Dr. Abbas Karakaya
Şiirdeki eleştiri kapitalist düzene
BİRGÜN Gazetesi’nden Kadir İncesu Şair, Yazar, Akademisyen Abbas Karakaya ile bir röportaj yayınladı. Konu şiirlerindeki Kapitalist Sistemin açmazları ağırlıklı. İşte o röportaj :

Yayınlanma:
3 yıl önce|
Yazan:
Dr. Abbas Karakaya
Abbas Karakaya’nın yeni şiirleri “Taşıran Damlanın Cesareti” adıyla El Yayınları tarafından yayımlandı. Bugüne kadar Güneşe En Yakın, Gezi Koyun Çocukların Adını, Yüreğim En Denizaltı Haliyle adlı şiir kitapları olan Karakaya, Donny Smith ile birlikte Cemal Süreya’nın Üvercinka adlı şiir kitabını da İngilizce’ye çevirdi. Karakaya ile şiirleri üzerine konuştuk.
“Sözlerim boşuna /söylenmiş olmayacak” diyen Abbas Karakaya, şiirinin anlamını ne zaman sorgulamaya başladı?
Yazdığım şiirin anlamını sorgulamak aslında her zaman yaptığım bir şey. Bu bana has bir şey olmasa gerek. Her yazan yazarken, yazdıktan sonra yazdıklarının nasıl alımlanacağını, nereye varacağını az çok dert ediniyordur. Ayrıca, her şiir yazanın kendi yazdığı hakkında bir fikri vardır, bu da zaman zaman şiirlerine girer. Kimi zaman olumlu, umutlu, kimi zaman tam aksi olabilir. Bu iki dizenin geçtiği şiire coşku hâkim ve böyle bir sorgulamadan mutlu ve iddialı çıkılmış. Ama bu her zaman böyle olmamış. Bir önceki kitabımda- Güneşe En Yakın- bunun tam tersi bir durum var. O kitaptaki bir şiir ‘Belki de son şiirimdir bu/ Yazmam bir daha’ dizeleriyle bitiyor.
TÜKETİM ÇILGINLIĞI
“Evleri evlere lağımlar bağlıyor” derken yaşamın acımasızlığına mı vurguluyorsunuz?
Çağımız korkunç bir tüketim çılgınlığı, kötülüğü, değersizliği yaşıyor. Dolayısıyla böyle bir dünyada insanlar ancak lağımlarda, kanalizasyonlarda buluşabilir. İnsana, doğaya bir şey katmadan, kendinden bir zerre bile vermeden yaşayıp bu denli tüketirse insan, neticede ancak o kanallarda buluşabilir. Sokaklarda, meydanlarda, dayanışmalarda, misafirliklerde, pencereleri açık evlerde, doğada buluşamazsınız. Bu tüketim barbarlığı hemen hemen her toplumsal seviyede değişen ölçeklerde yaşansa da bu şiirdeki eleştiri bu korkunç yaygın kapitalist tüketimin hem sorumlusu hem bayraktarlığını yapanlara; servetlerini bizden çaldıklarıyla insan eti yiyip insan kanı içerek oluşturanlara…
“Büyük başkaldırıyı başlatacağız/akıllı telefonlarla/sanal âlem uyanıyor” derken mücadelenin masa başına indirgenmesinin de bir eleştirisini yaptığınızı görüyoruz. Bu düşünce sanatçının üretimini nasıl etkiliyor?
Birçoğumuz, sanatçı olsun olmasın, hayatın internetten eriştiğimiz kadar olduğunu sanıyoruz. Durum böyle olunca kendimizi çok dar bir gerçekliğe hapsediyoruz. Çok şey kaçırıyoruz. Bütün risklerine rağmen hayat sokakta, parkta, dışarda, tarlada, doğada. Sahici insanı yazmak, hem de kendinizi (daha iyi) tanımaksa derdiniz ben adres olarak sokağı, dışarıyı gösteriyorum. Dışarıya, başkalarına daha az zaman ayırınca sahici olandan uzaklaşıyoruz, solgun, güçsüz söz oyunlarına dönüyor şiir. Asıl tehlike de kendinizi dünyanın merkezine görmeye de başlıyorsunuz. Dünyanın merkezinde doğa var aslında, insan değil. Ormanlar, ırmaklar, dağlar var. Bilgisayar, telefon, internet teknolojilerinin mücadeledeki yerini abartmayalım, diyorum. Farklı bir bağlamda söylenmiş olsa da, o sözün tersi doğru bence: ‘Hayat eve sığmaz.’ Dağı, ırmağı, yaylayı, meşe ağaçlarını eve nasıl sığdıracaksınız? Park eve sığar mı?
SÖZÜM EMEKÇİLERE
“Hiç soru sormuyorlar sınıflarında” derken insanların kendi istedikleri hayatlar yerine kendilerine dayatılan hayatı yaşamak zorunda olduklarına dikkat çektiğinizi söyleyebilir miyiz?
Bu şiirde sınıfı iki anlamda kullandım. İlk anlamı, okullarda, ders yapılan odalar; ikincisi, insanların ait, yakın oldukları sosyo-ekonomik gruplar. Birincisinde de sessizlik hâkim, ikincisinde de. Yani kendimizi ifade edemediğimiz, fikrimizin hiç merak edilmediği, hep susturulduğumuz bir kültürden gelince, ders yapılan sınıflarda soru da soramıyoruz. Papağan gibi ezberliyoruz. Ki öğrenmek soru sormakla çok yakından alakalıdır ve ezberlemek öğrenmek değildir.
Sınıfın ikinci anlamında da biz neden bu kadar berbat hayatlar yaşıyoruz, siz kendinize villa yapmak için ormanları nasıl yakabilirsiniz, biz çocuklarımız neden kalacak yurt bulamıyoruz; kısaca toplumdaki adaletsizliklere, keyfiliklere gür bir sesle, beraberce, ikirciksiz karşı çıkamıyoruz, neden soru soramıyoruz kaybedenler, hakkı yenilenler olarak. Burada, Nâzım Hikmet’in ‘kabahatin çoğu senin canım kardeşim’ dizesindeki duyarlığın çok daha yumuşak bir hali var. Yani sözüm emekçilere, işçilere, ezilenlere, kaybedenlere, hakkı yenilenlere…
BİRGÜN – Kadir İncesu
İlginizi Çekebilir
-
Erol TAŞDELEN yazdı: YILIN SON ÇEREĞİNE BANKACILIK SEKTÖRÜ VE 4 BÜYÜKLER NASIL GİRDİ?
-
KALP MASAJI
-
BLOOMİNGTON, TÜRKİYE, 6 Şubat DEPREMİ, GEZİ
-
ABBAS KARAKAYA yazdı: W 3 OTOBÜSÜ
-
TİCARİ YASAKLAR FİRMALARI ‘ŞAK’ DİYE DURDURABİLİR
-
BANKALARDA KOBİ DIŞI TİCARİ KREDİLER NİÇİN DURDU?
-
BANKALARIN NET KARLILIĞI 10 AYDA % 409 ARTTI
Dr. Abbas Karakaya
HOLLANDA’DA NE GÖRDÜK, NE DUYDUK? : GEZİ NOTLARI…

