GÜNDEM
LİYAKATIN YENİ ADI : NETWORKING
LİYAKAT Sistemine güncel bakış açısı, yeni yaklaşımlar, geçersiz önyargılar

Yayınlanma:
2 sene önce|
Yazan:
Kemal Emirhan Mendi
Bir işe alım uzmanı Kemal Emirhan MENDİ LİYAKAT ve İŞE ALIMLARDA yeni Trendleri yazdı.
Liyakat konseptine bakıldığı zaman ilk aklımıza gelen doğal olarak “insanların çalıştığı zaman çalıştıkları işteki performanslarının baz alınması, kişilerin sosyal ve işe yönelik yetkinliklerinin değerlendirilerek dürüst bir değerlendirme sonucu iş yerindeki devamlılığının belirlenmesi” beklenir. Hatta bizzat T.C. Anayasası, “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez” şeklinde bir ibareye sahiptir.
Bu durum incelendiğinde bizlerin aklına gelen ilk şey “gerek işe girerken gerekse çalışırken korkmamı gerektiren bir şey yok” şeklindedir. Peki ya gerçekten öyle mi yoksa bu bizim yaşadığımız bir illüzyon mu?
Yurdum İnsan Kaynakları Nasıl İşler
Bu tanımlar ve düşüncelerimiz teoride hem İnsan Kaynakları Yönetimi açısından hem de Kamu Yönetimi açısından en temel yapı taşları arasında görülmektedir. Ama pratikte ülkemiz şartları incelendiğinde en kurumsal sayılabilecek firmalarda bile “…. Kişisinin …’sının …’sı” şeklinde çalışan kişileri görüyoruz ve bu kişilere çalışma arkadaşlarınca rahatlıkla gözlemlendiği şekliyle “Performans Sistemleri bu kesime uygulanmıyor, ya da şeklen uygulanıyor”.
Yeni İşsizler Ordusu Ne Yapacak
Benim ve sizlerin birçok yeni mezun arkadaşımızdan her iş arayışı sürecinde duyduğumuz net bir söz var “Dayının veya Amcanın olması lazım”. Bu sözü eminim ki belki onlarca değilse yüzlerce kez duymuşuzdur. Peki bu düşüncenin yerleşmesine yer vermek ne kadar doğru? Veya bu işsizler ordusunu oluşturan özellikle genç kesin niçin bu kadar umutsuz da iş arama gereği dahi duymuyor? Bu “iş aramama modunda” haklı yanları var; yok mu? Günümüzde yeni mezun arkadaşlarımızın hep akıllarındaki düşünceler böyle iken “İnsan Kaynakları Uzmanlarımız” ise baktıklarında kalifiye kişileri tercih ediyor. Biraz kendini geliştirmesi, biraz tecrübesinin olması, biraz ofis ortamlarını bilmeleri beklentiler dahilinde oluyor. Bu beklentileri yeni mezun arkadaşlarımızın da kendileri de düşünmeleri gerekli lakin üniversitelerimizde yapılan toplantılar veya paneller doğrultusunda sorulan “Peki mülakatlarda ne yapacağız?” sorularına cevaben yeterli cevap verebilmemiz de gerekli, unutmayalım ki İşsizler Ordusu kavramını da biz yarattık.
Networking
“Networking” oldukça önemli gördüğümüz bir kavram fakat birçok kişi bu tarz önemli görülebilecek kişilere dokunamayacak durumda ve yine de oldukça kendini geliştirmiş veya geliştirmeye açık insanlar. Bu kişilerin şans sahibi olmasının önünü kapatmamız hem bizzat kendi çalışma hayatımızda yanı başımızda işinde başarılı ve yetkin çalışma arkadaşlarıyla çalışmamıza, hem de gelecekte devamlılığımızı sağlayacak kişilerin geliştirilmesi açısından engel olan bir duruma sebep veren bir koşul yaratmaktadır. Elbette “İnsan tanımak hazinedir” diye düşünmemiz de gerekli zira hepimiz gün gelip belli başlı durumlarla karşılaşıyoruz ve bu durumlar karşısında çözüme fayda sağlayabilecek insanlar arıyoruz. Ancak bunu “Nepotizm” ile diğer deyiş ile “akraba-tanıdık kayırmacılıkla” karıştırmamamız gerekli.
Liyakata Uygun Davranan İşletme Ne Kazanır, Uymamanın Faturası Nedir?
Günümüzdeki “Liyakat” anlayışının düzeltilmesi hepimizin elinde, bu “zaten olmaz” algısının düzeltilmesi bizim için bir prensip ve çalışma koşulu haline gelmeli ki ülkemize ve çalışma sektörlerimize ilerleyen zamanlarda dönüp baktığımızda “Yaptığımız iş emin ellerde” diyebilelim. Şu anda verime sahip olan firmalardaki aktif iş gücümüz ilerleyen zamanlarda farklı pozisyonlara uygun hale geldiğinde ya da emekli olduğunda devamlılık sağlayabilmemiz o işletmede uygun yetkinliklere, motivasyona ve yaşam koşullarına sahip kişiler doğrultusunda mümkün olabilir ancak rotamızı düzeltmediğimiz takdirde ilerleyen zamanlarda gördüğümüz sadece “yaptığı işe uzak ancak maaşıyla mutlu, çarklar dönsün yeter” düşüncesi ile hareket eden insanlar olacaktır. Ve bunun sonunda elimizde sadece kabuk niteliğinde firmalar olacaktır ki bu firmalar da gelişen sektörler çerçevesinde -gelişime kapalı olduğundan- her kabuk gibi bir gün çatlayacaktır.
Liyakat Uygulanmayan İnsanların Yetkinliği Olan İnsanlar Üzerinde Etkisi Nedir
Liyakat kavramına uymayan insanlar çevresinde gerek sosyal gerek ise performans açısından birçok etkiye sahiptir. Etrafında gerçekten işine dört elle sarılmış olan kişiler bu kişileri gördüğünde “Ben neden kendime yükleneyim ki?” sorusunu sormaya başlayacaktır. Bu sorular çıkmaya başladığında parmakla gösterme durumları da yaşanacaktır. Ancak bu durum sadece aynı konumdaki kişileri değil yöneticilerini de etkileyecektir. Zira yöneticiler çifte standart yapmak zorunda hissedecek ve etik bir ikilemde kalacaktır. Bu tarz ikilemler çalışanlar arasında hem yöneticinin otoritesini sarsacak hem de çalışanların şirkete olan bağlılıklarını azaltacaktır. Unutulmamalıdır ki motivasyon sadece para ile değil kişilerin orada kendilerini önemli hissetmesi, yaşadıklarının göz önüne alınması gibi durumlara da bağlıdır. Şirket içindeki durumların haricinde şirket dışında sosyal görüşmelerimizde de bu kişilere özel durumlara sebep olunmalı gibi bir algı yaşanmaktadır. Bunun gibi durumlar “arkadaş çevresinde mutlaka o kişi de olmalı ya da arkadaş çevremizde olmazsa şirket içinde de onunla ters düşebilirim” düşüncesine sebep olabilmektedir.
İşe Uygun Olmayan İnsanları Kazanmanın Maliyeti Nedir?
Açıkça görülmektedir ki “liyakata uymadan, iyilik olsun” diye işe aldığımız kişiler çok çeşitli olumsuz sonuçlara davetiye çıkarmaktadır. Lakin böyle olmak zorunda değil tabi ki. Bu kişiler mutlaka liyakat kuralları çerçevesinde değerlendirilmeli ve uygunluğunun performans değerleme sistemleri dahilinde gün ışığına çıkarılması gereklidir. Kişinin “güçlü ve geliştirmeye açık yönleri” belirlenmeli ve bu doğrultuda gelişimi Planlanmalı. Günümüzde birçok firma hem dışarıya dönük yaptığı işe alımlarında hem de kendi dahilindeki personellerinde çeşitli eğitim ve geliştirme uygulamaları sağlamaktadır. Bu tarz uygulamalar bahsettiğimiz liyakat uygulanmamış kişilere daha yoğun bir şekilde uygulanarak biran önce pozisyonuna uygun hatta daha ileriye taşıyacak bir biçimde geliştirilmelidir. Elbet bu uygulamalar her şirketin planlama ve bütçesini etkilemektedir. Ancak bu uygulamaların pozitif etkisine baktığımızda personelinin gelişimine destek veren firmalar: sektörel gelişmelere / değişime çok daha kolay adapte olacak, eğitimler takım çalışmasını destekler nitelikte olduğundan ve değerli hissetme duygusunu pekiştirdiğinden, çalışanları da işlerinde çok daha yetkin ve işletmelerine çok daha bağlı hale geleceklerdir.
Kemal Emirhan MENDİ
İşe Alım Uzmanı
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİNİN ORTAYA ÇIKIŞ KOŞULLARI VE ALMANYA UYGULAMASI
Erol TAŞDELEN Sosyal Piyasa Ekonomisi’nin doğduğu ve Almanya özelinde direkt uygulandığı, Almnaya’nın İkinci Dünya Savaşı enkazından çıkışının ve tekrar ayağa kalkmada önemli bir model olan Sosya Piyasa Ekonomisini pratiğini inceledi…

