir.
  • Türk mali piyasalarında ise son haftalarda egemen olan tatsız havanın genel hatları ile korunduğunu görüyoruz. TCMB’nin döviz piyasasında var olan  tansiyonu azaltmak ve dezenflasyon sürecini desteklemek adına proaktif davranarak attığı adımlar işe yaramaya başlarken, interbank ile Kapalıçarşı arasında var olan makasın da daralmaya başladığını not edelim. Lâkin her ilacın bir şifa bir de yan etkisi vardır misali, atılan adımların kredi faizlerine sert bir yükseliş olarak yansıması, reel sektörün de krediye ulaşımını zorlaştırıyor. Tüketimi ya da talebi kısmaya çalışırken, piyasa faizlerinin topyekûn yükselmesi, reel sektör üzerinde baskı kurarken, BIST100 ana endeksi dünkü günü de düşüşle tamamladı. Bankacılık endeksinde düşüş ise %2 ile çok daha sert oldu.
  • Her ne kadar TCMB’nin attığı adımları son günlere döviz piyasasında var olan türbülansı dizginlemekte bir yere kadar başarılı olsa da, dün açıklanan verilerine göre, TCMB’nin net döviz pozisyonunda günlük değişim Mart ayında 10,4 milyar dolar büyüklüğüne rezerv kaybına işaret etti. Otorite her ne kadar TL’nin reel anlamda değerleneceğine vurgu yapsa da, aşağıdaki grafiklerde net bir şekilde görüleceği üzere, 8 Mart ile biten haftada, yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatları (DTH) bir önceki haftaya nazaran 5,7 milyar dolar ile ‘radikal’ bir artış kaydederek döviz talebini büyük bir kısmını içeriden olduğunu adeta haykırdı!
  • TCMB’nin 2023 yılının son 2 ayında biriktirmiş olduğu yaklaşık 20 milyar dolar büyüklüğünde rezerin 2024 yılında 23 milyar dolar eridiğini de not edelim. Hazine dövizleri ve swap (emanet dövizler) hariç bakılırsa, net rezervlerin eksi 68,5 milyar dolar ile 2023 Haziran ayına (seçim dönemine) geri döndüğünü görüyoruz. Rezervlerin artmasında 2023 yılının son çeyreğinde görülen yabancı ilgisinin de son haftalarda azalmasının payı olduğunu not edelim. Şöyle ki, 8 Mart ile biten haftada, menkul kıymet istatistiklerinde anlamlı tutarda bir satış görüyoruz. Yabancı, hisse senetlerinden 293 milyon dolar çıkış yaparken, tahvil kesin alımında da 260 milyon dolar büyüklüğünde satış yapmış. Artan tansiyona paralel yabancının son 3 haftada çıkışı toplam 750 milyon dolar oldu.
  • Bu kadar olumsuz haber arasında olumlu bir haber de verelim. Hazine’nin dün sonuçlanan 6 yıl vadeli Euro cinsi tahvil ihracında getiri %6,125 olurken, 2 milyar EUR tutarında bir borçlanma gerçekleştirildi. İhraca 4 kattan fazla talep gelirken, borçlanma maliyeti küresel kriz dönemi sonrası en düşük seviyeye geriledi.
  • ABD enflasyon verilerin ‘yapışkan’ bir görünüm arz etmesi sonrası dün hâkim olan tatsız seyrin yeni gün başlangıcında pasifiği diğer ucuna da yansıdığını görüyoruz.  Asya piyasaları da satış baskısına boyun eğerek topyekûn kırmızıda işlem görüyor: Hong Kong borsası %2 ile düşüşte başı çekiyor. Bugünün veri takviminde Türkiye’de açıklanacak Piyasa Katılımcıları Anketini takip edeceğiz. Özellikle %42,9 seviyesinde olan yıl sonu enflasyon beklentisini nasıl değiştiğini merak ediyoruz.

TCMB brüt döviz rezervleri

8 Mart ile biten haftada, TCMB’nin döviz rezervleri yaklaşık 2,7 milyar dolar azalırken; altın rezervleri ise fiyat artışının etkisiyle 2,3 milyar dolar arttı. Toplam brüt döviz ve altın rezervleri = 130,5 milyar dolar.

17104810288ca231055ff34b844d760be440389e44_1_1200.jpg

TCMB net döviz rezervleri

8 Mart ile biten haftada swap ve kamu dövizleri hariç net rezervler eksi 68,5 milyar seviyesine gelerek 2023 yaz ayına geri dönü! Sadece Mart ayında yaşanan erime 10,5 milyar dolar.

1710481029110d53264db50b271db0b41ee4a4ab0b_2_1200.jpg

DTH

Uzun bir aradan sonra yurtiçi yerleşiklerin DTH hacminde ‘radikal’ bir artış görüyoruz. Gerçek kişilerin döviz mevduatları (DTH) 3,3 milyar dolar, tüzel kişilerin ise 2,4 milyar dolar arttı. Toplam stok = 181,2 milyar dolar ile Mayıs 2023’ten bu yana en yüksek seviyede.

1710481029098aa90c85d770284c047ee567f35b48_3_1200.jpg

Menkul Kıymet İstatistikleri

8 Mart ile biten haftada, menkul kıymet istatistiklerinde anlamlı tutarda bir satış görüyoruz. Yabancı, hisse senetlerinden 293 milyon dolar çıkış yaparken, tahvil kesin alımında da 260 milyon dolar büyüklüğünde satış yapmış. Artan tansiyona paralel yabancının son 3 haftada çıkışı toplam 750 milyon dolar oldu.

1710481030d062ab21348ec78f4703713519c8e205_4_1200.jpg

 KKM

8 Mart ile biten haftada, BDDK verilerine göre, KKM hacminde haftalık olarak sadece 7,5 milyar TL düzeyinde bir düşüş yaşandı. Düşüş hızının iyice ivme kaybettiğini bunun da döviz piyasasındaki tansiyonu yansıttığını düşünüyoruz. Toplam stok = 72,5 milyar dolar

171048103006de84f1d60a17e05b687eb4d03348a5_5_1200.jpg

TCMB politika faizi ve 3 aya kadar TL mevduat faizi

1710481031b4e20b2758bc708bdb845242c199bd4b_6_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.