Yayınlanma:
3 hafta önce|
09/04/2025Yazan:
Dr. Abbas Karakaya
Karımın iş ziyaretini oğlanın dönem arası tatiliyle çakıştırıp uçtuk Hollanda’ya. 28 Mart- 5 Nisan arası oğlana ve bana dokuz gün tatil. Üç saatlik uçak yolculuğu ile beş asır ileriye gittik. (En azından) şehircilik pratikleri bakımından. Dönüş uçağını beklerken kendi kendime sordum: Bu ziyaretten ne öğrendin? Çok geri bir ülkede yaşadığımızı (bir kez daha) anladım. Evler, yollar, sokaklar bu kadar düzenli, temiz ve bakımlı mı olur! Sanırsın legodan yapılma kentler. Kartpostallardaki resimler gibi yapılar, sokaklar. Bu yorumum ne taraflı ne de sadece bana ait. Gidip gören her gözün kolayca yapabileceği tespitler. Ve dönüp kendimize baktığımızda, “çok kalitesiz bir hayatı çok pahalıya yaşamak” da bizim payımıza düşen.
HAYRANLIK UYANDIRAN ŞEHİRCİLİK
İmrendirici kentler kurmuş Hollandalılar. Kanallar ve bisikletliler ülkesi. Bisiklet bir eğlenme ya da spor aracı değil. Arazisinin dümdüz olması hasebiyle günlük hayatın bir parçası; yaşlı, genç, çocuk, kadın, erkek herkesin en yaygın ulaşım aracı. Araba yollarının iki yanında bisiklet yolu ve yaya kaldırımlar var. Sokaklar, kaldırımlar sadece sağlam insan için değil, engellileri de sokağa çağıran bir biçimde. Bisiklet kullanamayacak kadar yaşlı insanlar tekerlekli yürüteçlerle sokaklardalar. Parklar park, imara açılmamış. Sadece bank ve çöp tenekeleri var. Çocuklar için oyun donatıları. Genel olarak yapılar kaldırımlara sıfır yapılmıyor. Kaçak kat yok. Önlerinde boş alan ya da yeşil alan var. Yapı herhangi bir sebeple yıkıldığında yıkıntılar yolları kapatmasın diye. Oysa deprem ülkesi de değil Hollanda. Yeraltından geçen atık su sistemlerine, yeraltına döşenmiş kablolara vb. erişim için yapılmış kapaklar öyle özenli yerleştirilmişler ki yolla hemzemin olmuşlar. Var mı, yok mu belli değiller. Türkiye’dekiler nasıl?
Elli bir yıldır Hollanda’da yaşayan bir arkadaşımızın apartman dairesinde kaldık. Dairesinin iç tasarımı ve kimi ayrıntıları dikkatimi çekti. Kaldığımız dairenin bulunduğu dört katlı apartman dikdörtgenler prizması şeklinde olup yapı doğu batı yönünde konumlandırılmış. Böylece, dairlerdeki bir oda ve mutfak sabah güneşini; öbür iki yatak odası ve salon da akşam güneşini alıyor. Batı yönündeki salon ile bir yatak odasının hizalarına gelecek şekilde iki geniş balkon var. Derinliği bir buçuk metre yakın ve korkulukları insana güven veren balkonlar. İstanbul’da yaşadığım apartmanın korkulukları dayanırsan kendini aşağıda bulacağın cinsten.
Evin iç mekan kullanımında asıl ilginç olansa şu: evin girişi(antre) küçük tutulmuş. Eve girer girmez solunuzda bir kapı var ki bu, banyonun kapısı. Dışarıdan, yağmurdan kaçıp eve girdiniz, ıslak halinizle, şemsiyenizle banyoya atabilirsiniz kendinizi. Banyonun içinden geçip mutfağa giriyorsunuz. Yani banyo antre ve mutfak arasında. Banyoya hem mutfaktan hem de girişten hemen sonra, yani koridordan erişim var. Mutfakta bir şey döküldü, kırıldı, temizlik malzemesine ihtiyacınız var, süratle banyoya erişip müdahale edebilirsiniz. Ayrıca, diyelim misafiriniz var, salonda yatırıyorsunuz, ama mutfakta işiniz var. Salondakiler rahatsız etmeden banyoya, oradan mutfağa geçebiliyorsunuz. Küçük tutulmuş giriş alanından içeriye, koridora devam ederken/geçerken bir kapı var ki bu da evdeki ısı yalıtımına destekliyor. Tahmin edebileceğiniz gibi banyonun içinde tuvalet yok. Tuvalet antreyi sınırlayan kapıyı geçtikten sonra sol tarafa düşüyor. Evin toplam üç odası ve salona da en yakın mesafede. Ayrıca, temiz ve atık su borularının geçtiği alanlar (banyo, mutfak, tuvalet) birbirlerine asgari mesafede tutulmuşlar.
