Birden fazla şubesi olan marketler “zincir market” olarak anılıyor. Ülke genelinde yaygınlığı nedeni ile BİM, A101, ŞOK, MİGROS, CarrefourSA en bilinenleri. İl ve bölgesel zincir marketler yaygın. Türkiye’de bilinen 5 büyük Zincir zinciri dışında toplam 249 zincir market bulunuyor. Bu marketlerin toplam şube sayısı ise 38 bin 387. 1 milyon istihdam sağlıyorlar. Sektör içindeki pazar payları % 79 oldu. 1,5 trilyon TL’lık perakende sektör büyüklüğünün 450 milyar TL’lık kısmı zincir marketlere ait.
Türkiye’de son yıllarda oluşan Enflasyonun ‘Maliyet Enflasyonu‘ olduğunu bir türlü kabul etmeyen çevreler, işi getirip ‘Zincir Marketlere‘ bağladı iyi mi! Son veriler ortada Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık %19,25’e karşılık, iki katından fazla olan Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) yıllık %45,52 bile enflasyonda ana sorunun Maliyet artışından kaynaklandığının belgesi niteliğinde aslında. Merkez Bankası gösterge faizi % 18’e indirdi; Eylül TÜFE % 17,95 açıklanır ise şaşırmayın. Gerçekler ile yüzleşme yerine ‘Algı Yönetimi‘ tercih edildi. Yataktaki hastaya “iyisin, iyisin” diyeceğiz bir süre daha belli ki. Ahalimiz acı gerçekler ile her pazara gittiğinde, çarşıya çıktığında yüzleşiyor ama siyasi otorite “cambaza bak” demeyi seçti.
Zincir marketler suçlamalara tepkili
Zincir Marketler ‘Fahiş Fiyat’ uygulama suçlaması ile karşı karşıya kaldı. Yıllardır siyasi otorite ile kol kola olan Ülker Grubu bile “bu kadar da fazla” diye karşı saldırıya geçmek zorunda kaldı. Murat Ülker, “milletin aklıyla alay etmeyin” çıkışı yaparken; BİM yöneticisi, “Bizi töhmet altında bırakmasınlar” dedi.
Gençler bilmez bir zamanlar TANSAŞ, GİMA gibi dev market zincirleri vardı tarih oldu. GİMA’yı alan bankasında severek çalıştığım Hüsnü Özyeğin GİMA için “ticari hayatımdaki zarar ettiğim bir girişim” olarak anlattı yıllarca.
Zincir Market işi karlı mı?
İddia edildiği gibi Zincir Market işi çok mu karlı, ürünleri kat ve kat Karlılık ile mi satıyorlar. Ürünleri bu kadar pahalı ise bazı günler ahalimizin kapılarındaki kuyruklar gerçekten varlık kuyruğu mu? Zincir marketlerin bilançolarına bir bakalım dedik ve A101 dışında en yaygın dört marketi mercek altına aldık. İşte meraklısına çıkan ilk sonuçlar.
Sonradan yazacaklarımızı başta yazalım bazı Zincir Marketleri devlet almaya kalksın davul zurna eşliğinde satar sahipleri.
Ticaret Bakanlığı’nca 5 büyük zincir markette yumurtadan süte, makarnadan pirince, sebze ve meyveden temizlik malzemelerine kadar geniş yelpazedeki üründe ‘Fahiş Fiyat’ artışı yapılıp yapılmadığının tespiti için müfettiş görevlendirildi. Enflasyona sebep vermekten Günah Keçisi (*) ilan edildiler kısaca. Sonucu tahmin etmekle birlikte merakla bekliyorum. Ticaret Bakanlığı’na yardımcı olmak için bilançolarını özetleyelim dedik.
2020 yılını MİGROS ve CarreforeSA ciddi zararla kapadı
Bilanço ana kalemlerine baktığımızda ciroların yıllar itibarıyla artmasına rağmen firmalarda Kısa Vadeli borç stokunun fazla olması faiz artış dönemlerinde ciddi finansal maliyet getirdiğini tahmin etmek zor değil. Toplam Özkaynaklarda ciddi sorun yaşayan firmalar var. Bazı yıllarda özkaynak hacmi eksiye dönen firmalar oldu. Özellikler 2020 sonunda toplam özkaynak seviyesi 33 milyona düşen MİGROS ve 17 milyona düşen CarrefourSA sermaye artırımı yapılması gerekliliği kendini gösteriyor. 2020 yılında MİGROS 403 milyon TL net zarar ederken; CarrefourSA 304 milyon TL net zarar ile kapadı. ŞOK 271 milyon TL kar ederken içlerinden BİM 2,6 milyar TL Net Karlılık ile karlılığı en yüksek firma olma özelliğini taşıyor. BİM’in özellikle Arap ülkelerindeki marketleşme hamlesi diğer zincir marketler içinde fark yaratmış durumda.
