Connect with us

EKONOMİ

FAİZLER YÜKSELİRKEN REEL PİYASA NE DURUMDA

Ekonomist Erol TAŞDELEN Reel Piyasadaki gözlem ve deneyimlerini paylaşmaya devam ediyor…

Yayınlanma:

|

Faiz oranları, Enflasyon aynı anda yükseliyor; ülke parası hızla değer kaybediyor ise Kriz Ekonomisinin tam ortasındayız demektir. Böyle dönemlerde; uygulanan Para Politikasının etkisi kısa sürede beklemek gerçekçi olmaz. Yapısal Reformlar ile desteklemeden; sadece Para Politikası araçları ile de bu girdaptan çıkılabilmesi mümkün değil. Piyasalarda GÜVEN duygusunun kaybedilmesi kısa sürer fakat bunun yerine oturtulması bazen yıllar alır. Kendi vatandaşın GÜVEN duygusunu yaşamayıp tasarruflarını %65-70’lere kadar döviz ve döviz varlıklara sığınırken; evlerdeki kasalar ve banka kiralık kasaları altın ve döviz doluyken; YABANCI yatırımcıyı kurtarıcı olarak beklemek ise gerçeklerden ne kadar uzaklaştığının göstergesi.

Reel Piyasada neler oluyor; alınan tedbirler etkisini nasıl gösteriyor; tünelin ucundaki ışık gün ışığı mı, gelen trenin ışığı mı bir bakalım…

Kriptoya giden paralar nereden geldi

Son beş yıldır Banka Kaynakları hiçbir dönemde, son yıllardaki kadar gerçeklikten uzak, amacı dışında kullanılmamıştı. İspatlanması zor ama gözlemlerden ve verilerden tahmin etmek zor olmuyor; Tüketici kredilerin önemli bir kısmı gerçek ihtiyaçlar için değil Kripto Para alımında kullanıldı; Borsa’da hisse senedi alımında döviz alımında kullanıldı. Kripto para piyasasında Avrupa’da 1. Dünya’da 4. olmakla övünürken kimse bu değirmenin suyunun nereden geldiğini sorgulamadı. Önemli bir kısmı banka kaynaklı kredi idi! Banka kredi gerekçelerine baksan ahalimiz evinin eşyasını değiştirdi; mobilyasını yeniledi; evini tadilat etti ama gerçekte öyle olmadığını en iyi bankacılar biliyor.

Borsa yatırımcısı kalıcı mı?

Borsa yatırımcı sayısı Halka arzlarla birlikte 8 milyonu aştı ama bunun kalıcı olması çok zor. Borsaya halka arzların en az yarısı kalıcı olmayacak; nerede ise her başvuru yapana BİST onay verdi. Onlarca firma sırada bekliyor. Önümüzdeki beş yıl içinde yarısı borsada olmaz. Zaten borsada dönen paranın önemli kısmı da küçük bir azınlığın elinde. Vatandaşın kazanma olasılığı çok düşük. Spekülatif işlemlerdeki ceza yetersiz ve geçici olmasını ekleyince, maddi kayıplar yaşayacak birçok vatandaşı üzecek gibi gözüküyor! Dövize talebin düşmesi için Kamu eli ile Borsaya yönlendirme son yıllarda bilinen bir durum. Emekli ve Kamu fonları aktif kullanıldığı ve ağırlığının arttığı bir dönem yaşandı.