Yayınlanma:
18 saat önce|
01/04/2023Yazan:
Erol Taşdelen
Batı Avrupa ülkelerinin bazılarında köklü bir biçimde yerleşmiş, geleneği olan parlementer sisteme -İngiltere, Fransa gibi karşılık Alman parlamentarizmi geçmişi pek uzun olmayan bir rejim görünümünü taşımaktadır[1]. Parlamenter demokratik bir rejimin kurulabilmesi ise ancak Wilhelm Almanya’sının savaşta yenik düşmesiyle mümkün olmuş; bu rejim altında önderlik ürünü oynamak da reformist Sosyal-Demokratlara düşmüştür. Bugünkü Batı-Almanya demokrasinin başlangıç tarihi III.Reieh’in düşüşünü izleyen Müttefik İşgali’nin sona erme tarihi olarak kabul edilebilir[2].
II.Dünya Savaşı sonunda yenik çıkan Almanya’nın toprakları İngiltere, Fransa-A.B.D., Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmişti. Sovyet işgal bölgesi içinde kalan eski başkent Berlin de aynı şekilde dört güç tarafından paylaşılmıştı. Yani 1945 yılında dört ayrı Almanya ortaya çıkmıştı. İki ayrı Alman devletinin kurulması 1949’da oldu. Batılı üç devlet kendi işgalleri altındaki toprakları birleştirmesiyle Federal Alman Cumhuriyeti, Sovyet bölgesinde de Demokratik Alman Cumhuriyeti kuruldu. Her ne kadar Postdam’da (Temmuz-Ağustos 1945) Üç Büyükler Almanya’nın tek bir ekonomik birim olarak tutulması ve değişik işgal bölgeleri için ortak bir siyaset uygulanmasını kararlaştırdılarsa da, Batılı ülkelerle Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerin bozulmasıyla başlayan soğuk savas birbirinden ayrı iki Almanya’nın ortaya çıkmasına neden oldu[3].
Almanyanın özerkliğini kısıtlayan sınırlamalar kademe kademe kaldırıldı ve 1955’de, Londra ve Paris Anlaşmaları ( l955’de) gereği B. Almanya tamamen bağımsızlığını kazandı.
Sovyetler Birliği, kendi işgal bölgesinde, Alman militarizminin tarihsel temeli olan Prusya “Junkerleri”nin topraklarını parçalamağa ve endüstriyi hızla devletleştirmeğe başladı. A.B.D. ise, Almanya’da liberal bir ekonomi anlayışına dayanan federasyon kurmak istiyordu[4]. D.Almanya’daki ekonomik uygulamalar ayrı bir araştırma konusu oluşturduğundan burada üzerinde durulmayacaktır. Araştırma konusuna esas olan “sosyal piyasa ekonomisi” B.Almanya’da uygulandığından, burada B.Almanya üzerinde durulacaktır.
Sosyal piyasa ekonomisi yaklaşımı F.Almanya’da bütün kitle partilerince benimsenerek toplumun ortak ekonomik sistem yaklaşımı olarak kabul edilmiştir. Yaklaşım önce Hristiyan Demokrat Partisinin 1949’daki Düsseldorf Toplantısında benimsenmiştir. Alman Sosyal Demokrat Partisi ise 1959’daki Godesberg Programından sonra sosyal piyasa ekonomisine yönelmiştir[5]. Alman Sosyal Demokrat Partisi, Godesberg Programında, ünlü ” mümküm olduğu kadar piyasa ekonomisi, gerekli olduğu kadar planlama” formülünü benimsemiş ve bu anlayışa iktidarında sadık kalmıştır[6]. Schiller ve Schmitt’in uygulamalarıyla sosyal demokrat ekonomik sistem yaklaşımı olarak gündeme gelmiştir. Bu yaklaşımda Keynesci politikalar sosyal piyasa ekonomisiyle bütünleştirilmiştir. Öte yandan Alman Liberal Partisi de sosyal piyasa ekonomisini benimsemiştir. Böylece iktidar değişmelerine karşın, Almanya’nın ekonomik sistem modeli olmaya devam etmektedir[7].
Sosyal demokrat partilerin piyasa sistemini tercih etmesi, Marxizmden kopmuş, bağımsız sosyal demokrat çizginin doğuşunu belirlemiştir. Piyasa ekonomisinin, sosyal piyasa ekonomisi olarak düzenlenmesi ve Almanya’da ilk uygulamasının ortanın sağındaki partilerde gerçekleştirilmesi, başlangıçta Alman Sosyal Demokrat Partisinin bu yaklaşıma ısınmasını geciktirmiştir. Ancak zaman içinde, bu çekingenlik kaybolmuş ve Sosyal Demokrat Parti de sosyal piyasa ekonomisine sahip çıkmıştır. 1980’li yıllardaki uygulamalarda sosyal demokrat partiler sosyal piyasa ekonomisine daha çok sahip çıkma durumdadır[8].
Sosyal piyasa ekonomisinin Almanya’daki uygulaması üç ana döneme ayrılarak incelenmektedir.
Sosyal Piyasa Ekonomisinin İlk Dönemi: Bu dönem 1948’deki para reformu ile başlayıp 1960’lara kadar süren savaş sonrası ekonominin yeniden kurulması dönemidir. Ekonominin yeniden kurulmasına yönelik ilk dönemde, ekonemik düzen politikası öncelik ve ağırlık kazanmıştır. Piyasa ve rekabet sistemine işlerlik kazandıracak uygulamaların, sosyal kontrolle birlikte uygulamasına yönelik önlemleri ağırlık verilmiştir. Ekonominin yeniden kuruluş dönemi olduğu için, yatırım malları endüstrisine ağırlık verilmiş, fakat çok geçmeden tüketim malları endüstrisinin de planlı biçimde feşviki yoluna gidilmiştir[9].
