Connect with us

EKONOMİ

Doların götüremeyeceği hükümet yoktur

Yayınlanma:

|

Ekonomide ortalık yangın yeri. Herhalde son 1 ayda Türkiye’de en çok konuşulan konular, dolar kuru ve hayat pahalılığıdır. Bu konuların konuşulmasının ana nedeni, meseleninin ciddiyetinin geniş halk kitleleri tarafından iyiden iyiye hissediliyor olması. Aslında bu yaşadıklarımız bir sonuç. Alınan ve alınmayan kararlar, yıpranan kurumlar, başı sonu belli olmayan politikalar bizi buraya getirdi. Bu durağa gelene kadarki yolun taşları döşenirken dilimiz-kalemimiz döndüğünce bu politikaları anlatmaya çalıştık. Dilimiz döndüğünce ve bilgimiz yettiğince. Bilgimiz yettiğince kısmı önemli. Çünkü Türkiye’de bizler, ekonomiyi yorumlamaya çalışanlar, eksik bilgiyle yorum yapmaya çalışıyoruz. Maalesef yeteri kadar şeffaflık olmadığı için, alınan bazı kararların gerekçelerini de bilmemiz mümkün olmuyor. Bu hafta Merkez Bankası’nda üst düzey değişikliklikler oldu. Yine bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle 2 Başkan Yardımcısı ve bir PPK üyesi göevden alındı. Daha önce de benzer bir yöntemle bildiğiniz gibi merkez bankası başkanları görevden alınmıştı. Mesela biz bu eylemlerin neden gerçekleştirildiğini bilmiyoruz. Sayın Erdoğan’ın tepki fonksiyonunun ne şekilde oluştuğunu kendisi dışında kimse bilmiyor. İşin kötüsü bu tepki fonksiyonu birbirinden tutarsız çıktılar da üretebiliyor. Dolayısıyla normal ülkelerdeki gibi, alınan kararların sonuçlarını tartışmak varken, biz her kararda acaba Cumhurbaşkanı bu kararları neden aldı konusunu tartışıyoruz.

Cumhurbaşkanı’nın aklını okuma çabaları

İşte bu noktada farklı senaryolar ve derin görüş ayrılıkları ortaya çıkıyor. Şu meşhur faiz sebeptir enflasyon sonuçtur teorisinden yola çıkarak bu konuya yakından bakalım. Bildiğiniz gibi Erdoğan, özellikle Merkez Bankası faizlerinin indirilmesi sonucu enflasyonun da düşeceğini, ekonominin de canlanacağını düşünüyor. Bunu faizler düşer, krediler artar, harcama ve üretim artar, böylece bolluk olur ve mallar ucuzlar silsilesiyle açıklıyor. Bu görüşe katılmadığımı ve neden katılmadığımı daha önceki yazılarımda açıkladım. Tekrar bu konuya girmek istemiyorum. Burada dikkat çekmek istediğim nokta; Erdoğan, Merkez Bankası’na sürekli faiz indir baskısını gerçekten yukarıdaki düşünceye sahip olduğu için mi yapıyor? Yoksa enflasyonun düşmeyeceğini kendisi de biliyor, zaten pek öyle bir niyet de yok, faizi düşürerek özellikle kendi seçmen kitlesine iyi gözükmek ya da fayda sağlamak için mi yapıyor? Özellikle düşük faiz ve yüksek kurla birlikte ihracatçıların lehine politikalar izleniyor. Diğer taraftan ellerinde dolar tutan vatandaşlar bu politika sonucunda zenginliklerini artırıyorlar. Yani aslında bu bilinçli bir şekilde kendi seçmen kitlesini memnun etmek için gerçekleştirilen bir uygulama. Ben bu görüşe biraz şüpheyle yaklaşıyorum.

Birkaç sebepten;

Birincisi Merkez Bankası’nın faizleri düşürmesi kalıcı olarak hiçbir uzun vadeli enstrümanın faizini düşürmüyor. Aksine yükseltiyor. Son 100 bps faiz indiriminden sonra devlet tahili faizlerinin 2 puan birden yükseldiğini gördük. Kredilerde de benzer bir eğilim mevcut. Dolayısıyla “Krediler düşük faizle verile” deyince, işlerin öyle yürümediği görülmüş olmalı. Ki bunu kaçıncıya denediğimizi ben bile sayamadım artık.