Reel Piyasada şaşkınlık ve akıl tutulması yaşanıyor

Banka kaynakları son beş yıldaki seçim süreçlerinde halka dağıtıldı; dalga geçtiğimiz “şak diye 10 milyar dolar satacaksın” söylemi de fiiliyatta uygulanınca bir de baktık ki pokerde elimizdeki kağıtlar aynadan görülürken biz blöf yapar konuma düşmüşüz. Merkez Bankası rezervleri erimiş, eksiye düşmüş. İmalata, Sanayiye, Tarıma üretime gitmesi gereken kaynaklar hoyratça kullanınca “tüketerek bir yere gidilemeyeceği” anlaşıldı. Süreç içinde Kara Para Cennetine özendiği suçlaması ile Türkiye’nin FATF tarafından Gri Liste‘ye dahil edilmesi; Rating Raporu düzenleyen kurumların peş peşe not indirerek yatırım yapılabilir ülke notunun 5-6 kademe altına düşmemiz; Kredi Risk Primi notu olan CDS’in yükselmesi  de eklenince gelmesi planlanan dövizler gelmesini bırak, olanlar da Tahvil ve Borsa’daki satışlarla kaçışlar ile karşılaştık. Aksi de beklenemezdi zaten. “Kötü para iyi parayı kovar” yaşayarak öğrendik! Dövizi bastırırken tam da yabancılar çıkış sürecinde adamlara dolaylı bir de maddi katkı sağlamış olduk. Sıkışan süreç; malumunuz üzerine yerel seçimleri de beklemeden “Normalleşme; Rasyonelleşme” adında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK ve MB Başkanlığına getirilen Hafize Gaye ERKEN isimleri ile birleştirilerek; geç de olsa gerçekçi para politikasına dönüldü. Fatura ağır oldu/oluyor. Sonuç: Değer kaybeden TL, daha gerçekçi açıklanan Yüksek Enflasyon; Bankalar eli ile dizayn edilmeye çalışılan Para Politikası; Yüksek Kredi/Mevduat Faiz sürecinin yaşandığı bir girdabın içine girilmiş oldu. Tam bir “Türbülans Ekonomisi” süreci yaşanıyor! Başımıza önümüzdeki yıllarda neler geleceğini kesin bilen yok ama ekonomistler için tahmin etmek de zor değil! Önümüzü göreceğimiz tarih 2026 olarak ekonomi kurmaylarınca açıklandı.

Bankalar da şaşkın

Son yıllarda bankacılık sektörü içinde olan herkesin hemfikir olduğu bir cümle var: Böyle bir dönem yaşamadık! Bu cümlenin olumlu anlamda olmasını isterdim ama sahada tersi söz konusu. Örnek mi: Bir gün önce tüm mevduat müşterilerine “KKM yapılması” için nerede ise müşterilerine yalvaran bankacılar; ertesi gün müşterinin KKM yapmaması için nerede ise müşteriyi dövmediği kaldı. Banka uygulamalarında hiçbir dönemde bu kadar profesyonellikten uzak kararlar üst üste alınmamıştı. Piyasada GÜVEN kaybının ana nedenlerinden biri de budur aslında! Bankacılık tarihimizin hiçbir döneminde son yıllardaki gibi nasıl ve ne koşullarda mevduat toplanması gerektiği; ne gibi kredileri nasıl verilmesi gerektiği kadar; firmaların hangi koşullarda kredi alabileceklerine, döviz alıp almamasına, faturaya döviz kuru dahi yazılamayacağına kadar müdahale olmamıştı. Resmen yarı kapalı Kambiyo Rejimi uygulandı son yıllarda. Firmaların finansal kaynaklara ulaşması hiçbir dönemde bugünkü kadar daralmamıştı. Fazla yazılmadı ama bu durum bile başlı başına iç ve dış piyasada Türkiye Bankacılık sektörünün geleceği yönünde ciddi kaygılar oluşmasına neden oldu. Çok değil 5-6 yıl öncesine kadar saatler içinde Sendikasyon kredisi bulabilen Bankacılık sektörü 20-25 ülkenin 30-40 finans kuruluşundan Sendikasyon bulabilmek için aylarca uğraşır hale geldi.

Krediyi bulan sevinemiyor, nasıl ödenecek?

TCMB’nin uzun bir süre düşük faiz politikası terk edilip seçimden hemen sonra dayatılan inadından vazgeçip “Rasyonel Faiz Politikası” uygulaması ile hızlı bir şekilde yükselen gösterge faizi; mevduat ve kredi faizlerini de hızlı artırdı. Ticari Segment kredilerin önünün kesilmesi; düşük faizli Kredi kaynaklarının ağırlıklı Tüketici Kredilerine gitmesini sağlayan sistem Vatandaşı para içine boğarken; özellikle Ticari firmalar “nakit para” diye kıvranmaya başladı. Vatandaş emanet banka paraları ile üzerine gelen krizi hissetmezken; “tüketerek bir yere varılamayacağı” anlaşılıp Tüketici Kredi faiz oranlarının artması; Kredi Kart asgari ödeme tutarının yükseltilmesi; kuyumcu gibi bazı sektörlerde ve havayolu ve yurt dışı harcamalarında taksitli satışların yasaklanması; kredi kart faiz oranlarının TCMB Referans faizi ile paralel artması borç batağına saplanan vatandaşın da banka kredilerini çevirmesini zorladı. 2024 Banka batık kredi hacminin artacağını şimdiden tahmin etmek zor değil. Yıllardır 165-170 milyar TL aralığında tutulan banka batık krediler 2024’de katlanarak devam edecek gibi. Zira; Türkiye Bankalar Birliği-TBB verilerinden takipteki kredilere ek Nakit Kredilerin %15’lere kadar kısmının yapılandırıldığı;  ön izleme yakın izlemede sorunlu krediler statüsünde takip edildiği görülüyor.