Bu dönemde, Kore savaşının yarattığı ekonomik canlanma, ekonomi üzerine olumlu etki yapmıştır. Para reformu sonrasından beri hazırlıkları devam eden, Rekabet Sınırlamalarına Karşı Kanun 1957’de çıkarılabilmiştir. Bu kanun sosyal piyasa ekonomisinin temel yasası olarak kabul edilmektedir. Zira, piyasaların rekabet yoluyla düzenlenmesi, rekabetin korunup geliştirilmesi bu kanunla sağlanmaktadır. Bu dönemde sosyal piyasa ekonomisi, ekonomik büyümenin en iyi sosyal politika olduğu şeklinde bir yaklaşıma sahiptir. Ancak bu teze geçerlilik kazandıran temel gerçek, Almanya’nın 19.yy’dan beri çok iyi bir sosyal güvenlik sistemini zaten kurmuş olmasında yatmaktadır. Çalışanların korunması, çalışma sürelerinin düzenlenmesi, iş sözleşmesinin hukuksal açıdan korunması, sosyal sigorta sistemi ve iş piyasasının düzenlenmesi sağlanmış bulunmaktaydı. Böylece, sosyal piyasa ekonomisinin sosyal-politik temelleri hazır bulunmaktaydı. 1949’da toplu iş sözleşmesinin bağımsız işçi ve işveren sendikalarınca karara bağlanmasını düzenleyen yasal düzenlemeler getirilmiştir[10].
Almanya’da işçinin yönetime katılmasına ilişkin uygulamalar, endüstrileşmenin yarattğı toplumsal ve ekonomik sorunlara bir tepki olarak doğmuştur. İşçi katılımının siyasal ve ekonomik bunalım dönemlerinde güçlendiği görülmüştür. Katılma düşüncesi ilk kez 1840’larda endüstrileşmenin yol açtığı geniş işsizlik, kötü çalışma koşulları ve işçiler arasındaki yaygın rahatsızlığı gidermek amacıyla ortaya çıkmıştır. Almanya’da işçinin yönetime katılması düşüncesi 1880’lerde iyice güncellik kazanmıştır. İşçiler çalıştıkları işletmelerde karar verme sürecine katılma isteklerini gittikçe artırmışlardır. 1905 yılında kabul edilen bir yasa ile, 100 ve daha çok işçi çalıştıran bütün maden işletmelerinde işçi komitelerinin kurulması zorumluluğu getirilmiştir. 19l6 yılında çıkarılan Yardımcı Hizmet Yasası ile 50 ve daha çok işçi çalıştıran işletmelerde ücretli ve maaşlılardan oluşan işçi komitelerinin kurulması zorunlu kılındı. Bu komiteler fabrikada çalışan işgörenleri temsil eden bir organ olacak; çalışanların fabrikanın örgütlenme biçimine, ücretlere ve öteki çalışma koşullarına ilişkin istek ve yakınmalarını işverene iletmekle görevli olacaklardı. Komitelerin, işverenle uyuşmazlığa düşmeleri halinde, yeni kurulan özel mahkemelere başvurma hakları olacaktı. 15 Kasım 1918’de işçi sendikaları ile işverenler arasında imzalanan Ulusal Sözleşme, iki taraftan eşit sayıda temsilcinin katılacağı Ortak Endüstri Birlikleri’nin oluşturulmasını öngörüyordu. Bu yönde başlatılan uygulama, gerçekte, işçilerin belirli konularda işvereninkine eşit haklarla yönetime katılması ve birlikte yönetim anlamını taşıyordu. 20 Ocak 1934’de kabul edilen yeni yasaya göre, işçi-işveren ilişkileri “iş toplumu” (ya da çalışma toplumu) ilkesi gereğince yönetilecekti. Bu ilke, işverenin önder (führer), onun ücretli ve maaşlı işgörenlerinin de izleyenler olarak hareket etmelerini ve bunların ulusun ve devletin ortak gönencini geliştirmek üzere birlikte çalışmalarını öngörmekteydi. Gerçek yönetim ve denetim yetkilerini işverende toplayan bu uygulamaya Aralık 1946’da BirIeşik Denetim Komisyonu tarafından son verilmiştir. Kabul edilen yeni bir yasa ile birlikte yönetim yeniden canlandırılmıştır. Birlikte yönetim, işçi kuruluşlarının büyümesi ve bilinçlenmesi ile beraber giderek güçlenmiş; 9 Nisan 1949’da çıkarılan. Toplu Sözleşme Yasası ile kendini tamamen kabul ettirmiştir. Birlikte yönetimin tüm endüstri işletmelerine uygulanmasını öngören tasarı ise, 20 Temmuz 1952’de kabul edildi[11].
Batı Alman birlikte yönetim sistemi, batı ülkelerinde bugüne dek gerçekleştirilmiş bulunan endüstriyel demokrasi yöntemlerinden en etkin ve en gelişmiş olanıdır.
Sosyal piyasa ekonomisinin ilk döneminde (1948-60), emeklilik maaşlarının değişen koşullara uydurulması, çalışanların sosyal sigorta sistemine alınmasıyla, sosyal güvenlik sisteminin daha da gelişmesi sağlanmıştır. Bunlar yanında toplumun geniş kesimlerinin mülk sahibi yapılması sosyal güvenlik anlayışının merkezi konusu olmuştur. Banka tasarrufları ve konut edinme özellikle teşvik edilmiştir. Ancak “önce büyüme, sonra gelir dağılımı” görüşü[12] ekonominin yeniden kurulması döneminin kapanması ile değişmiş, sosyal adalet ön plana çıkmaya başlamıştır[13].
Sosyal Piyasa Ekonomisinin İkinci Dönemi: Ekonominin yeniden kurulma düzeninin kapanması ve hızlı ekonomik gelişme, sosyal piyasa ekonomisinin gerçekleştirmek istediği toplumsal ve sosyal politika önlemlerinin daha çok ön plana çıkmasına yol açmıştır.
