Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri açıklandı
KOBİ’ler 2019 yılında toplam girişim sayısının %99,8’ini oluşturdu. Buna karşılık; istihdamın %72,4’ünü, personel maliyetinin %51,8’ini, cironun %50,4’ünü, üretim değerinin %44,1’ini ve faktör maliyetiyle katma değerin %44’ünü oluşturdu
Ülkemizde ilgili mevzuat gereği ikiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri 125 milyon Türk Lirasını aşmayan girişimler Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) olarak tanımlanmaktadır. Haber bülteninde; KOBİ’lerde girişim sayısı, çalışan sayısı, ciro, teknoloji kullanımı gibi Türkiye İstatistik Kurumu tarafından gerçekleştirilen Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri Araştırmasına ilişkin istatistikler ile dış ticaret istatistikleri, araştırma geliştirme faaliyetlerine ilişkin istatistikler ve Türk Patent ve Marka Kurumunun patent başvuru ve tescil istatistiklerine yer verilmektedir.
Sanayi ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren 3 milyon 221 bin girişim KOBİ sınıfına girmektedir.
KOBİ’ler 2019 yılında toplam girişim sayısının %99,8’ini oluşturdu. Buna karşılık; istihdamın %72,4’ünü, personel maliyetinin %51,8’ini, cironun %50,4’ünü, üretim değerinin %44,1’ini ve faktör maliyetiyle katma değerin %44’ünü oluşturdu.
2019 Büyüklük gruplarına göre temel göstergelerin oransal dağılımı (%)
KOBİ’ler en fazla ticaret sektöründe faaliyet gösterdi
Ekonomik faaliyetlerin istatistiki sınıflamasına (NACE Rev.2) göre 2019 yılında KOBİ’lerin; %36,3’ü toptan ve perakende ticaret, motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı sektöründe faaliyet gösterirken, %14,4’ü ulaştırma ve depolama sektöründe, %12,4’ü ise imalat sanayi sektöründe faaliyet gösterdi.
KOBİ istihdamı içerisindeki en yüksek oran ticaret sektöründe oldu
2019 yılına ilişkin olarak; toptan ve perakende ticaret, motorlu kara taşıtlarının ve motosikletlerin onarımı faaliyetlerindeki KOBİ istihdamının toplam KOBİ istihdamı içerisindeki oranı %27,4 olurken, personel maliyeti için bu oran %24, ciroda %52,5, faktör maliyetiyle katma değerde %25,5 ve üretim değerinde ise %15,7 olarak gerçekleşti.
Orta ölçekli girişimlerde çalışan başına katma değer 2019 yılında 108 bin TL ile en yüksek değerini aldı
KOBİ girişimleri için 2009 yılında çalışan başına ortalama katma değer 15 bin TL iken, 2019 yılında bu değer 54 bin TL oldu. KOBİ grupları içerisinde 2009 ve 2019 yılları için en yüksek çalışan başına katma değer sırasıyla 29 bin TL ve 108 bin TL ile orta ölçekli girişimlerde gerçekleşirken, aynı yıllar için bu değerler küçük ölçekli girişimler için sırasıyla 19 bin TL ve 66 bin TL, mikro ölçekli girişimler için ise 8 bin TL ve 22 bin TL olarak gerçekleşti.
2009 -2019 Çalışan başına katma değerin KOBİ’lerde ölçek ve yıllara göre değişimi (Bin TL)
İmalat sanayindeki 2 bin 153 KOBİ yüksek teknoloji ile çalıştı
2019 İmalat sanayinde KOBİ ve büyük ölçekli girişimlerin teknoloji düzeyine göre oranları (%)
İmalat sanayindeki KOBİ’ler teknoloji düzeylerine göre sınıflandırıldığında, %56,9’u düşük teknoloji ile çalışırken, büyük ölçekli girişimlerde bu oran %49 oldu.
KOBİ büyüklük gruplarına göre incelendiğinde; mikro ölçekli girişimlerin %57,6’sı düşük teknoloji, %32,4’ü orta-düşük teknoloji, %9,5’i orta-yüksek teknoloji ve %0,5’i yüksek teknoloji ile çalıştı. Buna karşılık küçük ölçekli girişimlerde bu oranlar sırasıyla %52,7, %29,5, %16,8 ve %0,9 iken orta ölçekli girişimlerde %52,6, %27,8, %18,1 ve %1,5 oldu.
KOBİ’ler toplam ihracatın %36,6’sını gerçekleştirdi
2019 yılına ilişkin toplam ihracatın %36,6’sı, ithalatın ise %21,5’i KOBİ’ler tarafından gerçekleştirildi.
2019 İhracat ve ithalatın KOBİ ve büyük ölçekli girişimlere göre oransal dağılımı (%)
2019 yılı toplam ihracatta; mikro ölçekli girişimlerin payı %3,8 iken, küçük ölçekli girişimlerin payı %14,1, orta ölçekli girişimlerin payı ise %18,7 oldu. Büyük ölçekli girişimlerin payı ise %63,4 olarak gerçekleşti.
Girişimlerin ana faaliyetine göre, KOBİ’lerin ihracatının %58,4’ü ticaret sektöründe, %37,5’i ise sanayi sektöründe faaliyet gösteren girişimler tarafından yapıldı.
KOBİ’lerin ithalattaki payı %21,5 oldu
2019 yılı toplam ithalatında; mikro ölçekli girişimlerin payı %1,5, küçük ölçekli girişimlerin payı %7,5, orta ölçekli girişimlerin payı ise %12,5 oldu. Büyük ölçekli girişimlerin payı ise %78,5 olarak gerçekleşti.
Girişimin ana faaliyetine göre, KOBİ’lerin ithalatının %63,9’u ticaret sektöründe, %30,9’u ise sanayi sektöründe faaliyet gösteren girişimler tarafından gerçekleştirildi.
2013 – 2019 KOBİ’lerin ihracat ve ithalat değerleri (Milyar ABD $)
KOBİ’lerin 2013 yılında 57 milyar dolar olan ihracat değeri 2019 yılında 65 milyar dolara yükseldi. İthalatta ise 2013 yılında 48 milyar dolar olan değer, 2019 yılında 43 milyar dolara düştü.
KOBİ’lerin toplam ihracatının %46,1’i Avrupa ülkelerine yapıldı
KOBİ’ler tarafından 2019 yılında yapılan ihracatın %46,1’ini Avrupa ülkelerine, %36,5’sı Asya ülkelerine gerçekleştirildi. KOBİ’ler ithalatının %42,9’u Avrupa ülkelerinden, %47’sini Asya ülkelerinden yaptı.
2019 KOBİ’lerin ihracat ve ithalat değerlerinin ülke gruplarına göre dağılımı (Milyon ABD $)
KOBİ’lerin ihracatının %91,4’unu imalat sanayi ürünleri oluşturdu
KOBİ’lerin 2019 yılı ihracatında giyim eşyası sektörünün payı %14,4, tekstil ürünlerinin payı %10,2 ve başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipmanların payı %10,1 oldu. KOBİ’lerin 2019 yılı ithalatında ise öne çıkan ürünler, %20,1 ile ana metaller, %16,8 ile kimyasallar ve kimyasal ürünler, %10,8 ile başka yerde sınıflandırılmamış makine ve ekipmanlar ve %6,5 ile tarım ve avcılık ürünleri ve ilgili hizmetler oldu.
Mali ve mali olmayan şirketlerin 2019 yılına ilişkin toplam gayri safi yurtiçi Ar-Ge harcamasının 8 milyar 984 milyon TL’sini KOBİ’ler gerçekleştirmiştir. Bu harcama mali ve mali olmayan şirketler Ar-Ge harcamasının %31’ini oluşturmaktadır. Tam Zaman Eşdeğeri (TZE) cinsinden mali ve mali olmayan şirketlerde toplam 112 bin 338 kişi Ar-Ge personeli olarak çalıştı. TZE cinsinden bu personelin %47,1’i KOBİ’lerde istihdam edilmiştir.
KOBİ’lerin 325 patenti tescil edildi
2019 Büyüklük gruplarına göre patent başvuru ve tescil sayılarının dağılımı
2019 yılında KOBİ’lerin toplam patent başvuru sayısı bin 416 olurken, aynı yıl 325 patent tescil edilmiştir. KOBİ ölçeklerinde ise en yüksek patent başvurusu 491 ile mikro ölçekli girişimler tarafından yapılırken, patent tescil sayısında ise 137 patent tescili ile orta ölçekli girişimler ilk sırada yer almıştır.
AÇIKLAMALAR KOBİ’lere ait istatistikler, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından gerçekleştirilen Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri Araştırması kapsamında yer alan girişimlerin, Yıllık Sanayi ve Hizmet İstatistikleri ile Dış Ticaret İstatistikleri, Araştırma-Geliştirme Faaliyetleri İstatistikleri, Türk Patent ve Marka Kurumunun patent başvuru ve tescil verileri kullanılarak hazırlanmıştır.
Finansal Çöküşe Giden Yol: Bu 5 Riski Tanıyor musunuz?
Riskleri yok etmek mümkün değildir ama yönetilebilir.
Her kurumun bir risk yönetimi politikası olmalıdır.
Riskler arasında etkileşim olabilir: Örn. likidite krizi sistemik krize dönüşebilir.
Finansal tablolarla ve rasyolarla bu riskler düzenli izlenmelidir.
Finans dünyası büyük kazançlar kadar büyük tehlikeleri de içinde barındırır. Bu tehlikeler çoğu zaman görünmezdir ve çoğu yatırımcı, girişimci ya da yönetici fark ettiğinde çok geç olabilir. Oysa bu riskleri önceden tanımak, finansal krizlerden korunmak için en büyük silahtır.
İşte bilmeniz gereken 5 temel finansal risk türü:
1. Kredi Riski: Güvendiğiniz Dağlara Kar Yağabilir
Bir kişi, kurum ya da devlet, size olan borcunu geri ödemezse ne olur? İşte bu durum kredi riskidir. Bankaların kredi verirken uyguladığı uzun analizler, tahvil alan yatırımcıların yaptığı araştırmalar hep bu riski azaltmak içindir.
📌 Örnek: Bir şirketin vadeli satış yaptığı müşteri iflas ederse, o satış doğrudan zarara dönüşür.
2. Piyasa Riski: Dalgalı Denizde Sabit Duramazsınız
Döviz kurları, faiz oranları, hisse senedi fiyatları ve emtia değerleri sürekli değişir. Bu değişimler, yatırımcılar için kazanç fırsatı olduğu kadar büyük kayıplar da yaratabilir. İşte bu dalgalanmalardan kaynaklanan zarar riski, piyasa riski olarak adlandırılır.
📌 Örnek: Dolar borcu olan bir şirket, kurun hızla artmasıyla maliyetlerini karşılayamaz hale gelir.
3. Likidite Riski: Elinizde Varlık Var Ama Nakit Yok
Bazı varlıklar vardır ki elinizde olsa bile, anında satılamaz. Satılsa da ciddi değer kaybı yaşanabilir. Bu durumda karşımıza çıkan risk “likidite riski”dir. Likidite, bir varlığın ya da şirketin nakde kolay çevrilebilmesiyle ilgilidir.
📌 Örnek: Elinizde milyonluk bir gayrimenkul vardır ama kısa vadede borç ödemeniz gerekiyordur. Satmaya kalktığınızda alıcı bulamazsanız, likidite sorunu yaşarsınız.
4. Sistemik Risk: Zincirleme Çöküş Riski
Finansal sistem iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. Bir kurumun batması, diğerlerini de sürükleyebilir. Bu yayılma etkisi sistemik risk olarak adlandırılır.
📌 Örnek: 2008’de ABD’deki Lehman Brothers’ın iflası, tüm dünyadaki bankacılık sistemini etkiledi ve küresel krizi tetikledi.
5. Temerrüt Riski: Gecikme, Belki de Hiç Ödeme Yok
Kredi riskiyle yakın olan bu kavram, özellikle sabit vadeli ödemelerde ortaya çıkar. Bir borcun vadesinde ödenmemesi ya da hiç ödenmeyeceği endişesi temerrüt riskidir.
📌 Örnek: Bir devlet, ekonomik kriz nedeniyle dış borç faizini ödeyemeyeceğini ilan ederse, yatırımcılar için bu ciddi bir temerrüt riskidir.
Risk Kaçınılmaz Ama Yönetilebilir
Risk olmadan kazanç olmaz. Ancak riskleri tanımadan yapılan her yatırım bir kumardır. Kurumsal finans, bireysel yatırım ve şirket yönetimi gibi tüm alanlarda, bu 5 riski yönetebilmek hayati önem taşır.
Unutmayın: 🔹 Her risk ölçülebilir. 🔹 Her risk kontrol altına alınabilir. 🔹 Riskin farkında olan, kayıplarını azaltır.
İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.
Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.
“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?
Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.
Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.
Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar
1. Performansın Göz Ardı Edilmesi
Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.
2. Vasatlık Teşviki
Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.
3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski
Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.
4. Adalet Algısının Bozulması
Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.
Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler
Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.
Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.
Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.
Pozitif Yanı Var mı?
Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.
Alternatif Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret
Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.
Eşitlik mi, Adalet mi?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.
Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.
Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.
Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..
Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.