İkincisi ihracatçıların değersiz TL’den fayda sağlamaları ilk etapta akla yakın gelse de, Türkiye’deki üretim yapısına baktığımızda ithal girdi yüksekliğinin aynı zamanda maliyetleri de artırdığını görüyoruz. Aynı zamanda döviz kuruyla ihracat arasında çok net bir ilişki olmadığı da son yılların grafiklerinde görülüyor. Hadi diyelim ki yüksek kur ihracatçıya yarıyor olsun. Bir siyasinin hele ki seçimlere doğru yol alırken düşünmesi gereken kesim, geniş halk kitleleri midir, yoksa kısıtlı sayıdaki ihracatçılar mıdır? İhracat arttı, üretim arttı, bu yüzden istihdam artıyor, bu da sandığa yansıyor diyecek olsak. İstihdam rakamlarından bunun da pek gerçek olmadığını görüyoruz. Velhasıl bu kanaldan, eğer değersiz TL ve zorla indirilmiş faizlerin politik bir avantaj sağlayacağı düşünülüyorsa fena halde yanılgı içinde olunduğunu söyleyebilirim.

Dövizi olanlar kayrılıyor mu?

Gelelim elinde döviz olanların bu politikadan nemalandıklarına ve iktidarın gizliden de olsa, bile isteye doları yükselterek bu kesimleri memnun etme gibi bir amacı olabileceğine ilişkin görüşe. Türkiye’deki toplam mevduatın %54’ü yabancı para cinsinden. Evet döviz yükselince elinde dövizi olanlar kazanıyorlar. Ama olaya siyasi amaçla yaklaştığımızda, oy deposu olarak görülen dar gelirli kesimin tasarruf edemediğini, hatta borçlanmak suretiyle negatif tasarrufları olduğunu biliyoruz. Her seçim sonrası yapılan araştırmalardan da görüyoruz ki; eğitim seviyesi ve gelir seviyesi yükseldikçe iktidar partisinin oy oranları düşüyor. Dolayısıyla böyle bir amaç da siyasi olarak bana pek anlamlı gelmiyor.

Diğer taraftan vatandaşın dolardaki yükselişi asıl hissettiği yer hayat pahalılığı. Daha önce de belirttiğim gibi yüksek kur, maliyet artışına ve bu da fiyatlarda yükselişe sebep oluyor. Bu da enflasyon olarak vatandaşın canını yakıyor. Merkez Bankası’na faiz düşürterek kuru sıçrattığınızda iktidar olarak ilk kaybeden siz oluyorsunuz. Ayrıca kurun temel gıda fiyatları üzerinde daha fazla etkisi olduğunu biliyoruz. Temel gıda da geniş halk kitlelerinin toplam harcama sepetinde en önemli kalem olduğundan, buradaki artışın büyük bir hoşnutsuzluk yaratacağı aşikar.

Dövizi olanların daha da zenginleşmesi ve dövizi olmayanların göreli olarak fakirleşmesi de ülkedeki adaletsizliği artıran unsurlardan. Bunun da politik olarak olumsuz sonuçları olduğunu söylemeye gerek yok sanıyorum.

Döviz açık pozisyonu olan yani döviz borçları, döviz alacaklarından daha fazla olan şirketler de kurdaki her yükselişte zarar yazıyorlar. Bu da artış devam ederse batakları beraberinde getirebilir. Kamu da yabancı para borçlar üzerinden TL değer kaybettikçe maliyet yükleniyor. Bu maliyeti tabii ki hepimiz ödüyoruz.

Sonuç itibariyle düşük faiz yüksek kur politikası kısıtlı bir zümreyi (ihracatçı ve döviz sahipleri) abad etmek için uygulanıyorsa politik olarak çok ciddi bir hata yapılıyor demektir. Bu kesim bu işten karlı çıkarken, yarın öbür gün önüne sandık gelecek seçmen bu işten fena halde yara alıyor. Herhalde mühürü basarken de bu yaraların sızısını hissedecektir. Bu sepeple ben yapılan uygulamaların herhangi bir ulvi amacının olmadığını, rüzgarda bir o yana bir bu yana sallanan Türkiye ekonomisinin başka bir safhası olduğunu düşünüyorum. Geçmişe şöyle bir baktığımızda da yüksek doların halk nezdinde en büyük kriz alameti olduğunu ve siyasi iktidarları en çok zorlayan konulardan biri olduğunu unutmamak gerekir.

Dünya – Emrah Lafçı

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Finansal Çöküşe Giden Yol: Bu 5 Riski Tanıyor musunuz?

Riskleri yok etmek mümkün değildir ama yönetilebilir.
Her kurumun bir risk yönetimi politikası olmalıdır.
Riskler arasında etkileşim olabilir: Örn. likidite krizi sistemik krize dönüşebilir.
Finansal tablolarla ve rasyolarla bu riskler düzenli izlenmelidir.

Yayınlanma:

|

Finans dünyası büyük kazançlar kadar büyük tehlikeleri de içinde barındırır. Bu tehlikeler çoğu zaman görünmezdir ve çoğu yatırımcı, girişimci ya da yönetici fark ettiğinde çok geç olabilir. Oysa bu riskleri önceden tanımak, finansal krizlerden korunmak için en büyük silahtır.

İşte bilmeniz gereken 5 temel finansal risk türü:

1. Kredi Riski: Güvendiğiniz Dağlara Kar Yağabilir

Bir kişi, kurum ya da devlet, size olan borcunu geri ödemezse ne olur? İşte bu durum kredi riskidir.
Bankaların kredi verirken uyguladığı uzun analizler, tahvil alan yatırımcıların yaptığı araştırmalar hep bu riski azaltmak içindir.

📌 Örnek: Bir şirketin vadeli satış yaptığı müşteri iflas ederse, o satış doğrudan zarara dönüşür.

2. Piyasa Riski: Dalgalı Denizde Sabit Duramazsınız

Döviz kurları, faiz oranları, hisse senedi fiyatları ve emtia değerleri sürekli değişir. Bu değişimler, yatırımcılar için kazanç fırsatı olduğu kadar büyük kayıplar da yaratabilir.
İşte bu dalgalanmalardan kaynaklanan zarar riski, piyasa riski olarak adlandırılır.

📌 Örnek: Dolar borcu olan bir şirket, kurun hızla artmasıyla maliyetlerini karşılayamaz hale gelir.

3. Likidite Riski: Elinizde Varlık Var Ama Nakit Yok

Bazı varlıklar vardır ki elinizde olsa bile, anında satılamaz. Satılsa da ciddi değer kaybı yaşanabilir.
Bu durumda karşımıza çıkan risk “likidite riski”dir.
Likidite, bir varlığın ya da şirketin nakde kolay çevrilebilmesiyle ilgilidir.

📌 Örnek: Elinizde milyonluk bir gayrimenkul vardır ama kısa vadede borç ödemeniz gerekiyordur. Satmaya kalktığınızda alıcı bulamazsanız, likidite sorunu yaşarsınız.

4. Sistemik Risk: Zincirleme Çöküş Riski

Finansal sistem iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. Bir kurumun batması, diğerlerini de sürükleyebilir. Bu yayılma etkisi sistemik risk olarak adlandırılır.

📌 Örnek: 2008’de ABD’deki Lehman Brothers’ın iflası, tüm dünyadaki bankacılık sistemini etkiledi ve küresel krizi tetikledi.

5. Temerrüt Riski: Gecikme, Belki de Hiç Ödeme Yok

Kredi riskiyle yakın olan bu kavram, özellikle sabit vadeli ödemelerde ortaya çıkar. Bir borcun vadesinde ödenmemesi ya da hiç ödenmeyeceği endişesi temerrüt riskidir.

📌 Örnek: Bir devlet, ekonomik kriz nedeniyle dış borç faizini ödeyemeyeceğini ilan ederse, yatırımcılar için bu ciddi bir temerrüt riskidir.

Risk Kaçınılmaz Ama Yönetilebilir

Risk olmadan kazanç olmaz. Ancak riskleri tanımadan yapılan her yatırım bir kumardır.
Kurumsal finans, bireysel yatırım ve şirket yönetimi gibi tüm alanlarda, bu 5 riski yönetebilmek hayati önem taşır.

Unutmayın:
🔹 Her risk ölçülebilir.
🔹 Her risk kontrol altına alınabilir.
🔹 Riskin farkında olan, kayıplarını azaltır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.