Connect with us

Erol Taşdelen

BANKALARDA CEZA YEME STRESİ BAŞLADI

Bankacılık sektöründe bu günlerde şifre : KKM. Hangi bankaya girseniz çapraz ürün olarak mutlaka karşınıza çıkıyor. 1 Nisan itibarıyla KKM hesaplarda 700 milyar TL’ye yaklaşan mevduat birikti. Ekonomi kurmaylar da KKM hesaplarına odaklanmış durumda. Biriken para yeterli görülmemiş ki Direkt Bankalara hedef verildi ve ödül – ceza sistemine geçildi. Ana hedef ülkedeki en az 50 milyar doların TL’ye dönmesi. Sonuç alınır mı net değil ama dışardan net döviz girmediği sürece bu tür arayışların devam edeceğini söylemek kahinlik olmayacaktır. Uygulamada Bankacılık sektörü cezalandırılıyormuş gibi gözükse de bu işin kaymağını yiyenlerden biri de bankalar aslında.

Yayınlanma:

|

Bankalarda genelde Genel Müdürlük birimleri hedef verir şubeler de bu hedefe ulaşmak için harıl harıl çalışırdı. Son günlerde tüm bankalarda bu sefer Merkez Bankasının Kur Korumalı Mevduat (KKM) için verdiği hedefi tutturmak için hummalı bir çalışma var. Hedef belli döviz mevduatların şimdilik %10’lük; yaz ortasına kadar da %20’lik kısmını Kur Korumalı Mevduat (KKM) haline dönüştürmek. Hedef tutturana ödüller var, tutmaz ise komisyon cezası var.

KKM Dolarizasyonu durdurmadı

“Şu an bankalar ne yapıyor” diyorsanız; birinci öncelikli konusu KKM oldu bile. Yoksa 25 Mart’da 610,4 milyar TL olan KKM nasıl oldu da 85,3 milyar TL artarak 1 Nisan’da 695,7 milyar TL’ye çıktı sanıyorsunuz? 1 Nisan itibarıyla bankalarda 5 trilyon 966 milyar TL mevduat var; 695,7 milyar TL’ye ulaşan KKM, toplam mevduatın % 11,66’lık kısmına ulaşmış durumda. Toplam Mevduatın 3 trilyon 469 milyar TL’lik kısmı Döviz mevduat olduğu dikkate alındığında, Döviz Mevduat Hesaplar ile Dövize Endeksli-KKM toplamı 4 trilyon 165 milyar TL’ye ulaştı; başka bir ifade ile bankalardaki toplam mevduatın %69,80’lik kısmı Döviz ve dövize endeksli hale gelmiş durumda. Kısaca, Dolarizasyon sorunu hala devam etmekte. KKM dolarizasyon sorununun sadece bilançodaki görünümünü değiştirdi ama sorunu çözemedi. Başta, “vatandaş akın akın döviz bozuyor” söylemi geliştiren ekonomi kurmayları, rakamlar ortaya çıkıp, KKM hesapların çoğunun TL mevduattan dönüşü görülünce hatayı düzeltme yerine; “bu paranın dövize gitmesini engelledik” şeklinde bir savunma sistemi geliştirildi. Oysa filmin sonunda bu mevduatları TL’de tutmak için Hazine ve TCMB’den kaynak aktarıldığı gibi, gelirleri halkın vergilerinden oluşan Hazinenin kaynaklarından parası olana ek para aktarılmış oluyor ( Ters sosyal transfer ). İlk grup hesapların üç aylık gelirleri %27’leri buldu. Yıllık %100’ler üzerine çıkmış durumda. Ana itirazlarımızdan biri de bu zaten. “Fakirden alıp Zengine veriliyor” derken de bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bakan Nebati, “21 Mart’ta vadesi dolacak Kur korumalı TL mevduat modelinin bütçe üzerine 12,5 milyar TL yük getireceğini” söyledi. İyi de bu para kimden çıkıyor, hangi kesimin cebine giriyor. Bütçeye bu kaynak nasıl kondu, nereden sağlandı?

  

Bankaların KKM hesaplarındaki %17’lik faiz sabitlemeden her ay en az 2,5 milyar TL Kazancı olduğunu yazmıştık. Dolaylı yoldan kazançlarının kabaca aylık 10 milyar TL’yi bulduğunu da belirtmiştik. Görünürde,  KKM’lardan tek kazançlı çıkan bankalar oldu.

Hedef vade süresi ve cezası ne?

Merkez Bankası’nın Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesapları ile ilgili yaptığı düzenlemesine göre 15 Nisan’a kadar banka özelinde döviz mevduatlarının yüzde 10’unu KKM’ye dönüştürmemesi halinde yıllık %1,50 komisyon cezası uygulayacağını açıklamıştı. Ek süre verilmez ise ilk verilen sürenin bitmesine günler kaldı. 15 Nisan Cuma günü doluyor. Tabi bu hedefi tutturmak yetmiyor, daha sonra 8 Temmuz döviz mevduatın %20’lik kısmını KKM’ye dönüştürme  hedefi başlayacak. İki aşamalı bir hedef yanı. İlk yarı sonucu Cuma günü belli olacak.

Genel Müdürlük birimleri şokta

Genel Müdürlük birimleri, gelen komisyon yaptırımına karşılık acil aksiyon planları içine girdi. İlk işleri şubelere hedefler verilmesi oldu. Bazı yüksek montanlı döviz mevduat hesaplarına sahip müşterileri CEO’lar bile işin içine girerek şahsen arayıp ricalarda bulunuyor. İş o kadar ciddi ve acil yani!

Hedef tutarsa ödül ne?

Merkez Bankası hedef tutması halinde ödülleri de açıkladı. Başta hedefi tutturan bankalar tabi %1,50 komisyon cezasından kurtulacak. Ayrıca, şartları sağlayan bankalar KKH tutarı kadar %25’lik zorunlu karşılık oranından da muaf olacaklar. Basit ifade ile karşılıklar azalacağı için bankaların ellerinde kredi veya başka işlemlerde kullanmak üzere daha çok para kalacak.

Hedef Tutmaz ise bankalar ne kadar ceza öder?

Tabi bu noktada akla gelen bir soru da bankalar hedef tutturamazlar ise ne kadar ceza ödeyecekleri konusu! İlk hedef 15 Nisan! Toplama baktığımızda yukarıda hesapladığımız gibi 1 Nisan itibarıyla Toplam Mevduatın %11,66’lık kısmını KKH’lar oluşturuyor. KKH hacmi Toplam Döviz mevduatları %20’lik seviyesine ulaşmış durumda. Bu hesapların tamamı dövizden dönmüş olsaydı ( ki aslında başlangıçta ana hedef o idi ) KKH’lar hedeflenen sonuç alınmış olacaktı. Geldiğimiz noktada BDDK ve Merkez Bankası bu hesapların alt kırılım datalarını vermediği için ne kadarının dövizden dönerek oluştuğunu; ne kadarının TL’den döndüğünü de bilemiyoruz. TCMB ve Hazine ne kadar ödeme yaptığını açıklasa kabaca o da hesaplanır ama o bilgi de henüz şeffaf şekilde paylaşılmış değil. Tabi ki resmi makamlarda bu bilgi var. Bankalar ile de paylaşıyorlardır. Bilgilerde şeffaflık olmadığı için bankaların ne kadar komisyon cezası ödeyeceği de bilinmiyor. Verilen sürede uzatma yapılmaz ise haftaya ilk ceza komisyonları da netleşmiş olacak. Bankalar bunu bilanço dipnotlarında açıkladıklarında yılın 2. yarı mali verilerinde de öğrenmiş olacağız. Tabi, KAP bildirimi de atlanmamalı. pek ihtimal vermiyorum ama bu ceza komisyonlar KAP’ta yayınlanmalı. Zira, borsaya kota bankalar ile ilgili bu cezaları küçük yatırımcı bilmeli.

Sadece fikir olsun diye bir simülasyonu yapalım

KKM hesapların USD karşılığı 1 Nisan itibarıyla 47,6 milyar USD; daha iyimser senaryoda %25’si döviz hesaplardan dönmüş olsa yuvarlak 12 milyar USD Dövizden dönmüş olur. Toplam Bankalardaki döviz de 237,7 milyar USD, 12 milyar USD’yi eklediğimizde başlangıçta 249,7 milyar USD olduğunu var sayalım; yine anlaşılması kolay olsun diye yuvarlak 250 milyar USD mevduatın %10’luk kısmı 25 milyar USD yapar. %20’lik kısmı 50 milyar USD yapar. Ama biliyoruz ki paylaşılmasa bile döviz mevduat hacimdeki değişmeden bu kadar dövizden dönüşüm olmadı. İlk hedef 25 milyar USD ama dönüşüm 12 milyar USD bu durumda hedefin %50’si tutmuş gibi. Bu hali ile tutmayan 13 milyar USD için bankalar %1,50 komisyondan 195 milyon USD ceza öder. Peki bankaların karlılıkları ne durumda? 2021 ilk 2 ayında 9,2 milyar TL kar yapan sektör; 2022 ilk 2 ay karı 39 milyar TL kar açıkladı. USD olarak 2 milyar 827 milyon USD. Bu tabloda 195 milyon USD’lik ceza çok mu? Bu ceza bankaların kaldıramayacağı bir yük değil kısaca! Ödenir seviyede!

Bankalar maliyeti müşteriye yansıtır  

Banklar bu cezayı fırsata çevirmesini iyi bilir. Sebebi halen açıklanmayan KKM’da faiz oranı %17’de sabitlendi ve bankalara kıyak geçildi. Aynı otorite kredilerde benzer sınır koymadı mesela. Üstelik faiz oranı sabit tutulduğu için KKH’lar için Hazine ve Merkez Bankası kasasından daha öncede yazdığımız gibi  fazladan en az 2,5 milyar aylık  para çıktı iyi mi!  Zira, vadesiz mevduat oranı sektörde %40’lar gelirken BDDK bu enflasyon ortamında bu ne iş demedi. Günlük otomatik fon hesaplara bakıyorsun bazı banaklarda alt limit 1.000 lira bazılarında 10.000 lira. Keyiflerine göre yani. Bir standart yok. BDDK bu sınırı vatandaşın lehine olacak şekilde belirlemekte geç bile kaldı. Döviz hesapları vadeliye bağlamada 50 bin USD sınırı getiren bankalar var. Yani 49 bin USD’niz varsa vadeli açamıyorsunuz. Yoksa bu kadar vadesiz ortalamaya nasıl ulaşıldı sanıyorsunuz! Bu alanda ciddi keyfilik var biline! Kısaca, bu cezayı bankalar öder, fazlası ile bir yolunu bulup halktan çıkartır. Olan yine bankalara muhtaç vatandaşa olacak. Son uyarı; Cuma akşamı aman hesaplarınızı kontrol edin bilginiz dışında KKM olmuş olmasın!    

Erol TAŞDELEN – Ekonomist www.bankavitrini.com

Erol Taşdelen

İsrail-İran Savaşı: Tezler, Stratejiler, Dersler ve Uluslararası Kurumların Sınavı

Yayınlanma:

|

Orta Doğu’da uzun süredir devam eden gerilimin adı haline gelen İsrail ve İran arasındaki çatışma, son dönemlerde doğrudan askeri karşılaşmalara evrilecek kadar tehlikeli bir boyut kazandı. Şam’daki İran diplomatik temsilciliğine düzenlenen İsrail saldırısı ve ardından İran’ın doğrudan misillemesiyle taraflar ilk kez bu kadar açık şekilde birbirini hedef aldı. Bu makalede, tarafların öne sürdüğü tezler, uyguladıkları stratejiler, bu çatışmalardan çıkarılması gereken dersler ve uluslararası kurumların bu süreçteki performansı değerlendirilmektedir.

1. Tarafların Tezleri

İsrail’in Tezleri

  • Meşru Müdafaa Hakkı: İsrail, İran’ın vekil unsurlar (Hizbullah, Hamas, Husiler) aracılığıyla İsrail’e saldırdığını savunmakta ve buna karşı doğrudan İran hedeflerine müdahaleyi meşru görüyor.

  • Nükleer Tehdit: İran’ın nükleer silah elde etme çabası, İsrail açısından kırmızı çizgi olarak görülüyor.

  • Bölgesel Kuşatma Algısı: İran’ın Suriye, Lübnan ve Gazze üzerinden İsrail’i kuşatma stratejisine karşı refleks geliştirildiği belirtiliyor.

İran’ın Tezleri

  • Filistin’e Destek: İsrail’in Filistin topraklarındaki uygulamalarını “işgal” olarak niteleyen İran, direniş hareketlerini desteklemenin meşru bir hak olduğunu savunuyor.

  • Bölgesel Savunma: İsrail ve ABD’nin kendisine karşı ittifaklar kurduğunu, bu durumun İran’ı savunmaya ittiğini öne sürüyor.

  • Diplomatik Saldırıya Misilleme: Şam’daki konsolosluğun vurulmasını doğrudan İran’a savaş ilanı olarak kabul ederek, misilleme hakkını kullandığını iddia etti.

2. Uygulanan Stratejiler

İsrail’in Stratejisi

  • Hedef Odaklı Operasyonlar: Vekil aktörler yerine İran’ın askeri ve nükleer altyapısına nokta operasyonlar yapıldı.

  • İstihbarat Gücü: Mossad ve askeri istihbaratla hedef tespiti konusunda üstünlük sağlandı.

  • ABD ile Koordinasyon: ABD’nin koşulsuz desteği ile uluslararası arenada yalnız kalmama stratejisi benimsendi.

İran’ın Stratejisi

  • Kontrollü Misilleme: 300’e yakın füze ve İHA ile doğrudan saldırı yapılmasına rağmen, geniş çaplı savaştan kaçınıldı.

  • Vekil Güçler Üzerinden Baskı: Hizbullah, Hamas ve Husiler vasıtasıyla İsrail’in farklı cephelerde meşgul edilmesi sağlandı.

  • Uluslararası Mesaj Verme: Sınırlı saldırıyla, caydırıcılık oluşturulmaya çalışıldı; ancak kriz büyümesin diye ölçülü kalındı.

3. Alınacak Dersler

Askeri ve Teknolojik Perspektiften

  • Hibrit Savaş Gerçekliği: Modern savaşlar, doğrudan değil, vekil aktörler ve teknolojik araçlar üzerinden yürütülüyor.

  • İHA ve Füze Savaşları: İran’ın İHA kullanımı, İsrail hava savunmasının sınırlarını gösterdi.

  • Caydırıcılığın Yeni Ölçütleri: Artık caydırıcılık sadece askeri üstünlükle değil, teknolojik ve diplomatik uyumla sağlanıyor.

Bölgesel ve Küresel Perspektiften

  • İttifaklar Yeni Döneme Giriyor: Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeler açık pozisyon almaktan kaçındı, bu da bölgesel kartların yeniden karıldığını gösteriyor.

  • Enerji Güvenliği Riski: Hürmüz Boğazı gibi stratejik geçişlerin riski, küresel enerji piyasasını etkiledi.

  • Nükleer Tehdit Gündemde: İran’ın nükleer programı, yeniden diplomatik ve askeri çözüm arayışlarını tetikledi.

4. Uluslararası Kurumların Rolü

Birleşmiş Milletler (BM)

  • Yetersiz Kaldı. Güvenlik Konseyi tarafları sadece itidale çağırabildi; bağlayıcı adımlar atılamadı. ABD’nin vetosu İsrail lehine oldu.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)

  • Sessizliğe Büründü. Konsolosluk saldırısı ve sivil kayıplar gibi ciddi meselelerde somut bir inceleme başlatılmadı.

Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları

  • Raporlar Yayınlandı ama Etkisizdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Af Örgütü gibi kurumlar çağrılar yaptı ancak diplomatik etki oluşturamadı.

İsrail ile İran arasındaki bu çatışma, klasik savaş paradigmasının dışına çıkan, hibrit ve vekil unsurlarla örülmüş yeni nesil çatışmalara örnek teşkil etmektedir. Teknolojinin, istihbaratın ve diplomatik koordinasyonun öne çıktığı bu yeni dönemde, uluslararası kurumlar mevcut refleksleriyle yetersiz kalmaktadır. Bu kriz, sadece İsrail ve İran için değil, tüm bölge ve dünya barışı açısından çok yönlü derslerle doludur.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Türkiye’de Ekmek Üretimi: Katkı Maddeleri, Genetik Müdahaleler ve Kimyasal İşlemler

Yayınlanma:

|

Ekmek, binlerce yıldır sofraların temel besin kaynağıdır. Ancak günümüzde tüketilen ekmeklerin içeriği, üretim yöntemi ve hammaddeleri geçmişe kıyasla oldukça değişmiştir. Türkiye’de ekmek üretimi Tarım ve Orman Bakanlığı denetiminde yapılsa da, bazı katkı maddeleri ve endüstriyel yöntemler nedeniyle halk sağlığı açısından endişeler gündeme gelmektedir. Bu yazıda, Türkiye’deki ekmeklerde kullanılan katkı maddeleri, buğdayın genetik yapısıyla ilgili gelişmeler ve ekmek üretiminde uygulanan kimyasal işlemler ele alınacaktır.

1. Ekmeklere Katılan Maddeler Nelerdir?

Türkiye’de satılan ekmeklerin büyük bölümü, sadece un, su, maya ve tuzdan ibaret değildir. Özellikle endüstriyel üretimde yaygın şekilde katkı maddelerine başvurulmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Askorbik Asit (E300): Hamurun dayanıklılığını artırmak için kullanılır.

  • Emülgatörler (E471, E472): Hacim artırıcı ve yumuşatıcı etki sağlar.

  • Enzimler: (amilaz, proteaz gibi) Ekmek içi yumuşaklığını ve raf ömrünü artırır.

  • Şeker ve Glikoz Şurubu: Renk ve tat verici olarak kullanılır.

  • Soya Unu ve Süt Tozu: Kıvam ve besin değeri açısından katkı sağlar.

Bu katkılar sayesinde daha hacimli, daha parlak ve uzun süre bayatlamayan ekmekler üretilmektedir. Ancak bunların sürekli tüketimi, özellikle hassas bireylerde sindirim sorunlarına neden olabilir.

2. Buğdayın Genetiği ile Oynandı mı?

Türkiye’de GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) buğday üretimi yasaktır. Ancak bu, buğdayın tamamen doğal olduğu anlamına gelmez. Modern tarımda yaygın olan hibrit ve ıslah edilmiş buğday türleri, genetik müdahale olmaksızın yüksek verimli ve dayanıklı çeşitler oluşturmak amacıyla laboratuvar ortamında seçilmiştir.

Özellikle 1950 sonrası yaygınlaşan “cüce buğday” türleri, geleneksel buğdaylara göre daha kısa boylu, verimli ve glüten oranı yüksek çeşitlerdir. Bu tür buğdaylar, özellikle ekmeklik un üretiminde yaygın olarak kullanılmakta, ancak yüksek glüten içeriği nedeniyle sindirim sorunları ve gluten intoleransı gibi sağlık şikayetlerinde artışa neden olmaktadır.

3. Kimyasal İşlemler ve Endüstriyel Teknikler

Modern ekmek üretimi, geçmişin geleneksel yöntemlerinden oldukça uzaktır. Endüstriyel üretim süreçlerinde uygulanan bazı işlemler şunlardır:

  • Unun Beyazlatılması: Bazı ülkelerde (ve geçmişte Türkiye’de de) benzoil peroksit gibi kimyasallar kullanılmıştır. Günümüzde Türkiye’de bu tür kimyasalların kullanımı kısıtlıdır.

  • Hızlandırılmış Fermantasyon: Geleneksel ekmeklerde maya 6-8 saatlik uzun fermantasyonla çalışırken, fabrikasyon ekmeklerde bu süre 30-60 dakikaya kadar indirilebilmektedir. Bu da sindirimi zorlaştırabilir.

  • Yüksek Isı ve Kısa Süreli Pişirme: Raf ömrünü uzatmak ve üretimi hızlandırmak için yüksek ısıda kısa sürede pişirme yöntemleri tercih edilir. Bu, besin değerini azaltabilir.

  • Yumuşaklık İçin Katkılar: Raf ömrünü uzatmak ve bayatlamayı geciktirmek için kimyasal yumuşatıcılar, enzim karışımları ve katkı maddeleri kullanılır.

4. Halk Sağlığı ve Eleştiriler

  • Halk ekmek gibi kamu kurumlarının ürettiği ekmekler daha güvenli kabul edilse de, katkı maddesiz değildir.

  • Ucuz ekmek üretiminde kalitesiz un, fazla katkı maddesi ve hızlı üretim döngüsü nedeniyle sindirim sorunları ve sağlık riskleri artabilir.

  • Özellikle çocuklar, yaşlılar ve hassas bünyeli bireyler için bu katkıların uzun vadeli etkileri dikkatle incelenmelidir.

5. Daha Sağlıklı Ekmek Tüketimi İçin Öneriler

  • Ekşi mayalı ve uzun süre fermente edilmiş ekmekler tercih edilmelidir.

  • Tam buğday unu veya taş değirmende öğütülmüş un kullanılarak yapılan ürünler besin değeri açısından daha zengindir.

  • Katkı maddesi içermeyen, güvenilir butik fırınlardan ya da köy fırınlarından alışveriş yapılabilir.

  • Etiket okuma alışkanlığı geliştirilmelidir. “Un, su, maya, tuz” dışında çok sayıda içerik varsa uzak durulmalıdır.

Ekmek, basit bir besin gibi görünse de üretim sürecinde kullanılan maddeler ve buğdayın yapısal değişimleri nedeniyle sağlık üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Türkiye’de GDO’lu buğday kullanılmıyor olsa da, modern tarım ve endüstriyel üretim süreçleri buğdayın doğallığını tartışmalı hale getirmiştir. Katkı maddeleriyle raf ömrü uzatılmış, hacim artırılmış, estetik olarak cazip hale getirilmiş ekmekler, besin değerinden ve sindirim kolaylığından uzaklaşabilmektedir. Bu nedenle, bilinçli tüketici tercihi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Eşler Arasında Finansal İhanet: Aileyi Sessizce Yıkan Tehlike

Yayınlanma:

|

Aile içinde güven sadece duygusal sadakate değil, maddi şeffaflığa da dayanır. Ancak bazı çiftler arasında, dışarıdan görünmeyen ama ilişkinin temelini sarsan bir ihanet türü yaşanır: Finansal ihanet.

Bu yazıda finansal ihanetin ne olduğu, hangi biçimlerde ortaya çıktığı, aile üzerinde nasıl etkiler yarattığı ve nasıl önlenebileceği üzerinde duracağız.

Finansal İhanet Nedir?

Finansal ihanet, eşlerden birinin diğerinden gelir, borç, harcama ya da yatırım bilgilerini saklaması, mali kararlarda tek taraflı ve gizli hareket etmesi anlamına gelir. Bu davranış biçimi, evlilikteki güven bağını derinden sarsar ve duygusal sadakatsizlik kadar yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Finansal İhanetin Biçimleri

Finansal ihanet farklı şekillerde kendini gösterebilir:

  • Gizli kredi kartları: Eşten habersiz alınan ve yüksek harcamalara neden olan kartlar.

  • Gizli gelirler: Ek gelirlerin ya da primlerin gizlenmesi.

  • Gizli borçlar: Krediler, kefaletler ya da riskli borçların saklanması.

  • Kontrol dışı harcamalar: Pahalı alışverişlerin, kumar veya bağımlılık harcamalarının gizlenmesi.

  • Varlık saklama: Altın, döviz, borsa yatırımları gibi varlıkların eşten gizlenmesi.

Neden Yapılır?

Finansal ihanetin arkasında genellikle şu motivasyonlar yatar:

  • Güvensizlik: Eşin para yönetme becerisine güvenmeme.

  • Kontrol arzusu: Ekonomik gücü elinde tutma isteği.

  • Bireysel özgürlük arayışı: Bağımsız maddi hareket alanı oluşturma çabası.

  • Kötü alışkanlıklar: Kumar, alışveriş bağımlılığı gibi bağımlılıklar.

  • İletişim eksikliği: Maddi konularda yeterince konuşmama ve ortak dil kuramama.

Aile Üzerindeki Etkileri

Finansal ihanet sadece iki eş arasında değil, tüm aile üzerinde olumsuz etkilere neden olur:

1. Güven Krizi

Eşlerin birbirine olan güveni zedelenir. Duygusal uzaklaşma başlar.

2. Sürekli Tartışmalar

Harcamalar ve borçlar üzerine bitmeyen tartışmalar ortaya çıkar. İletişim bozulur.

3. Ekonomik Sarsıntı

Gizli borçlar ya da savurgan harcamalar aile bütçesini çökertir. Kredi notları düşebilir, icra süreçleri başlayabilir.

4. Çocukların Psikolojisi

Evdeki stresli ortam çocuklara da yansır. Güvensizlik ve kaygı gelişebilir.

5. Boşanma Riski

Finansal ihanet birçok boşanma davasında gerekçe olarak gösterilir. Özellikle tekrar eden vakalar ilişkiyi kurtarılamaz hale getirebilir.

Nasıl Önlenir?

✅ Şeffaf Finansal İletişim Kurun

Harcamalar, gelirler ve borçlar hakkında açık konuşulmalı. Aile bütçesi birlikte yapılmalı.

✅ Ortak Hesap ve Bilgilendirme

Erişimi her iki tarafın da sağladığı ortak hesaplar kullanılmalı. Gizli işlem yapılmamalı.

✅ Finansal Danışmanlık

Profesyonel destekle aile bütçesi yeniden düzenlenebilir.

✅ Evlilik Terapisi

Güven kaybı büyükse, ilişkisel destek alınmalı.

✅ Finansal Eğitim

İki taraf da bütçe yapmayı, tasarrufu ve yatırım bilincini geliştirmeli.

Finansal ihanet, evliliklerde görünmeyen ama en yıkıcı krizlerden biridir. Güveni ve ekonomik düzeni sarsarak aile birliğini tehdit eder. Bu nedenle çiftler, maddi konularda dürüstlük ve açıklık ilkesini temel prensip haline getirmelidir.

Unutulmamalı ki, bir evliliği sadece aşk değil; ekonomik sadakat de ayakta tutar.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.