Bankacılık Sektörü 2021 yıl sonu mali verileri yayınlandı. Banka özelinde Bilanço ve Faaliyet Raporların açıklanması ise devam ediyor. Bankacılık sektörünün 2022’ye nasıl başladığını anlamak açısından 2021 yıl sonu verilerinin önemini belirtmeye gerek yok. BDDK verilerine göre; görünen sektör büyümeye devam ediyor, karşılığını da bilanço üzerinde de olsa karlılık artışı olarak alıyor.
Genel olarak bankacılık sektörü ne yaptı?
Bankacılık sektörünün 2021 sonu Aktif büyüklüğü 6,1 trilyon TL hacim ile kapanmıştı. 2022 yılında %50,9 büyüme ile 9 trilyon 215 milyar TL hacme ulaşmış durumda. Nakdi Krediler 3,5 trilyon TL düzeyinden % 37 büyüme ile 4 Trilyon 901 milyar TL hacmine ulaştı. Takipteki Kredi Hacmi ise 152 milyar TL’den 160 milyar TL’ye ulaşmış durumda. Bu artışta pandemi dönemde yasal olarak da atılamayan biriken kredilerin etkili oldu. Sektördeki beklenen Zarar Karşılıkları ise 197 milyar TL’de 258 milyar TL’de çıkmış durumda. Bu veri bile başlı başına henüz takibe atılmamış yüzdürülen kredilerin boyutunu gösterir nitelikte. Sektörde yapılandırılan Sorunlu Krediler %15 seviyelerine gelmiş durumda. Canlı kredi olarak gösterilen, sorunlu kredi hacmini gerçekçi halini bilen yok. Bunun için sektör Takip oranı %3,15 seviyesinde veri gerçekçi ve inandırıcı gelmiyor. Açıklanan veri bile geçmiş yıllara göre yüksek seviyede; çok değil 2017’de Takip Oranı sektörde %0,63 olduğunu unutmayalım.
Bankacılık Sektörü 3,4 trilyon TL olan Mevduat hacmini 5,3 trilyon TL seviyesine yükseltirken; Vadesiz Mevduat hacmi de 2 trilyon 51 milyar TL düzeyine çıkararak toplam mevduat içinde %38,7 seviyesine yükseldi. Bu şekilde bankalar kendilerine ucuz kaynak yaratmada başarılı adımlar atmış gözüküyor. Özellikle vatandaşlardan “bilgileri dışında mevduatlarının vadesizde bırakıldığı” yönünde şikayetler bu dönemde artmış durumda. Sektörün özkaynakları da 599 milyar TL’den 714 milyar TL seviyesine yükseldi. Sektörün Çekirdek Sermaye Yeterlilik oranı %13 seviyesinde. Banka özeline bakıldığında bazı bankaların sermaye artışı zorunlu hale gelmiş durumda. BDDK’nın hassas olduğu bu veride bankaları yakından takip ettiği biliniyor.
Bankacılık sektörü 2020 sonunda 214,8 milyar TL Net Faiz Geliri yaratırken 2021 yılında %23,6 artarak 265,5 milyar TL seviyesine düşmüş durumda.
Bankacılık sektörü 2020 yılında 58,8 milyar TL Net Kar elde ederken 2021 yılında %58 büyüme ile 92,9 milyar TL Net Kar ile son yılların en yüksek karlılık düzeyine yükselmiş durumda.
Yabancı Bankalar karlılığı ikiye katladı
Yabancı sermayeli bankalar 2020 sonunu 1,5 milyar TL Aktif büyüklük ile kapamışlardı. 2021 yılında %55,9’lik büyüme ile 2 trilyon 383 milyar TL Aktif büyüklük seviyesine yükseldiler. 2020 sonundaki 858 milyar TL’lik nakdi Kredi hacmi %38,9 büyüme ile 1 trilyon 192 milyar TL seviyesine yükselirken 47,7 milyar TL’lik Kredi Takip Alacakları 52,1 milyar TL seviyesine yükselmiş durumda. Takip oranı ise kredi büyümesi ile %4,14 seviyesine oldu. Beklenen Zarar Karşılıkları ise 63,3 milyar TL’den 86,5 milyar TL seviyesine yükseldi. Bazı bankalarda sorunlu kredi hacmi özkaynaklar seviyesine yükselmiş durumda.
Yabancı Sermayeli Bankaların, 2020 sonundaki 940 milyar TL’lik Mevduat hacmi %61,9 artarak 1,5 trilyon TL seviyesini geçti. Toplam Mevduatın 700 milyar TL’si başka bir ifade ile %46’lik kısmı vadesiz mevduattan oluşuyor. Özkaynaklar da 157 milyar TL’den 194 milyar TL seviyesine yükseldi.Çekirdek Sermaye Yeterlilik oranı %14 seviyesinde.
