Connect with us

GÜNCEL

Çin’in Kuşak Yol Girişimi’nde Türkiye neden kenarda bırakıldı?

Yayınlanma:

|

CHP lideri ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu 6 Mayıs’ta ‘hayatımın en büyük projesi’ diyerek İpek Yolu’ndan bahsetti. Türkiye’nin Çin’e Orta Asya üzerinden demiryolları ve otobanlarla bağlanmasının ve aynı zamanda ülke içindeki demiryollarını güncelleyip gümrük bölgelerini yeniden kurgulamanın önemini anlattı.

Türkiye siyasi hafızasında Orta Koridor olarak da geçen bu proje, 2015 yılında imzalanan bir anlaşma ile Çin’in bölgeler arası bağlantıları arttırmaya yönelik altyapı yatırımları projesi olan Kuşak Yol Girişimi (KYG) ile uyumlandırılmaya çalışılmıştı. ABD-Çin ticaret savaşlarından, küresel tedarik zincirlerinin sürdürülebilirliğinden çokça bahsedilen pandemi sonrası döneme bu projeyi baştan ele almak ve yapılandırmak gerektiği bizce açık.

Ancak, Türkiye’nin KYG yatırımları içindeki yeri, sektörel farklılıklar gösterse de mevcut iktidarın beklentilerinin ve isteklerinin altında kaldı. İktidar başta limanlara ve demir yollarına olmak üzere istediği Çin yatırımını çekemedi. Çin Körfez’de, Mısır’da, İsrail’de geniş çaplı altyapı ve yenilenebilir enerji yatırımları yaptıysa ancak Türkiye’de bu çapta bir yatırım olmadı. Devam eden görüşmelerin bir kısmı sonuçsuz kaldı.

Kılıçdaroğlu kazandığı takdirde Türkiye, KYG içindeki yerini tekrar müzakere edecek gibi duruyor. Yeni yayınlanan bir araştırmamız tam da bu gündeme denk düştüğünü düşündüğümüz için bu yazıda tanıtmak istedik. Bu yazıda neden Çin’in KYG içinde Türkiye’yi diğer ülkelere kıyasla kenarda bıraktığını ve neden lojistik ve enerji alanlarında yatırım ve ticaretin istenilen düzeyin altında kaldığını açıklayacağız.

Kaynak: Yazarların “ChinaMed Data: Middle East,” ChinaMed Projesi verisinden derlemesi, Eylül 28, 2022, https://www.chinamed.it/chinamed-data/middle-east

Büyük Liman Satışı: Kumport

Türkiye 2010’larda Orta Koridor projesiyle Orta Asya’daki devletlerle arasındaki bağlantılılığı arttırmak niyetini ortaya koydu. 2013 yılında ilan edilen Çin’in KYG’si ile eklemlenmek istedi. 2015 yılında bu çabalar sonuç verdi ve iki projeyi ‘uyumlandırmak’ için bir anlaşma imzalandı. Aynı yıl Çin’in en büyük Türkiye yatırımı olan Kumport limanı satışı gerçekleşti. İstanbul’da kritik bir noktada olan Kumport’un hisselerinin yüzde 65’ini China Merchants Holdings International ve CIC Capital (COSCO Pacific’in iştirakleri) satın aldı.

Ancak devlet kurumları ve özel sektörde yaptığımız saha çalışmamızda ortaya çıktığı üzere Türkiye’nin özellikle rejim değişikliği ile yönetiminin merkezileşmesi, yasa ve mevzuatların sıkça değişmesi, bakanlıklardaki uzman bürokratların alanlarının yeni kurulan Cumhurbaşkanlığı ofisleriyle paylaşması gibi nedenlerle Çinli firmaların kar realizasyonları beklenenin altında kaldı.