EV TASARIMINDAKİ AYRINTILAR
Dokuz gün kaldığımız dairede bazı ayrıntılar var ki onlara da değinmek isterim. Daire kapısının eşiğinde mini bir rampa var ki bu eve tekerlekli sandalyeyle rahatça girmeyi sağlıyor. Mutfağın salona açılan kapısı ve antredeki bitişindeki kapının bir kısmı boylamasına, eni otuz santimlik şeffaf cam. Cam kısımdan içeriyi, kapıyı açmadan görebilmeyi sağlıyor bu cam kuşak. Evde üç duvarda, farklı derinliklerde gömme dolap var. Biri mutfak malzemeleri için. Pencereler geniş tutulmuş ve pencerelerin altında kaloriferlerin üstüne gelecek biçimde 25-30 cm genişliğinde raflar monte edilmiş. Yer kazandıran küçük ama etkili bir çözüm. Banyo ve tuvaletin kapı eşiklerinde hafif bir yükselti var ki bu, su basması halinde evin geri kalanına su yayılmasın diye. Tuvalet ve banyonun elektrik düğmeleri dışarıda değil, içerde.
Evleri daha kullanışlı ve güvenli hale getiren bu küçük dokunuşlardan bazılarına Anadolu’daki gezilerimde rastlamıştım. Mesela, Safranbolu’da, Mardin’de gezdiğim evlerde gömme dolap, pencere önlerine eşya konulacak raflar görmüştüm. Ancak şimdi yaşadığımız evlerde, yeni yapılan konut inşaatlarında neden böyle kullanışlı ayrıntılara yer verilmiyor? Bu soruya birçok açıdan cevaplar verilebilir. Herhalde bu denli kötü bir şehirlere ve kullanışsız ve güvenliksiz konutlara mahkum edilişimizin sebeplerinden biri de şehircilik, mimarlık alanlarında geleneğin kesintiye uğratılmasıdır. Tarihsel olarak bu alanlarda bilgi, birikim, tecrübeyi taşıyan insanları yok eder ya da ülkeden sürerseniz böylesi durumlara düşmek şaşırtıcı olmasa gerektir. Şimdi, bilgimiz de birikimimiz de yeterli seviyede, yurtdışında da o kadar inşaat yapıyoruz savunması yapılabilir, ama yurtdışında yapılan inşaatlarla, ülkede yapılanlar acaba aynı kalitedeler mi? Ya da kendi yurttaşına neden bu kadar kötü, kalitesiz, kullanışsız konutlar (mesela TOKİ konutları) yapıyorsunuz sorusu yanlış bir soru mu?
EMSAL BİR SOSYAL DEVLET
Buraya kadar anlattıklarım hemen hemen her gözün görebileceği şeyler. Şimdi de Hollanda’da yarım asrı devirmiş, orada emekliliğe hak kazanmış, evinde kaldığımız arkadaşımızdan duyduklarımıza kulak verelim. Türkiye’nin tersine, Hollanda sadece kağıt üstünde değil, uygulamalarıyla da gerçek manada bir sosyal devlet. Evinde kaldığımız arkadaş, sosyal devlet uygulamalarının zenginliği bakımından Hollanda’nın dünyadaki ilk üç ülkeden biri olduğunu söyledi. Örnekler verdi. Mesela, başka bir işte çalışıp emekli olsanız da olmasanız da 65 yaşına gelen herkese devlet emekli maaşı bağlıyor. İki emekli insan sadece devletten aldıkları emekli aylıklarıyla yaşayabiliyor. Ev kirası maaştan fazla değil. Arkadaşımızın kaldığı daire belediyenin. Mülkiyeti onun değil, ama ölene kadar evi kullanma hakkı var. Belediye evdeki onarım, düzenli bakım işlerini de üstleniyor. Tuvalet taşı, lavabo, bataryalar, mutfak tezgahı gibi parçalar, donatılar aralıklarla yenileniyor. Emekli insanlara belediye özellikle yardımcı olup ihtimam gösteriyor. Evlerine temizlik personeli gönderiyor düzenli aralıklarla. Diyelim evde büyük bir tamirat çıktı, evin boşaltılıp tamir edilmesi gerekiyor. Oturduğunuz ev tamir edilene kadar, belediye size yeni bir ev temin ediyor.