2021 yılı nasıl gidiyor?
2021 ilk yarı mali verilere baktığımızda MİGROS 211 milyon TL karlılık yakalarken; CarrefourSA’nın zararı devam ediyor ve 276 milyon TL zarar açıkladı. Yıl sonu da zarar açıklaması sürpriz olmayacak. CarrefourSA’nın aynı zamanda Toplam Özkaynakları eksi 199 milyon TL seviyesine inmiş durumda. ŞOK Marketler 194 milyon TL Net Karlılık açıklarken; BİM 1,4 milyar TL karlılık ile içlerinde yüksek karlılık ile fark yaratmaya devam ediyor.
Fahiş fiyat uyguluyorlarsa niçin zarar ediyorlar?
Geçmiş yılların açıklamam Net Karlılıklarına bakıldığında Zincir Marketlerin kar yaratmada ciddi sorunlar yaşadığını görüyoruz. BİM dışında yıllar itibarıyla karlılığı sürekli sağlayan zincir marketi yok gibi. 2017 yılından bu güne net Karlılık tablosuna baktığımızda BİM dışında kümülatif Net Kar yapan zincir market yok. Dört buçuk yılda toplamına bakıldığında ŞOK 200 milyon TL; MİGROS 978 milyon TL; CarrefourSA 1,2 milyar TL zarar açıklamış durumda. Karşılaştırılan dört zincir market arasında sadece BİM sürekli karlılık yakalayarak kümülatif 7,3 milyar TL Kar yapmış durumda.
A101’in durumu gizemli
A101’in ne KAP bildirimlerinde ne internet sayfasında ne de Google amcada mali verilerine ulaşılamıyor. Ulaştırılırsa seve seve onu da değerlendiririz. Zincir Marketler bu kadar enflasyon tartışmaların merkezi olup, enflasyon nedeni gösterilip Günah Keçisi ilan edilirken A101 Yeni Mağazacılık A.Ş. de mali verilerini kamuoyu ile paylaşırsa iyi olur diyelim.
Son seçimlerde meydanlara kurulan patates – soğan çadırlarındaki kuyruklar “varlık kuyruğu” diye isimlendirildi, işe yaradı mı bilinmez ama bu sefer fiyat artışları her yerde el yakıyor, çadır kurmakla söndürülecek gibi değil. Gübre, tohum, mazot, enerji maliyetleri almış başını gitmişken ucuz yiyecek beklemek kafayı kuma gömenlerin işidir sadece!
(*)Günah keçisi : Yahudi Kavmi Eski Ahit’te bahsi geçen Kefaret Günü ayinleri yapardı. İnanışa göre toplum günahlarını erkek bir keçiye yükler, uçurumdan aşağı atarak keçiyi kurban yaparlardı. Bu şekilde de günahlarından kurtulurlardı. Yapılan günahlar maskelendiği gibi sorumluluk ta ortadan kalkmış olurdu. İnananlar için tabi.
Orta Doğu’da uzun süredir devam eden gerilimin adı haline gelen İsrail ve İran arasındaki çatışma, son dönemlerde doğrudan askeri karşılaşmalara evrilecek kadar tehlikeli bir boyut kazandı. Şam’daki İran diplomatik temsilciliğine düzenlenen İsrail saldırısı ve ardından İran’ın doğrudan misillemesiyle taraflar ilk kez bu kadar açık şekilde birbirini hedef aldı. Bu makalede, tarafların öne sürdüğü tezler, uyguladıkları stratejiler, bu çatışmalardan çıkarılması gereken dersler ve uluslararası kurumların bu süreçteki performansı değerlendirilmektedir.
1. Tarafların Tezleri
İsrail’in Tezleri
Meşru Müdafaa Hakkı: İsrail, İran’ın vekil unsurlar (Hizbullah, Hamas, Husiler) aracılığıyla İsrail’e saldırdığını savunmakta ve buna karşı doğrudan İran hedeflerine müdahaleyi meşru görüyor.
Nükleer Tehdit: İran’ın nükleer silah elde etme çabası, İsrail açısından kırmızı çizgi olarak görülüyor.
Bölgesel Kuşatma Algısı: İran’ın Suriye, Lübnan ve Gazze üzerinden İsrail’i kuşatma stratejisine karşı refleks geliştirildiği belirtiliyor.
İran’ın Tezleri
Filistin’e Destek: İsrail’in Filistin topraklarındaki uygulamalarını “işgal” olarak niteleyen İran, direniş hareketlerini desteklemenin meşru bir hak olduğunu savunuyor.
Bölgesel Savunma: İsrail ve ABD’nin kendisine karşı ittifaklar kurduğunu, bu durumun İran’ı savunmaya ittiğini öne sürüyor.
Diplomatik Saldırıya Misilleme: Şam’daki konsolosluğun vurulmasını doğrudan İran’a savaş ilanı olarak kabul ederek, misilleme hakkını kullandığını iddia etti.
2. Uygulanan Stratejiler
İsrail’in Stratejisi
Hedef Odaklı Operasyonlar: Vekil aktörler yerine İran’ın askeri ve nükleer altyapısına nokta operasyonlar yapıldı.
İstihbarat Gücü: Mossad ve askeri istihbaratla hedef tespiti konusunda üstünlük sağlandı.
ABD ile Koordinasyon: ABD’nin koşulsuz desteği ile uluslararası arenada yalnız kalmama stratejisi benimsendi.
İran’ın Stratejisi
Kontrollü Misilleme: 300’e yakın füze ve İHA ile doğrudan saldırı yapılmasına rağmen, geniş çaplı savaştan kaçınıldı.
Vekil Güçler Üzerinden Baskı: Hizbullah, Hamas ve Husiler vasıtasıyla İsrail’in farklı cephelerde meşgul edilmesi sağlandı.
Uluslararası Mesaj Verme: Sınırlı saldırıyla, caydırıcılık oluşturulmaya çalışıldı; ancak kriz büyümesin diye ölçülü kalındı.
3. Alınacak Dersler
Askeri ve Teknolojik Perspektiften
Hibrit Savaş Gerçekliği: Modern savaşlar, doğrudan değil, vekil aktörler ve teknolojik araçlar üzerinden yürütülüyor.
İHA ve Füze Savaşları: İran’ın İHA kullanımı, İsrail hava savunmasının sınırlarını gösterdi.
Caydırıcılığın Yeni Ölçütleri: Artık caydırıcılık sadece askeri üstünlükle değil, teknolojik ve diplomatik uyumla sağlanıyor.
Bölgesel ve Küresel Perspektiften
İttifaklar Yeni Döneme Giriyor: Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeler açık pozisyon almaktan kaçındı, bu da bölgesel kartların yeniden karıldığını gösteriyor.
Enerji Güvenliği Riski: Hürmüz Boğazı gibi stratejik geçişlerin riski, küresel enerji piyasasını etkiledi.
Nükleer Tehdit Gündemde: İran’ın nükleer programı, yeniden diplomatik ve askeri çözüm arayışlarını tetikledi.
4. Uluslararası Kurumların Rolü
Birleşmiş Milletler (BM)
Yetersiz Kaldı. Güvenlik Konseyi tarafları sadece itidale çağırabildi; bağlayıcı adımlar atılamadı. ABD’nin vetosu İsrail lehine oldu.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)
Sessizliğe Büründü. Konsolosluk saldırısı ve sivil kayıplar gibi ciddi meselelerde somut bir inceleme başlatılmadı.
Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları
Raporlar Yayınlandı ama Etkisizdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Af Örgütü gibi kurumlar çağrılar yaptı ancak diplomatik etki oluşturamadı.
İsrail ile İran arasındaki bu çatışma, klasik savaş paradigmasının dışına çıkan, hibrit ve vekil unsurlarla örülmüş yeni nesil çatışmalara örnek teşkil etmektedir. Teknolojinin, istihbaratın ve diplomatik koordinasyonun öne çıktığı bu yeni dönemde, uluslararası kurumlar mevcut refleksleriyle yetersiz kalmaktadır. Bu kriz, sadece İsrail ve İran için değil, tüm bölge ve dünya barışı açısından çok yönlü derslerle doludur.
Ekmek, binlerce yıldır sofraların temel besin kaynağıdır. Ancak günümüzde tüketilen ekmeklerin içeriği, üretim yöntemi ve hammaddeleri geçmişe kıyasla oldukça değişmiştir. Türkiye’de ekmek üretimi Tarım ve Orman Bakanlığı denetiminde yapılsa da, bazı katkı maddeleri ve endüstriyel yöntemler nedeniyle halk sağlığı açısından endişeler gündeme gelmektedir. Bu yazıda, Türkiye’deki ekmeklerde kullanılan katkı maddeleri, buğdayın genetik yapısıyla ilgili gelişmeler ve ekmek üretiminde uygulanan kimyasal işlemler ele alınacaktır.
