Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: 2025 yılı 2024’ü aratacak mı?

Bu elli yıllık dönemi, hem dünya, hem Türkiye için “bir zirveden bir dip noktasına sürükleniş” olarak görüyorum. Dünya gezintisi ile başlayalım. “Gezinti” olduğu için betimleme ile yetinelim…

Yayınlanma:

|

2024’ü tamamladık; 21’nci yüzyılın ilk çeyreğine girdik.

Hem dünya, hem Türkiye için yarım yüzyıllık bir tarih gezintisi yapmanın en uygun zamanıdır. “Bilanço” değil, birikmiş izlenimlerin, olayların kaynaşmasından oluşan iddiasız bir “gezinti” olarak okunabilir.

Bu elli yıllık dönemi, hem dünya, hem Türkiye için “bir zirveden bir dip noktasına sürükleniş” olarak görüyorum.

Dünya gezintisi ile başlayalım. “Gezinti” olduğu için betimleme ile yetinelim. Çözümlemeyi ileriye bırakalım.

1974-1975: Altın Çağ’ın zirve noktası…

II’nci Dünya Savaşı’nı izleyen 30-35 yıllık dönemi “kapitalizmin Altın Çağı” olarak nitelendirenlere ben de katılıyorum. Bu Altın Çağ, bölüşüm ilişkilerinde ve siyaset alanında emekçi sınıflar ile çevre ekonomileri lehine önemli dönüşümler içerdi.

Batı toplumlarında savaştan dönen milyonlarca emekçi, büyük buhran koşullarına dönüşü reddetmekteydi. Sermaye sınıfları, hem kapitalizmin ana parametrelerini koruyan, hem de sınıflar-arası yerleşik dengeyi dönüştüren refah devleti ilkelerini benimsedi. Batı kapitalizmi otuz küsur yıl boyunca tam istihdam koşulları içinde yaşadı. Millî hasılada ücretlerin payı tırmandı; büyüme temposunun rekor düzeylere yükselmesi kâr kitlesinin artmasını da sağladı.

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllar, sömürgeciliğin son bulduğu, Afrika ve Asya’da siyasal bağımsızlığın yaygınlaştığı dönemdir. Bağımsızlaşan ülkeler, Bağlantısızlar Topluluğu oluşturdu. Topluluk, Birleşmiş Milletler’de 77’ler Grubu olarak Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen başlığı altında Batı Bloku ile müzakereler yürüttü. Uluslararası ekonomik ilişkilerde de çevre ekonomileri lehinde anlamlı kazanımlar sağlandı.

Uluslararası siyasette Altın Çağ’ın zirvesini temsil eden sembolik bir tarih, 30 Nisan 1975’tir: Amerikalı diplomatlar ve yakın işbirlikçileri Saygon’daki büyükelçilik binasını panik içinde helikopterlerle terk etmektedir. Kent, Vietkong gerillaları ve Kuzey Vietnam tanklarınca işgal edilmektedir. Benzer sahneler 46 yıl sonra (16 Ağustos 2021’de) Kabil Havaalanı’nda tekrarlanacaktır.

Saygon’un Nisan 1975’te düşmesinin kapitalizmin tarihi açısından iki sembolik önemi daha var. Birincisi, ABD’nin Vietnam yenilgisine Amerikan halkının katkısıdır. 1968’de Batı Avrupa’da patlak veren ilerici, anti-kapitalist kalkışmaya, Amerikalılar da (özellikle “Vietnam’a gitmeyi reddeden gençlerle) katıldı. Kongre, kura çekimi ile belirlenen zorunlu/muvazzaf askerliği yasalaştırmıştı. Anti-emperyalist içerik kazanan barışçı muhalefetin baskısı Vietnam savaşını sürdürmeyi imkânsız kılacaktır.

Vietnam’da ABD’nin yenilgisinin ikinci sembolik önemi, ülkenin Kuzey ve Güney bölünmesine son veren Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir yıl sonra kuruluşu ile ilgilidir. Bu yeni devletin katılmasıyla reel sosyalizmin genişliği, zirveye, dünya coğrafyasının yaklaşık üçte birine ulaştı. Sadece “alternatif bir sistem” olarak varlığı dahi, dünya siyasetinin dengelerini değiştirmektedir.