Ne yazık ki ve de pek de şaşırmayacağımız şekilde ne yazık ki oradaki bazı Türkiyeliler bu sosyal uygulamaları kötüye kullanıyor. Mesela, Hollanda’da oturmadığı halde sosyal yardım almayı başaranlar! Ya da Fethullahçılar adlı cemaatin Hollanda’daki ‘Siyah Okul’ projesi yoluyla Hollanda devletinden milyonlarca Euro teşvik alıp bu parayı eğitim ya da okula harcamak yerine ceplerine indirmeleri gibi. ABD’de ‘charter okullarında’ yaptıkları gibi.
GEZİP GÖRDÜĞÜMÜZ YERLER
Hollanda’da dokuz gün içinde ‘gördüklerim’ ve ‘dinlediklerimin’ böyle. Şimdi, yazımı biraz daha alışıldık bir gezi yazısına benzetmek istersem, gezdiğimiz yerlere kısaca değineyim. Gezip gördüğümüz yerler tahminim o ki bilinen, turistlerce de ziyaret edilen yerler. Bu yerler hakkında değişik mecralarda benzer bilgiler bulabilirsiniz. Bu yüzden, uzatmadan bir şeyler yazarsam, sırasıyla aşağıdaki yerleri gördük:
- Malieveld parkı: İlk gün Lahey’deki protestolara katıldık. Hollanda’da okuyan/yaşayan çoğu genç, büyük bir grup Erdoğan’ı Malieveld parkında protesto etti. Aynı gün Mini-Hollanda (Madurodam) denilen alanı ziyaret ettik. Hollanda’daki denizcilik, kanal yapımı ve tren taşımacılığına vurgu yapılmış. Zemini kumdan, içinde ahşap bir gemi de olan güzel bir oyun sahası var çocuklar için.
- Keukenhof lale bahçesi: On yedinci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndan götürülmüş lale çiçeğinin yurdu artık Hollanda. İçinde seyirlik bir yel değirmeni de olan, kanal gezintisi yapılabilen büyük bir lale bahçesini gezdik. Hem kapalı hem açık mekanlarda onlarca çeşit lale ve başka çiçekler gördük. Lale bahçesi üzerinden muazzam bir ekonomi yaratılmış. Mart’ın son haftasından Mayıs’ın ortasına kadar süren lale mevsiminde dünyanın dört yanından insan akıyor buraya. Biletler de ucuz değil.
- Rotterdam’da Euromast adındaki kuleye çıktık. Kanallar kentini bir de yükseklerden izledik. Ren nehri ve kanallar üzerine kurulu Avrupa’nın en büyük limanlarından biri Rotterdam’da. Nehir ve kanallar üzerinde yürüyen büyüklü küçüklü tekneler saat gibi çalışıyor. Kuleden sonra, Akdeniz ürünlerinin satıldığı bir semtte bir balıkçı dükkanında balık yedik. Buradaki düzen de dikkat çekici.
- Amesterdam’a da uğradık. Büyük kentlerde otopark hem büyük bir sorun hem pahalı. 3-4 saat kaldık, ayrılırken 32 Euro park parası ödedik. Büyük İstasyon (Amsterdam Central) çok güzel bir yapı. İstasyonun olduğu yer şehrin merkezi gibi. Feribotlardan çıkanlar, binenler, otobüs durakları, metrolardan inenler, binenler, bisikletliler; sanki herkes orada. Ancak bu kalabalığa, yaya, otobüs, taksi vs. trafiğine rağmen kaos ve karışıklık yok. Aynen yuvalarına yiyecek taşıtan karıncalarda olduğu gibi. Bir saate yakın süren dolmuş-tekneyle kanallar gezintisine katıldık. Kanal boylarındaki tarihi yapıların korunmuş olması ve bakımlı olmaları dikkat çekici.