Yabancı sermayeli bankaların Net Faiz geliri 2020 yılı sonunda 61,6 milyar TL’den 2021 sonunda 79,7 milyar TL seviyesine %29,4 artış gösterdi. 2020 aynı dönemdeki 15,6 milyar TL’lik Net Karlılığını da %93,6 artırarak 30,2 milyar TL seviyesine yükseltti.
Yerli Sermayeli özel bankalar yabancı bankaları performansını yakaladı
Yerli Sermayeli özel bankalar hacim artışına ve karlılık artışında yabancı sermayeli bankaları yılın son çeyreğinde yakalamış durumda. 2020 sonunda 1,8 trilyon TL’lik Aktif büyüklük %56,4 artarak 2 trilyon 830 milyar TL seviyesine yükselmiş durumda. 1 trilyon TL’lik kredi hacmi de %40,1 artış ile 1 trilyon 430 milyar TL hacmine ulaştı. Buna karşılık 59 milyar TL’lik Kredi Takip tutarı 59,3 milyar TL seviyesine yükseldi. Takip oranı ise %3,98 oldu. 74,5 milyar TL’lik Beklenen Zarar Karşılıkları ise 88,8 milyar TL seviyesine ciddi artış gösterdi.
Yerli Özel Bankaların 2020 sonundaki 1 trilyon 18 milyar TL’lik Mevduatı %57,4 artarak 1 trilyon 602 milyar TL seviyesine yükseldi. Bunun %42,5’a denk gelen 681 milyar TL’lik vadesiz mevduattan oluşuyor. Özkaynaklar ise 207 milyar TL’den 261 milyar TL seviyesine yükseldi. Çekirdek Sermaye Yeterlilik oranı %15 seviyesinde.
Yerli Özel sermayeli Bankaların 2020 sonunda 73,8 milyar TL’lik Net Faiz Geliri % 24,9 artış ile 2021 yılında 92,2 milyar TL seviyesine yükseldi. 2020 sonunda 21,4 milyar TL’lik Net kar ise 2021 yılında %93’lük artış ile 41,3 milyar TL seviyesine yükseldi.
Kamu bilançoyu büyüttü ama kar artışı yapamadı
Kamu Bankaları 2020 sonundaki 2,7 trilyon TL’lik Aktif büyüklüğünü %44,7 artış ile 4 trilyon TL seviyesine yükseltti. 1,7 trilyon TL seviyesindeki nakdi kredi hacmi ise 2,2 trilyon TL seviyesini aştı. Kredilerdeki %34,2’lik büyümeye rağmen sektör ortalamasının altında kaldı. Kamu Bankalarındaki 45,8 milyar TL’lik Kredi Takip alacakları 48,7 milyar TL seviyesine yükselirken; Beklenen Zarar Karşılıkları 60,7 milyar TL’den 81,7 milyar TL seviyesine yükseldi. Kamu Bankalarının kredi Takip oranı ise % 2,08 ile sektör ortalamasının oldukça altında kalması yanıltıcı olmasın; Kamu bankalarının takip yaratmamak için sorunlu kredileri sürekli tekrarlayarak yapılandırma yapmasından kaynaklanmakta. Beklenen Zarar Karşılıklarındaki artış da bunu kanıtlıyor zaten.
Kamu Bankalarının 2020 sonundaki 1,5 milyar TL’lik Mevduat hacmi de %45,7 artarak 2 trilyon 179 milyar TL seviyesine yükselirken; vadesiz mevduat 670 milyar TL seviyesi ile toplam mevduatın %30,7 seviyesinde kaldı. Kamu Bankaların 235 milyar TL olan özkaynakları da 258 milyar TL seviyesine yükselmiş durumda. Çekirdek Sermaye Yeterlilik oranı %12 seviyesinde.
Kamu Bankaları Net Faiz Gelirleri 2020 sonunda 79,3 milyar TL olurken; 2021’de %17,9 artarak 93,5 milyar TL’ne yükselmiş durumda. Kamu Bankaları 2020 yılında 21,4 milyar TL Net karlılık açıklarken aynı seviye 2021 yılında da korudu.
DenizBank, Dünya Çiftçiler Günü’nü Tarıma Özel Kampanyalarla Kutluyor
Tarımın finansmanı ve çiftçinin üretiminin devamlılığı için çalışan DenizBank, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü, Üretici Kart ile yapılan alışverişlerde nakit avans fırsatı ve toplamda altı aya varan vade avantajı gibi çiftçinin hayatını kolaylaştıran kampanyalarla kutluyor.