Sermaye ve emperyalizmin karşı saldırısı

1970’li yıllar son bulurken uluslararası sermaye, Batı işçi sınıflarının ve Üçüncü Dünya’nın Altın Çağ kazanımlarını, neoliberal bir karşı saldırı ile eritmeyi, tersine çevirmeyi kararlaştırdı. Bu ekonomik saldırı, emperyalizmin saldırganlaşması ile bütünleşti. Elli yıllık dönemin “iniş aşaması” böylece başladı.

21’nci yüzyıla geçişte önce sosyalizmin zayıf halkası Yugoslavya’da, sonra Müslüman coğrafyasının laik, “aykırı” toplumlarında ABD’nin sürüklediği rejim değiştirme operasyonları tasarlandı, uygulandı; milyonlarca insanın ölümüne yol açtı.

1980 sonrasında Afrika’da, Güney Amerika’da “şok tedavisi” içeriği kazanan neoliberal dönüşümün mağdurları, Müslüman coğrafyanın savaş kurbanları ile birleştiler; Avrupa ve ABD’nin Güney sınırlarına yığılan göç dalgaları oluşturdular. Göç, Batı emekçi sınıfların bileşimini etkiledi. Reel sosyalizmin krizi komünist partileri dağıtmaktaydı. Avrupa sosyal demokrasisi sınıfsal programını terk etti; neoliberalizme teslim oldu. “Sahipsiz” kalan Batı işçi sınıfı saflarında milliyetçi eğilimler yeşerdi.

Reel sosyalizm SSCB’de ve Avrupa’da “kendiliğinden” dağılmaya başlamıştı. Emperyalizm bu süreci (gerekirse şiddet yoluyla) hızlandırmaya, denetlemeye yöneldi. Yugoslavya sosyalizmi Almanya’nın tetiklediği parçalanma savaşları ile tarihe karıştı. Gorbaçov, SSCB’yi ekonomide “piyasacı reformlar”, siyasette Komünist Parti iktidarına son veren “liberal dönüşüm” ile canlandırmaya kalkıştı. “Hile ve desiseler” sonunda Batı blokuna teslim oldu.

Doğu Avrupa’da (önceki Sovyet cumhuriyetleri dahil) komünist iktidarların son bulması yetmedi; bu ülkeler tümüyle NATO’ya alındı. Hedef (yeni adıyla), Rusya Federasyonu’nu çökertmeye dönüştü. Ta ki Putin, milliyetçi bir refleksle NATO’nun Ukrayna’ya ve Kafkasya’ya da taşınarak Rusya’yı tamamen kuşatmasını önlesin…

‘Kuyunun dibine’ ulaşıldı mı?

Elli yıllık çevrimin “iniş aşaması” bitmedi mi? Gözlemler “kuyunun dibine” henüz ulaşılmadığını gösteriyor.

Uluslararası siyaseti 2022 sonrasında iki tehlikeli, kapsamlı savaş biçimlendiriyor. Birincisi, Ukrayna’dadır: Bu ülkede Rusya dostu başkan Yanukeviç’e karşı ABD-AB ittifakının 2014’te düzenlediği “renkli darbe” uzantılarına Putin, Şubat 2022’de bir Özel Askerî Operasyon ile son vermeyi kararlaştırdı. ABD, bu savaşı en azından Putin’i devirmek için bir fırsat olarak kullanmaya kalkıştı. NATO’da oybirliği sağlanamadığı için bir “vekâlet savaşını” uygun gördü. Almanya, Britanya, Fransa’nın ve Avrupa Komisyonu’nun tam desteği sağlandı. Rusya’ya karşı “savaşın vekili” Ukrayna oldu. Batı İttifakı’nın sınırsız silah, kredi desteği ile Zelenski, “savaşı son Ukraynalı’ya kadar sürdürecektir”. 