- Kinderdijk adlı kasabaya gittik. UNESCO’nun 1994 yılında Dünya Kültürel Mirası olarak tescillediği yel değirmenlerin olduğu kasaba. Kanaldaki teknelerle ya da yürüyerek değirmenleri ziyaret ediyorsunuz. Değirmenler denizde su yükseldiğinde kabaran suyu denize doğru gönderiyor ve karanın sular altında kalmasını engelliyor. Bu işi yapan ve şimdi elektrikle çalıştırılan devasa pompalar var ama sitim ve elektrikli makineler bulunmadan önce farklı yönlere yerleştirilmiş değirmenler bu işi görüyormuş. Değirmenlerin gövdelerinin değirmenleri çalıştıran, bakımını yapan ailelerin evleri olduğunu öğrenmek ilginçti. Don Kişot’un değirmenlere açtığı savaşın hiç de kolay bir savaş olmadığını düşündüm gezerken. Değirmen kanatlarının biri çarpsa acillik olursunuz.
- Delft şehri de güzeldi. Burada da kanal gezisi yaptık. Üniversiteden mezun olan gençlerin bisikletlerini kanallara atmak gibi bir gelenekleri varmış. Teknede kaptanlık yapan 21 yaşındaki kadın her yıl kanaldan 500-600 bisiklet çıkardıklarını söyledi. Mahalle arasındaki bir parkı çok beğendik.
- Kaldığımız Rozenburg kasabasına yakın bir pazara da uğradık. Pazar Türkiye’de kurulan pazarlara benziyor. Nerdeyse her türlü ihtiyaç (yiyecek, giyecek, mutfak eşyaları vs.) var. Bir de fazlası var: çocuk kitapları satan bir tezgah gördüm pazarda. Pazarda kızarmış yağ kokusu eksik değildi. Ve iki şeyden geliyordu bu koku. Bizim sokaklarda en kolay, en yaygın bulduğumuz atıştırmalık simitse Hollandalıların Frits adını verdikleri patates kızartması. Pazardaki kokunun birinci kaynağı buydu. Sadece pazarda değil, kentin başka yerlerinde de patatesçiler önünde uzun kuyruklar gördük. Yağ kokusunun ikinci kaynağı ise kızartılmış nehir/deniz balıkları ve deniz ürünleriydi. Pazarcıların arasında Hollandalılar kadar, yabancılar da vardı. Türkiyelilerin satış yaptığı balık tezgahında levrek aldık. Çok lezzetli ve tazeydi. Levreğin lezzeti büyük olasılıkla deniz levreği olmasındandı. İnşallah bu yazımı okur ve onlara da teşekkür ettiğimi okurlar.
- Ev sahibimiz tam bir yemek ustasıydı. Yaşadığı yer Rozenberg yerel televizyonu için zamanında yemek programları yapacak denli usta bir aşçı. Sekiz gün boyunca hem gözümüzü hem midemizi doyurdu. Bir kez de buradan teşekkür ederiz. Yazımın ana temalarını da kendisi ve kıymetli hayat arkadaşıyla konuşmalarımızdan süzdüm. Ona da daveti, ev sahipliği için teşekkür ederiz ailecek.
Bitirirken….
Evinde kaldığımız arkadaşıma bodoslama bir soru da sordum: Hiç kötü şey yok mu bu ülkede? Soruma yalnızlık var, bir sürü insanın evinde kimsesiz, bir başına ölüsü bulunuyor, insanların çok bireyci, dedi. Ayrıca, ben de kasabayla şehirler arasında toplu taşımacılığın olmadığını, insanların arabaya bağımlı olduğu gözlemledim. Ancak yazımın başında da söylediğim gibi şehircilik pratikleri bakımından iki ülke arasında birçok şey kıyas bile kabul etmez. Bir de belediyenin bütçesini nerelere harcadığı konusu var, gerçek sosyal belediyeciliğin güzel örneklerini hala veriyor Hollanda.
İyi gezmeler, görmeler, düşünmeler…
Dr. Abbas Karakaya
ŞAİR HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL ÇEKMEKÖY’DE ANILDI