Kredilerde Tahvil alma zorunluğu kalktı; Fatura talebine son verildi

Faiz oranlarının artması; Ticari kredilerine karşılık Bankaların Tahvil alma zorunluğunun gevşetilmesi; kredi kullanımında fatura isteme zorunluluğunun kalkması; kredilerin önünü açtı fakat bu seferde yüksek faizli krediyi alıp ödeyebilecek firma bulmakta bankaları zorluyor. Bankalar bu günlerde özellikle İSO 500 içinde yer alan firmaların kapısını aşındırmaya başladı. Daha önce KOBİ’lere verilen yüksek faiz ile döndürülmende yaşanacak zorlukları bankalar tahmin ederken Zombi firmalardaki hızlı artış firmaların stres katsayısını şimdiden kırılgan hale getirmiş durumda. Kredi kullanacak Ticari Firmaların “Net İhracatçı” olma şartı halen çoğu firmayı otomatik liste dışı bırakıyor.

Faizi Yükselen Kredinin Reel Piyasaya ne faydası var?

Banka kredi faizleri Kasım başında %50-60 arasına oturmuş durumda. Yükseliş trendi iyi tahminle 2024 yarısına kadar devam edecek gibi. Bu oranlar ile kredi alıp ödeyebilmesi için firmaların Faaliyet Devri Katsayısının yüksek olması; ya da yüksek kar marjı ile çalışması halinde belki kredi maliyetini çıkarır ama Türkiye şartlarında kaç sektörde bu koşullar var ki? Üstüne Reel Piyasadaki talep yönünde durgunluk yaşanırken üstelik.  Şu an firmaların katlanması gereken kredi faiz maliyeti bu oranlarda. İhracatını var ise biraz daha şanslısınız. Mali verileriniz de destekler, kredi limitiniz de onaylanır ise TCMB kaynaklı EXİMBANK Reeskont TL Kredi faizi  %26,93 /yıllık. Bu kredilerde faiz peşin kesildiği için firmaya reel maliyeti %35’lere gelir; zira, bu krediler için firmalar %1-2 komisyon ödeyerek EXİMBANK’a Teminat Mektubu veriyor. EXİMBANK’ın kendi kaynağından TL Kredilerde faiz oranı ise %41. Döviz Kredileri ise %8,50’lerde. Özel ve Kamu bankalarda TCMB Döviz kredilerinde 24 ay vade; EURO %6,99 faiz; USD %7,99 faiz piyasada var. Ama bunların hepsi tabi ki kredi vadesi boyunca ithalat işlemleri hariç döviz alınmaması; İhracat Taahhütlü ve Net İhracatçı ( İhracatın ithalattan %10 fazla olması ) gibi koşullara bağlı. Bu ekstre koşullar çoğu firmayı hali ile zorluyor. Aslında zamanında dövizler saçıldığı için yerine koymak için ihracatçılara kredi kanalları açık. Bunun dışında seçenek de yok aslında. Kısaca İhracatınız olacak; dövize ihtiyacınız olmayacak gibi koşullar sağlarsanız kısmen daha uygun maliyet ile kredi bulabiliyorsunuz! İhracatçılara EXİBANK Kredileri can suyu niteliğinde bu günlerde! EXİMBANK’ta bu kaynağı TCMB’de aldığı için bu kredilerin reeskont ( faizin kredi verilirken tahsil edilmesi ) firmaların eline kullanabileceği daha az nakit geçmesi anlamına geliyor. Firmalar en azından “yoktan iyidir” modunda bu krediler! ( Bu krediler dahi bir ara %31’lere çıktı; reel maliyet %38-40’lara gelince talep düşmesi, tepki gelmesi nedeni ile %24’e çekilip faiz iadesi yapıldı; TCMB gösterge faizi %35 yapınca bu kredi faizleri de %24 olan kredi faizleri de %26,93’e yükselmiş durumda).

Taahhüt altına giren İhracatçı da son aylarda rahat değil; bu alanda Avrupa ve ABD kaynaklı talep daralması yaşanıyor.