Ne var ki, beklenti gerçekleşmiyor; Rusya vekâlet savaşını kazanmakta; “savaşabilecek son Ukraynalı” tükenmek üzeredir. Başkan Biden, görevini Trump’a devretmeden bir ay önce “çılgınca bir hamle daha” yaptı: ABD yapımı füzeler Ukrayna tarafından Rusya-içindeki hedeflere karşı kullanılmaya başlandı. Bu tür bir adımın vekâlet savaşını ABD-Rusya savaşına dönüştürebileceğini Putin daha önce açıklamıştı. Şu anda insanlık, bir nükleer felaket olasılığı da içeren III’ncü Cihan Savaşı eşiğindedir.

İkinci kapsamlı savaş, Orta Doğu’da yaşanıyor. Batı İttifakı’nın sınırsız desteği ile İsrail’in 2023’te Gazze’de başlattığı insafsız saldırı, genişletilerek İran dahil tüm Orta-Doğu’ya taşınacak mı? Bu tasarıma, Trump dahil emperyalizmin tam desteği var. İsrail, ABD ve Türkiye’nin işbirliği sayesinde El Kaide’nin ikinci türevi olan HTŞ, laik, anti-emperyalist Arap milliyetçiliğinin temsilcisi Baas’ın altmış yıllık Suriye iktidarına son verdi. Bu “kazanım” sözü geçen tasarımın stratejik bir adımı olarak yorumlanabilir. Sonrasını endişeyle izlemekteyiz.

Gazze soykırımı Batı’da videolardan canlı olarak izlendi; insanlık tamamen ölmediği için tepkileri tetikledi. Öncelikle Amerikan üniversitelerinde sert protestolara, işgallere yol açtı. İster istemez 1970’li yıllarda ABD’de Vietnam savaşını frenleyen anti-emperyalist hareketin yeniden filizlenmesi akla geldi. Ama, kalkışmalar yerel güvenlik güçleri ile üniversite yönetimlerince hızla bastırıldı. Tekrarı güç görülüyor.

Sol siyasetin sosyal demokrat kanadından beklentiler beyhudedir. İngiltere İşçi Partili başbakan Starmer, Siyonist eğilimlidir; Ukrayna’dan Rusya’ya Britanya yapımı füzeler yollamaktadır. Almanya’da Sosyal Demokrat başbakan Scholz, hem Ukrayna savaşını, hem Gazze soykırımını silah, mühimmat ile sınırsızca destekleyen Batılı liderlerin ön-safındadır. Şubat 2025’te erken seçime gitmekte olan ülkesinde Ukrayna savaşına ilkesel, sert muhalefet, şimdilik sağ (AfD) ve sol (BSW) milliyetçi partiler ile sınırlıdır.

Uluslararası siyasette sağduyuyu temsil eden lider kaldı mı? Donald Trump bu doğrultuda bir soruyu, “ABD, Çin’le birlikte tüm dünya sorunlarını çözebilir” diye yanıtlamış (Xinhua, 16 Aralık 2024).

Güzel, umut verici bir vaat… Ne var ki, dalgalı sicili nedeniyle Trump’ı ciddiye almak kolay değil…Yani, henüz kuyunun dibine ulaşılmadı.

“Elli yıllık Türkiye gezintisi” bir sonraki yazıda…

Tüm okurlarımın yeni yılını kutlarım. “Gideni aratmasın” dileğiyle…

Prof. Dr. Korkut BORATAV –  sol.org.tr

Okumaya devam et

Ali Coşkun

Krediye Ulaşamayan Sanayici Batıyor…

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye ekonomisi son yıllarda daha önce hiç görülmemiş zorlu bir dönüşüm süreci yaşıyor. Bu sürecin en ağır yükünü ise sanayici çekiyor.

Finansmana erişimin zorlaştığı, bankaların kredi verme iştahının düştüğü ve faiz oranlarının yükseldiği bu dönemde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler ayakta kalmakta güçlük çekiyor.

Kredi, işletmelerin günlük faaliyetlerini sürdürebilmesi, hammadde tedariki yapabilmesi, maaş ödemesi ve yeni yatırım planlarını hayata geçirmesi için hayati öneme sahiptir.

Ancak son dönemde ticari kredi faiz oranları basit faizde %60 bandına kadar çıktı. Aynı zamanda bankalar risklerini azaltmak adına limit tahsisinde daha temkinli davranıyor. Bu durum özellikle teminat göstermekten aciz küçük esnafı ve likidite ihtiyacı duyan sanayiciyi kredi dışında bırakıyor.

