2021 üçüncü çeyrek mali verileri açıklayan GARANTİ BBVA bilançoyu büyütürken, bir yıl önceki aynı döneme göre Net Karlılığını %77 artırarak 9 milyar 98 milyon TL’ye taşıdı.
Son reklamlarda yeşil yerine Mavi fonu kullanmayı tercih eden banka BBVA vurgusunu öne çıkarmak için bu renk değişikliğini tercih ettiği tahmin ediliyor. Bu durumun sadece reklamlarda kalmayıp bankanın önümüzdeki dönemlerde çalışma stratejisindeki değişiklikleri de sembol ediyor.
Bilanço büyümeye devam etti
Toplam Varlıkları 2020 sonunda 492,8 milyar TL olan GARANTİ BBVA 2021 üçüncü çeyreğinde bilançosunu %16,4 büyüterek 573,5 milyar TL’ye yükseltti. Toplan Varlıklar içinde 127,9 milyar TL olan Finansal Varlıklar 150,2 milyar TL’ye yükseldi.
Kredilerde büyüme devam etti
2020 sonunu 315 milyar TL Nakdi Kredi ile kapatan banka 2021 üçüncü çeyreğinde % 17,8’lik büyüme ile 371,3 milyar TL hacme ulaşırken TL Kredilerde büyüme stratejisi ağırlık kazanıp %21,3 büyüme performansı gösterdi. Bankanın Canlı Kredileri 300,7 milyar TL’den 356,6 milyar TL’ye yükseldi. Bankanın Takipteki kredileri ise 14,3 milyar TL’den 14,7 milyar TL’ye yükselirken; kredi Takip oranları kredi hacminin artması nedeni ile %4,6’dan %4’e gerilemiş durumda. Gayri Nakdi Kredilerde de büyüme stratejisi izleyen GARANTİ BBVA 76,3 milyar TL’lik hacmini dokuz ayda %25,5 büyüme ile 95,8 milyar TL hacmine taşıdı.
Mevduat arttı
2020 sonunu 321,5 milyar TL Mevduat ile kaptan banka yılın üçüncü çeyreğinde %20’ye yakın büyüme ile 385,5 milyar TL mevduat hacmine ulaşmış durumda. Bankanın özkaynakları da 62 milyar TL’den 70,8 milyar TL seviyesine yükseldi.
Gelirler sektör ortalamasının üzerinde arttı
2020 aynı dönemde 26,7 milyar TL Faiz Geliri yaratan banka 2021 ilk dokuz ayda %46,8’lik büyüme ile 39,2 milyar TL Faiz Geliri yarattı. Net Faiz Geliri ise 17,2 milyar TL’den %28,7’lik büyüme ile 22,1 milyar TL seviyesine yükseldi. Bankanın 2020’de 4,5 milyar TL olan Net Ücret ve Komisyon Geliri ise %35,1’lik büyüme ile 6 milyar TL seviyesine yükseldi. Banka Ticari İşlemlerde ise 3,6 milyar TL zarar etti. Zararda 4,7 milyar TL’lik Türev İşlemler zararını etkisi büyük oldu.
Net Karlılık % 77 arttı
2020 aynı dönemde 27,4 milyar TL Brüt karlılık açıklayan banka 2021 ilk dokuz ayında 31,5 milyar TL Brüt kar açıkladı. 2020’nin aynı dönemdeki 5,1 milyar TL’lık Net Karlılığını da %77,5 artırarak 9 milyar 98 milyon TL seviyesine yükseltti.
Karlılık Rasyoları arttı
2020 sonunda bankanın özkaynak karlılığı %10,8 iken 2021 üçüncü çeyreğinde % 19,3’e yükselirken; %1,4 olan Aktif karlılığı da %2,4’e yükselmiş durumda.
Sermaye Yeterlilik oranı düştü
2020 sonunda %18,5 olan Sermaye Yeterlilik oranı 2021 üçüncü çeyreğinde % 17,3’e gerilemiş durumda.
19 Şube ve 168 personel azaldı
2020 sonunda 894 olan şube ağı 2021 ilk dokuz ayda 19 şube azalarak 875’e gerilemiş durumda. 18.654 olan çalışan sayısı da 168 personel azalarak 18.486’ya gerilemiş durumda. Bu küçülmeye rağmen bankanın personel gideri %20,5 artarken; üst yönetime ödenen tutar 51,9 milyar TL’den 58,1 milyar TL’ye yükselmiş durumda.
DenizBank, Dünya Çiftçiler Günü’nü Tarıma Özel Kampanyalarla Kutluyor
Tarımın finansmanı ve çiftçinin üretiminin devamlılığı için çalışan DenizBank, 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü, Üretici Kart ile yapılan alışverişlerde nakit avans fırsatı ve toplamda altı aya varan vade avantajı gibi çiftçinin hayatını kolaylaştıran kampanyalarla kutluyor.
DenizBank,tarımın finansmanı için geliştirilmiş yenilikçi ürünü Üretici Kart ile MobilDeniz üzerinden 1 ay faizsiz 25.000 TL nakit avans imkânının yanı sıra, anlaşmalı iş yerlerinden yapılan alışverişlerde Mayıs sonuna kadar geçerli 5 aya varan vade avantajı sunuyor. Ayrıca çiftçiler, MobilDeniz uygulaması aracılığıyla banka şubesine gitmeden, doğrudan bayiden 4 milyon TL’ye kadar traktör kredisi başvurusunda bulunabiliyor.
“Çiftçilerimiz ülkemizin geleceğidir”
DenizBank KOBİ Bankacılığı, Tarım Bankacılığı ve Kamu Finansmanı Grubu Genel Müdür Yardımcısı Engin Eskiduman, konuyla ilgili değerlendirmesinde şunları söyledi: “DenizBank olarak çiftçilerimizin ülkemiz ve geleceğimiz için taşıdığı değeri biliyor; üretim güçlerini desteklemeyi öncelikli görevimiz kabul ediyoruz. Bu özel günde de, tüm şubelerimizde onlarla bir araya geliyor, ziraat odalarımızla etkinlikler düzenleyerek Dünya Çiftçiler Günü’nü coşkuyla kutluyoruz. Bugün itibarıyla 300 tarım şubemizde, çoğunluğu ziraat mühendisi ve çiftçi ailelerinin çocuklarından oluşan 1500 kişilik ekibimizle sahadayız; tüm ihtiyaçlarında üreticilerimizin yanında olmaktan büyük gurur duyuyoruz. Önümüzdeki dönemde de, ülkemizin her köşesinde, özellikle kırsal bölgelerde üretimin sürekliliğini sağlamak amacıyla gerekli finansal desteği sağlamak üzere kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. Emekleriyle tarımı ayakta tutan tüm çiftçilerimizin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nü içtenlikle kutluyor, verdikleri emek için teşekkürlerimizi sunuyoruz.”
Bir çok şirkette hâkim olan bir anlayış var. Sipariş varsa satış vardır, satış varsa büyüme vardır, büyüme varsa işler yolundadır. Bu durum umut verici görünse de arka plandaki finansal gerçekler çoğu zaman ihmal ediliyor. Özellikle büyümenin tamamen banka kredileriyle finanse edildiği şirketlerde bu durum ilerleyen dönemlerde ciddi sorunlara yol açıyor.
Bilançoların %70’i banka borçlarından oluşmaktadır. Şirketlerin çoğu kısa vadeli banka kredileriyle günlük operasyonlarını döndürmeye, uzun vadeli yatırımları ise işletme sermayesiyle karşılamaya çalışıyor. Bu yapısal sorun, finansmana erişimin iyice kısıtlandığı, bugünkü gibi yüksek faizli bir ortamda daha da riskli hale geliyor.
Bugün TL faiz oranları basitte %55 – 60’lara dayanmış durumdadır. Bileşiği ise tefeci faizlerine gelmektedir. Bu faiz oranlarıyla mevcut kredi borçlarının çevrilmesi, ödenmesi neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Peki, neden şirketler bu kadar fazla banka kredisi kullanıyor?
Çünkü çoğu patron için kredi bir tür “ öz sermaye ” gibi görülüyor. Oysa bu en büyük ve en tehlikeli yanılgılardan biridir.
Kredi, bir finansman aracıdır. Örneğin tedarikçiden alınan vadeli mal gibi bir gün ödenmesi gereken bir borçtur. Sermaye değildir. Ortakların koyduğu, özkaynak hiç değildir.
Kredi riski, şirkete değil bankaya aittir sanılıyor ama durum tam tersidir.
Üstelik bu kredi bağımlılığı, iş dünyasında “büyüme tutkusu” ile birleşince daha da tehlikeli hale geliyor. Patron sipariş almanın heyecanıyla yeni yatırımlara koşuyor, üretim kapasitesini artırıyor, yeni makineler alıyor ama bu harcamaların tamamı krediyle finanse ediliyor.
Satışlar artsa da kârlılık aynı oranda artmıyor. Çünkü artan faiz yükü, nakit çıkışlarını eritiyor. Firma büyüdükçe özkaynağı zayıflıyor, borç/özsermaye oranı bozuluyor ve finansal yapı kırılgan hale geliyor.
Bugün konkordato ilan eden firmaların çoğu “büyüme dönemlerinde” kontrolsüz borçlanan firmalardır. İşler iyi giderken alınan kredilerin geri ödemesi, ekonomi yavaşladığında ya da faizler bugünkü gibi yükseldiğinde imkânsız hale gelir. Aslında ortada bir krizden çok kötü yönetilen bir finansman yapısı vardır.
Büyüme ciro ile ölçülmemelidir. Karlılık, nakit akışı, özkaynak karlılığı, borç çevirme oranı gibi göstergelerde önemlidir. Aksi halde bilançosu hormonlu şişmiş, borç yükü altında ezilen firmalarla dolu bir ekonomik yapı oluşur.
Ve bunun en temel sebebi şudur:
Kredinin, özkaynak olmadığı gerçeğinin farkında olunmamasıdır.
Patronlar artık şunu net bir şekilde anlamalı ;
Kredi bir borçtur. Bir gün geri ödenmek zorundadır. Kâr etmeyen, nakit sağlamayan bir yapının borçla büyümesi sürdürülebilir değildir.
Bu yolun sonu konkordatodur, iflastır.
Finansal disiplini olmayan bir büyüme çöküşün habercisidir.
İş dünyasının yaşaması için “krediye değil, kârlılığa” odaklanan bir zihniyet değişimi şarttır.
Özkaynak olmadan büyümek temelsiz bina yapmaya benzer. İlk sarsıntıda yıkılır.
• Türkiye hisse senetleri, İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından artan iç siyasi belirsizlik nedeniyle önemli bir oynaklık yaşamıştır.
• Ekonomik reformlara olan bağlılığa dair son güvenceler, uzun vadeli tezi desteklemektedir.
• HSBC, Türkiye’ye yönelik “ağırlığını artır” tavsiyesini koruyor ve altı “en iyi fikir” hisseyi vurgulamaktadır: Türk Hava Yolları, Akbank, BİM, Turkcell, Migros ve Torunlar.
• Yakın vadeli zorluklara rağmen, Türkiye hisse senetleri için temel uzun vadeli katalizörün, geleneksel ekonomik politikaya olan güçlü bağlılık olduğuna inanılmaktadır.
• Türkiye hisse senetleri için en büyük risk, döviz çıkışlarından kaynaklanan sürekli baskılardır.
• TCMB’nin temel öncelikleri, dolar talebini kontrol altına almak ve döviz istikrarını korumaktır.
• Yabancı yatırımcı pozisyonları yılbaşından bu yana artsa da, nispeten küçüktür ve bu da daha fazla çıkışın sınırlı olabileceğini göstermektedir.
• 14 Mart’a kadar, yılbaşından bugüne Türkiye hisse senetlerine 860 milyon USD giriş olmuştur, ancak 2024 boyunca 2,6 milyar USD çıkış yaşanmıştır.
• Türkiye’nin öz sermaye piyasasındaki yabancı sahipliği, 2020 öncesindeki %65 seviyesinden %37’ye düşmüştür.
• Türk bankaları, makroekonomik gelişmelerle yakından ilişkili oldukları ve yüksek yabancı pozisyonlarına sahip oldukları için, devam eden gelişmelerden en çok etkilenen sektör olarak görülmektedir.
• Bununla birlikte, bankaların yıl sonuna kadar faiz indirimlerinin gerçekleşmesiyle olumlu etkileneceği düşünülmektedir.
• Türkiye ekonomisinin temelleri sağlamdır ve 2025’in başındaki veriler, kurumsal kazançlara önemli bir destek sağlayacak şekilde ekonominin dirençli olduğunu göstermektedir.
• Yüksek enflasyon ortamında, Türk tüketicileri fiyat konusunda daha hassas hale geldikçe, temel tüketim malları ve indirimli perakendeciler iyi performans göstermektedir.
• Türkiye’de havacılık sektörü, güçlü büyüme görünümüyle öne çıkmaktadır.
• Ülke, 2024’teki 62,3 milyon ziyaretçiye kıyasla bu yıl 65 milyon ziyaretçi ağırlamayı beklemektedir.
• Türkiye, Ukrayna, Gazze, Lübnan ve Suriye gibi bölgelerdeki potansiyel yeniden yapılanma çabalarından faydalanabilecek stratejik bir konuma sahiptir.
• Savunma sektörü, AB’nin savunma bütçelerini artırma yönündeki önemli çabasından yararlanmaya hazırlanmaktadır. Aselsan tavsiye edilmektedir.
• Türk savunma ve havacılık ihracatı 2024’te %29 artarak 7,1 milyar USD’ye ulaşmıştır.