Yükselen faizler Maliyetleri artırırken; Maliyet Enflasyonunu da tetiklemiş durumda. TCMB kurmayları boşuna 2024’de de enflasyon yükselmeye devam edecek demiyor.

Son 3-4 yıldır orta uzun vadeli krediler “Değişken faizli kredi” olarak verildi. Üstelik yatırım kredileri dahi bu şekilde kullandırıldı. Dolayısı ile geçmiş yıllarda kullanılan krediler için de faiz oranların artması ek faiz maliyeti yansımaya başladı. Kısaca, borçlu Firmaların finansal maliyetlerinde ciddi artış olacağını tahmin etmek zor değil.

Bankalar Ücret ve Komisyon soygunu yaptı

Faiz oranları baskılanınca, Bankalar kredi faizinden kazandıklarından çok ücret ve komisyondan kazanmaları sizi şaşırtmasın. Yasal olmasa da bankalar 2022-23’de firmalardan etik olmayan kredi koşullarını müşterilerine dayatmaları sonucu oldu bu gelirler. Nasılsa TCMB ve BDDK’nın bu tespitlerde ufak cezalar ile geçiştirdiklerini biliyorlar. Ortada adı konmamış bir ücret-komisyon soygunu var! Bankacılık sektöründe ve banka özelinde Gelir tablosuna bakın. Milyarlarca lira “Diğer” adında gelirler var. Çoğu aslında alınmaması gereken gelirler. TCMB ve BDDK’nın 20.02.2020 tarihindeki 31035 nolu Resmi Gazetede yayınlanan bankaların kredilerde alabilecekleri ücret ve komisyon ile 2022-23’de kredilerde dayatılan “kredinin %25-30’unu vadesizde bırakma; firma ortaklarına sigorta yapma zorunluluğu; masrafsızlık, dış ticaret paketleri gibi toplu komisyon kesme” gibi ek  kredi koşullar hangi izinler ile yapıldığını bankacıların kendileri dahi açıklayamıyor. Sık sık yazdığım gibi; bu tür dayatma komisyonlarında cezalar banka Yönetim Kuruluna kesilmeden, bu kesintilerin faizi ile toplu müşterilere iade edilmeden sonu gelmez. Özel bankaların çoğu yabancı sermayeli banka olmasına rağmen yurt dışındaki bankalardaki alamadıkları ücret ve komisyonları Türkiye’ye gelince çatır çatır alıyorlar. “Efendim firmalar dava açıp bankalardan istesin” kolay savunmasına kalkınmasın zira, hiçbir firma kredili çalıştığı banka ile bu konularda mahkemelik olmak istemez. Bu iş TCMB ve BDDK’ya; Rekabet Kurumuna, Ticari Mahkemelerine düşer. 2022 3Ç’de 218,7 milyar TL Faiz Dışı Gelir elde eden bankalar 2023 aynı dönemde %125 artış ile 491,7 milyar TL gelir elde etmeleri tesadüf ya da firmaların gönüllü verdiğine kimse ikna edemez beni. BBDK Murakıpları bu alanı detaylı incelesinler bence.

Tüccar parası ile Ticaret mi yapsın, mevduata mı yapsın açmazında

Faizler yükselince Piyasada da kendi reflekslerini oluşturdu. Likit para kral! Bir defa krediye ulaşamayan firma ve bazı sektörler nerede ise tamamen peşin satışa, günlük ürün fiyatlamaya döndü. Satışta 2-3 aylık vade yapan firmalar bile ürününe aylık %5-6 vade farkı koymaya başladı. Nakit parası ile ticaret yapan Tüccar “bu ortamda ticaret yapılmaz” diye garanti olan mevduata yönelmiş durumda. Öyle ya piyasa da her geçen gün daralırken; %  10-15 karlılık ile ticaret yapacağına parasının en az yarısını %40-45’lerden mevduat olarak bankaya koymak daha mantıklı. İş stresi de yok üstelik. Piyasadan adı konulmamış ciddi para çıkışı oldu bu yöntem ile. %50-60 kredi faizi ile enflasyon nedeni ile sattığı fiyattan malı yerine koyamayan esnaf artan kira, elektrik, doğalgaz, işçilik maliyetleri ile boğuşurken son yıllarda hazırdan yemeye başladı.

Reel Piyasa durdu, dönen nasıl dönüyor?