Otoriterleşen yönetim tarzı Çin’le işbirliği yaparken bir ön sorun teşkil etmese de, hukukun üstünlüğünün aşınması, mevzuatların geçiciliği ve finansal öngörü yapmanın gittikçe zorlaşması Türkiye’yi Çinli paydaşların deyimiyle ‘yatırım yapmak için uygun’ bir yer olmaktan çıkarttı. Mevzuatların, özellikle limanları ilgilendiren kılavuzluk ve römorkörcülük mevzuatının piyasa paydaşlarıyla istişare olmadan aniden değişmesi limanın karlılık oranını etkileyen bir unsur oldu.

Demiryolları ve Finansman Açığı

Kumport deneyiminin beklentilerini tam karşılamamasının ardından Çin’in KYG’si kapsamında başka bir liman yatırımı yapılmadı. Çandarlı limanına yatırım çok konuşuldu ancak basına da yansıdığı üzere kaderine terk edildi. Çinli yatırımcılarla yapılan müzakereler burada da, Orta Koridor projesi için kritik olan Kars-Edirne tren yolunun güncellemesinde de sonuçsuz kaldı.

Çin’in kredi koşulları, çalıştırmak istediği işçilerin niteliği, borcun ödenmemesi durumunda öngördüğü cezai işlemler, aslında Çin’in dolaylı olarak ‘hayır’ dediği bir ağırlıktaydı. Hazinenin güven vermemesi, mevcut hukukun üstünlüğünün erozyonu ve yatırıma uygun olmayan enformel ağlara dayalı yönetim biçimine eklenince, Türkiye neredeyse KYG’nin ticaret ve tedarik için olan ulaştırma boyutunun kenarına itildi.

Çin’in Yenilenebilir Enerji yatırımı

KYG daha çok bir ulaşım ve lojistik projesi olarak biliniyor olsa da, yatırımların önemli bir kısmı da dijital ve yeşil sektörler gibi, yeni ve yüksek teknoloji gerektiren sanayi alanlarına gidiyor. Hatta ABD’yle Çin arasında ticaret savaşları en çok bu alanlarda yaşanıyor.

Bizim araştırmamızın bir diğer kısmı da Çin’in bu alanda Türkiye’deki yatırımlarını inceliyor. Yenilenebilir enerji, gerek hanebaşı gerek sanayi kullanımı, kentleşme, yerel ve ulusötesi ulaşım gibi konularda her türlü üretim ve tüketim pazarını dönüştüren bir teknoloji. Tüm küresel büyük güçler bu pazarlara hakimiyet için mücadele ediyor. Çin’in Türkiye’deki yenilenebilir enerjiye yaptığı ya da yapmaya teşebbüs ettiği yatırımlar tam da bu küresel rekabetin içinde yer alıyor.

İhaleler ve Korumacı Tedbirler

Çin, yenilenebilir enerjinin özellikle rüzgâr ve güneş enerjisi alanlarında 2010’ların ikinci yarısında geç de olsa hareketlenen Türkiye piyasalarına girmeye niyetlendi. Ancak AKP hükümetiyle içeriden ilişkileri bulunan büyük sermayenin çabasıyla devlet ihalelerini hep Avrupa ortaklı konsorsiyumlara kaybetti. Bu yüzden Doğu Akdeniz’deki diğer ülkelerde yaptığı yatırımların aksine Türkiye’de büyük ölçekli enerji üretimi piyasasından çekilip perakende piyasasına yöneldi.

Büyük ölçekli güneş ve rüzgâr enerjisi santralı kurmak için yapılan ve YEKA denilen devlet ihalelerini 2017 yılında üst üste Kalyon Grup ve Alman ortaklarına kaybedince ve 2019 yılında yine ihaleleri Alman ortaklı konsorsiyumlar alınca, Çinli şirketler büyük ölçekli santral yatırımı yerine küçük santrallere tesisat temini pazarına yoğunlaşmaya karar verdiler. Daha sonra bu piyasada da Çin menşeili ürünlere özel anti-dumping uygulaması gelse de, devlet ihalelerine kıyasla, bu uygulamalar Çin’in perakende pazarlarına erişimini tamamen kısıtlayamadı. Benzer bir kısıtlama 2023 yılında elektrikli araba fabrikalarını Türkiye’ye taşımayı planlayan Çinli otomatif şirketlerine karşı da getirildi.

Fiyat ve diğer piyasa kriterleri yegâne faktörü olsaydı kazanabilecekleri ihaleleri siyasi bağlantıları yeterli olmadığı için kazanamayan Çinli firmalar, yerel siyaseti iyi oynayacak siyasi yetenek ve beceriden yoksun olduklarında toptan çıkışı tercih ettiler. İktisadi olarak mümkün olmayan ihaleler pratikte gerçekleşmeyince çekilen yabancı ortakların yerine girmeyi reddettiler ve Türk yenilenebilir enerji sanayinin tamamen farklı bir bölümüne odaklanmayı tercih ettiler. Çin mallarına ve sermayesine daha sıcak bakan KOBİ’lerle çalışmak, Çin için yeni bir uyum stratejisi çünkü yenilenebilir enerji sermaye yoğun, üst düzey teknolojik bir sektör ve Çin genelde yerel KİT’lerle ilişki kurarak yatırım yapar.

Hem Batı, hem Doğu: Türkiye’nin yerini müzakere etmek

Sonuç olarak, ulaşım ve enerji sektörlerinin koşulları ve aktörleri farklılık gösterse de, ortak olan sonuç AKP başkanlık sisteminde karar alma süreçlerinin şeffaf olmayışı, belirsizliği ve değişkenliği Çin devletini de yatırımcısını da AB gibi diğer dış yatırımcılar kadar Türkiye’den uzak tutuyor.

Bu anlamda, Çin, Türkiye için Batı ittifakına bir alternatif oluşturmuyor. Başlangıç noktamıza geri dönecek olursak, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türk İpek Yolu projesi, adı gereği Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne paralel görünüyorsa da, önemli olan küresel üretim/tedarik zincirlerinin yeniden düzenlendiğini farkına varmak ve Türkiye’nin bunun içinde ne şekilde yer alacağına dair bir strateji oluşturmak. Bu stratejinin de Batı ve Doğu’da muhtemel partnerlerle müzakere edilmesi gerekecektir.

*Bu yazı, İngilizce olarak Carnegie Endowment’ın Local/Global China serisinde yayınlananan araştırmanın kısa bir özetidir.

yetkinreport

Okumaya devam et

GÜNCEL

1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI TARİHÇESİ, ANLAMI VE ÖNEMİ

1 Mayıs neden kutlanır, nasıl ortaya çıktı, ilk ne zaman kutlandı? Emek ve Dayanışma Günü’nün önemi nedir?

Yayınlanma:

|

Yazan:

“Aşağıda ölüm var, yukarıda açlık. Aşağıdaki ölüm olasılık, yukarıdaki açlık kesin.” Bu sözler, Zonguldak’ta meydana gelen bir göçükte arkadaşlarını kaybeden bir maden işçisine aitti. Bugünlerde, mücadeleye etmekte olduğumuz salgınla birlikte sözler tekrar anlam kazanıyor.

1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI’NIN TARİHİ

1880’li yıllar, ağırlıklı olarak kol emeğinin kullanıldığı ve çalışma şartlarının çok kötü olduğu yıllardı. Küçük çocukların karın tokluğuna çalıştırılması ve 14-15 saate kadar varan iş günleri söz konusuydu, şirketler eşi görülmemiş bir hızla büyürken, işçiler, işyeri güvenliği, sağlık koşulları, örgütlenme ve grev gibi en temel haklarını dahi tanımayan bir siyasi ve hukuki sistem ile karşı arşıyaydılar.

1881 yılında yarım milyon işçiyi temsilen kurulan Örgütlü Meslek ve Emek Birlikleri Federasyonu “8 saatlik iş günü” mücadelesini ülke geneline yaymak ve işçilerin kararlılıklarını göstermek amacıyla mücadeleyi yükseltti..

ABD’nin şikago kentinde 40 bin tekstil işçisinin gerçekleştirdiği eylem kanla bastırıldı. Aynı kentte, bir fabrikada 8 saatlik işgünü için greve çıkan 1400 işçi işten atıldı. Aynı tarihlerde greve çıkanlara ateş açıldı ve 4 işçi yaşamını yitirdi.

Saldırılar, mücadele ateşini söndürmedi, aksine körükledi. ABD ve Kanada’da sendikalar ve diğer örgütlerin yükselttiği mücadele sonucu 1 Mayıs 1886’da yaklaşık 350 bin işçi greve çıktı.

Tarih işçi sınıfının böylesine örgütlü ve kararlı tepkisine ilk kez tanık oluyordu. Tüm ülkede yaşam durdu. ışçiler üretimden gelen güçlerini kullanıyordu.

ışçilerin bu topyekün isyanı, işverenlerin tepkisini çekti. Chicago’da greve çıkan 40 bin işçinin eylemini bastırmak için, saldırılar düzenlendi. ışverenler grev kırmak için sokak çeteleriyle anlaştı. Sokak çeteleri bir taraftan işçilere saldırıyor, bir taraftan da grev kırıcılığı yapıyordu.
Grevci işçilerle sokak çeteleri arasında çıkan kavga sırasında, polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucu 4 işçi yaşamını yitirdi.

Hükümet ve işverenler, işçi eylemini kolay kolay içlerine sindiremiyordu. 1 Mayıs sonrası işten atmalar, baskılar yoğunlaştı. Olaylara neden oldukları gerekçesiyle 8 işçi hakkında idam istemiyle dava açıldı.

ışçiler idam cezasına çarptırıldı. Dört yiğit işçi önderi Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için idam edildi. Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, ahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi:

“Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi lduğumdan asılacağım.”

İşçi önderlerinin cenaze törenine yüz binlerce insan katıldı. ABD’de yaşanan bu olaylar uluslararası işçi örgütlerini harekete geçirdi. II. Enternasyonal 1889’da Paris’te düzenlediği kongrede, Amerikan işçilerinin mücadelesini desteklemek amacıyla dünya çapında gösteriler
düzenledi. 1890’dan başlamak üzere 1 Mayıs’ı da, “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul etti.
Türkiye’de 1 Mayıslar işçi sınıfının ilk olarak 1890’da büyük bir mitingle kutlamaya başladığı “birlik, mücadele ve dayanışma günü”, izleyen yıllarda, tüm ülkelerde çoşkulu kutlamalara, büyük mitinglere sahne oldu..

Ama Türkiye’de, uzun yıllar yasaklandı… 1 Mayıs öncesi günlerde aydınlar, sendika yöneticileri, işçiler göz altına alındı…

Bu yıl yapılacak etkinliklere gelecek sayımızda ayrıntılarıyla yer vereceğimizi belirterek geçmişe dönelim ve Türkiye’de 1 Mayıslara bir göz atalım.

İlk 1 Mayıslar Anadolu’da 1 Mayıs ilk kez Osmanlı döneminde 1905 yılında Đzmir’de kutlandı. Đstanbul’da ilk kez 1 Mayıs kutlaması 1910’da yapıldı.

1920 1 Mayısı’nda ışgal idaresinin ve Osmanlı hükümetinin yoğun baskılarına karşın 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak kutlandı. ışçiler Haliçten başlayarak Karaköy üzerinden Beyoğlu’na kadar bir yürüyüş yaptılar ve “Bağımsız Türkiye” yazılı bir pankart taşıdılar.

1921’in 1 Mayısı’nda ıstanbul’un hemen tüm işçileri, özellikle şirket-i Hayriye, Seyrü Sefain, Haliç ıdaresi ve Tramvay şirketi çalışanları 1 Mayıs’ı kutladılar.

1923 1 Mayısı’nda çok sayıda yerli ve yabancı işletmede çalışan işçiler greve çıktı. İşçi taleplerinin arasında, “yabancı şirketlere el konulması, 1 Mayıs’ın resmen işçi bayramı olarak tanınması, sekiz saatlik işgünü, hafta tatili, serbest sendika ve grev hakkı” vardı ve birçok işçi tutuklandı.

Cumhuriyet Sonrası 924 1 Mayısı’nı “ışçi Bayramı” olarak kutlayan işçilerin bu eylemi engellenmek istendi. Sekiz saatlik işgünü için bildiri dağıtan birçok işçi tutuklandı.

1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında kutlamalara izin verilmedi ve 1935 yılına kadar hemen hemen her yıl ancak gizli kutlanabildi.

1 Mayıs’ın bundan sonraki tarihi “yasak” larla yazıldı. 1935 yılında çıkarılan “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun” adıyla çıkarılan düzenleme ile “Bahar ve Çiçek Bayramı” olarak genel tatil günlerine dahil edildi.

27 Mayıs 1960’ dan sonra da “yasaklar” yaşandı. Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Kanunu’nun kabul tarihi olan 24 Temmuz, işçi sınıfına 1 Mayıs’ın yerine bayram olarak dayatıldı. Ancak bu girişimlerin hepsi, kararlı mücadeleler sonucu geri döndü.

Görkemli 1 Mayıslar En kitlesel 1 Mayıs, 1976’da kutlandı. Bu miting DĐSK’in öncülüğünde ve Taksim Meydanı’nda yapıldı. O gün Taksim Meydanı’ nı 400 bin emekçi doldurdu.

Bu yüzden 1977 yılındaki gösterilerin daha bir görkemli kutlanmasından tedirgin olan kesimler bulunmaktaydı… Ama herşeye rağmen Taksim Alanı’na beşyüzbin emekçinin akması engellenemedi… Saat 14.30’da başlayacak olan kutlamalar için alan, sabahın erken saatlerinde itibaren dolmaya başladı. ışçiler, emekçiler, öğrenciler, kadınlar, çocuklar… bayramlarına sahip çıkmış, coşkularını donanmış ve alanları özgür ruhlarıyla doldurmaya başlamıştı. Taksim alanında, iğne atsan yere düşmeyecek bir katılım vardı. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru çevredeki binalardan halkın üzerine ateş açıldı. Yaşanan paniğin ardından 37 insanımız yaşamını yitirdi ve 200’den fazla yaralı vardı.

1978 yılında, önceki yıl yitirilen 37 insanın acısını içinde yaşayan yüzbinler yine Taksim Alanı’ndaydı…

1979 yılında Sıkıyönetim Komutanlığı Đstanbul’da mitinge izin vermedi. Đzmir Konak Meydanı’nda kutlandı.

80 sonrası 12 Eylül Askeri darbesinin yasaklar zincirinde 1 Mayıs da yeralıyordu. Böylece yeni bir yasaklı dönem başladı. Ama tüm yasaklara rağmen; kısa süreli iş bırakmalar, bayramlaşmalar ve bildiri dağıtılması gibi etkinliklerle, bu onurlu günün anısının belleklerden silinmesine izin verilmedi…

1987: 7 yıllık aradan sonra sendikalar öncülüğünde bazı milletvekilleri, aydın, sanatçı ve bilim adamları ile birlikte yaklaşık 1000 kişilik bir grup Taksim AnıtıGna 1 Mayıs şehitlerini anmak üzere çelenk bırakmak istediler. Polis sadece milletvekillerinin araçla anıta ulaşmasına
izin verdi.

1989: Taksim’de biraraya gelen kitleye saldırıldı. Mehmet Akif Dalcı isimli bir işçi yaşamını yitirdi.

1990: Yine Taksim’e yürümek isteyenlere izin verilmedi. Çıkan çatışmada ĐTÜ Öğrencisi Gülay Beceren felç oldu.

1996: 1980 sonrasının en kitlesel mitingi gerçekleştirildi. Kadıköy’ü dolduran yaklaşık 150 bin insan toplandı ama yine açılan ateş sonrası 3 kişi yaşamını kaybetti.

İzleyen yıllarda da emekçiler ve emek dostları, Kadıköy ve ardından şişli Abide-i Hürriyet Meydanında, kitlesel katılımlarla yapılan kutlamalarda, bayramlaştılar, taleplerini dile getirdiler…  (Kaynak: Birleşik Metal-ış Dergisi, Sayı 2’den)

1 Mayıs kutlamalarının simgesel mekanı: Neden Taksim?

Türkiye, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı kutlamalarına yine “Taksim” tartışmasıyla giriyor.

İşçi örgütlerinin ve siyasi partilerin ısrarına rağmen devlet, son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün akşam “Taksim miting alanı değildir. Muhalefet ve bazı marjinal yapılar, 1 Mayıs’ın bayram havasına gölge düşürmeye çalışıyor” cevabında karşılık bulan tutumunu değiştirmedi ve meydanda kutlamaya izin vermedi.

Taksim Meydanı’nın simgesel önemine vurgu yapan meslek örgütleri ve siyasi partiler, saat 10.00’da Saraçhane’de toplanarak meydana yürüme kararı aldı.

İşçi hareketi ve sosyalist-sol siyaset Taksim’de neden bu kadar ısrarcı?

1 Mayıs kutlamalarının Taksim Meydanı’nda yapılmasına atfedilen önem için en çok, kalabalığa ateş edilmesiyle çıkan izdihamda 34 kişinin öldüğü 1977’deki “kanlı 1 Mayıs” referans gösterilse de, Taksim’in gençlik hareketinin simgesel mekânı haline gelmesi daha eskiye dayanıyor.

Temmuz 1968’de üniversite öğrencileri, Amerikan 6. Filo’sunun İstanbul’a ziyarete gelmesini protesto etmişti. Bu olaylar sonrasında polis Teknik Üniversite yurdunu basmış ve Vedat Demircioğlu adlı Hukuk Fakültesi öğrencisi öldürülmüştü. Baskının sabahında öğrenciler protesto amacıyla Taksim Meydanı’na çıkmıştı.

Gençlik hareketinin eylem mekânı olan Beyazıt Meydanı, 1965’ten sonra Taksim’e kaydı. 6. Filo’nun yine İstanbul’a gelmesi nedeniyle 16 Şubat 1969’da gerçekleştirilen “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü’ne” 30 bin kişi katılmıştı. Bu, o güne kadarki en kalabalık yürüyüştü. Ancak Beyazıt’tan yola çıkan kitle Taksim’e geldiğinde aşırı sağcıların saldırısına uğradı, iki kişi öldü ve onlarca insan da yaralandı. Tarihe Kanlı Pazar olarak geçen bu eylemin failleri bulunamadı. Ancak Taksim artık siyasi bir mevzi haline geldi.

DİSK, her yıl 1 Mayıs'ta Taksim Meydanı'na yürümek isterken, yoğun güvenlik önlemleri alınıyor.
DİSK, her yıl 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na yürümek isterken, yoğun güvenlik önlemleri alınıyor.

12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında arayışa giren sosyalist ve işçi hareketi, Cumhuriyet tarihinde 50 yıldır yapılamayan 1 Mayıs kutlamalarını meydanlara taşımak istediğinde akla ilk gelen yer Taksim Meydanı’ydı. 1976’da Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) organizasyonuyla düzenlenen kitlesel kutlamayla meydan, mekân olarak da belleklere yerleşti.

1969’da olduğu gibi, 1977’deki kanlı 1 Mayıs sonrasında da fail bulunamadı; kalabalığa ateş edenlerden hiçbiri tutuklanmadı, kimse yargılanmadı.

Taksim Meydanı, 1 Mayıs kutlamasına 32 yıl sonra izin verildiği 2010’da coşkulu bir kitleyi ağırlamış ve gerilim yaşanmamıştı.
Taksim Meydanı, 1 Mayıs kutlamasına 32 yıl sonra izin verildiği 2010’da coşkulu bir kitleyi ağırlamış ve gerilim yaşanmamıştı.

Uzun yıllar süren yasak

1978’deki yine geniş bir katılımla gerçekleşen kutlama sorunsuzdu. Ancak 1979’da dönemin Sıkıyönetim Komutanlığı kutlamaya izin vermedi ve meydanın uzun yıllar sürecek yasağı böylece başladı.

1989’da polis, meydana çıkmak isteyen grupları engelledi, çatışmalar yaşandı. Mehmet Akif Dalcı isimli işçi hayatını kaybetti.

2007’de DİSK, 1977 olaylarının 30. yılı nedeniyle kutlamalar için Taksim’e dönme isteğini gündeme getirdi. Ancak izin verilmedi ve polis meydana çıkmak isteyenlere müdahale etti. Aynı görüntü 2008’de de tekrar etti.

DİSK meydan için ısrarını sürdürdü. 2009’da 1 Mayıs resmi bayram ilan edildi. O yıl da, sabahın erken saatlerinden itibaren farklı yönlerden Taksim’e çıkmak isteyen gruplar ve polis çatıştı. Ancak öğleden hemen sonra polis barikatı açtı ve 32 yıl sonra bir grup meydandaki Cumhuriyet Anıtı’na ulaştı.

Grupların yıllar sonra Taksim’e girdiği 2009’da meydan bir süre sonra boşaltılmıştı. Halk, Taksim Cumhuriyet Anıtı’na bırakılan çelenklerden “hatıra” çiçekleri almıştı.
Grupların yıllar sonra Taksim’e girdiği 2009’da meydan bir süre sonra boşaltılmıştı. Halk, Taksim Cumhuriyet Anıtı’na bırakılan çelenklerden “hatıra” çiçekleri almıştı.

2010’da kutlamalar için izin çıktı. 2010 ve takip eden iki yıl boyunca meydanda coşkulu kutlamalar yapıldı.

Üç yıl devam eden sorunsuz kutlamaların ardından 2013’te, Taksim Meydanı’nı yenileme çalışmaları gerekçe gösterilerek izin verilmedi. O ve devam eden yıllarda meydana yürümek isteyen gruplarla polis arasındaki mücadele görüntüleri tekrar etti.

12 Ekim 2023’te Anayasa Mahkemesi, 2014 ve 2015’te Taksim’deki 1 Mayıs kutlamalarının yasaklanmasının “hak ihlali” olduğuna hükmetti. (VOA)

Okumaya devam et

GÜNCEL

Akbank’tan ilk çeyrekte 13,2 milyar konsolide net kar

Akbank Genel Müdürü Kaan Gür, bankanın yılın ilk çeyreğinde 3 milyar 314 milyon lira vergi karşılığı ayırarak 13 milyar 185 milyon lira konsolide net kar elde ettiğini bildirdi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankadan yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Gür, geçen yılın ikinci yarısında başlayan parasal sıkılaştırma sürecinin bu yılın ilk çeyreğinde devam ettiğini belirtti.

Türk bankacılık sektörünün bu süreçte de güçlü yapısını koruduğunu dile getiren Gür, “Diğer taraftan, iyileşen ülke risk primi bankacılık sektörünün dış kaynağa ulaşımını kolaylaştırdı. Nitekim Akbank da Türkiye’nin ilk defa tamamı yurt dışı yerleşik nitelikli yatırımcılar tarafından satın alınan Basel III uyumlu ilave ana sermaye tahvil ihracını rekor talep ile gerçekleştirdi.” ifadelerini kullandı.

2024’ün ilk çeyreğinde ekonomiye sağladıkları kredi desteğini 1 trilyon 57 milyar lirasının nakdi olmak üzere toplam 1 trilyon 323 milyar lira seviyesine çıkardıklarını aktaran Gür, şunları kaydetti:

“Toplam mevduatımız 1 trilyon 374 milyar liraya, aktiflerimiz ise 2 trilyon 72 milyar liraya ulaştı. Yüzde 19,2 düzeyinde gerçekleşen güçlü konsolide sermaye yeterlilik oranımızla, reel sektörün büyümesine ve gelişmesine destek olmayı sürdürdük. Bankamız yılın ilk çeyreğinde 3 milyar 314 milyon lira vergi karşılığı ayırarak 13 milyar 185 milyon lira konsolide net kar elde etti.”

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

QNB Finansbank’ın toplam aktifleri 1 trilyon 145 milyar 846 milyon TL’ye ulaştı

Orta Doğu ve Afrika Bölgesi’nin lider finansal kuruluşu ve Katar’ın en büyük bankası Qatar National Bank (Q.P.S.C.)’ın Türkiye’deki iştiraki QNB Finansbank, 2024 yılının ilk çeyreğinde de Türkiye ekonomisine desteğini sürdürdü.

Yayınlanma:

|

Yazan:

QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan, yerel seçimlerin tamamlandığı ve yeni ekonomik politikalar çerçevesinde istikrarın sağlandığı bir ilk çeyreği geride bıraktıklarını belirterek, QNB Finansbank olarak yıla güçlü bir başlangıç yaptıklarını ve sürdürülebilir büyüme kaydettiklerini söyledi.

2024 yılının ilk çeyreğine ilişkin değerlendirmelerde bulunan QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan, “Seçimler bitti. Artık uzun bir süre seçim gündeminin olmayacağı bir döneme girdik. Ekonomi yönetiminin uyguladığı sıkılaştırıcı politikaları istikrarlı bir şekilde yürüttüğünü görüyoruz. Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi tarafından alınan kararların ve atılan adımların enflasyonla mücadele ve piyasalar üzerindeki olumlu etkilerini önümüzdeki dönemde daha somut bir şekilde görebileceğiz. Ayrıca, maliye politikalarında da sıkılaştırıcı adımların etkilerini daha fazla hissedeceğimiz bir döneme giriyoruz. Küresel piyasalardaki belirsizliklere ve jeopolitik risklere rağmen, hem ülkemiz ekonomisinin hem de bankamızın 2024 yılına finansal açıdan güçlü bir başlangıç yaptığını düşünüyorum” dedi.

31 Mart 2024 itibarıyla, QNB Finansbank’ın toplam aktifleri, 2023 yıl sonuna kıyasla yüzde 16 artarak 1 trilyon 145 milyar 846 milyon TL’ye ulaştı. Aynı dönemde, net krediler yüzde 16 oranında artış kaydederek 660 milyar 297 milyon TL’ye, müşteri mevduatı ise yüzde 12 büyüme ile 676 milyar 219 milyon TL’ye ulaştı. QNB Finansbank’ın 2024 yılı ilk çeyreğinde net dönem karı 9 milyar 863 milyon TL olarak gerçekleşti.

Tan, QNB Finansbank’ın ilk çeyrek performası için şunları da söyledi: “Yılın ilk çeyreğinde, CDP İklim Değişikliği Programı’nda ‘A’ derecesi alarak küresel bir başarıya imza atmamız, bankamızın çevresel ve sosyal sorumluluklarını uluslararası platformda da kanıtlar nitelikte. Bu başarılarımızı, sosyal sorumluluk projelerimiz ve sürdürülebilirlik vizyonumuzla da desteklemekteyiz. ‘Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları’ etkinliğimiz, dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüme geçişte işletmelere rehberlik etmek adına önemli bir platform. Bu tür etkinliklerle, Türkiye’nin dört bir yanında ekonomik büyümeye, dijital ve yeşil dönüşüme katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. ‘Dünyayla1’ vizyonumuz doğrultusunda, sürdürülebilirlik ve dijital dönüşümü merkeze alarak yeni iş stratejileri üzerinde yoğunlaşacağız. Hem finansal hizmetlerimizi çeşitlendirmek hem de sosyal ve çevresel anlamda pozitif değişimler yaratmak için çaba göstereceğiz.”

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.