Krediye ulaşamayan esnaf, artan kira, enerji ve personel maliyetleri karşısında çaresiz kalıyor. Her ay binlerce küçük işletmenin faaliyetini durdurduğu ya da faaliyet alanını daralttığı görülüyor. Bu tablo sadece bireysel esnafları değil bağlı tedarik zincirlerini ve hizmet sektörünü de etkiliyor. Aynı zamanda işsizlik oranının da artmasına neden oluyor.

Sanayi tarafında da tablo farklı değil. Girdi maliyetlerinin yüksekliği, kur baskısı ve daralan iç talep sanayicinin üretim planlarını ciddi şekilde etkiliyor. Özellikle yatırım kredilerine erişim zorlaştığı için yeni tesis kurulumları, makine yenileme ya da kapasite artırımı gibi yatırımlar erteleniyor.

Bu durum ihracat performansını ve üretim hacmini olumsuz etkiliyor. Türkiye’nin büyüme hedefleri de bu nedenle tehlikeye giriyor.

Tüm bu gelişmeler ekonomik gerilimin giderek sosyal gerilime dönüşmesine neden olabilir. Krediye erişimin sınırlı kalması, işletmelerin borç yükünü artırıyor, ödeme vadeleri uzuyor ve ticari ilişkilerde zincirleme bozulmalara yol açıyor. Bu kırılgan yapı, bir noktadan sonra ekonomik istikrarsızlık riskini büyütüyor.

KOBİ’lerin ve sanayicinin hayatta kalabilmesi için finansmana erişim mutlaka kolaylaştırılmalı. Kamu destekli kredi paketleri, Kredi Garanti Fonu gibi araçlarla genişletilmeli.

Faiz oranlarının makul seviyelere çekilmesi ve bankaların kredi tahsis süreçlerinin hızlandırılması gerekiyor. Aksi halde kredi bulamayan esnafın kepenk kapatması, yarın sanayicinin üretimi durdurması anlamına gelir.

Krediye ulaşamayan reel sektörün sorunları, sadece işletmelerin değil ülke ekonomisinin geleceğini tehdit ediyor.

Üretimin sürdürülebilirliği, istihdamın korunması ve toplumsal refahın artması için esnafın ve sanayicinin mutlaka desteklenmesi gerekiyor.

Krediye ulaşamayan bir esnafın kapattığı kepenk yalnızca bir dükkânın kapanışı değildir.

Aynı zamanda umutların emeklerin ve yılların birikiminin sessiz çığlığıdır.

Sanayicinin duran makinesi sadece üretimin değil ülkenin yarınlarının durduğunu gösterir.

Bugün finansmana erişemeyen işletmelerin çöküşü yarının işsizliğini, yoksulluğunu ve sosyal huzursuzluğunu beraberinde getirir.

Ali ÇOŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Yeni KGF Krediler çözüm olur mu?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’nin mevcut ekonomik koşullarında, yeni Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri belirli alanlarda çözüm sunabilir; ancak bu kredilerin etkisi, uygulama şekline ve kapsamına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.

KGF Kredilerinin Potansiyel Faydaları

  1. Teminat Sorununun Aşılması: KGF, teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan KOBİ’lere ve KOBİ dışı işletmelere kefil olarak, bu işletmelerin finansmana erişimini kolaylaştırır.

  2. Nakit Akışının Desteklenmesi: KGF destekli krediler, işletmelerin nakit akışını güçlendirerek olası finansal riskleri azaltabilir. Bu sayede işletmeler, yatırımlarını planlayarak likidite sorunlarının önüne geçebilir.

  3. Öncelikli Sektörlerin Desteklenmesi: KGF kredileri, ihracat, yeşil dönüşüm ve dijitalleşme gibi stratejik alanlarda faaliyet gösteren işletmelere yönelik özel destek paketleri sunarak, bu sektörlerin gelişimini teşvik edebilir.

Mevcut Kısıtlamalar ve Zorluklar

  1. Sıkı Para Politikası: Son dönemde uygulanan sıkı para politikaları nedeniyle, yeni KGF destekli kredi paketlerinin devreye alınması ertelenmiş olabilir. Bu durum, işletmelerin finansmana erişimini zorlaştırabilir.