Bazı sektörlerde piyasa ciddi oranda durmuş durumda. İthal mamul ve yarı mamulün önünün alınamaması örneğin iplik sektöründe ciddi sıkışıklığa neden oldu. Konfeksiyoncu yurtdışından (Çin’den) kumaş getirince; iç piyasada kumaş satışı düştü dolayısı ile ipe olan talebi de azatmış durumda. Üzerine durgunluk ve rekabet de girince bu alandaki kurumsal firmalar dahi şu anda ne yapacağını bilemez halde. Bu gibi sektörlerde toplu işçi çıkarmalar başladı biline! Bazı sektörlerde nakit dışında ticaret durmuş durumda. Ödemelerini yapamayan firmaların kapılarını kaçıp gitmeleri gibi haberlere hazırlıklı olun; başladı bile. Büyük yatırımcılar Mısır gibi ülkelere gitmeye başladı bile.

Ödemleri Döviz olarak yapma yasağı ayrı fiyasko. “Liralaşma Stratejisi” uyguluyoruz derken çoğu mahkemede sonuçlanacak yeni sorunlar çıktı. Çoğu sektörde fiyatlama döviz ile yapılıyor. Nasıl yapılmasın ki İthalatın %80’ni hammadde, maliyet hesapları döviz durumuna göre yapılıyor. Döviz ödemelerinin TL olarak yapılması yüzünden satan da alan da kur zararı yapıyor; Bankalar arada tatlı kar elde ediyor. Firmaların kur farklarından dolayı muhasebe hesapları karşılıklı kapatamıyor. Milyonlarca dolar işlem yapan firmaları düşünsenize ciddi farklar var. Döviz çeklerin YP ödemesi niçin yasaklanır anlaşılır gibi değil. Bu paralar yurt dışına çıkmıyor ki, firmadan firmaya geçiyor. Kur zararından dolayı devlet de vergi kaybına uğruyor iyi mi. TCMB bu alanda da sadeleşme yapar ise ciddi sorunlardan biri aşılmış olacak. Sorunlar yumağında sadeleşme de kolay olmuyor!

Bundan sonra ne olur? 2024 nasıl geçer?

Kabul etmek gerekir; bizim gibi yatırımlarını henüz tamamlamamış ülkelerde özkaynakları ile faaliyetini sürdürebilen firma sayısı çok az. Banka kredilerini özkaynak gibi gören ve sürekli kredi ile dönen firmaların faaliyetini sürdürmelerini daha da zorlaştı. Şu an “stoklarını zararına satan firma” sayısı arttı. Piyasada bazı sektörlerde ürün/fiyat dengesi bozulmuş durumda. Bazı firmalar için maç bitti uzatmaları oynuyor? Bir umut, “yerel seçim sürecinde düşük faizli uzun vadeli krediler tekrar çıkar mı” diye bekleyen firma sayısı tahmin edilenden fazla. Böyle olsa bile 2024 sonunu göremeyecek firma sayısı tahmin edilenden fazla olacak. Bankaların 2024 bütçelerinde kredi yapılandırma maliyeti yaptığını; kredi takip hacminin artışı için bütçede karşılık ayrılan rakamlar milyarları bulacak. Özellikle Bireysel ve KOBİ Kredilerinde bankalar belli oranda takip tutarını şimdiden kabul etmiş durumda. “Rakip bankalara bu kredileri nasıl kovarım” diye arayış içindeler. Firmaların Kredi limitlerinin yenilenmemesi; limitlerin risklere çekilmesi; krediler için ek teminat istenmesi gibi şikayetler önümüzdeki aylarda artacak. Ödenen çek hacmi belki enflasyon nedeni ile artmış gibi gözükecek ama enflasyondan arındığında reel olarak düştüğünü; karşılıksız çek hacim ve adetinin arttığına şahit olacağız.

Kısaca; Firmalar biriken kısa vadeli kredi borçlarını, artan faiz maliyeti ile nasıl çevireceklerini kara kara düşünmeye başladı. İlerisi için parlak finansal seneryolar yok maalesef. Reel Piyasada konkordatolar, iflaslar, kredi yapılandırmalar havada uçuşurken; artan işsizlik oranı, sokağa yansıyan adi olaylardaki artışlar, düşen alım gücü; fakirlik nüfus oranının artacağı; servetimizin eridiğini göreceğimiz bir dönemi yaşayacağız. 2024’de enflasyona göre değil “beklenen enflasyona” göre maaş artışı şimdiden ilan edilmiş durumda. Olan yine sabit gelirlere olacak. Enflasyon zaten başlı başına dolaylı vergi haline geldi. Ekonomi Kurmaylar bile “2026’dan önce beklenti içine girmeyin” demesi yolun ne kadar uzun ve engebeli olduğunun göstergesi aslında. Döviz stoklarını hızla eriten yetkin olmayan ekonomi kurmaylar hala etkin yerlerde iken sorun sadece Hazine ve Maliye Bakanı ile TCMB Başkanını değiştirme ile halledilecek kadar kolay olsaydı keşke!

