EKONOMİ
FAİZLER YÜKSELİRKEN REEL PİYASA NE DURUMDA
Ekonomist Erol TAŞDELEN Reel Piyasadaki gözlem ve deneyimlerini paylaşmaya devam ediyor…
Yayınlanma:
12 ay önce|
Yazan:
Erol TaşdelenFaiz oranları, Enflasyon aynı anda yükseliyor; ülke parası hızla değer kaybediyor ise Kriz Ekonomisinin tam ortasındayız demektir. Böyle dönemlerde; uygulanan Para Politikasının etkisi kısa sürede beklemek gerçekçi olmaz. Yapısal Reformlar ile desteklemeden; sadece Para Politikası araçları ile de bu girdaptan çıkılabilmesi mümkün değil. Piyasalarda GÜVEN duygusunun kaybedilmesi kısa sürer fakat bunun yerine oturtulması bazen yıllar alır. Kendi vatandaşın GÜVEN duygusunu yaşamayıp tasarruflarını %65-70’lere kadar döviz ve döviz varlıklara sığınırken; evlerdeki kasalar ve banka kiralık kasaları altın ve döviz doluyken; YABANCI yatırımcıyı kurtarıcı olarak beklemek ise gerçeklerden ne kadar uzaklaştığının göstergesi.
Reel Piyasada neler oluyor; alınan tedbirler etkisini nasıl gösteriyor; tünelin ucundaki ışık gün ışığı mı, gelen trenin ışığı mı bir bakalım…
Kriptoya giden paralar nereden geldi
Son beş yıldır Banka Kaynakları hiçbir dönemde, son yıllardaki kadar gerçeklikten uzak, amacı dışında kullanılmamıştı. İspatlanması zor ama gözlemlerden ve verilerden tahmin etmek zor olmuyor; Tüketici kredilerin önemli bir kısmı gerçek ihtiyaçlar için değil Kripto Para alımında kullanıldı; Borsa’da hisse senedi alımında döviz alımında kullanıldı. Kripto para piyasasında Avrupa’da 1. Dünya’da 4. olmakla övünürken kimse bu değirmenin suyunun nereden geldiğini sorgulamadı. Önemli bir kısmı banka kaynaklı kredi idi! Banka kredi gerekçelerine baksan ahalimiz evinin eşyasını değiştirdi; mobilyasını yeniledi; evini tadilat etti ama gerçekte öyle olmadığını en iyi bankacılar biliyor.
Borsa yatırımcısı kalıcı mı?
Borsa yatırımcı sayısı Halka arzlarla birlikte 8 milyonu aştı ama bunun kalıcı olması çok zor. Borsaya halka arzların en az yarısı kalıcı olmayacak; nerede ise her başvuru yapana BİST onay verdi. Onlarca firma sırada bekliyor. Önümüzdeki beş yıl içinde yarısı borsada olmaz. Zaten borsada dönen paranın önemli kısmı da küçük bir azınlığın elinde. Vatandaşın kazanma olasılığı çok düşük. Spekülatif işlemlerdeki ceza yetersiz ve geçici olmasını ekleyince, maddi kayıplar yaşayacak birçok vatandaşı üzecek gibi gözüküyor! Dövize talebin düşmesi için Kamu eli ile Borsaya yönlendirme son yıllarda bilinen bir durum. Emekli ve Kamu fonları aktif kullanıldığı ve ağırlığının arttığı bir dönem yaşandı.
Reel Piyasada şaşkınlık ve akıl tutulması yaşanıyor
Banka kaynakları son beş yıldaki seçim süreçlerinde halka dağıtıldı; dalga geçtiğimiz “şak diye 10 milyar dolar satacaksın” söylemi de fiiliyatta uygulanınca bir de baktık ki pokerde elimizdeki kağıtlar aynadan görülürken biz blöf yapar konuma düşmüşüz. Merkez Bankası rezervleri erimiş, eksiye düşmüş. İmalata, Sanayiye, Tarıma üretime gitmesi gereken kaynaklar hoyratça kullanınca “tüketerek bir yere gidilemeyeceği” anlaşıldı. Süreç içinde Kara Para Cennetine özendiği suçlaması ile Türkiye’nin FATF tarafından Gri Liste‘ye dahil edilmesi; Rating Raporu düzenleyen kurumların peş peşe not indirerek yatırım yapılabilir ülke notunun 5-6 kademe altına düşmemiz; Kredi Risk Primi notu olan CDS’in yükselmesi de eklenince gelmesi planlanan dövizler gelmesini bırak, olanlar da Tahvil ve Borsa’daki satışlarla kaçışlar ile karşılaştık. Aksi de beklenemezdi zaten. “Kötü para iyi parayı kovar” yaşayarak öğrendik! Dövizi bastırırken tam da yabancılar çıkış sürecinde adamlara dolaylı bir de maddi katkı sağlamış olduk. Sıkışan süreç; malumunuz üzerine yerel seçimleri de beklemeden “Normalleşme; Rasyonelleşme” adında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet ŞİMŞEK ve MB Başkanlığına getirilen Hafize Gaye ERKEN isimleri ile birleştirilerek; geç de olsa gerçekçi para politikasına dönüldü. Fatura ağır oldu/oluyor. Sonuç: Değer kaybeden TL, daha gerçekçi açıklanan Yüksek Enflasyon; Bankalar eli ile dizayn edilmeye çalışılan Para Politikası; Yüksek Kredi/Mevduat Faiz sürecinin yaşandığı bir girdabın içine girilmiş oldu. Tam bir “Türbülans Ekonomisi” süreci yaşanıyor! Başımıza önümüzdeki yıllarda neler geleceğini kesin bilen yok ama ekonomistler için tahmin etmek de zor değil! Önümüzü göreceğimiz tarih 2026 olarak ekonomi kurmaylarınca açıklandı.
Bankalar da şaşkın
Son yıllarda bankacılık sektörü içinde olan herkesin hemfikir olduğu bir cümle var: Böyle bir dönem yaşamadık! Bu cümlenin olumlu anlamda olmasını isterdim ama sahada tersi söz konusu. Örnek mi: Bir gün önce tüm mevduat müşterilerine “KKM yapılması” için nerede ise müşterilerine yalvaran bankacılar; ertesi gün müşterinin KKM yapmaması için nerede ise müşteriyi dövmediği kaldı. Banka uygulamalarında hiçbir dönemde bu kadar profesyonellikten uzak kararlar üst üste alınmamıştı. Piyasada GÜVEN kaybının ana nedenlerinden biri de budur aslında! Bankacılık tarihimizin hiçbir döneminde son yıllardaki gibi nasıl ve ne koşullarda mevduat toplanması gerektiği; ne gibi kredileri nasıl verilmesi gerektiği kadar; firmaların hangi koşullarda kredi alabileceklerine, döviz alıp almamasına, faturaya döviz kuru dahi yazılamayacağına kadar müdahale olmamıştı. Resmen yarı kapalı Kambiyo Rejimi uygulandı son yıllarda. Firmaların finansal kaynaklara ulaşması hiçbir dönemde bugünkü kadar daralmamıştı. Fazla yazılmadı ama bu durum bile başlı başına iç ve dış piyasada Türkiye Bankacılık sektörünün geleceği yönünde ciddi kaygılar oluşmasına neden oldu. Çok değil 5-6 yıl öncesine kadar saatler içinde Sendikasyon kredisi bulabilen Bankacılık sektörü 20-25 ülkenin 30-40 finans kuruluşundan Sendikasyon bulabilmek için aylarca uğraşır hale geldi.
Krediyi bulan sevinemiyor, nasıl ödenecek?
TCMB’nin uzun bir süre düşük faiz politikası terk edilip seçimden hemen sonra dayatılan inadından vazgeçip “Rasyonel Faiz Politikası” uygulaması ile hızlı bir şekilde yükselen gösterge faizi; mevduat ve kredi faizlerini de hızlı artırdı. Ticari Segment kredilerin önünün kesilmesi; düşük faizli Kredi kaynaklarının ağırlıklı Tüketici Kredilerine gitmesini sağlayan sistem Vatandaşı para içine boğarken; özellikle Ticari firmalar “nakit para” diye kıvranmaya başladı. Vatandaş emanet banka paraları ile üzerine gelen krizi hissetmezken; “tüketerek bir yere varılamayacağı” anlaşılıp Tüketici Kredi faiz oranlarının artması; Kredi Kart asgari ödeme tutarının yükseltilmesi; kuyumcu gibi bazı sektörlerde ve havayolu ve yurt dışı harcamalarında taksitli satışların yasaklanması; kredi kart faiz oranlarının TCMB Referans faizi ile paralel artması borç batağına saplanan vatandaşın da banka kredilerini çevirmesini zorladı. 2024 Banka batık kredi hacminin artacağını şimdiden tahmin etmek zor değil. Yıllardır 165-170 milyar TL aralığında tutulan banka batık krediler 2024’de katlanarak devam edecek gibi. Zira; Türkiye Bankalar Birliği-TBB verilerinden takipteki kredilere ek Nakit Kredilerin %15’lere kadar kısmının yapılandırıldığı; ön izleme yakın izlemede sorunlu krediler statüsünde takip edildiği görülüyor.
Kredilerde Tahvil alma zorunluğu kalktı; Fatura talebine son verildi
Faiz oranlarının artması; Ticari kredilerine karşılık Bankaların Tahvil alma zorunluğunun gevşetilmesi; kredi kullanımında fatura isteme zorunluluğunun kalkması; kredilerin önünü açtı fakat bu seferde yüksek faizli krediyi alıp ödeyebilecek firma bulmakta bankaları zorluyor. Bankalar bu günlerde özellikle İSO 500 içinde yer alan firmaların kapısını aşındırmaya başladı. Daha önce KOBİ’lere verilen yüksek faiz ile döndürülmende yaşanacak zorlukları bankalar tahmin ederken Zombi firmalardaki hızlı artış firmaların stres katsayısını şimdiden kırılgan hale getirmiş durumda. Kredi kullanacak Ticari Firmaların “Net İhracatçı” olma şartı halen çoğu firmayı otomatik liste dışı bırakıyor.
Faizi Yükselen Kredinin Reel Piyasaya ne faydası var?
Banka kredi faizleri Kasım başında %50-60 arasına oturmuş durumda. Yükseliş trendi iyi tahminle 2024 yarısına kadar devam edecek gibi. Bu oranlar ile kredi alıp ödeyebilmesi için firmaların Faaliyet Devri Katsayısının yüksek olması; ya da yüksek kar marjı ile çalışması halinde belki kredi maliyetini çıkarır ama Türkiye şartlarında kaç sektörde bu koşullar var ki? Üstüne Reel Piyasadaki talep yönünde durgunluk yaşanırken üstelik. Şu an firmaların katlanması gereken kredi faiz maliyeti bu oranlarda. İhracatını var ise biraz daha şanslısınız. Mali verileriniz de destekler, kredi limitiniz de onaylanır ise TCMB kaynaklı EXİMBANK Reeskont TL Kredi faizi %26,93 /yıllık. Bu kredilerde faiz peşin kesildiği için firmaya reel maliyeti %35’lere gelir; zira, bu krediler için firmalar %1-2 komisyon ödeyerek EXİMBANK’a Teminat Mektubu veriyor. EXİMBANK’ın kendi kaynağından TL Kredilerde faiz oranı ise %41. Döviz Kredileri ise %8,50’lerde. Özel ve Kamu bankalarda TCMB Döviz kredilerinde 24 ay vade; EURO %6,99 faiz; USD %7,99 faiz piyasada var. Ama bunların hepsi tabi ki kredi vadesi boyunca ithalat işlemleri hariç döviz alınmaması; İhracat Taahhütlü ve Net İhracatçı ( İhracatın ithalattan %10 fazla olması ) gibi koşullara bağlı. Bu ekstre koşullar çoğu firmayı hali ile zorluyor. Aslında zamanında dövizler saçıldığı için yerine koymak için ihracatçılara kredi kanalları açık. Bunun dışında seçenek de yok aslında. Kısaca İhracatınız olacak; dövize ihtiyacınız olmayacak gibi koşullar sağlarsanız kısmen daha uygun maliyet ile kredi bulabiliyorsunuz! İhracatçılara EXİBANK Kredileri can suyu niteliğinde bu günlerde! EXİMBANK’ta bu kaynağı TCMB’de aldığı için bu kredilerin reeskont ( faizin kredi verilirken tahsil edilmesi ) firmaların eline kullanabileceği daha az nakit geçmesi anlamına geliyor. Firmalar en azından “yoktan iyidir” modunda bu krediler! ( Bu krediler dahi bir ara %31’lere çıktı; reel maliyet %38-40’lara gelince talep düşmesi, tepki gelmesi nedeni ile %24’e çekilip faiz iadesi yapıldı; TCMB gösterge faizi %35 yapınca bu kredi faizleri de %24 olan kredi faizleri de %26,93’e yükselmiş durumda).
Taahhüt altına giren İhracatçı da son aylarda rahat değil; bu alanda Avrupa ve ABD kaynaklı talep daralması yaşanıyor.
Yükselen faizler Maliyetleri artırırken; Maliyet Enflasyonunu da tetiklemiş durumda. TCMB kurmayları boşuna 2024’de de enflasyon yükselmeye devam edecek demiyor.
Son 3-4 yıldır orta uzun vadeli krediler “Değişken faizli kredi” olarak verildi. Üstelik yatırım kredileri dahi bu şekilde kullandırıldı. Dolayısı ile geçmiş yıllarda kullanılan krediler için de faiz oranların artması ek faiz maliyeti yansımaya başladı. Kısaca, borçlu Firmaların finansal maliyetlerinde ciddi artış olacağını tahmin etmek zor değil.
Bankalar Ücret ve Komisyon soygunu yaptı
Faiz oranları baskılanınca, Bankalar kredi faizinden kazandıklarından çok ücret ve komisyondan kazanmaları sizi şaşırtmasın. Yasal olmasa da bankalar 2022-23’de firmalardan etik olmayan kredi koşullarını müşterilerine dayatmaları sonucu oldu bu gelirler. Nasılsa TCMB ve BDDK’nın bu tespitlerde ufak cezalar ile geçiştirdiklerini biliyorlar. Ortada adı konmamış bir ücret-komisyon soygunu var! Bankacılık sektöründe ve banka özelinde Gelir tablosuna bakın. Milyarlarca lira “Diğer” adında gelirler var. Çoğu aslında alınmaması gereken gelirler. TCMB ve BDDK’nın 20.02.2020 tarihindeki 31035 nolu Resmi Gazetede yayınlanan bankaların kredilerde alabilecekleri ücret ve komisyon ile 2022-23’de kredilerde dayatılan “kredinin %25-30’unu vadesizde bırakma; firma ortaklarına sigorta yapma zorunluluğu; masrafsızlık, dış ticaret paketleri gibi toplu komisyon kesme” gibi ek kredi koşullar hangi izinler ile yapıldığını bankacıların kendileri dahi açıklayamıyor. Sık sık yazdığım gibi; bu tür dayatma komisyonlarında cezalar banka Yönetim Kuruluna kesilmeden, bu kesintilerin faizi ile toplu müşterilere iade edilmeden sonu gelmez. Özel bankaların çoğu yabancı sermayeli banka olmasına rağmen yurt dışındaki bankalardaki alamadıkları ücret ve komisyonları Türkiye’ye gelince çatır çatır alıyorlar. “Efendim firmalar dava açıp bankalardan istesin” kolay savunmasına kalkınmasın zira, hiçbir firma kredili çalıştığı banka ile bu konularda mahkemelik olmak istemez. Bu iş TCMB ve BDDK’ya; Rekabet Kurumuna, Ticari Mahkemelerine düşer. 2022 3Ç’de 218,7 milyar TL Faiz Dışı Gelir elde eden bankalar 2023 aynı dönemde %125 artış ile 491,7 milyar TL gelir elde etmeleri tesadüf ya da firmaların gönüllü verdiğine kimse ikna edemez beni. BBDK Murakıpları bu alanı detaylı incelesinler bence.
Tüccar parası ile Ticaret mi yapsın, mevduata mı yapsın açmazında
Faizler yükselince Piyasada da kendi reflekslerini oluşturdu. Likit para kral! Bir defa krediye ulaşamayan firma ve bazı sektörler nerede ise tamamen peşin satışa, günlük ürün fiyatlamaya döndü. Satışta 2-3 aylık vade yapan firmalar bile ürününe aylık %5-6 vade farkı koymaya başladı. Nakit parası ile ticaret yapan Tüccar “bu ortamda ticaret yapılmaz” diye garanti olan mevduata yönelmiş durumda. Öyle ya piyasa da her geçen gün daralırken; % 10-15 karlılık ile ticaret yapacağına parasının en az yarısını %40-45’lerden mevduat olarak bankaya koymak daha mantıklı. İş stresi de yok üstelik. Piyasadan adı konulmamış ciddi para çıkışı oldu bu yöntem ile. %50-60 kredi faizi ile enflasyon nedeni ile sattığı fiyattan malı yerine koyamayan esnaf artan kira, elektrik, doğalgaz, işçilik maliyetleri ile boğuşurken son yıllarda hazırdan yemeye başladı.
Reel Piyasa durdu, dönen nasıl dönüyor?
Bazı sektörlerde piyasa ciddi oranda durmuş durumda. İthal mamul ve yarı mamulün önünün alınamaması örneğin iplik sektöründe ciddi sıkışıklığa neden oldu. Konfeksiyoncu yurtdışından (Çin’den) kumaş getirince; iç piyasada kumaş satışı düştü dolayısı ile ipe olan talebi de azatmış durumda. Üzerine durgunluk ve rekabet de girince bu alandaki kurumsal firmalar dahi şu anda ne yapacağını bilemez halde. Bu gibi sektörlerde toplu işçi çıkarmalar başladı biline! Bazı sektörlerde nakit dışında ticaret durmuş durumda. Ödemelerini yapamayan firmaların kapılarını kaçıp gitmeleri gibi haberlere hazırlıklı olun; başladı bile. Büyük yatırımcılar Mısır gibi ülkelere gitmeye başladı bile.
Ödemleri Döviz olarak yapma yasağı ayrı fiyasko. “Liralaşma Stratejisi” uyguluyoruz derken çoğu mahkemede sonuçlanacak yeni sorunlar çıktı. Çoğu sektörde fiyatlama döviz ile yapılıyor. Nasıl yapılmasın ki İthalatın %80’ni hammadde, maliyet hesapları döviz durumuna göre yapılıyor. Döviz ödemelerinin TL olarak yapılması yüzünden satan da alan da kur zararı yapıyor; Bankalar arada tatlı kar elde ediyor. Firmaların kur farklarından dolayı muhasebe hesapları karşılıklı kapatamıyor. Milyonlarca dolar işlem yapan firmaları düşünsenize ciddi farklar var. Döviz çeklerin YP ödemesi niçin yasaklanır anlaşılır gibi değil. Bu paralar yurt dışına çıkmıyor ki, firmadan firmaya geçiyor. Kur zararından dolayı devlet de vergi kaybına uğruyor iyi mi. TCMB bu alanda da sadeleşme yapar ise ciddi sorunlardan biri aşılmış olacak. Sorunlar yumağında sadeleşme de kolay olmuyor!
Bundan sonra ne olur? 2024 nasıl geçer?
Kabul etmek gerekir; bizim gibi yatırımlarını henüz tamamlamamış ülkelerde özkaynakları ile faaliyetini sürdürebilen firma sayısı çok az. Banka kredilerini özkaynak gibi gören ve sürekli kredi ile dönen firmaların faaliyetini sürdürmelerini daha da zorlaştı. Şu an “stoklarını zararına satan firma” sayısı arttı. Piyasada bazı sektörlerde ürün/fiyat dengesi bozulmuş durumda. Bazı firmalar için maç bitti uzatmaları oynuyor? Bir umut, “yerel seçim sürecinde düşük faizli uzun vadeli krediler tekrar çıkar mı” diye bekleyen firma sayısı tahmin edilenden fazla. Böyle olsa bile 2024 sonunu göremeyecek firma sayısı tahmin edilenden fazla olacak. Bankaların 2024 bütçelerinde kredi yapılandırma maliyeti yaptığını; kredi takip hacminin artışı için bütçede karşılık ayrılan rakamlar milyarları bulacak. Özellikle Bireysel ve KOBİ Kredilerinde bankalar belli oranda takip tutarını şimdiden kabul etmiş durumda. “Rakip bankalara bu kredileri nasıl kovarım” diye arayış içindeler. Firmaların Kredi limitlerinin yenilenmemesi; limitlerin risklere çekilmesi; krediler için ek teminat istenmesi gibi şikayetler önümüzdeki aylarda artacak. Ödenen çek hacmi belki enflasyon nedeni ile artmış gibi gözükecek ama enflasyondan arındığında reel olarak düştüğünü; karşılıksız çek hacim ve adetinin arttığına şahit olacağız.
Kısaca; Firmalar biriken kısa vadeli kredi borçlarını, artan faiz maliyeti ile nasıl çevireceklerini kara kara düşünmeye başladı. İlerisi için parlak finansal seneryolar yok maalesef. Reel Piyasada konkordatolar, iflaslar, kredi yapılandırmalar havada uçuşurken; artan işsizlik oranı, sokağa yansıyan adi olaylardaki artışlar, düşen alım gücü; fakirlik nüfus oranının artacağı; servetimizin eridiğini göreceğimiz bir dönemi yaşayacağız. 2024’de enflasyona göre değil “beklenen enflasyona” göre maaş artışı şimdiden ilan edilmiş durumda. Olan yine sabit gelirlere olacak. Enflasyon zaten başlı başına dolaylı vergi haline geldi. Ekonomi Kurmaylar bile “2026’dan önce beklenti içine girmeyin” demesi yolun ne kadar uzun ve engebeli olduğunun göstergesi aslında. Döviz stoklarını hızla eriten yetkin olmayan ekonomi kurmaylar hala etkin yerlerde iken sorun sadece Hazine ve Maliye Bakanı ile TCMB Başkanını değiştirme ile halledilecek kadar kolay olsaydı keşke!
Yaşayıp göreceğiz!
Erol TAŞDELEN – Ekonomist www.bankavitrini.com
İlginizi Çekebilir
-
DOLANDIRICILARIN SIK KULLANDIĞI İKİZ KART NEDİR?
-
KANUN AÇIK: KAMU PERSONELİ EN FAZLA 950 LİRALIK HEDİYE ALABİLİR
-
Erol TAŞDELEN yazdı: BANKA DOLANDIRICILIĞINDA GÜVENLİK AÇIĞI BÜYÜK, MAĞDURLAR ÇARESİZ
-
BASEL IV neler değiştirecek…
-
Erol TAŞDELEN yazdı: BANKACILIK SEKTÖRÜ 2024 İLK YARI PERFORMANSI
-
BANKA HESAPLARINIZ BOŞALTILIR İSE NE YAPMALIYIZ?
-
AKBANK FENA TOSLADI!
BANKA HABERLERİ
S&P’den ikinci not artışı geldi
Yayınlanma:
1 gün önce|
02/11/2024Yazan:
BankaVitriniUluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notunu bir kademe artırarak B+’dan BB-‘ye yükseltti, görünüm pozitiften durağana çekildi. S&P, böylece bu yıl ikinci kez not artırımına gitti.
Açıklamada TCMB’nin sıkı duruşunun Türk yetkililerin lirayı istikrara kavuşturmasını, enflasyonu düşürmesini, rezervleri yeniden inşa etmesini ve finansal sistemde dolarizasyonun azalmasını sağladığı belirtildi.
Açıklamada, görünümün yetkililerin halen yüksek olan enflasyonu düşürme, çalışanların ücret beklentilerini yönetme ve Türk ekonomisini yeniden dengeleme konusundaki iddialı planlarına yönelik gelecek 12 aydaki dengeli riskleri yansıtacak şekilde durağan olduğu kaydedildi.
Ücret anlaşmasının bu iki uç nokta arasında belirleneceğinin varsayıldığı aktarılan açıklamada, ancak yüzde 30dan yüksek herhangi bir artış oranının enflasyonla mücadele sürecini uzatacağı kaydedildi.
Açıklamada, ülkede 2028’e kadar planlı herhangi bir seçim olmaması nedeniyle, kademeli mali ve gelir politikası sıkılaştırması yoluyla talebi ve enflasyonu baskılamak için alan olabileceği belirtildi.
Türkiye’nin makroekonomi politikalarındaki değişimin ardından, Fitch Ratings, Moodys ve S&P , ülkenin uzun vadeli yabancı para cinsinden kredi notunu yükseltmişti. S&P Mayısta kredi notunu bir kademe artırırken Fitch Türkiye’nin notunu Eylül ayında “BB-“ye, Moody’s de Temmuz ayında iki kademe artışla “B3″ten “B1″e yükseltti.
BANKA HABERLERİ
Ali Çoşkun yazdı: Firmalar çalıştığı bankaları iyi seçmeli
Yayınlanma:
4 gün önce|
30/10/2024Yazan:
BankaVitriniBanka isimleri vermeksizin bir konuda bilgi vermek istiyorum. Firmanın kredibilitesi yüksek olsun. Firmanın portföyünde olmayan yeni bir banka ziyaret ettiğinde firma yetkililerinden şu ifadeleri çok duyuyoruz. ”Çalıştığım bankalar yeterli yeni bankaya ihtiyacımız yoktur.” Ancak firmanın portföyündeki bankalara baktığımızda birbirine benzeyen ve aynı ürünleri sunan bankalardan oluştuğunu görüyoruz.
Yatırım yaparken “yumurtaların aynı sepete koyulmaması” noktasında herkes hem fikir ise ( Bir ara hangi enstrümanlara yatırım yapmalıyız konusunda düşüncelerimi paylaşacağım.) bu durum bankalar içinde geçerlidir.
Ülkemizde 4 tür bankacılık vardır:
1. Kamu
2. Özel
3. Katılım
4. Yatırım Bankaları
Firmaların kredi büyüklüğüne göre portföyünde mutlaka ilk 3 bankadan bulunmalıdır. Yatırım Bankaları özellikli krediler verdiğinden bu konuya girmiyorum.
Hiç bir zaman “iyi banka-kötü banka” ayrımı yoktur. Bu kavramları oluşturan bankanın unvanları değil çalıştığınız Şubenin özellikle Müdürü ve Müşteri Temsilcisi’dir. En çok beğendiğiniz ve yoğun olarak çalıştığınız bir bankanın şube personeli değiştiğinde bir anda en kötü bankaya dönüşebildiği gibi, hiç sevmediğiniz bir bankanın şubesi zamanla en iyi bankanız olabilir. Burada önemli olan firmanıza sunulan ürünlerin ve hizmetin kalitesi yani firmanızın o bankadan sağladığı menfaattir.
Kamu Bankaları son yıllarda inanılmaz bir performans göstermektedir. Eskiden müşteri ziyareti nedir pek bilinmez, firmalar dosyalarını kendi elleriyle şubeye götürürdü. Şimdi ise çoğu özel bankayı geçen bir müşteri memnuniyeti yaklaşımıyla çalışıyorlar. Yüksek kredi limiti, oranları, komisyonları KGF ve özellikli diğer kredilerde ciddi avantajları olabiliyor. Mevcut kredi limiti dışında bazen ilave kredi limitleri de açabiliyorlar.
Şu anki ekonomik kriz ortamında bazı özel bankalar kredileri durdururken yada kredi limitlerinizi bloke ederken kamu bankalarının personelleri sahada yeni müşteri arayışındalar. Sürekli yeni veya mevcut firma ziyaretindeler. Bazı özel bankalar ise aktif çalıştıkları müşterileri bile ziyaret etmekten uzaklar. Bir kredi talebi gelir diye. Yada sadece piyasa bilgisi amaçlı ziyaretler yapılmaktadır.
Bir özel banka ile uzun yıllardır çalışıyorsunuz, ipoteklerinizi, müşteri çeklerinizi vermişsiniz, çalıştığınız sektör banka üst yönetimi tarafından bir anda kara listeye alındığında sektör riski nedeniyle tüm kredi limitlerinizi durdurabiliyor. Bir anda 1 kuruş kredi alamıyorsunuz. Ya da öde-kullan seçeneğini sunuyorlar. Kapattığınız kredinin mesela %80’i kadar yeni kredi. İstisnalar hariç kamu bankalarında genel olarak böyle bir yaklaşım göremezsiniz. Özellikle şu an ki gibi kriz dönemlerinde rahat uyumak istiyorsanız portföyünüzde kamu bankaları mutlaka yer almalıdır.
Kamu bankaları hakkında yazdıklarıma olumsuz yorumlar gelebilir. Bunlar benim şahsi gözlemlerim ve kamu bankaları ile olan yakın çalışmalarımın bir sonucudur.
Kredili çalıştığını bankada daha dikkatli olun!
Ülkemizde geçmiş yıllarda piyasa, sektörel, bankacılık ve küresel risk kaynaklı krizler yaşanmıştır. Her kriz döneminde bankaların yaklaşımları farklı olmuştur.
Firmalar için bankacılık açısından en önemli risklerin başında vadesi gelmeyen kredilerin erken geri çağrılmasıdır. 2008 yılında Tekstil sektöründe bugünkü krize benzer bir sıkıntı yaşanmış, piyasa yapıcı bankalar içerisindeki 2 büyük özel banka, bu sektördeki bazı firmalara kullandırdığı kredileri geri çağırmış ve pek çok firmanın batmasına sebep olmuştur. Sonraki yıllarda da bu tür olaylar yaşanmış, bunun önüne geçmek için bazı yasal düzenlemeler yapılmış ancak bankaların genel kredi sözleşmeleri (GKS) hükümleri çerçevesinde bu sorun kesin olarak çözülememiştir. Rotatif, BCH türü krediler her zaman erken çağırılabilir. Spot veya taksitli krediler için bir dönem çağırılamaz denilmesine rağmen bunu yapan özel bankaların olduğunu zamanla gördük.
Şu anda benzer bir süreçten geçiyoruz. Ancak son 2-3 yıldır yaşadığımız bu kriz geçmişte yaşanılan krizlere (1994, 1998, 2001, 2008) hiç benzememektedir. Geçmiş krizlerden çıkılması hızlı olmuş ve piyasalarda bu kadar durgunluk yaşanmamıştır. Bugün ise yurt içi ve yurt dışı kaynaklı sıkıntılar (yüksek faiz ve yüksek enflasyon, maliyet artışları, talep yetersizliği, düşük karlılık, ihracatçılar için düşük kur, resesyon, stagflasyon, navlun krizi, savaş vb) nedeniyle oldukça uzun sürmüştür. Yüksek kredi faizlerinin yanı sıra krediye erişim noktasında getirilen yasal kısıtlamalar %80-90 kredi ile faaliyetlerini sürdüren firmaların sıkıntı yaşamalarına neden olmuştur. Geçmiş yıllara göre konkordato alan, iflas eden, çekleri yazılan, kredi taksitleri geciken firma sayısında ciddi artışlar söz konusudur. Daha önce belli sektörlerde yaşanılan bu olumsuzluklar neredeyse tüm sektörlere yansımış durumdadır. Geçmişte firmalar için 3-5 adet olan riskli unsurlar bugün çok daha artmıştır. Firmalarımızın %99’nun aile şirketi olduğu, kurumsallaşmanın ve risk yönetiminin oldukça düşük olduğu bir ortamda firmalar bu kadar riskleri tek başlarına nasıl yönetebilirler?
Bu kadar zor şartlar altında firmalar hayatta kalmaya çalışırken bankaların firmalar aleyhine tek taraflı alacağı kararlar piyasaları daha da büyük sıkıntılara sokmaktadır. Piyasadaki bu olumsuzlukların en az 1 yıl daha devam etmesi beklenmektedir. Dolayısıyla herkes taşın altına elini koymalıdır.
Firmaların yapması gereken çalıştıkları bankalara dikkat etmeleri, gerektiği şekilde iletişimlerini sürdürmeleri, çalıştığı bankalar içerisinde kamu bankaları yok ise mutlaka katmalıdırlar. Firmalar iyi niyetli oldukça bankalar gerekeni yapacaklardır. Her banka en azından verdiği ana parayı geri almak ister. Bunun içinde öde-kullan, yapılandırma dahil her türlü firma lehine seçenekleri sunacaklardır.
Ali ÇOŞKUN–Mali Analist, Emekli Banka Müdürü, Finans Danışmanı, Konkordato Komiseri
EKONOMİ
TEPAV: İşletmelerde Verimlilik sorunu var
Yayınlanma:
4 gün önce|
30/10/2024Yazan:
BankaVitriniMüflis bezirgan nasıl eski defterleri karıştırırsa, verimsiz işletme sahibi de döviz kuru bugün şöyle olsaydı ben şimdi nasıl kâr ederdim diye hülyaya dalar. Nedir? Birincisi, hadise özel sektörün tamamını ilgilendirmez. İkincisi, Türkiye’de verimli çalışan işletmeler de vardır. Üçüncüsü, bu istikrar programı sürecinde her şirketin çaresi aynı değildir. Şeytan ayrıntıda gizlidir.
“Bir saattir konuşuyoruz, hiç döviz kuru demediniz”
Bundan kısa bir süre önce, İstanbul’da bir toplantıda, bir hazır giyim firmasının sahibi ile sahnede sohbet ediyoruz. Program böyle. Daha önceden hiçbir tanışıklığımız yok. Sahneye çıkmadan bir kahve içtik yalnızca, birbirimizin sesine alışalım diye.
Şirketini nasıl kurduğunu ve yönettiğini, şirket içi ARGE birimini nasıl kurduğunu, verimliliği ve katma değeri artırmaya gösterdiği özeni, yurt dışında alanındaki gelişmeleri iş dünyası destek örgütlerinin toplantıları ile nasıl yakından takip ettiğini, yapay zeka ile çeşitlenen yeni teknolojileri, yeşil ve dijital dönüşüm sürecinin olası etkilerini konuşurken bize ayrılan bir saatlik sürenin bitmek üzere olduğunu görünce, “Zamanımız bitmek üzere ama doğrusu benim merak ettiğim bir husus var” dedim. “Bir hazır giyim firmanız var, yaklaşık bir saattir konuşuyoruz ve siz hiç “döviz kuru” demediniz, liranın değerlenmesinden bahsetmediniz. Neden?”
Doğrusu ya, yokluğu ile dikkatimi çekmişti bu kez döviz kuru meselesi. Bir kere bile “biz tabii bu durumda, Mısır’a gidiyoruz” filan da demedi. Tam tersine yanlış hatırlamıyorsam galiba Erzurum’a yapmayı planladığı yeni yatırımı anlattı uzun uzun. Dikkatimi çekmişti doğrusu. Başarılı bir iş insanı, hazır giyimde üstelik ve hiç kur dememişti.
“Biz” dedi “teknolojik altyapımızı sürekli iyileştiriyoruz, verimliliğe önem veriyoruz, kurun istikrarlı olması, kurda büyük hareketler olmaması yeterli”
Doğrusu ya, bu sohbet hiç aklımdan çıkmadı. Özellikle o sohbetten beridir, “Verimsiz işletme sahibi döviz kuru hesabı yapar” diyorum. Bir nevi, “ben aynen böyle kalayım, hiç değişmeyeyim, siz hepiniz bana uyuverin işte” demek bu. Ben dünyaya uyacağıma, dünya bana uyuversin, bir nevi.
Tahayyül şöyle: İhraç ettiğiniz mallar karşısında kazandığınız Amerikan doları ile maliyetlerinizi karşılaştırıyorsunuz. Hayal öyle çeşit, çeşit. “Kur şu kadar olsa, hepsini öderdim. Kur bu kadar olsa bütün maliyeti karşılar yüzde 5’te kâr ederdim. Hele hele kur şuraya çıkarsa, kârım yüzde 15’e bile çıkardı” diye eğleniyorsunuz. Ne yapmıyorsunuz, o maliyeti azaltmak için kendi şirketinizde neye el atmak gerektiği konusuna hiç girmiyorsunuz.
Halbuki hadise ortada. Bugüne nasıl geldiğimizi hiç unutmayalım. Tamamen ideolojik ve elbette “tamamen duygusal” bir sebeple kimseyi dinlemeyip “Faiz inecek dertler bitecek” deyip, kuru patlattılar. Arada merkezin döviz rezervini de yediler. Tedbir alıyoruz diye ortaya KKM (Kur Korumalı Mevduat)’yi bir tür bubi tuzağı misali yerleştirdiler. Türk lirası hızla değer kaybetti Amerikan doları karşısında. Kur patlayınca her zaman olduğu gibi enflasyon hortladı, geçim sıkıntısı etrafı sardı. Millet derin bir yoksunluk duygusu ile baş başa kaldı.
Şimdi enflasyon sorununu bir daha çözmek ve geçim sıkıntısı sorununu hale yola koymak için, Haziran 2023’ten beri Mehmet Şimşek ile yeni bir yoldayız. Bu yol ne kadar sürer? 2028’den önce bu misyon bitmez. Yıkmanın ne kadar kolay, yapmanın ne kadar zor olduğunu uygulamalı bir biçimde öğreniyoruz. Tuzakları tek tek halletmek gerekiyor.
2028’e kadar kafamıza kazınacak bu hüküm: “Yıkmak kolay, yapmak zordur.” Bugün çektikleriniz işte bundan. Mehmet Şimşek’ten değil ondan önceki yıkım ekibinin insafsız icraatından.
Şimdi yıkılanı yoluna koymak için bugün yapılanın eksikleri elbette var ama enflasyonu patlatan döviz kurunun istikrarı bugün başarı için birinci derecede önemli. Not edeyim, aklınızda kalsın. Kızacaksanız, ortada fol yok, yumurta yokken, bizi bugünlere getiren akıl dışı kararlara yol açanlara, müsaade edenlere kızın.
Türk sanayiinin bir verimlilik meselesi var
Ama doğrusu ya, son dönemde Türk sanayiinin bir de verimlilik meselesi hakikaten var. Aşağıdaki grafik çalışan başına katma değerin Amerikan doları cinsinden büyüme hızını 2003-2017 ile 2017-2022 dönemleri için karşılaştırıyor. Türkiye’ye benzer üst orta gelir grubundaki ülkelerde 2003-2017 döneminde yüzde 4,25 artan sanayi verimliliği, 2017-2022 döneminde yüzde 2,47 artıyor. Verimlilik artışında genel bir yavaşlama var akranlarımızla karşılaştırdığımızda.
Ama doğrusu ya, Türkiye’nin performansı dünya ortalamasının hayli gerisinde kalıyor 2017-2022 döneminde. Türk sanayiinde verimlilik artışı 2003-2017 döneminde yüzde 3,25. Bizim gibi ülkelerin az gerisinde ancak makul. Ama 2017-2022 döneminde bize bir şeyler oluyor. Türk sanayiinde verimlilik artışı değil, yüzde 0,35 verimlilik kaybı ortaya çıkıyor.
Aynı eğilim hizmetlerde yok. Orada dünya ortalamasının üzerinde bir performans söz konusu. İşte üzerine odaklanmamız gereken husus sanırım bu. Neden firmalarımız böyle? Hizmetler iyi ama sanayi kötü?
Bu hadise pandemi sonrası bir Güney Doğu Asya ülkesine benzer ihracat performansımızın yeniden sorgulanmasını da gerekli kılıyor. Kurda hızlı değer kaybı nedeniyle, hızla fiyat kırarak ihracatı artıran firmalarımız, kurda hızlı değer kaybı dönemi bitince zora giriyor sanki. Kurla gelen kurla gidiyor, işin bereketinin kaçtığını hep birlikte görüyoruz.
Şekil 1. Çalışan başına USD cinsinden sabit fiyatlarla katma değerin yıllık bileşik büyüme hızı, %
Kaynak: Dünya Bankası, ILO, TEPAV Hesaplamaları
Şirketler kesimindeki çok renkliliği dikkate almayan sihirli tek tip bir çözüm yok.
Şimdi artık sanayideki bu verimlilik kaybı hadisesine daha yakından bakmak gerekiyor. Grafikteki hesap, ortada tek bir firma türü olduğu varsayımına dayalı, ortalama eğilimi gösteriyor. Halbuki ortalama hadisenin çok renkliliğini anlamamızı zorlaştırıyor. Türkiye’de tek bir özel sektör yok. Tek bir firma türü yok. İrili ufaklı birçok firma var.
Bir yanda başlangıçta örnek verdiğim hazır giyim firması sahibi gibi olgun şirketler var. Onlar zaten kendi finansmanlarını yurt dışından temin ediyor, kendi işlerini kendileri görüyor, burada düzenlemeler maliyeti artırıyorsa faaliyetlerini başka ülkelere bile aktarabiliyorlar. Olgun, görece, Türkiye çapında, büyük firmalar, bir nevi.
Bunun dışında, KOBİ’ler var, küçük ve orta ölçekli işletmeler. Bir de mikro işletmeler var. Onlar iyice yerel. Bunların ihracat yapanları, başka firmaların tedarik zincirleri içinde yer alıyorlar. Bazıları hiç ihracatla uğraşmıyor.
Bir de bunların dışında ülkede kurulan birçok “start-up” var. Bunlar teknoloji alanında faaliyet gösteren, yatırım alan, umut vaat eden yeni kurulan işletmeler. Çok renkli dediğim bu işte. Politika tasarlarken işte bu çok renkliliği de dikkate almak gerekiyor. Verimlilik deyince ortalama bir şirketin verimliliğine değil, her bir şirket türünün performansına ayrı ayrı bakmakta fayda var.
OECD çalışmaları bize Türkiye’de Avrupa’daki muadillerinin rekabet gücüne sahip olgun firmalarla, verimsiz KOBİ’lerin birlikte aynı ortamda faaliyet gösterdiklerini ortaya koymuştu geçmişte. Şimdi bu farklı firma tiplerinin ülkenin neresinde ne iş yaptıklarını ve ne kadar verimli çalıştıklarını haritalamak gerekiyor doğrusu. Ondan sonra hem ulusal düzeyde hem de yerel kalkınma programı çerçevesinde ne yapılması gerektiğine, politika önerilerine bakmak mümkün olabilir.
Yıkmak kolay, yapmak vakit alır demiştim. Bu çerçevede, yapısal reform tasarlamak öyle şıpın işi halledilebilecek bir iş değil doğrusu. Öncelikle farklılıkların farkına varmak gerekiyor.
Aynı mesela deprem sonrasında olduğu gibi. 1999 Gölcük depremi öncelikle olgun şirketlerimizin yoğun olduğu bir bölgeyi vurmuştu. Kurtarma çalışmalarından sonraki toparlanma sürecine şirketlerimiz kendi problemlerini kendileri çözebildiler.
Ama Kahramanmaraş daha çok KOBİ’lerin, Adıyaman mikro işletmelerin yoğun olduğu bölgelerdi. Kurtarma çalışmalarından toparlanma hızına bölgenin şirket tipi nedeniyle hadise Gölcük gibi olmadı.
Bugün “dün yediğimiz hurmalar” nedeniyle katlanmak zorunda kaldığımız enflasyonla mücadele ve toparlanma sürecinde de şirketlerimiz için tek tip çözüm yok. Kur nedeniyle ihracatta rekabet gücünü kaybetme ihtimali ile karşılaşan firmalara nasıl bir geçici destek sağlayabileceğimizi düşünebiliriz. Ama bu arada Türk sanayiinin verimlilik sorununu, yeşil dönüşüm sürecinde nasıl ele alacağımıza da bakmak durumundayız. İklim değişikliği ile ürün standartları değişirken, bu değişime uyum sağlamak için şirketlere sağlanacak desteklerin verimlilik üzerindeki etkisini süreci tasarlarken şimdiden düşünmek son derece önemli olacak.
Yoksa bakın rakamlar ortada. Amerikan doları cinsinden cari milli gelire göre ülkelerin ekonomilerini büyüklük sırasına koysak, 2022’de Türkiye dünyanın on dokuzuncu (19) büyük ekonomisi. Ürün ve Pazar çeşitliliğinde neredeyse bir numara. Ama gelin görün ki, Dünya Bankası(*) hesaplamalarına göre ileri teknolojili ihracatın toplam ihracata oranında aynı yıl Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri elli yedincilik (57). 19 nere 57 nere?
Şekil 2. Yüksek teknoloji ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı, %, 2022
Kaynak: Dünya Bankası, TEPAV hesaplamaları, TEPAV görselleştirmeleri
Not: İhracat verileri Dünya Bankası tarafından SITC rev.4 sınıflandırmasına göre hesaplanmıştır.
Tüm Türkiye, Ankara’nın performansını yakalasa, ileri teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payı TÜİK hesabındaki Türkiye ortalaması gibi yüzde 2,7(**) değil de Ankara gibi yüzde 13 olsa Türkiye Meksika, Macaristan gibi ilk onda yer alabilirdi mesela.
Çok işimiz var çok. Ama unutmayın, yapmak asla yıkmak kadar kolay değildir. Zaman ister, düşünmek gerektirir.
********************
(*)Dış ticaret verileri Dünya Bankası tarafından SITC rev.4 sınıflandırılması kullanılarak hesaplanmıştır.
(**)Dış ticaret verileri TÜİK tarafından SITC rev.3 sınıflandırılması kullanılarak hesaplanmıştır.
Güven Sak-Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (693)
- BANKA ANALİZLERİ (144)
- BANKA HABERLERİ (2.793)
- BASINDA BİZ (55)
- BORSA (359)
- CEO PERFORMANSLARI (25)
- EKONOMİ (2.666)
- GÜNCEL (2.287)
- GÜNDEM (2.939)
- RÖPORTAJLAR (44)
- SİGORTA (119)
- ŞİRKETLER (1.821)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (365)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (745)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (5)
- Dr. Abbas Karakaya (56)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (412)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (41)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (25)
- Mustafa Akpınar (18)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (70)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (10)
- Tungay Dere (17)
- Uğur Durak (33)
YAZARLAR
KİTLESEL HİSTERİ KRİZİ NEDİR, SONUÇLARI, Ö
Banka Üst Yönetimi ve Kara Para Aklama: Katılım Nedenleri, Süreçler ve Olası Sonuçla
S&P’den ikinci not artışı geldi
İnternet Bankacılığı Dolandırıcılığı
Kurumsal Yönetici Körlüğü nedir?
Eczacıbaşı Topluluğu’nda atamalar
MÜŞTERİLERİ SUÇLAYAN BANKALARDA GÜVENLİK AÇIĞI BÜYÜK
TCMB Blog: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne İhracatında Belirleyici Unsurlar
TEB’den üçüncü çeyrekte 8 milyar 86 milyon TL net kar
İş Bankası’ndan lojistik sektöründe dijital dönüşüm adımı
35 yıllık HİTİT SERAMİK Konkordato aldı!
Av. Sipahi: Dijital Bankacılıkta Dolandırılanlar ne yapmalı
50 YAŞ ÜSTÜ ARTIK ALTIN DEĞERİNDE!
BANKALAR TİCARİ KREDİLERİ NASIL VERİR?
LİYAKATSIZ YÖNETİCİ KRİZDE NASIL DAVRANIR?
Avrupa’nın en zengin yüzde 1’inin gelir payı: Türkiye 1. oldu
KARA PARA TRAFİĞİ İÇİNDEKİ ŞİRKET VE YÖNETİCİLERİN BAŞINA NELER GELİR
Prof. Dr. Aziz Çelik: Türkiye’de emeklilikler 35-40 yıl yan gelip yatmıyor
Enflasyonun direnci bir türlü kırılmıyor: Yüksek faiz tek başına çözüm değil!
Tarım ve Orman Bakanlığı gıdada taklit ve tağşiş yapanları tek tek ifşa etti
- Avukat uyardı: Hesabınıza milyonlar gelse de çekmeyin! 03/11/2024
- ÇILGIN SAYISAL LOTO SONUÇLARI AÇIKLANDI 2 KASIM 2024 | Çılgın Sayısal Loto sonuçları nasıl öğrenilir? Milli Piyango Online sonuç sorgulama 02/11/2024
- Yıl sonu altın fiyatı ne olur, yatırımcı ne yapmalı? İşte uzman görüşü... | Video Haber 02/11/2024
- Çeyrek Altın, Gram Altın Bugün Ne Kadar? 2 Kasım Hafta Sonu 2024 Güncel Altın Fiyatları! 02/11/2024
- SON DAKİKA... Bakan Bolat açıkladı! Dış ticarette Cumhuriyet tarihi rekoru 02/11/2024
- Hisarcıklıoğlu: ABD pazarına açılmada e-ticaretin gücünden yararlanmalı 02/11/2024
- ABD seçimlerine özel, My Ballot AI uygulaması geliştirildi 02/11/2024
- Piyasanın kurdu artık rekor nakit üzerinde oturuyor 02/11/2024
- Draghi'den AB'ye: İngiltere'den mali anlamda alınacak dersler var 02/11/2024
- Spot piyasada elektrik fiyatları (02.11.2024) 02/11/2024
- Tüketim malı ithalatında yeni rekor 02/11/2024
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM3 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ1 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ3 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA ANALİZLERİ2 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM11 ay önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
GÜNCEL2 yıl önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı