Connect with us

EKONOMİ

Keith McCullough: 2008 Finans Krizi’nden daha kötüsüne hazır olun

ABD merkezli yatırım araştırmaları firması Hedgeye Risk Management’ın Kurucu CEO’su Keith McCullough öngördüğü resesyon için oldukça karamsar bir tablo çizdi. McCullough’a göre Fed’in yanlış politikalarından kaynaklanan resesyon ‘2008 Küresel Finans Krizi’ni dahi geçebilir.

Yayınlanma:

|

Küresel piyasalar, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) yılbaşında yüksek enflasyonu ezmek için faiz oranlarını yükseltmeye başladığından bu yana düşüş eğiliminde hareket ediyor. Fed’in agresif faiz artışları ise piyasalarda talebi aşırı azaltacağı ve bir resesyona yol açacağı endişelerini de beraberinde getiriyor.

MarketWatch’un haberine göre, ABD merkezli yatırım araştırmaları firması Hedgeye Risk Management’ın Kurucu CEO’su Keith McCullough yaklaşmakta olduğunu düşündüğü resesyon için oldukça karamsar bir tablo çizdi. McCullough’a göre Fed’in yanlış politikalarından kaynaklanan resesyon ‘2008 Küresel Finans Krizi’ni dahi geçebilir.

Hedgeye 2022’nin başından bu yana ekonomik modellerinde hisse senetleri ve tahviller için ayı piyasasına döndü. Piyasalar o tarihten bu yana olağanüstü bir biçimde düştü. Ancak McCullough halen ayı piyasası görüşlerini koruyor. CEO’nun yatırımlarının büyük bir kısmı nakit, ABD Doları, altın ve sabit gelir sağlan menkul kıymetler gibi savunma stratejilerine odaklanmış durumda.

FED ÇOK GEÇ KALDI

Borsa uzmanı 2023’te hem Wall Street’in hem de genel ABD ekonomisini vuracak bir resesyona hazırlıyor. McCullough FED’in faizleri aşırı artırdığını fark edeceğine ve piyasaları kurtaracağına yönelik tahminlere ise aksi bir görüşle cevap veriyor: “Güvercin politikalara geri dönüş yok.”

CEO FED’in verdiği bunca hasarın ardından pes etmesi durumunda dahi çok geç kalındığını sözlerine ekledi:

“Tıpkı enflasyonu durdurmaları imkânsız olduğu gibi yaklaşmakta olan ABD kurumsal bilanço resesyonunu diğer bir deyişle resesyonun ana hattını durdurmaları da imkânsız.”

McCullough, ABD ekonomisi ve 2023’teki finansal piyasalar için temel beklentisini özetlerken birçok kişinin yaklaşan fırtınayı henüz göremediğini belirterek yatırımcılara kendilerini savunmasını tavsiye etti.

Tüm balonların en büyüğü patlıyor.

CEO nisan ayındaki bir röportajında “FED’in her zaman için her şeyi batırdığını” belirterek ABD hisseleri için yaz aylarındaki ayı piyasasını öngörmüştü. McCullough öngörülerinin gerçekleşmesinin ardından FED’in bugünkü resesyon tahminleriyle bir yıl önceki “geçici enflasyon” beklentisi arasındaki benzerliğe dikkat çekti. Borsa uzmanı FED’in tıpkı enflasyonda olduğu gibi resesyon riskleri konusunda da yanıldığını söyledi:

“Aşağı yukarı 2008 yılında olduğum kadar ayı piyasası tarafındayım. Ekonominin yumuşak inişi beklentilerinin aksine bana kalırsa iniş çok sert olacak. Resesyona yönelik ekonomik veriler sadece ABD’de değil Avrupa’da da gün geçtikçe daha kötüye gidiyor.

Sonsuza dek serbest para politikası piyasalar ve yatırımcılar için davranışsal problemler ve davranışsal bir piyasa balonu yarattı. Hikayeler yoluyla büyüyen kârsız şirketler veya yine sadece hikayelerden ibaret olan kripto paralar inşa ediyorsunuz. Kolay paraya ve piyasa davranışlarınıza sınırsız bir erişiminiz olduğuna inandınız. Davranışsal Piyasa balonlarının en büyüğünden geliyorsunuz ve şimdi sıkı para politikasıyla karşılaşacaksınız. Para basarken ve ekonomi şimdiye kadarki en yüksek ivmeli büyüme oranıyla hızlanırken tüm balonların en büyüğüyle karşılaştınız. Şimdiyse gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) sıfıra kadar yavaşlayacak ve tam tersine maruz kalacaksınız.”

2008’İN AKSİNE RESESYONUN ETKİLERİ WALL STREET’LE SINIRLI KALMAYACAK

McCullough’un ekonomide sert iniş ve 2008 Küresel Finans Krizi’ni çağrıştıran ekonomi beklentileri oldukça karamsar. Kimi zaman Wall Street’teki ayı piyasası savunucularının aşırı kanadında olarak da tanımlanan borsa uzmanı bundan sonraki süreç için beklentilerini açıklarken şu ifadeleri kullandı:

“Birçok seviyede durum 2008’den daha kötü. Eğer 2008 Wall Street’in kendi içerisindeki çıkar çatışmaları ve yalanların çökmesiyle ilgiliyse, bu daha çok Main Street (Wall Street tabiriyle genel ekonomi) ile ilgilidir. Main Street fakirleşti. Main Street tüm bu enflasyonu yaşam maliyetleri üzerinden hissediyor. Main Street’in en yüksek kredi kartı faiz oranları 1990’lara geri dönüyor. Bu açıdan 2008’e göre durum çok daha kötü.

Faturalarınızı krediyle ödemeye çalışıyorsanız, işler daha da kötüye gidiyor demektir. Daha sonraki süreçte insanlar işlerini de kaybedecekler. İstihdamın çöküşü her zaman düşecek en son şeydir. Ters yöne gidecek istihdam döngüsünün hemen hemen zirvesindeyiz.”

ASIL KRİZ FED GÜVERCİN POLİTİKALARA DÖNDÜĞÜNDE PATLAYACAK

Borsa uzmanı ABD piyasalarında aynı anda hem GYSİH’nın hem de şirket kârlarındaki büyümenin negatife doğru yöneldiğine dikkat çekti. Fed’in tüm bunları göreceğini ve tersine çevirmeye çalışacağını öngören McCullough kızılca kıyametin de bundan sonra kopacağını öngörüyor.

McCullough açıklamasında, “İnsanların sahip olacağı en büyük sıkıntı, Fed’in güvercinliğini gördükleri anda, hisse senedi ve kripto satın almalarıyla gerçekleşecek. O zaman bir resesyonda olduklarını fark edecekler. Zira bu sınırsız serbest para politikasına ve mali desteğe eklenen GSYİH büyümesi sırasındaki balon piyasasından çok farklı bir dizilim olacak” ifadelerine yer verdi.

Borsa uzmanı Fed’in güvercin mesajlar paylaşmasının ardından oluşacak ortamı ise şöyle açıklıyor:

“Fed resesyonda olduğumuzu fark ettiğinde ve güvercin davranmaya başladığında bu borsalar için kötü olacaktır. Pavlov etkisinde olduğu gibi piyasaların cevabı FED’in güvercin politikaları tercih etmesiyle hisse senetleri satın almak gerektiği yönündedir. Eğer resesyon içerisinde değilseniz bu doğru bir yaklaşımdır. Ancak bu gelecek resesyon ki modern çağdaki en büyük kâr resesyonu olabilir, hâlâ boğa piyasasını savunan ve Fed’in kendilerini kurtarmaya geleceğini bekleyen insanlar için büyük bir ders olacak.”

KRİPTO YATIRIMCILARININ BAŞKA ŞANSI YOK

McCullough’ın Fed’in faiz politikasına ilişkin beklentileri de parlak değil. Birçok analistin aksine borsa uzmanı güvercin faiz politikalarına geri dönüş beklemiyor. Bu öngörünün sebebi ise enflasyon seviyesinin halen Fed’in hedeflediği oranın yakınına bile yaklaşmamış olması ve ABD’de ara seçim tarihinin yakınlaşması.

Fed eylül ayındaki para politikası toplantısında gösterge faiz oranlarını üçüncü kez üst üste 75 baz puan yükselttiğini açıklamıştı. Faizlerin yıl sonuna kadar yüzde 4.5 seviyesine getirileceğini öngören Fed yetkilileri, faiz artışlarındaki nihai seviyenin de yüzde 4.75 olduğunu belirtmişti.

Fed açıklamalarına bakıldığında kasıma kadar faiz artışlarının neredeyse kesin olduğuna dikkat çeken McCullough boğa piyasası sürprizi beklememek gerektiğini söyleyerek şunları ekledi:

“Bütün bir Amerikan kuşağı bir resesyondan geçmedi. Örneğin, Silikon Vadisi’ndeki birçok şirket hiç resesyon yaşamadı. ABD şirket bilançolarındaki resesyona ilişkin tanımım, gelir artışının değişim oranının negatife döndüğü ve yıldan yıla kâr büyümesinin değişim oranının negatif gittiği zamandır. ABD Merkez Bankası, yarın faiz oranlarında güvercin bir hal alacak olsa bile, kâr resesyonunu durdurmakta zorlanacak.

Ekonomik değişimin ivmesi hızlandığında ve Fed para bastığında, iyi bir grafiği ve iyi bir hikâyesi olan her şeyi satın alırsınız. Müzik durana kadar çok para kazanacaksınızdır. Bu böyle de oldu. Şimdi tam tersini görüyoruz. Reel GSYİH büyümesindeki değişim hızı ve enflasyon aynı anda yavaşlıyor. Şu anda enflasyona, emtialara veya büyümeye yatırım yapamazsınız. Hâlâ büyüme odaklı yatırımlar veya kârsız büyüme veya kripto için uzun vadeli düşünüyorsanız, dua etmenizi öneririm.”

Cumhuriyet

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.