Yaşayıp göreceğiz!

Erol TAŞDELEN – Ekonomist       www.bankavitrini.com

EKONOMİ

Prof. Dr. İzzettin ÖNDER: Oyunculara değil, oyuna bakılmalıdır

Yayınlanma:

|

Yazan:

Son zamanlarda aşırı para harcayarak, adeta savurarak reklamlarını yapanlar yanında, bir banka müdiresi aracılığı ile inanılmaz kazançlar sağlayanlar, gazete haberi olarak hepimize ilginç gelmektedir. Ben şöyle düşünüyorum ki, sahnedeki olayların ilginç yanı ile değil, sahne gerisini düşünerek, bu olayların altan alta fısıldadıklarına bakılmalıdır. Bu işlere bulaşanların yargıya sürüklenmeleri, hatta mahkum edilmeleri insanlarımızı rahatlatıyor olabilir. Daha da ileri giderek, yeni kabine oluşumu sonucunda ülkemizde artık her türlü kaçak işlerin takibe alındığı ve düzgün bir topluma doğru yol alındığı görüntüsü de oluşabilir ve bundan siyasi erk kendi lehine prim dahi toplama yüzsüzlüğü gösterebilir. Şu “yüzsüzlük” sözcüğünü biraz abartılı bulabilirsiniz, değerli okur dostlarım. Hayır, hiçbir abartı yok, bakın anlatayım!

Değerli dostlar güney Amerika limanlarından Ortadoğu’ya eroin taşıyan gemilerin Türkiye’de bir limana yanaştığı haberinden sonra, her nedense o mallara ne olduğu, hangi rütbede ya da makamda insanlar arasında tartışma konusu oluşturduğu gibi konular, sanırım biraz meçhul kaldı. Gazeteler hangi siyasinin aile fertlerinin çoluk çocuklarının ne tür işlerle milyoner, belki de milyarder olduğunu, biraz mahcup bir ifade ile ima etmedi mi?

Neyse, gazete muhabirlerinin ancak cesaretle verebileceği haberler üzerinde sörf yaparak anlamsız risk almaya fazla bir neden göremiyorum, çünkü kanıtları açık ve belirgin olmayan olaylar üzerinde konuşmak doğru olmaz. Ancak, gözle görülmedik, medyada açıkça ifade ya da ifşa edilmemiş olaylara da, ekonominin gidişatına bakarak belirli oranda tanı koymak olasıdır. İşte bugün, ele aldığım konunun üzerinde böyle bir tanı koyma denemesi yapmak istiyorum.

Her şeyi bir tarafa bırakalım, konut kiralarına, siyasilerin maaş rakamlarına, alınan huzur haklarının vergisinin dahi bizlere yıkılmasına, toplumun ufak da olsa bir kesiminin yaşam standardına bakıldığında, nerede ise ABD’de üst düzey yaşam standardı görülüyorsa, bu işte bir yanlış var demektir. Yeni sanayi patronlarının geçmişin ilk kuşak patronlardan daha farklı olduğu da doğru olmakla beraber, ben böylesi para savurma işini yeni patronlarda dahi görmediğimi -hatta görmek istemediğimi- düşünüyorum. Peki, o zaman henüz orta gelir tuzağını dahi aşamamış olan ülkemizde bu şatafat, bu ABD ya da Avrupa burjuvazisinin üst kademesinin yaşam standardı nasıl olabiliyor? Hatta işi biraz da ekonomi içine çekerek sorgulayalım, böylesi çöküşe rağmen, nasıl oluyor da siyasilerde hiç panik havası yok, halk da oldukça makul şekilde işlerini sürdürebilmektedir.