  2. Yüksek Faiz Oranları: KGF destekli kredilerde faiz oranları, kredi türüne, işletmenin yapısına ve bankaların uyguladığı politikalara göre farklılık göstermektedir. Bu durum, bazı işletmeler için kredi maliyetlerini artırabilir.

  3. Sınırlı Kapsam: KGF kredileri, genellikle belirli sektörler veya projeler için sunulmaktadır. Bu nedenle, tüm işletmelerin ihtiyaçlarını karşılamayabilir.

Geçmiş KGF’lede yapılan hatalar

Geçmiş KGF Kredilerde ciddi hatalar yapıldı. Özellikle ilk KGF Paketinde özensizlik söz konusuyd ve nerede ise yeterince değerlendirmeden her firmaya verildi. Diğer bir hata bazı bankacılar tarafından istismar edildi ve bu kredile rsuç olmasına rağmen komisyon alınarak dağıtıldı. Bankalar bu istismarcılara karşılık tespit ettikleri hakkında suç duyurusunda bulunmadı işten atmakla yetindi. Diğer bir hata da protokolde takip sonrası bu kreid dosyalar VARLIK YÖNETİM Şirketlerine satılmaması gerekiyordu. Protokole bu yönde bir madde konmadığı için bazı bankalarda %80’ni KGF’den alınıp %10’lık pay ile de Varlık Yönetim Şirketlerine satıldı. KGF ciddi zarar etti batan kredilerde. Üstelik KGF’nin ortakları Hazine, TOBB v eBankaalr olmasına rağmen yapıldı bu. Bazı bankaların bazı bölge ve şubelerinde KGF Kredilerde yoğunlaşma tesadüf oalmaz. İstismar edilen kredilerde KGF ödeme yapmamalıydı.

Sonuç

KGF kredileri, özellikle teminat sorunu yaşayan KOBİ’ler için önemli bir destek mekanizmasıdır. Ancak, bu kredilerin ekonomiye olan katkısı, uygulama kapsamı, faiz oranları ve erişim kolaylığı gibi faktörlere bağlıdır. Dolayısıyla, KGF kredileri tek başına ekonomik sorunların çözümü olmayabilir; ancak doğru politikalar ve uygulamalarla birlikte, ekonomiye olumlu katkılar sağlayabilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Mahfi Eğilmez: Türkiye’de maaşlı çalışanlar açlık sınırının altında yaşıyor

İktisatçı Mahfi Eğilmez, “Ücretlerin Tunç Kanunu ve Türkiye Uygulaması” başlıklı yazısında, Türkiye’de sabit gelirli yani maaşlı çalışanların açlık ve yoksulluk sınırı altında çalışmasını değerlendirdi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Tunç Kanunu, gerçek ücretlerin uzun dönemde, işçinin yaşamını sürdürmesi için gereken asgari ücrete doğru eğilim gösterdiğini öne süren bir ekonomik görüştür. 19’uncu Yüzyılda Ferdinand Lassalle tarafından ortaya atılmıştır. Lassalle bu görüşü ortaya atarken iki yaklaşımdan yararlanmıştır: David Ricardo’nun rant yasası ve Thomas Robert Malthus’un nüfus üzerine yorumları. Malthus’a göre ücretler geçimlik düzeyin üzerine çıktığında nüfus artar, geçimlik düzeye yaklaştığında nüfus azalır.

Tunç Kanunu’na göre ücretler geçimlik ücret düzeyinin altına düşemez, çünkü insan o düzeyin altında yaşamını sürdüremez. Emek piyasasındaki rekabet, ücretlerin fazla yükselmesinin önünde engel oluşturur. Bu durumda gerçek ücretler sürekli düşüş ve geçimlik ücret düzeyine yaklaşma eğiliminde olur.

Tunç Kanunu’na karşı geliştirilen argümanlar içinde en güçlüsü Assar Lindbeck ve Dennis Snower tarafından ortaya atılan İçeridekiler Dışarıdakiler Teorisidir. Buna göre şirketler, işsizleri işe alıp onları yetiştirmenin maliyetine katlanmak yerine istihdam etmekte oldukları işçileri muhafaza etmeye çalışırlar. Ve bu nedenle de onların ayrılmaması için ücretlerini artırmayı tercih ederler. Son derecede mantıklı görünse de bu teori daha ziyade kalifiye elemanlar için geçerlidir. Kalifiye olmayan emek gerektiren işlerde çalıştırılacak elemanların pek bir yetiştirme maliyeti olmaz.