DenizBank,tarımın finansmanı için geliştirilmiş yenilikçi ürünü Üretici Kart ile MobilDeniz üzerinden 1 ay faizsiz 25.000 TL nakit avans imkânının yanı sıra, anlaşmalı iş yerlerinden yapılan alışverişlerde Mayıs sonuna kadar geçerli 5 aya varan vade avantajı sunuyor. Ayrıca çiftçiler, MobilDeniz uygulaması aracılığıyla banka şubesine gitmeden, doğrudan bayiden 4 milyon TL’ye kadar traktör kredisi başvurusunda bulunabiliyor.
“Çiftçilerimiz ülkemizin geleceğidir”
DenizBank KOBİ Bankacılığı, Tarım Bankacılığı ve Kamu Finansmanı Grubu Genel Müdür Yardımcısı Engin Eskiduman, konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi: “DenizBank olarak çiftçilerimizin ülkemiz ve geleceğimiz için taşıdığı değeri biliyor; üretim güçlerini desteklemeyi öncelikli görevimiz kabul ediyoruz. Bu özel günde de, tüm şubelerimizde onlarla bir araya geliyor, ziraat odalarımızla etkinlikler düzenleyerek Dünya Çiftçiler Günü’nü coşkuyla kutluyoruz. Bugün itibarıyla 300 tarım şubemizde, çoğunluğu ziraat mühendisi ve çiftçi ailelerinin çocuklarından oluşan 1500 kişilik ekibimizle sahadayız; tüm ihtiyaçlarında üreticilerimizin yanında olmaktan büyük gurur duyuyoruz. Önümüzdeki dönemde de, ülkemizin her köşesinde, özellikle kırsal bölgelerde üretimin sürekliliğini sağlamak amacıyla gerekli finansal desteği sağlamak üzere kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. Emekleriyle tarımı ayakta tutan tüm çiftçilerimizin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü içtenlikle kutluyor, verdikleri emek için teşekkürlerimizi sunuyoruz.”
Bir çok şirkette hâkim olan bir anlayış var. Sipariş varsa satış vardır, satış varsa büyüme vardır, büyüme varsa işler yolundadır. Bu durum umut verici görünse de arka plandaki finansal gerçekler çoğu zaman ihmal ediliyor. Özellikle büyümenin tamamen banka kredileriyle finanse edildiği şirketlerde bu durum ilerleyen dönemlerde ciddi sorunlara yol açıyor.
Bilançoların %70’i banka borçlarından oluşmaktadır. Şirketlerin çoğu kısa vadeli banka kredileriyle günlük operasyonlarını döndürmeye, uzun vadeli yatırımları ise işletme sermayesiyle karşılamaya çalışıyor. Bu yapısal sorun, finansmana erişimin iyice kısıtlandığı, bugünkü gibi yüksek faizli bir ortamda daha da riskli hale geliyor.
Bugün TL faiz oranları basitte %55 – 60’lara dayanmış durumdadır. Bileşiği ise tefeci faizlerine gelmektedir. Bu faiz oranlarıyla mevcut kredi borçlarının çevrilmesi, ödenmesi neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Peki, neden şirketler bu kadar fazla banka kredisi kullanıyor?
Çünkü çoğu patron için kredi bir tür “ öz sermaye ” gibi görülüyor. Oysa bu en büyük ve en tehlikeli yanılgılardan biridir.
Kredi, bir finansman aracıdır. Örneğin tedarikçiden alınan vadeli mal gibi bir gün ödenmesi gereken bir borçtur. Sermaye değildir. Ortakların koyduğu, özkaynak hiç değildir.
Kredi riski, şirkete değil bankaya aittir sanılıyor ama durum tam tersidir.
Üstelik bu kredi bağımlılığı, iş dünyasında “büyüme tutkusu” ile birleşince daha da tehlikeli hale geliyor. Patron sipariş almanın heyecanıyla yeni yatırımlara koşuyor, üretim kapasitesini artırıyor, yeni makineler alıyor ama bu harcamaların tamamı krediyle finanse ediliyor.
Satışlar artsa da kârlılık aynı oranda artmıyor. Çünkü artan faiz yükü, nakit çıkışlarını eritiyor. Firma büyüdükçe özkaynağı zayıflıyor, borç/özsermaye oranı bozuluyor ve finansal yapı kırılgan hale geliyor.