Bunun en masum nedeni Türkiye’nin resmen işgal edilmesinde/ettirilmesinde aranmalıdır. İşgal en basit anlatımla, aşırı emek sömürüsü ve vergi kaçakçılığı sonucunda ekonominin çöküşü demektir. Başta Suriyeli emekçiler olarak, hangi dil konuştukları dahi belli olmayan insanlar tam bir köle misali ekonomi içinde hem erimekte, hem de ekonomiyi eritmektedir. Köle gibi sendikasız ve garantisiz çalıştırılan yabancı emekçiler belki bir daha yurtlarına da dönemeden buralarda sefil vaziyette yaşamlarına son vereceklerdir. İş bununla da bitmemekte, ucuz emek gücüne dayanan sermaye, emek üzerindeki yükümlülüklerden de azade olarak sadece kamu gelirlerini törpülemekle kalmamakta, fakat aynı zamanda da hiçbir verimlilik artışı yapma yoluna gitmemektedir. Daha teknik söylemek gerekirse, emek sömürüsü yükselebildiği oranda üretimde makine yerine emek istihdam edilmektedir. Sermayenin organik bileşiminin emek lehine devam etmesi, verimliliği olumsuz etkilemektedir. Bu yapıdaki bir ekonominin ekonomik aşama yapması ve orta gelir tuzağından kurtulması hayal bile edilemez. İlginçtir ki, bu koşullarda dahi, teorik olarak Türkiye ilk ona hatta ilk beşe dahi girebilir. Acaba siyasilerin hayaline kapıldıkları gericilik bu olabilir mi! Bu ifademe şaşıracaksınız belki, ama şöyle olur. Nüfusumuzu bugünkünün beş katına, hatta on katına yükselttiğimizde, herkes sadece kendi tükettiğini üretip, tüm üretimi ulusal gelire dahil ettiğimizde ulusal gelirimiz de bugünkünden çok daha yüksek olarak, muhtemelen çok düşük fert başına gelir ölçütü ile de olsa ilk on ekonomi arasına gireriz, ne var ki beyni olmayan şişman ve göbekli bir yaratık olarak.

Son günlerde sorgulanan, mahkemeye sürüklenen medyatik zanlılar yukarıdakinden farklıdır, fakat aynı kategori olayın doğal sonuçlarıdır. Bu suçlar, denetimsiz, kayıt sistemini oturtulamamış, çünkü verimsiz bir ekonomik yapı ile dünya çapında bir şeyler yapmaya çalışan bir ekonominin işitilemeyen sızlanışlarıdır. Mesele kara para sorunudur. Karşı karşıya olduğumuz mesele, kara para ile kişisel, hatta ulusal düzeyde refah arama çabalarıdır. Meselenin özünde, kayıt-dışılığın sürdürülmesi, makro düzeyde ulusal sorunların perdelenmesi ya da baskılanması, fakat bu arada bu işin simsarlığını yapanların ise, hangi alanda olursa olsun, ‘Bal tutan parmağını yalar’ misali dünyalığını yapması, yaptıktan sonra da şımarıklığını kusma meselelerinden ibaret gibi gözüküyor.

Siz zanneder misiniz ki, büyük hırsızlıklar ya da bazı cinayetler bireysel ya da birkaç kişinin girişimi ile yapılmaktadır! Hayır, güneşin altında her şey görülmekte ve kaydedilmektedir. Peki, bütün bu zeka parıltısı sanılan oyunlar neden ortaya çıkamamaktadır, diye sorarsanız, yanıtım, işin ucunun nerelere kadar gittiği ile ilgilidir, derim. Zaten kurgunun zeka parıltısı olduğu iması, ilintilerinin girift olduğu anlamına gelir, yoksa bir süreç ya da oluşum gerecekten ne kadar zeka parıltısı olursa olsun, gözü ve kulağının her yerde olduğunu bildiğimiz, ya da öyle olmasını dilediğimiz büyük varlığın radarına mutlaka girer.

Gerek basit emek sömürüsü, gerek devasa servet sömürüsü, boyutları çok farklı da olsa aynı hamurun ürünüdür. Meselenin kapitalizm ve sosyalizm bağlamı olmakla beraber, burada o konuya girerek kolaycılığa kaçmayacağım. Bu sistemin içinde kalarak, hiç değilse kısmi çözümle konuları makul düzeye indirgeme tartışmalarında, sorunun “Balık baştan kokar!” özdeyişi bağlamında ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Buna rağmen mesele tam olarak çözülemez. Size tarihi bir hikaye anlatayım. Geçmişte bir Amerikan uçak firmasının Türkiye’de bazı usulsüz ticari işlemlere giriştiğini yazan TIME dergisinin o sayısı ülkeye sokulmadı. Ne ilginçtir ki, aynı firmanın bir kuzey Avrupa ülkesi kraliyet ailesiyle de benzer ilişkiye girdiğini gazetelerden öğrendik. Kısacası bir ürünün ya da kişinin fiyatı varsa, düzeyi tartışma konusu olur. Önemli olan fiyatın olmamasıdır! Bu da sistem meselesidir. Ne var ki, bu sistemde de, halkın yararına bazı şeyler yapılabilir, yeter ki, karar mercii karşı tarafta olabilsin!

Evrensel.net

Okumaya devam et

EKONOMİ

Citi, 2024’de Türkiye’de ekonomik büyümede keskin bir yavaşlama bekliyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Citi, bugün yayınladığı bir raporda, Türkiye’nin bu yıl beklenenden daha güçlü bir performans sergilediğini ancak 2024’te ekonomik aktivitede gözle görülür bir yavaşlama beklediğini belirtti.

Citi, daha sıkı finansal koşullar nedeniyle GSYİH büyümesinin yavaşlayacağını tahmin ediyor. Bankanın 2023 için tahmini GSYİH tahmini %4,2 ve bunun 2024’te %0,4’e yavaşlaması bekleniyor. 2025 yılı için büyüme beklentisi ise yüzde 3,5 olarak belirlendi.

Citi ayrıca, Türkiye’de bu yıl %53,9 olması beklenen Tüketici Fiyat Endeksi’nin (TÜFE) 2024’te %62,7’ye yükseleceğini ve 2025’te %27,7’ye yavaşlayacağını tahmin etti.

İşsizlik oranının bu yıl %9,6 olacağı, 2024’te %12,4’e yükseleceği ve ardından 2025’te %12,1’e düşeceği tahmin ediliyor. USD-TRY kuruna gelince, Citi’nin tahmini 2024 için ortalama 35,93 ve 2025 için 41,59. Bu yılın ortalamasının 25,99 olduğu tahmin ediliyor.

Banka şunları yazdı:

“Beklenenden daha güçlü bir büyüme performansının yaşandığı bir yılın ardından, 2024’te ekonomik faaliyette gözle görülür bir yavaşlama bekliyoruz. Artan finansal koşullar ve zayıflayan küresel faaliyet nedeniyle ihracatın yumuşaması nedeniyle öne sürülen tüketim olgusunun hız kaybetmesiyle, GSYİH büyümesinin bu yıl tahmin edilen %4,2’den 2024’te %0,4’e yavaşlamasını bekliyoruz.

Bize göre, Mart 2024 yerel seçimlerinin ardından görünüm konusunda büyük bir belirsizlik var. Yetkililerin normalleşme/sıkılaştırma sürecine devam edip etmeyeceği veya seçimlerden sonra alışılmışın dışında politikalara geri dönüp dönmeyeceği yatırımcı duyarlılığının şekillenmesinde önemli bir rol oynayacak.

Temel durumumuzda ilk senaryoyu kullansak da, Orta Doğu’daki çatışma ve ekonomik faaliyette öngörülen keskin düşüş, zaten zorlu olan görünümü daha da karmaşık hale getirebilir.

Ayrıca, 2024’te GSYİH’nın yaklaşık %6,5’i olarak tahmin edilen nispeten geniş bir bütçe açığı, yetkililerin olumsuz şoklara karşı koyması için sınırlı politika alanı bırakıyor.

Yabancı yatırımcıların Türk varlıklarına olan riskinin düşük olmasına rağmen, dikkat çeken zorlu zeminin, düşük makroekonomik görünürlüğün ve büyük dış finansman gereksinimlerinin para birimi ve tahviller için zorlu bir görünüme işaret ettiğine inanıyoruz.”

Okumaya devam et

BANKA ANALİZLERİ

S&P Türkiye’nin kredi notunu yükseltti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notu görünümünü durağandan pozitife revize etti. S&P raporunda, politika yapıcıların aşırı ısınan ekonomiyi soğutmak konusunda ilerleme kaydettiği, Merkez Bankası’nın azalan net döviz rezervlerinin yavaşça artmaya başladığı ifade edildi.

Merkez Bankası’nın Haziran ayından beri politika faizini yüzde 31,5 artırdığı, bu durumun da yurt içi tasarruflarda dolarizasyonu azalttığı vurgulandı. S&P Eylül ayında Türkiye’nin kredi notunu “B” olarak teyit ederken, kredi notu görünümünü “negatif”ten “durağan”a çıkarmıştı.

Resim

Resim

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.