Yayınlanma:
2 ay önce|
24/02/2025Yazan:
Dr. Abbas Karakaya
Çekmeköy merkezli Şiirle Karşılaşmalar ekibi olarak 22 Şubat Cumartesi akşamı şair Hasan Hüseyin Korkmazgil‘i andık. Karlı, kışlı bir İstanbul akşamında bizi yalnız bırakmadı insanlar. Yerler kar, buz; insanlar gelemez sanıyorduk. Geldiler, dışarının soğuğuna aldırmadan. Çok mutluydu insanlar. Ülkenin şu halinde herkes kendi gibi düşünenlerle beraber olmak, içini dökmek istiyor. Müzik vardı, şiir vardı, söz vardı. Sanki 1984’te aramızdan ayrılmış şairin tabutunu taşıdık, elden ele geçirdik kolayca. Azime Korkmazgil‘i de unutmadık. Seyirciler de söz aldı, şiir okudu. Şiirle Karşılaşmalara ilk kez katılıp sahnede şiir okuyanlara kitap hediye ettik.
Salondaki en büyük şair (72 yaşında) ile en küçük şiir okuru/şair adayı (9 yaşında) yan yana çıktılar sahneye. Herhalde en çok buna sevinirdi görseydi Hasan Hüseyin. Ama duydu o bizi. Evet, biz de onun şiirden anladığı gibi, umudu diri tutmaya çalışıyoruz. Ben de bu yüzden Karagün Dostu adlı şiirini okudum. Acıyı Bal Eyledik adlı programımız başladığında saat 19.00 idi, bittiğindeyse saat 21.45’di. Daha ne olsun? Eksiğiyle fazlasıyla yaşıyor Hasan Hüseyin Korkmazgil. Yaşıyor Acıyı Bal Eyleyenler. Yaraları sarılmış bir ülke bırakacağız çocuklarımıza. And olsun, sözümüz olsun Hasan Hüseyin’e.
Şiirle Karşılaşmalar Ekibi adına
Abbas Karakaya
Media error: Format(s) not supported or source(s) not found
Dosyayı indir: https://bankavitrini.com/wp-content/uploads/2025/02/WhatsApp-Video-2025-02-24-saat-12.02.44_533bd38b.mp4?_=1Media error: Format(s) not supported or source(s) not found
Dosyayı indir: https://bankavitrini.com/wp-content/uploads/2025/02/WhatsApp-Video-2025-02-24-saat-12.03.51_965f92fc.mp4?_=2
Dr. Abbas Karakaya
“MİKS, MAKS VE MEKS’İN ÖYKÜSÜ” KAHVALTI MASAMIZDA

Yayınlanma:
2 ay önce|
16/02/2025Yazan:
Dr. Abbas Karakaya
Bu resimde ne görüyorsunuz? Üç şey: kitap, kahvaltı tabağı, oyuncak hayvanlar. Bu üç şey neden bir araya getirilmiş olabilir? Bir çocuk kitabı. İyi bir çocuk kitabının yetişkinler için de yazılmış olduğuna inanırım. Okumadıysanız, okuyun, okuttun, derim.
Kitaptan başlayayım. Bu sabah mutfak masasında bu üç unsuru bir araya getiren fikri esinleyen şey kitap olduğundan. Şilili yazar Luis Sepulveda‘nın 54 sayfalık, resimli bir çocuk öyküsü. Yirmili yaşların başında bir genç oğlan, bir kedi ve bir Meksika faresinin ev arkadaşlığını anlatıyor. Arkadaşlığın değeri ve arkadaşların birbirlerine sorumluluklarını yumuşak ve etkileyici biçimde anlatıyor öykü. Bir insan, bir kedi ve bir farenin birbirlerine yaren olmasını. Ancak ya da ayrıca, kitap bence aslında barışı (da) anlatıyor. Ne kadar farklı olsak da bir araya gelebilir ve birbirimizi öldürmeden yaşayabiliriz. Bu biz yetişkinlere bir derstir.
Öykünün ilerleyen sayfalarında kör olan bir kediyle adı Meks olan bir Meksika faresi dost olur, birbirlerine yardım ederler, Maks evden uzak olduğunda. Öyküdeki kedinin adı Miks, gencin adıysa Maks’tır. “Öykümüz Hakkında Birkaç Söz” adlı bir sayfalık tanıtımda Sepulveda “kedileri oldum olası sevmişimdir” diye yazar. Yine aynı tanıtımda “kedileri severim, çünkü gizemli, çok onurlu ve bağımsızdırlar.” diye devam eder. Demem o ki bu kitabı kedi severler de okusun mutlaka. Hatta, Sepulveda’nın başka bir kitabı daha var ki orada da kediler başrolde. O kitabın adı: Martıya Uçmayı Öğreten Kedi. Evet, bu öyküde de martı ve kedi gibi iki çok farklı hayvanın birbirlerine yardım edebilecekleri, birbirlerine zarar vermeyecekleri anlatılır. Yine bu kitapta da bana göre verilen mesaj aynıdır: farklarımıza rağmen beraber yaşayabiliriz. Bu kitabı da hararetle tavsiye ederim.
Sıra geldi kumaş oyuncaklara. Onlar dokuz yaşındaki oğlum MUK’un oyuncakları. Hepsi farklı ortam ve iklim koşullarında yaşayan hayvan dostlarımız: kutuplarda yaşayan kutup ayısı, ren geyiği, ayı yavrusu ve ördek. Sepulveda’nın iki kitabından yola çıkarak, o sabah, MUK’un oyuncak hayvanlarını bir araya getirdim. Kahvaltı tabağına gelince, o tabakta MUK’un severek yediği, ancak benzer biçimde, birbirlerinden farklı kategoriler de olan yiyecekler: brokoli, karnabahar, badem, kayısı ve yumurta. Tabakta kayısı ve badem arasında tek bir zeytin vardı. Görür görmez onu alıp annesinin tabağına koydu MUK. MUK tabaktaki o şeyleri yese de kahvaltıda neredeyse sadece yumurta yiyor. Zeytin ve peynir koymuyor ağzına. MUK’u zeytine alıştırmak ve okuduğu kitabı hatırlatmak, tekrar okumasını sağlamak için böyle bir mizansen hazırladım bu hafta 13 Mart 2025 Perşembe günü.
Fotoğrafın hikayesi budur. Tahmin edilebileceği gibi ben aslında Luis Sepulveda’nın kitabı hakkında yazmak istiyordum. Böyle bir mizansen içinde ortaya çıktı yazı. Umarım beğendiniz.
16 Şubat 2025, Çekmeköy
Abbas Karakaya, Mir Ulaş’ın babası
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (813)
- BANKA ANALİZLERİ (137)
- BANKA HABERLERİ (3.052)
- BASINDA BİZ (58)
- BORSA (434)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.816)
- GÜNCEL (2.958)
- GÜNDEM (3.091)
- RÖPORTAJLAR (47)
- SİGORTA (131)
- ŞİRKETLER (2.120)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (448)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (954)
- Ali Coşkun (13)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (22)
- Dr. Abbas Karakaya (63)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (510)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (36)
- Onur ÇELİK (21)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (77)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
YAZARLAR