1958’de parasının konvertibilite kazanması ile dünya ekonomisine açılarak bütünleşmeye girmiştir.1961’deki dış ticaret yasası çıkarılmıştır. Bu yeni düzenleme ile sosyal piyasa ekonomisinin kuralları dış ticaret alanına da uygulanmaya başlamıştır. Bu arada enflasyon ve ithal edilmiş enflasyonla karşılaşılmıştır. Fakat şimdiye kadar istikrar politikası olarak daha çok para politikasına bağlı kalınmıştı. Oysa yeni durumda enflasyon sorunu konjonktür politikasına yeni araçlar gerektirmiştir. İşgücü kalitesinin arttırılması için eğitim ekonomisi ön plana çıkmıştır. Ayrıca büyümenin maliyetleri ve çevre sağlığı dikkati çektiği gibi, uzun dönemli büyümenin ön koşulu olarak kamusal altyapı hizmetlerinin gerekliliği kendini daha çok hissettirmiştir[14].
Müller-Armack’a göre sosyal piyasa ekonomisi, önceden belirlediği amaçlara daha etkin ve tutarlı biçimde devam etmelidir. Bunun için toplumsal çerçevenin genişletilerek toplumsal amaçlara ağırlık verilmesi önerilmiştir. Böylece yeni bir toplumsal politika; rasyonel bir toplum politikası oluşturulmak istenmiştir. Para politikasının yanında, konjonktürel bir maliye politikası, uzun dönemli bir bütçe politikası, çevre sağlığı ve altyapı politikası gerekli olmuştur. Yeni çözümlere gidilemeden 1966-67 ekonomik krizi kendini göstermiştir. Bunun sonucunda daha çok muhafazakar eğilimli Hristiyan Demokrat Parti iktidardan ayrılmıştır. Sosyal Demokrat Parti ile getçekleştirilen kısa bir büyük koalisyondan sonra, Sosyal Demokrat Parti bu kez küçük Liberal Parti ile koalisyon oluşturarak iktidara gelmiştir. Sosyal Liberal koalisyonun Sosyal Demokrat Ekonomi Bakanı Schiller literatülde ağırlık kazanmaya başlayan “bilimsel veya rasyonel ekonomi politikası” yaklaşımına dayanmıştır. Böylece ikinci dönemdeki amaçlar gerçekleştirilmeden sosyal piyasa ekonomisinin üçüncü dönemi başlamıştır[15].
Sosyal Piyasa Ekonomisinin Üçüncü Dönemi: Bu dönemde rasyonel ekonomi politikası yaklaşımı önem kazanmıştır. Rasyonel ekonomi politikasının yönlendirici ve şekillendirici görevi, mevcut ekonomik durumla toplumda arzulanan ekonomik durum arasındaki farka bağlı olarak belirlenmektedir. Burada ekonomik kaynakların sınırlılığı nedeniyle ekonomi politikasında öncelikleri belirlemek gerekmektedir. Rasyonel düşünceye bağlı yaklaşım, o andaki bilgi düzeyinin ışığında çeşitli seçenekler arasından beklentilere ve amaçlara en uygun olanının seçilmesini gerektirmektedir. Ekonomi politikasında, rasyonel ekonomi politikasının araçları ile ekonomik düzen politikasının temel ilkelerine uygunluk arasındaki çelişkinin çözümü, belirlenen konseptlerin içsel tutarlık içinde ele alınmasıyla sağlanabilir. Seçilen araçlar, belirlenen konsepte uygunluğu açısından değerlendirilmektedir. Seçilen araçların fiili ve şekli uygunluklarının değerlenririlmesi gerekmektedir. Bunun için seçilen araçların dozajlama ve kullanılma sürelerinin dikkate alınması gereklidir[16].
F.Almanya, öncelikli ilkesi piyasa düzeni (yani özgür tüketim ve işyeri seçimi, özel mülkiyet, serbest rekabet, serbest girişimcilik, mal ve faktör fiyatlarının ademi merkeziyetçi biçimde oluştuğu) olan, ama aynı zamanda ekonomi ve toplumun genel gelişiminde yatırım, tüketim, istihdam, sosyal transferler ve kamusal girişimcilik olarak devletin etkin rol aldığı bir ekonomidir. F.Alman Anayasasının “sosyal hukuk devleti” anlayışına uygun olarak sosyal demokrasinin sosyal devlet modeli benimsendi. Toplumsal ve ekonomik sürecin doğrudan ve dolaylı devlet müdahaleleriyle yönlendirme ve planlaması yapıldı. Uygulanan politika, artan demokratikleşme ve ayrıcalıkların kaldırılmasıyla toplum içindeki politik ve ekonomik güçle iktidarın yeniden dağılımını sağladı. Özel mülkiyetin kötüye kullanımı önlenmiş ve eskiden kalmış bazı hukuk kurallarının liberalleşmesi sağlanmış oldu. İstikrar içinde büyüme amacı izlenerek, fiyat istikrarı, yüksek istihdam düzeyi, ödemeler dengesi ve sürekli büyüme gerçekleştirildi. Merkezi ve yerel yönetimlerin bölgesel yapı politikaları koordine edildi. İstihdam yapısını iyileştirici, çalışmayı teşvik yasası getirildi. Mesleki eğitimi ve eğitime teşvik yasasıyla bu alanlar düzenlendi. Özel ayrıcalıklar kaldırılarak toplumsal alanın demokratikleşmesi ve liberalİeşmesi sağlandı. Çalışma ve sosyal boyut birlikte öngörüldü[17].
Liberallesme ve demokratiklesme politikası öncelikle şu alanlarda gerçekleştirildi:
1.İşletme düzeni,
2.Rekabet yasasının yeniden düzenlenmesi,
3.Yönetime katılma.
Almanya’daki rasyonel (bilimsel) ekonomi politikasının gelişmesine paralel olarak, aynı zamanda Fransa’daki planlama yaklaşımı da AET ( bugün AT ) içinde taraftar bulmaya başlamıştır. İşte bu ortamda Almanya’da Sosyal Demokratların iktidara gelmesi ile ekonomi bakanı Schiller rasyonel, Sosyal piyasa ekonomisi yaklaşımını savunmuştur. Burada daha çok, ekonomi politikası ile makro süreci yönlendirirken, mikro yönlendirme piyasalara bırakılmaktadır. 1967’de kabul edilen “ekonomik istikrar ve büyüme yasası” ile ekonomi politikasının yönlendirme görevi piyasa ekonomik düzeni çerçevesinde dört amaç etrafında somutlaştırılmıştır:
- Fiyat istikrarı,
- Yüksek istihdam düzeyi,
- Dış ticaret dengesi,
- Sürekli ve dengeli büyüme[18].
Makro süreç olarak ekonominin genel yönlendirmesinin araçları, maliye politikası araçlarıyla genişletilmiştir. Bu amaçlar birlikte ekonominin genel dengesini belirlemektedir. Bu dengenin bozulması durumunda devletin ekonomi politikası ençok aksayan amaç konusunda yoğunlaşmaktadır. Ekonominin genel gelişmesi, bağımsız bilimsel bir komisyonca, yıllık olarak değerlendirilerek rapor haline getirilmektedir. Alınan önlemlerin sisteme uygunluğuna genel olarak bağlı kalınmaktadır. Yine bu düzenlemeler, klasik ve statik tam rekabet düşüncesi yerine, ekonomik özğürlükle, ekonomik gücün belli bir senteze ulaştığı optimal rekabet yoğunluğu yaklaşımına dayalı olan dinamik süreç oluşturan fonksiyonel ve etkin rekabet, piyasa düzeninin yönlendirilmesi için ekonomik düzen, ekonomik süreç (konjonktür-büyüme) ve ekonomik yapı politikaları yeni bir sentez ve etkinliğe ulaşmıştır[19].
Pratiğe açık bir yaklaşım olarak makro ekonomik yönlendirmenin uzun dönemli gelişmesi üzerine yapılan çalışmalar, büyüme yaklaşımının “kaliteli yaşam” ; “çalışma ortamının insancıllaştırılması”; demokratikleşme, yeni bir “tam istindam” anlayışı; gelir dağılımında adalet; yeni bir büyüme ve yapısal politika ve özellikle sektörel yapı politikası önerilmektedir. Yeni sektörel yapı politikasının sosyal piyasa ekonomisindeki yaratacağı yeni değişikliği dördüncü dönem olarak değerlendirmeler yapılmaktadır. Sosyal piyasa ekonomisinin gelecekteki gelişmesi için stagnasyon ve enflasyonun olmadığı ve otomasyonun gerçekleştiği bir ortamda daha çok sosyal güvenlik ve daha çok sosyal adalet yaratıcı integrasyon formülüne ihtiyacı olduğu ileri sürülmektedir[20].
Erol TAŞDELEN – Ekonomist www.bankavitrini.com
BİRİNCİ BÖLÜM:
KRİZE ÇARE: ‘SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ’ Mİ? – BankaVitrini
[1] E.Çam,”Devlet Sistemleri”,Der yay.İst.1987,s.243.
[2] G.Therborn,”Sermaye Egemenliği ve Demokrasinin Doğuşu”, Çeviren:Ş.Tekeli,l.Baskı,Versö yay.Ank.1989,s.23.
[3] E.Çam,a.g.e. ,s.252.
[4] O.Sander,”Siyasi Tarih -Birinci Dünya Savaşının Sonundan 1980 i e Kadaı’-“, Imge ki t. yay. ,Ank.1989, s. 201.
[5] H.Erkan-C.Erkan,a.g.e.,s.ı06.
[6] İ.Cem,a.g.e.,s.l56.
[7] H.Erkan-C.Erkan,a.g.e.,s.106.
[8] H.Erkan-C.Erkan,a.g.e.,s.l27.
[9] H.Erkan,a.g~e.,s.ll4-115.
[10] H.Erkan,a.g.e.,s.115.
[11] İ.A. Dicle “Endüstriyel Demokrasi ve Yönetime KatıIma”, Ank.,ODTÜ,1980,s.139-146…. Birlikte Yönetim konusunda daha geniş bilgi için bknz.a.g.e. ,s.139-161.
[12] A Century of Pay, (London,1968,s.312) adlı eserinde E.H. Phelps-Brown,1895-1960 yılları arasındaki dönemin büyük bir bölümünde, ücretli başına yıllık ortalama ücretin, sanayide yaratılan yıllık ortalama katma-değere (yıllık ortalama gelire) oranının, A.B.D., İngiltere,Almanya ve İsveç’te düştüğünü, buna karşılık aynı ülkelerde bu dönemde, reel ücretlerin,üretkenlik artışına paralel olarak yükseldiğini gösteriyor. Phelps-Brown’un ücret/gelir oranı dediği şey Marksist iktisatta kabaca v/s+v şeklinde ifade edilen orana takabül ediyor. Oysa ücret/gelir 0ranındaki bir düşme, sömürü haddinin yani s/v’nin artması demektir.(G.Therborn,a.g.e.,s.53).
[13] H.Erkan,a.g.e.,s.115. (3) H.Erkan,a.g.e.,s.115.
[14] H.Erkan,a.g.e.,s.115. (3) H.Erkan,a.g.e.,s.116.
[15] H.Erkan,a.g.e.,s.115-116.
[16] H.Erkan,a.g.e.,s.117-118.
[17] H.Erkan-C .Erkan, a.g. e. , s .152-153.
[18] H.Erkan,a.g.e~,s.118
[19] H.Erkan,a.g.e.,s.118-119.
[20] H.Erkan,a.g.e.,s.119.
GÜNDEM
Silivri Tapu Müdürlüğü’ne ‘rüşvet’ operasyonu: 79 gözaltı
Silivri Tapu Müdürlüğü’ne düzenlenen rüşvet operasyonunda 79 şüpheli gözaltına alındı. Memurların rüşvet alarak işlemleri öne aldığı ya da usulsüz işlem yaptıklarını belirledi.

Yayınlanma:
2 gün önce|
31/03/2023Yazan:
BankaVitrini
Silivri Tapu Müdürlüğü’ne yönelik düzenlenen rüşvet operasyonunda 79 kişi gözaltına alındı.
Silivri Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan ‘rüşvet’ soruşturması kapsamında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri 22 Nisan 2022 ile 28 Ağustos 2022 tarihleri arasında Silivri Tapu Müdürlüğü’nde görevli memurların rüşvet alarak işlemleri öne aldığı ya da usulsüz işlem yaptıklarını belirledi.
Polis, aralarında tapu Müdürlüğünde görevli personeller ve emlakçıların da bulunduğu 93 şüpheli tespit etti.
Şüphelilerin yakalanması için bu sabah İstanbul, Konya ve Edirne’de çok sayıda adrese operasyon düzenlendi.
Operasyonda 93 şüpheliden 79’u yakalanarak gözaltına alındı. 14 şüphelinin yakalanması için çalışmalar devam ediyor.
BANKA HABERLERİ
ABD’li banka Wells Fargo’ya 97,8 milyon dolar usulsüzlük cezası
ABD Merkez Bankası (Fed) ile Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC), Wells Fargo’ya yaptırım riskinin yetersiz gözetimi nedeniyle 97,8 milyon dolar para cezası verdi.

Yayınlanma:
2 gün önce|
31/03/2023Yazan:
BankaVitrini
Fed, yaptırım uyum risklerinin geçmişteki yetersiz gözetimine dair Wells Fargo‘ya verdiği cezaya ilişkin açıklama yaptı.
Açıklamada, Wells Fargo’ya güvenli veya sağlam olmayan uygulamaları nedeniyle 67,8 milyon dolar para cezası verildiği bildirildi.
Wells Fargo’nun yetersiz gözetiminin, bankanın 2010-2015 yıllarında yaklaşık 532 milyon dolarlık yasaklanmış işlemi gerçekleştirmek üzere yabancı bir bankaya platform sağlayarak ABD yaptırım düzenlemelerinin ihlal edilmesine imkan tanıdığı kaydedildi.
Açıklamada, söz konusu ihlaller için Wells Fargo’ya OFAC tarafından uygulananla toplam cezanın 97,8 milyon dolar olduğu ifade edildi.
KATEGORİLER
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (416)
- BANKA ANALİZLERİ (119)
- BANKA HABERLERİ (1.886)
- BASINDA BİZ (48)
- BORSA (183)
- CEO PERFORMANSLARI (24)
- EKONOMİ (2.392)
- GÜNCEL (492)
- GÜNDEM (2.352)
- RÖPORTAJLAR (29)
- SİGORTA (78)
- ŞİRKETLER (893)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (173)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (579)
- Abbas Karakaya (43)
- Arif Öztan (7)
- Erden Armağan Er (40)
- Erol Taşdelen (333)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (35)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (22)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (57)
- Tuncer Dede (8)
- Uğur Durak (33)
FARK YARATANLAR
YAZARLAR

EMEKLİ PROMOSYONUNDA QNB FİNANSBANK ÇITAYI YÜKSELTTİ

SOSYAL PİYASA EKONOMİSİNİN ORTAYA ÇIKIŞ KOŞULLARI VE ALMANYA UYGULAMASI

Türkbank satışı mahkemelik oluyor

AYM: KHK ile kapatılan kurumların mal varlıklarının Hazine’ye devri Anayasa’ya uygun

Sahibinden.com hacklendi

Silivri Tapu Müdürlüğü’ne ‘rüşvet’ operasyonu: 79 gözaltı

A101 patronlarına BDDK banka izin verdi

Bankalar üretimden çok tüketimi fonladı

KKM’de faiz tavanı da kalktı

ABD’li banka Wells Fargo’ya 97,8 milyon dolar usulsüzlük cezası

Yok artık aldın aldın: A101 otomobili de satışına başladı

Fitch: ABD’deki banka iflasları düzenlemelerin sıkılaştırılmasını hızlandırabilir

EYT’LİLERE QNB FİNANSBANK’TAN ÖZEL MAAŞ PROMOSYONU

2022 YILI SONU İTİBARİYLE BANKA ÖZEL SANDIKLARINDAKİ SON DURUM

BANKA ŞUBELERİNDE İSYAN VAR!

MOBBİNGÇİLER KAZANDI: BANKA SEKTÖRÜNDEKİ EFE DEMİR HAYATTAN KOPTU

YAPI KREDİ EFE DEMİR AÇIKLAMASI YAYINLADI

Yıllardır satılamayan bankaya tekstil firması talip oldu!

BANKACILAR PROMOSYONDA KENDİ SÖKÜKLERİNİ DİKEMİYOR!

YAPI KREDİ’DE SİSTEM ÇÖKTÜ, BANKA İNKAR ETTİ

Müşterilerin hesabından 6 milyon TL çeken bankacı gözaltına alındı

“Banka kasasındaki altın ve paralarımız” çalındı iddiası

TÜRK TİCARET BANKASI SATILDI

‘Binbir surat’ banka müdürü | 19 yıl kaçtı, 12 gün hapis yattı
- Yatırım araçları bu hafta ne kadar kazandırdı? 01/04/2023
- Bakan Bilgin duyurdu: Bu sorunu da çözeceğiz 01/04/2023
- Roubini: Finansal çöküş kaçınılmaz hale geldi 01/04/2023
- IMF, Ukrayna’ya 15.6 milyar dolarlık kredi programını onayladı 01/04/2023
- Nisan ayı kira artışı hesaplama 2023: Nisan ayı kira artış oranı yüzde kaç? Mart ayı enflasyon rakamları TÜİK! 01/04/2023
- Garanti BBVA'da ipotek teminatlı menkul kıymet ihracı hazırlığı 01/04/2023
- CVK Madencilik'te 6-7 Nisan'da talep toplanacak 01/04/2023
- Spot piyasada elektrik fiyatları (01.04.2023) 01/04/2023
- Küresel gıda arzında yeni risk 01/04/2023
- Türk sanayisinin dijital dönüşümüne TÜSİAD desteği 01/04/2023
- Fed Yöneticisi Waller'dan istihdam yorumu 01/04/2023
ALTIN – DÖVİZ
KRIPTO PARA PİYASASI
BORSA
Popüler
-
GÜNDEM2 sene önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA ANALİZLERİ7 ay önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
GÜNCEL2 ay önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı
-
BANKA HABERLERİ7 ay önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK krizinin perde arkası
-
BANKA HABERLERİ1 sene önce
Çocuğuna 35 bin liralık mont giydiren bankacı kim?
-
GÜNDEM2 sene önce
FİNANSEVİM : BDDK’nın tasfiyesini istediği 21 şirket içindeyiz, itirazımız var