1. Ekmeklere Katılan Maddeler Nelerdir?
Türkiye’de satılan ekmeklerin büyük bölümü, sadece un, su, maya ve tuzdan ibaret değildir. Özellikle endüstriyel üretimde yaygın şekilde katkı maddelerine başvurulmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Askorbik Asit (E300): Hamurun dayanıklılığını artırmak için kullanılır.
Emülgatörler (E471, E472): Hacim artırıcı ve yumuşatıcı etki sağlar.
Enzimler: (amilaz, proteaz gibi) Ekmek içi yumuşaklığını ve raf ömrünü artırır.
Şeker ve Glikoz Şurubu: Renk ve tat verici olarak kullanılır.
Soya Unu ve Süt Tozu: Kıvam ve besin değeri açısından katkı sağlar.
Bu katkılar sayesinde daha hacimli, daha parlak ve uzun süre bayatlamayan ekmekler üretilmektedir. Ancak bunların sürekli tüketimi, özellikle hassas bireylerde sindirim sorunlarına neden olabilir.
2. Buğdayın Genetiği ile Oynandı mı?
Türkiye’de GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) buğday üretimi yasaktır. Ancak bu, buğdayın tamamen doğal olduğu anlamına gelmez. Modern tarımda yaygın olan hibrit ve ıslah edilmiş buğday türleri, genetik müdahale olmaksızın yüksek verimli ve dayanıklı çeşitler oluşturmak amacıyla laboratuvar ortamında seçilmiştir.
Özellikle 1950 sonrası yaygınlaşan “cüce buğday” türleri, geleneksel buğdaylara göre daha kısa boylu, verimli ve glüten oranı yüksek çeşitlerdir. Bu tür buğdaylar, özellikle ekmeklik un üretiminde yaygın olarak kullanılmakta, ancak yüksek glüten içeriği nedeniyle sindirim sorunları ve gluten intoleransı gibi sağlık şikayetlerinde artışa neden olmaktadır.
3. Kimyasal İşlemler ve Endüstriyel Teknikler
Modern ekmek üretimi, geçmişin geleneksel yöntemlerinden oldukça uzaktır. Endüstriyel üretim süreçlerinde uygulanan bazı işlemler şunlardır:
Unun Beyazlatılması: Bazı ülkelerde (ve geçmişte Türkiye’de de) benzoil peroksit gibi kimyasallar kullanılmıştır. Günümüzde Türkiye’de bu tür kimyasalların kullanımı kısıtlıdır.
Hızlandırılmış Fermantasyon: Geleneksel ekmeklerde maya 6-8 saatlik uzun fermantasyonla çalışırken, fabrikasyon ekmeklerde bu süre 30-60 dakikaya kadar indirilebilmektedir. Bu da sindirimi zorlaştırabilir.
Yüksek Isı ve Kısa Süreli Pişirme: Raf ömrünü uzatmak ve üretimi hızlandırmak için yüksek ısıda kısa sürede pişirme yöntemleri tercih edilir. Bu, besin değerini azaltabilir.
Yumuşaklık İçin Katkılar: Raf ömrünü uzatmak ve bayatlamayı geciktirmek için kimyasal yumuşatıcılar, enzim karışımları ve katkı maddeleri kullanılır.
4. Halk Sağlığı ve Eleştiriler
Halk ekmek gibi kamu kurumlarının ürettiği ekmekler daha güvenli kabul edilse de, katkı maddesiz değildir.
Ucuz ekmek üretiminde kalitesiz un, fazla katkı maddesi ve hızlı üretim döngüsü nedeniyle sindirim sorunları ve sağlık riskleri artabilir.
Özellikle çocuklar, yaşlılar ve hassas bünyeli bireyler için bu katkıların uzun vadeli etkileri dikkatle incelenmelidir.
5. Daha Sağlıklı Ekmek Tüketimi İçin Öneriler
Ekşi mayalı ve uzun süre fermente edilmiş ekmekler tercih edilmelidir.
Tam buğday unu veya taş değirmende öğütülmüş un kullanılarak yapılan ürünler besin değeri açısından daha zengindir.
Katkı maddesi içermeyen, güvenilir butik fırınlardan ya da köy fırınlarından alışveriş yapılabilir.
Etiket okuma alışkanlığı geliştirilmelidir. “Un, su, maya, tuz” dışında çok sayıda içerik varsa uzak durulmalıdır.