GAREMDER BASIN AÇIKLAMASI

EBİTDA MI, NET KAR MI?

Yapı Kredi’den beklenti üzerinde kâr

TCMB Reeskont ve Döviz Kredisi kullanan İhracatçı firmalar çıkmaza girdi!

NEOHUB sekiz yeni girişimle Yapay Zeka Etkileşim Programı’nı başlattı

Deprem Anında Türkiye’de Hatlar Neden Kesiliyor?

İyimserlikten belirsizliğe: Rezervlerde erime, dövizde baskı…

Hintli Mukesh Ambani: Bedava Mobil uygulaması dağıtıp nasıl milyarder oldu?

İKLİM KANUNU NEDİR, TARIM VE HAYVANCILIĞA OLUMSUZ ETKİLERİ OLUR MU?

Uluslararası Büyük Şirketler Ulusal Devletlere Neden Karşı?

İşletmeler Zorda, Bankalar Suskun: Kredi Krizi Büyüyor

ÇİN’İN 4 BÜYÜK BANKASI SERMAYE ARTIRIMINA GİTTİ

Peter Zeihan: Amerikan Düzeni’nin (Pax Americana) Sonu

Bankaların taşıt, konut, ticari kredi oranları neden birbirinden farklıdır?
- Son dakika: Bugünkü Sayısal Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 28 Nisan 2025 Çılgın Sayısal Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 28/04/2025
- Son dakika: Bugünkü On Numara çekilişi sonuçları belli oldu! 28 Nisan 2025 On Numara bilet sonucu sorgulama ekranı... 28/04/2025
- Ali Ülker Yönetim Kurulu Başkanlığını Mehmet Tütüncü’ye devretti 28/04/2025
- Mevduat faizleri artışa gider mi? 28/04/2025
- Merkez Bankası Başkanı TBMM'de sunum yapacak 28/04/2025
- KADEMELİ EMEKLİLİK SON DAKİKA: Kademeli Emeklilik Şartları Neler? 2025 Kademeli Emeklilik Çıkacak Mı, Prim Gün Yaş Şartı Var Mı? 28/04/2025
- TOGG KAMPANYASI 2025: TOGG Kredi Kampanyası Nedir? İlk Arabam Yerli Otomobil Aile Destek Programı'ndan Kimler Faydalanabilir? 28/04/2025
- SPK'dan sermaye piyasası araçlarına ilişkin düzenleme 28/04/2025
- Cumhurbaşkanlığına Cevdet Yılmaz vekalet edecek 28/04/2025
- Resmi Gazete'de bugün (29.04.2025) 28/04/2025
- AG Anadolu Grubu'ndan sermaye artırımı başvurusu 28/04/2025
- ABD borçlanma tahminini 514 milyar dolara yükseltti 28/04/2025
- Tofaş ilk çeyrek bilançosunu açıkladı 28/04/2025
- Yıldız Holding'de yeni dönem 28/04/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM1 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı