Connect with us

EKONOMİ

AKP ekonomideki enkazı kaldırabilir mi?

Cari açıkta rekor ve enflasyon beklentilerinin kötüleşmesi, hükümetin ekonomide yeni yol haritası çizebileceği söylentilerini artırdı. Uzmanlar, DW Türkçe’ye seçime kadar ekonomideki muhtemel gelişmeleri değerlendirdi.

Yayınlanma:

|

Türkiye’de seçimlere 55 gün kala, ekonomide temel göstergeler giderek bozuluyor. Enflasyondaki beklenen düşüş sağlanamazken cari açık ve bütçe açığı tarihi rekorlar kırıyor. Ekonomide yakın vadedeki beklentilerin kötüleşmesi, hükümetin ekonomide yeni yol haritası çizebileceği söylentilerini artırdı.

Ancak DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre, hükümetin seçime kadar ekonomideki enkazı kaldırması mümkün değil.

Enflasyon beklentisi bozuluyor

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2022 yılını yüzde 64,27’lik enflasyonla kapatan Türkiye’de enflasyonun 2023 yılında baz etkisi ile düşmesi bekleniyordu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Aralık tarihinde yaptığı açıklamada, “Herkes hesabını 2023’te yüzde 20’ler seviyesinde enflasyona göre yapsın” sözleri ile enflasyonun yıl sonuna kadar yüzde 20’ler seviyesine ineceğini vurgulamıştı. Ancak yılın ilk iki ayında enflasyonda beklenen gerileme gerçekleşmedi. Şubat ayında tüketici enflasyonu yüzde 3,15 artarken yıllık enflasyon yüzde 55,2 oldu.

DW Türkçe’ye konuşan ekonomistlere göre, gıda fiyatları ve inşaat maliyetlerindeki artışlar nedeniyleönümüzdeki aylarda da enflasyon yüksek seyretmeye devam edecek.

Enflasyon dinamiklerinde genel bir canlılık yaşanmaya başladığını ifade eden Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, “Hem talep tarafında negatif faiz ortamının getirdiği, hem de gıda başta olmak üzere sektörel etkilerden kaynaklanan riskler var. Bir de tabi maalesef hem deprem hem de kuraklık ve iklim koşulları gıda tarafını olumsuz etkiledi” diyor. Prof. Aslanoğlu, ekonominin 14 Mayıs seçimlerine yüzde 50 enflasyon ve rekor cari açıkla gireceğini kaydediyor.

Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu
Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan AslanoğluFotoğraf: privat

Cari açık ve bütçe açığında rekor: Ortodoks politikalara dönülecek mi?

AKP iktidarının Eylül 2021’de faiz indirimlerine başlayarak duyurduğu Yeni Ekonomi Modeli’nde yüksek kur ve düşük faiz ile ekonomide “cari fazla” verilmesi hedefleniyordu. Ancak 2022 yılında cari işlemler dengesi 48,8 milyar dolar açık verirken Ocak 2023’te ise 9,8 milyar dolarlık açıkla cari açığın hesaplanmaya başlandığı Aralık 1984’ten bu yana en yüksek seviye görüldü.

Hükümetin bütçe açıkları da son aylarda tarihi rekorlar kırıyor. Merkezi yönetim bütçe dengesinde ocak ayında 32,2 milyar TL olarak gerçekleşen açık, deprem felaketinin yaşandığı Şubat ayında vergi gelirlerindeki düşüşle birlikte 170,6 milyar TL’ye yükseldi. Böylelikle yılın ilk iki ayındaki bütçe açığı 200 milyar TL’yi aştı. Bu, 2006’dan beri açıklanan cari açık verisindeki en yüksek değer olarak kayıtlara geçti.

Prof. Erhan Aslanoğlu, bütçe açığının seçim nedeni ile büyüyeceğinin tahminler dahilinde olduğunu ancak deprem felaketi ile birlikte ilk iki ayda 200 milyar TL’lik bütçe açığının tüm yıl için hedeflen açığın üçte birine ulaştığını söylüyor.

Ekonomide bu gelişmeler yaşanırken son günlerde Ankara kulislerinde mevcut ekonomi modelinin terk edilebileceği ve yeniden ortodoks politikalara geri dönüş söylentileri gündemde. Hatta Temmuz 2018’de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı Berat Albayrak’a devreden Mehmet Şimşek’in yeniden ekonominin başına geçebileceği de konuşulanlar arasında.

Yiğit Bulut iddiaları yalanladı

Ancak Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut , 17 Mart’ta Twitter hesabından bir açıklama yaparak ekonomide ortodoks politikalara dönüleceği söylentilerini sert bir dille yalanladı.

Bulut, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“Amerika’daki gelişmeler ve tartışmalar Ortodoks neo liberal modellerin çöktüğünü ortaya koyarken, faiz yükseltmenin bir araç olmadığı kanıtlanırken, SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZIN ORTAYA KOYDUĞU MODELİN ‘eskiye dönüş amacıyla’ terk edileceğini iddia etmek külliyen yalan, manipülasyona yönelik bir adım ve kötü niyettir!”

Seçime kadar ekonomide düzelme olur mu?

Seçime kadar ekonomi politikalarında köklü bir değişiklik beklentisi pek olası görülmüyor. Uzmanlara göre, ekonomi politikalarında değişim için adım atılsa bile, seçime kadarki süreçte başarı sağlamak için yeterli zaman yok.

Peki özellikle 6 Şubat’taki deprem felaketi sonrasında, AKP’nin mevcut politikaları ekonomideki enkazı kaldırmaya yetecek mi?

“Mehmet Şimşek gelse de düzelmez”

DW Türkçe’ye konuşan Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, bu soruya “Ben kesinlikle yetmeyeceğini düşünüyorum” yanıtını veriyor.

AKP kadroları içerisinde ekonomiyi doğru yönetecek kadroların kalmadığını öne süren Prof. Yılmaz, Mehmet Şimşek’in ekonominin başına geçeceği iddialarını ise şöyle değerlendiriyor:

“Bence Mehmet Şimşek’in adı kullanılacak. Sonra Mehmet Şimşek zaten gelse de piyasaları ikna edemeyecek. Çünkü bir kişi ile bitecek iş değil artık. İçeride iş yapacak, bu işleri kotaracak insan kalmamış durumda. Güven erozyonu artık kurumlarda had safhaya ulaşmış durumda. Var olan enkazı kaldırmak AK Parti’nin yöntemi ile mümkün değil.”

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 11 ili etkileyen deprem felaketi de ekonomi üzerindeki riskleri artırmış durumda. Depremin yaralarını sarmak için gerek kamu gerekse özel sektörün yapması gereken harcamalar, Türkiye’nin dış borç yükünü ciddi oranda büyütecek.

Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın dün yayınladığı deprem raporunda, felaketin Türkiye ekonomisi üzerindeki toplam yükünün yaklaşık 2 trilyon TL, yani 103,6 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edildi. Bu büyüklüğün 2023 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 9’una ulaşabileceği değerlendirmesi yapıldı.

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) de geçtiğimiz günlerde yayınladığı “6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin Ekonomik Etkisi” başlıklı araştırmasında, depremlerin toplam maliyetinin 77 ila 105 milyar dolar aralığında gerçekleşeceğini ortaya koydu. Araştırmada, GSYH’ye oran olarak yüzde 8,6 ila 11,6 arasında olacağını tahmin ettikleri ekonomik faturanın yüzde 80’ene yakın bölümünün devlet tarafından karşılanacağına da dikkat çekildi.

“Bu risk primi ile dışarıdan para bulmak zor”

Prof. Dr. Kamil Yılmaz, hükümetin bu zararı karşılayabilmek için seçim döneminde doğrudan veya dolaylı vergileri artırma yoluna gidemeyeceğini dile getiriyor.

Yalnızca 2023 için yaklaşık 54 milyar dolarlık bir kaynak ihtiyacı olduğuna işaret eden Yılmaz, “Kamunun bu borçlanmayı sadece içeriden sağlaması mümkün değil. Dışarıdan da borçlanması gerekiyor. Ama dışarıdan da 10-20 milyar dolar borçlanmanın, bu CDS’lerle, bu risk pirimi ile o kadar kolay değil” diye konuşuyor.

Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz
Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil YılmazFotoğraf: Privat

Geriye tek çare olarak Merkez Bankası’nın para basmasının kaldığını dile getiren Yılmaz, bu durumun da zaten yüksek seyreden enflasyonu daha da yukarılara taşıyacağı uyarısında bulunuyor.

Enflasyon ve kur beklentisi yükseliyor

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Mart ayına ilişkin piyasa katılımcıları anketinde, Şubat ayının ardından Mart ayında da enflasyon beklentileri yükseldi.

Ankette 12 ay sonrası enflasyon beklentisi yüzde 30,75’ten yüzde 31,63’e yükselirken, 24 ay sonrası TÜFE beklentisi ise aynı anket dönemlerinde sırasıyla yüzde 18,11 ve yüzde 17,91 olarak gerçekleşti. Ankete göre yıl sonu dolar/TL beklentisi de 22,84 TL’den 22,91 TL’ye çıktı.

Bununla birlikte TCMB verilerine göre, 2023 Ocak sonu itibarıyla 1 yıl veya daha az kalmış dış borç da 196 milyar dolara yükselerek rekor serisini dördüncü aya taşıdı. Ocak sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2022 yıl sonuna göre yüzde 3,5 oranında artışla 152,8 milyar dolar olarak gerçekleşti.

“Seçim sonrası farklı bir tablo olabilir”

Ekonomideki beklentiler kötüleşirken, seçime çok az bir süre kala hükümetin ekonomi politikalarında herhangi bir değişim beklemediğini belirten Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, şu görüşleri dile getiriyor:

“Seçime iki aydan neredeyse az bir süre kalmışken, böyle bir adım olacağını zannetmiyorum. Zaten para politikasında atılacak her adımın etkisi en az 3 ay sonra ortaya çıkar. Seçime kadar mevcut yapı sürdürülmeye çalışılacaktır. Maksimum büyüme odaklı bir politika çerçevesi olacak diye düşünüyorum. Ama seçim sonrası kim kazanırsa kazansın, farklı bir tablo olabilir.”

Aram Ekin DURAN-DW

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.