Ekmek, basit bir besin gibi görünse de üretim sürecinde kullanılan maddeler ve buğdayın yapısal değişimleri nedeniyle sağlık üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Türkiye’de GDO’lu buğday kullanılmıyor olsa da, modern tarım ve endüstriyel üretim süreçleri buğdayın doğallığını tartışmalı hale getirmiştir. Katkı maddeleriyle raf ömrü uzatılmış, hacim artırılmış, estetik olarak cazip hale getirilmiş ekmekler, besin değerinden ve sindirim kolaylığından uzaklaşabilmektedir. Bu nedenle, bilinçli tüketici tercihi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.
Aile içinde güven sadece duygusal sadakate değil, maddi şeffaflığa da dayanır. Ancak bazı çiftler arasında, dışarıdan görünmeyen ama ilişkinin temelini sarsan bir ihanet türü yaşanır: Finansal ihanet.
Bu yazıda finansal ihanetin ne olduğu, hangi biçimlerde ortaya çıktığı, aile üzerinde nasıl etkiler yarattığı ve nasıl önlenebileceği üzerinde duracağız.
Finansal İhanet Nedir?
Finansal ihanet, eşlerden birinin diğerinden gelir, borç, harcama ya da yatırım bilgilerini saklaması, mali kararlarda tek taraflı ve gizli hareket etmesi anlamına gelir. Bu davranış biçimi, evlilikteki güven bağını derinden sarsar ve duygusal sadakatsizlik kadar yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Finansal İhanetin Biçimleri
Finansal ihanet farklı şekillerde kendini gösterebilir:
Gizli kredi kartları: Eşten habersiz alınan ve yüksek harcamalara neden olan kartlar.
Gizli gelirler: Ek gelirlerin ya da primlerin gizlenmesi.
Gizli borçlar: Krediler, kefaletler ya da riskli borçların saklanması.
Kontrol dışı harcamalar: Pahalı alışverişlerin, kumar veya bağımlılık harcamalarının gizlenmesi.
Varlık saklama: Altın, döviz, borsa yatırımları gibi varlıkların eşten gizlenmesi.
Neden Yapılır?
Finansal ihanetin arkasında genellikle şu motivasyonlar yatar:
Güvensizlik: Eşin para yönetme becerisine güvenmeme.
Kontrol arzusu: Ekonomik gücü elinde tutma isteği.
Bireysel özgürlük arayışı: Bağımsız maddi hareket alanı oluşturma çabası.
Kötü alışkanlıklar: Kumar, alışveriş bağımlılığı gibi bağımlılıklar.
İletişim eksikliği: Maddi konularda yeterince konuşmama ve ortak dil kuramama.
Aile Üzerindeki Etkileri
Finansal ihanet sadece iki eş arasında değil, tüm aile üzerinde olumsuz etkilere neden olur:
1. Güven Krizi
Eşlerin birbirine olan güveni zedelenir. Duygusal uzaklaşma başlar.
2. Sürekli Tartışmalar
Harcamalar ve borçlar üzerine bitmeyen tartışmalar ortaya çıkar. İletişim bozulur.
3. Ekonomik Sarsıntı
Gizli borçlar ya da savurgan harcamalar aile bütçesini çökertir. Kredi notları düşebilir, icra süreçleri başlayabilir.
4. Çocukların Psikolojisi
Evdeki stresli ortam çocuklara da yansır. Güvensizlik ve kaygı gelişebilir.
5. Boşanma Riski
Finansal ihanet birçok boşanma davasında gerekçe olarak gösterilir. Özellikle tekrar eden vakalar ilişkiyi kurtarılamaz hale getirebilir.
Nasıl Önlenir?
✅ Şeffaf Finansal İletişim Kurun
Harcamalar, gelirler ve borçlar hakkında açık konuşulmalı. Aile bütçesi birlikte yapılmalı.
✅ Ortak Hesap ve Bilgilendirme
Erişimi her iki tarafın da sağladığı ortak hesaplar kullanılmalı. Gizli işlem yapılmamalı.
✅ Finansal Danışmanlık
Profesyonel destekle aile bütçesi yeniden düzenlenebilir.
✅ Evlilik Terapisi
Güven kaybı büyükse, ilişkisel destek alınmalı.
✅ Finansal Eğitim
İki taraf da bütçe yapmayı, tasarrufu ve yatırım bilincini geliştirmeli.
Finansal ihanet, evliliklerde görünmeyen ama en yıkıcı krizlerden biridir. Güveni ve ekonomik düzeni sarsarak aile birliğini tehdit eder. Bu nedenle çiftler, maddi konularda dürüstlük ve açıklık ilkesini temel prensip haline getirmelidir.
Unutulmamalı ki, bir evliliği sadece aşk değil; ekonomik sadakat de ayakta tutar.