Bugün konkordato ilan eden firmaların çoğu “büyüme dönemlerinde” kontrolsüz borçlanan firmalardır. İşler iyi giderken alınan kredilerin geri ödemesi, ekonomi yavaşladığında ya da faizler bugünkü gibi yükseldiğinde imkânsız hale gelir. Aslında ortada bir krizden çok kötü yönetilen bir finansman yapısı vardır.
Büyüme ciro ile ölçülmemelidir. Karlılık, nakit akışı, özkaynak karlılığı, borç çevirme oranı gibi göstergelerde önemlidir. Aksi halde bilançosu hormonlu şişmiş, borç yükü altında ezilen firmalarla dolu bir ekonomik yapı oluşur.
Ve bunun en temel sebebi şudur:
Kredinin, özkaynak olmadığı gerçeğinin farkında olunmamasıdır.
Patronlar artık şunu net bir şekilde anlamalı ;
Kredi bir borçtur. Bir gün geri ödenmek zorundadır. Kâr etmeyen, nakit sağlamayan bir yapının borçla büyümesi sürdürülebilir değildir.
Bu yolun sonu konkordatodur, iflastır.
Finansal disiplini olmayan bir büyüme çöküşün habercisidir.
İş dünyasının yaşaması için “krediye değil, kârlılığa” odaklanan bir zihniyet değişimi şarttır.
Özkaynak olmadan büyümek temelsiz bina yapmaya benzer. İlk sarsıntıda yıkılır.
• Türkiye hisse senetleri, İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından artan iç siyasi belirsizlik nedeniyle önemli bir oynaklık yaşamıştır.
• Ekonomik reformlara olan bağlılığa dair son güvenceler, uzun vadeli tezi desteklemektedir.
• HSBC, Türkiye’ye yönelik “ağırlığını artır” tavsiyesini koruyor ve altı “en iyi fikir” hisseyi vurgulamaktadır: Türk Hava Yolları, Akbank, BİM, Turkcell, Migros ve Torunlar.
• Yakın vadeli zorluklara rağmen, Türkiye hisse senetleri için temel uzun vadeli katalizörün, geleneksel ekonomik politikaya olan güçlü bağlılık olduğuna inanılmaktadır.
• Türkiye hisse senetleri için en büyük risk, döviz çıkışlarından kaynaklanan sürekli baskılardır.
• TCMB’nin temel öncelikleri, dolar talebini kontrol altına almak ve döviz istikrarını korumaktır.
• Yabancı yatırımcı pozisyonları yılbaşından bu yana artsa da, nispeten küçüktür ve bu da daha fazla çıkışın sınırlı olabileceğini göstermektedir.
• 14 Mart’a kadar, yılbaşından bugüne Türkiye hisse senetlerine 860 milyon USD giriş olmuştur, ancak 2024 boyunca 2,6 milyar USD çıkış yaşanmıştır.
• Türkiye’nin öz sermaye piyasasındaki yabancı sahipliği, 2020 öncesindeki %65 seviyesinden %37’ye düşmüştür.
• Türk bankaları, makroekonomik gelişmelerle yakından ilişkili oldukları ve yüksek yabancı pozisyonlarına sahip oldukları için, devam eden gelişmelerden en çok etkilenen sektör olarak görülmektedir.
• Bununla birlikte, bankaların yıl sonuna kadar faiz indirimlerinin gerçekleşmesiyle olumlu etkileneceği düşünülmektedir.
• Türkiye ekonomisinin temelleri sağlamdır ve 2025’in başındaki veriler, kurumsal kazançlara önemli bir destek sağlayacak şekilde ekonominin dirençli olduğunu göstermektedir.
• Yüksek enflasyon ortamında, Türk tüketicileri fiyat konusunda daha hassas hale geldikçe, temel tüketim malları ve indirimli perakendeciler iyi performans göstermektedir.
• Türkiye’de havacılık sektörü, güçlü büyüme görünümüyle öne çıkmaktadır.
• Ülke, 2024’teki 62,3 milyon ziyaretçiye kıyasla bu yıl 65 milyon ziyaretçi ağırlamayı beklemektedir.
• Türkiye, Ukrayna, Gazze, Lübnan ve Suriye gibi bölgelerdeki potansiyel yeniden yapılanma çabalarından faydalanabilecek stratejik bir konuma sahiptir.
• Savunma sektörü, AB’nin savunma bütçelerini artırma yönündeki önemli çabasından yararlanmaya hazırlanmaktadır. Aselsan tavsiye edilmektedir.
• Türk savunma ve havacılık ihracatı 2024’te %29 artarak 7,1 milyar USD’ye ulaşmıştır.