Buraya kadar ortaya koyduğumuz bu konular içinde bazı meseleleri açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Birinci mesele ücret ve gerçek ücret arasındaki farktır. Ücret, emekçiye üretime kattığı emeği karşılığında ödenen nominal bir bedeldir. Enflasyon ortamında bu nominal ücret emekçi açısından satın alma gücünü göstermez. Gerçek satın alma gücü nominal ücretin enflasyondan arındırılmasıyla ortaya çıkar. İkinci mesele geçimlik ücret düzeyinin ne olduğu meselesidir. Lassalle, Tunç Kanunu’nu ortaya attığında muhtemelen yeme içme, giyinme ve barınma maliyetleri geçinme düzeyi olarak algılanıyordu. Bugün bu maliyetlere ek olarak geçinme düzeyine ulaştırma, eğitimi, kültür, eğlence gibi giderler eklenmiş bulunuyor.

Şimdi Tunç Kanunu’nu Türkiye’deki asgari ücrete uygulamaya çalışalım.

Türkiye’de asgari ücret brüt olarak 26.005,50 lira, net olarak da 22.104,67 lira düzeyinde bulunuyor. Bizi bu değerlendirme açısından ilgilendiren miktar net asgari ücret. Çünkü günlük geçim düzeyiyle karşılaştırılabilecek olan ücret odur.

Yaşam maliyeti, belirli bir yer ve zaman diliminde barınma, gıda, vergi ve sağlık gibi temel masrafları karşılamak için gereken para miktarıdır. TÜRK-İŞ araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 24.035,59 lira olarak hesaplanmıştır. Açlık sınırı; dört kişilik bir ailenin, sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi amacıyla bir ayda gıda için yapması gereken asgari harcama tutarını tanımlamaktadır. Bir başka deyişle açlık sınırı denildiğinde; yalnızca gıda harcamaları hesaplanmakta, kira, sağlık, eğitim vb. gibi harcamalar hesaba katılmamaktadır. Buna göre 22.104,67 liralık asgari ücret, yalnızca aile reisinin çalışması halinde 4 kişilik ailenin açlık sınırının 1.930,92 lira altında kalıyor. Aynı tarih itibarıyla bu 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 78.291,84 lira olarak hesaplanmıştır. Yoksulluk sınırı; zorunlu ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama tutarını ifade ediyor. Bir başka deyişle yoksulluk sınırının içinde gıda harcaması yanında giyim, konut, ulaşım ve diğer ihtiyaçlar da asgari ölçülerle yer alıyor. Söz konusu 4 kişilik ailede baba ve anne asgari ücretle çalışıyor olsa haneye giren gelir 44.209,34 lira eder. Bu durumda bu aile açlık sınırının üzerine çıkar ama yoksulluk sınırının hala 34.082,50 lira altında kalır.

Mart 2025 itibarıyla Türkiye’de ücretle çalışanların sayısı 15,3 milyon kişidir. Buna karşılık asgari ücret alan ücretli çalışanların sayısı konusunda net bir veri bulunmuyor. Tahminlerimize göre ücretle çalışanların yarısına yakını (kabaca 7 milyonu) asgari ücretle çalışıyor. Bunlara, asgari ücretin üzerinde ama yoksulluk sınırının altında ücret alanları da eklersek muhtemelen on milyon kişinin üzerine çıkarız.

Bu durum bize Türkiye’de Tunç Kanunu’nun da ötesine geçildiğini gösteriyor. Öte yandan içeridekiler dışarıdakiler teorisi Türkiye’de değişik bir uygulama şekline bürünmüş görünüyor. Şirketler, yeni elemanlar almak yerine, emeklilik hakkını elde edip emekli olanların bazılarını eski ücretleriyle bazılarını daha düşük ücretlerle çalıştırmaya devam ediyorlar.

Prof. Dr. Mahfi EĞİLMEZ

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.