Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: 2025 yılı 2024’ü aratacak mı?

Bu elli yıllık dönemi, hem dünya, hem Türkiye için “bir zirveden bir dip noktasına sürükleniş” olarak görüyorum. Dünya gezintisi ile başlayalım. “Gezinti” olduğu için betimleme ile yetinelim…

Yayınlanma:

|

2024’ü tamamladık; 21’nci yüzyılın ilk çeyreğine girdik.

Hem dünya, hem Türkiye için yarım yüzyıllık bir tarih gezintisi yapmanın en uygun zamanıdır. “Bilanço” değil, birikmiş izlenimlerin, olayların kaynaşmasından oluşan iddiasız bir “gezinti” olarak okunabilir.

Bu elli yıllık dönemi, hem dünya, hem Türkiye için “bir zirveden bir dip noktasına sürükleniş” olarak görüyorum.

Dünya gezintisi ile başlayalım. “Gezinti” olduğu için betimleme ile yetinelim. Çözümlemeyi ileriye bırakalım.

1974-1975: Altın Çağ’ın zirve noktası…

II’nci Dünya Savaşı’nı izleyen 30-35 yıllık dönemi “kapitalizmin Altın Çağı” olarak nitelendirenlere ben de katılıyorum. Bu Altın Çağ, bölüşüm ilişkilerinde ve siyaset alanında emekçi sınıflar ile çevre ekonomileri lehine önemli dönüşümler içerdi.

Batı toplumlarında savaştan dönen milyonlarca emekçi, büyük buhran koşullarına dönüşü reddetmekteydi. Sermaye sınıfları, hem kapitalizmin ana parametrelerini koruyan, hem de sınıflar-arası yerleşik dengeyi dönüştüren refah devleti ilkelerini benimsedi. Batı kapitalizmi otuz küsur yıl boyunca tam istihdam koşulları içinde yaşadı. Millî hasılada ücretlerin payı tırmandı; büyüme temposunun rekor düzeylere yükselmesi kâr kitlesinin artmasını da sağladı.

İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllar, sömürgeciliğin son bulduğu, Afrika ve Asya’da siyasal bağımsızlığın yaygınlaştığı dönemdir. Bağımsızlaşan ülkeler, Bağlantısızlar Topluluğu oluşturdu. Topluluk, Birleşmiş Milletler’de 77’ler Grubu olarak Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen başlığı altında Batı Bloku ile müzakereler yürüttü. Uluslararası ekonomik ilişkilerde de çevre ekonomileri lehinde anlamlı kazanımlar sağlandı.

Uluslararası siyasette Altın Çağ’ın zirvesini temsil eden sembolik bir tarih, 30 Nisan 1975’tir: Amerikalı diplomatlar ve yakın işbirlikçileri Saygon’daki büyükelçilik binasını panik içinde helikopterlerle terk etmektedir. Kent, Vietkong gerillaları ve Kuzey Vietnam tanklarınca işgal edilmektedir. Benzer sahneler 46 yıl sonra (16 Ağustos 2021’de) Kabil Havaalanı’nda tekrarlanacaktır.

Saygon’un Nisan 1975’te düşmesinin kapitalizmin tarihi açısından iki sembolik önemi daha var. Birincisi, ABD’nin Vietnam yenilgisine Amerikan halkının katkısıdır. 1968’de Batı Avrupa’da patlak veren ilerici, anti-kapitalist kalkışmaya, Amerikalılar da (özellikle “Vietnam’a gitmeyi reddeden gençlerle) katıldı. Kongre, kura çekimi ile belirlenen zorunlu/muvazzaf askerliği yasalaştırmıştı. Anti-emperyalist içerik kazanan barışçı muhalefetin baskısı Vietnam savaşını sürdürmeyi imkânsız kılacaktır.

Vietnam’da ABD’nin yenilgisinin ikinci sembolik önemi, ülkenin Kuzey ve Güney bölünmesine son veren Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir yıl sonra kuruluşu ile ilgilidir. Bu yeni devletin katılmasıyla reel sosyalizmin genişliği, zirveye, dünya coğrafyasının yaklaşık üçte birine ulaştı. Sadece “alternatif bir sistem” olarak varlığı dahi, dünya siyasetinin dengelerini değiştirmektedir.

Sermaye ve emperyalizmin karşı saldırısı

1970’li yıllar son bulurken uluslararası sermaye, Batı işçi sınıflarının ve Üçüncü Dünya’nın Altın Çağ kazanımlarını, neoliberal bir karşı saldırı ile eritmeyi, tersine çevirmeyi kararlaştırdı. Bu ekonomik saldırı, emperyalizmin saldırganlaşması ile bütünleşti. Elli yıllık dönemin “iniş aşaması” böylece başladı.

21’nci yüzyıla geçişte önce sosyalizmin zayıf halkası Yugoslavya’da, sonra Müslüman coğrafyasının laik, “aykırı” toplumlarında ABD’nin sürüklediği rejim değiştirme operasyonları tasarlandı, uygulandı; milyonlarca insanın ölümüne yol açtı.

1980 sonrasında Afrika’da, Güney Amerika’da “şok tedavisi” içeriği kazanan neoliberal dönüşümün mağdurları, Müslüman coğrafyanın savaş kurbanları ile birleştiler; Avrupa ve ABD’nin Güney sınırlarına yığılan göç dalgaları oluşturdular. Göç, Batı emekçi sınıfların bileşimini etkiledi. Reel sosyalizmin krizi komünist partileri dağıtmaktaydı. Avrupa sosyal demokrasisi sınıfsal programını terk etti; neoliberalizme teslim oldu. “Sahipsiz” kalan Batı işçi sınıfı saflarında milliyetçi eğilimler yeşerdi.

Reel sosyalizm SSCB’de ve Avrupa’da “kendiliğinden” dağılmaya başlamıştı. Emperyalizm bu süreci (gerekirse şiddet yoluyla) hızlandırmaya, denetlemeye yöneldi. Yugoslavya sosyalizmi Almanya’nın tetiklediği parçalanma savaşları ile tarihe karıştı. Gorbaçov, SSCB’yi ekonomide “piyasacı reformlar”, siyasette Komünist Parti iktidarına son veren “liberal dönüşüm” ile canlandırmaya kalkıştı. “Hile ve desiseler” sonunda Batı blokuna teslim oldu.

Doğu Avrupa’da (önceki Sovyet cumhuriyetleri dahil) komünist iktidarların son bulması yetmedi; bu ülkeler tümüyle NATO’ya alındı. Hedef (yeni adıyla), Rusya Federasyonu’nu çökertmeye dönüştü. Ta ki Putin, milliyetçi bir refleksle NATO’nun Ukrayna’ya ve Kafkasya’ya da taşınarak Rusya’yı tamamen kuşatmasını önlesin…

‘Kuyunun dibine’ ulaşıldı mı?

Elli yıllık çevrimin “iniş aşaması” bitmedi mi? Gözlemler “kuyunun dibine” henüz ulaşılmadığını gösteriyor.

Uluslararası siyaseti 2022 sonrasında iki tehlikeli, kapsamlı savaş biçimlendiriyor. Birincisi, Ukrayna’dadır: Bu ülkede Rusya dostu başkan Yanukeviç’e karşı ABD-AB ittifakının 2014’te düzenlediği “renkli darbe” uzantılarına Putin, Şubat 2022’de bir Özel Askerî Operasyon ile son vermeyi kararlaştırdı. ABD, bu savaşı en azından Putin’i devirmek için bir fırsat olarak kullanmaya kalkıştı. NATO’da oybirliği sağlanamadığı için bir “vekâlet savaşını” uygun gördü. Almanya, Britanya, Fransa’nın ve Avrupa Komisyonu’nun tam desteği sağlandı. Rusya’ya karşı “savaşın vekili” Ukrayna oldu. Batı İttifakı’nın sınırsız silah, kredi desteği ile Zelenski, “savaşı son Ukraynalı’ya kadar sürdürecektir”. 

Ne var ki, beklenti gerçekleşmiyor; Rusya vekâlet savaşını kazanmakta; “savaşabilecek son Ukraynalı” tükenmek üzeredir. Başkan Biden, görevini Trump’a devretmeden bir ay önce “çılgınca bir hamle daha” yaptı: ABD yapımı füzeler Ukrayna tarafından Rusya-içindeki hedeflere karşı kullanılmaya başlandı. Bu tür bir adımın vekâlet savaşını ABD-Rusya savaşına dönüştürebileceğini Putin daha önce açıklamıştı. Şu anda insanlık, bir nükleer felaket olasılığı da içeren III’ncü Cihan Savaşı eşiğindedir.

İkinci kapsamlı savaş, Orta Doğu’da yaşanıyor. Batı İttifakı’nın sınırsız desteği ile İsrail’in 2023’te Gazze’de başlattığı insafsız saldırı, genişletilerek İran dahil tüm Orta-Doğu’ya taşınacak mı? Bu tasarıma, Trump dahil emperyalizmin tam desteği var. İsrail, ABD ve Türkiye’nin işbirliği sayesinde El Kaide’nin ikinci türevi olan HTŞ, laik, anti-emperyalist Arap milliyetçiliğinin temsilcisi Baas’ın altmış yıllık Suriye iktidarına son verdi. Bu “kazanım” sözü geçen tasarımın stratejik bir adımı olarak yorumlanabilir. Sonrasını endişeyle izlemekteyiz.

Gazze soykırımı Batı’da videolardan canlı olarak izlendi; insanlık tamamen ölmediği için tepkileri tetikledi. Öncelikle Amerikan üniversitelerinde sert protestolara, işgallere yol açtı. İster istemez 1970’li yıllarda ABD’de Vietnam savaşını frenleyen anti-emperyalist hareketin yeniden filizlenmesi akla geldi. Ama, kalkışmalar yerel güvenlik güçleri ile üniversite yönetimlerince hızla bastırıldı. Tekrarı güç görülüyor.

Sol siyasetin sosyal demokrat kanadından beklentiler beyhudedir. İngiltere İşçi Partili başbakan Starmer, Siyonist eğilimlidir; Ukrayna’dan Rusya’ya Britanya yapımı füzeler yollamaktadır. Almanya’da Sosyal Demokrat başbakan Scholz, hem Ukrayna savaşını, hem Gazze soykırımını silah, mühimmat ile sınırsızca destekleyen Batılı liderlerin ön-safındadır. Şubat 2025’te erken seçime gitmekte olan ülkesinde Ukrayna savaşına ilkesel, sert muhalefet, şimdilik sağ (AfD) ve sol (BSW) milliyetçi partiler ile sınırlıdır.

Uluslararası siyasette sağduyuyu temsil eden lider kaldı mı? Donald Trump bu doğrultuda bir soruyu, “ABD, Çin’le birlikte tüm dünya sorunlarını çözebilir” diye yanıtlamış (Xinhua, 16 Aralık 2024).

Güzel, umut verici bir vaat… Ne var ki, dalgalı sicili nedeniyle Trump’ı ciddiye almak kolay değil…Yani, henüz kuyunun dibine ulaşılmadı.

“Elli yıllık Türkiye gezintisi” bir sonraki yazıda…

Tüm okurlarımın yeni yılını kutlarım. “Gideni aratmasın” dileğiyle…

Prof. Dr. Korkut BORATAV –  sol.org.tr

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BANKA HABERLERİ

TEB CEO Leblebici: Enflasyon hariç ekonomi iyi, yatırım yapılabilir notu 2026’da gelir

“Herhangi bir rating şirketinin Türkiye’nin notunu yükseltmeme ihtimali düşük görünüyor. Program böyle devam ederse 2026’da ülke notumuzun ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye çıkabileceğini düşünüyorum.”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Ümit Leblebici, ekonomi gündemine ilişkin EKONOMİ’ye değerlendirmelerde bulundu. Leblebici, “Program böyle devam ederse 2026 yılında ülke notumuzun ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye çıkabileceğini düşünüyorum” dedi. Türkiye’nin en önemli sorununun verimsizlik olduğunu vurgulayan Leblebici, “Eğer Türkiye şirket birleşmeleriyle verimliliği artırabilecek bir yapıya giderse hem yatırımın önünü açar hem de kapasitesini artırır” yorumunu yaptı.

Ümit Leblebici, “Temel göstergelere bakıldığında aslında Türkiye çok iyi duruyor. Bir data hariç, o da enflasyon. Borcun gayrisafi milli hasılaya oranı 25’e yaklaşıyor. Cari açıkta çok iyi durumdayız. 0 ile 10 milyar dolar arasındaki bir cari açık, Türkiye için çok da büyük değil” dedi. Leblebici, Merkez Bankası döviz rezervinin 2024 yılı Mart ayından beri toparlandığına dikkat çekip, beklentisini dile getirdi: “Herhangi bir rating şirketinin Türkiye’nin notunu yükseltmeme ihtimali düşük görünüyor. Program böyle devam ederse 2026’da ülke notumuzun ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye çıkabileceğini düşünüyorum.” TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, sorularımızı yanıtlarken, makro ekonomik gelişmeler başta olmak üzere şu mesajları verdi:

Büyüsek de cari açık çok artmaz

“Cari açıkta iyileşme sorgulanıyor. ‘Tekrar büyürsek tekrar açılacak’ deniyor. Buna çok katılmıyorum. Çünkü çok sayıda mekanizmanın birleşmesi sonucu üretilen bir ekonomi politikası var. O ekonomi politikası da cari açığın ani yükselmesini engelleyen bir yapıda. Enerji fiyatları çok kötü gitmiyorsa cari açık çok büyümeyecek. Ayrıca enerji yatırımları da artmış durumda. Yeşil enerji dönüşümleri, yani petrole bağımlılığı azaltacak yatırımlar artıyor. Yenilenebilir enerjinin toplam üretim kapasitesindeki payı yüzde 60’ı aştı. Buna nükleer de eklendiğinde enerjide dışa bağımlılık gittikçe azalacaktır.”

Notumuz yükselecek

“Borçların gayri safi milli hasılaya oranındaki iyileşmede kur etkisi de var ama sonuçta oran yüzde 25. Yani, yüzde 70-90-100 değil. Böyle bir şey yok Türkiye’de. O nedenle Türkiye’nin borç ödeme kapasitesinde hiçbir problem yok. Buradan bir başka yere gidiyorum. 2024 yılı Mart ayından beri Merkez Bankası döviz rezervleri toparlandığı için herhangi bir uluslararası rating şirketinin Türkiye’yi “upgrade” etmeme, yani notunu yükseltmeme ihtimalini düşük görüyorum. 2025’te “upgrade”ler göreceğiz. Hatta eğer böyle gidersek 2026’da “investment grade” olacağımızı düşünüyorum. Eğer şu güne kadar uyguladığımız politikaları devam ettirirsek.”

Türkiye’nin büyük problemi verimlilik

“Ülkemizde en büyük problem verimlilik. Hâlâ verimli çalışmayan bir yapıdayız. Doğası gereği son 3 yıldır yatırım yapma ihtiyacı azaldı. Neden? Önceki negatif reel faiz ortamı, yatırımlarını ertelesen de yani daha az verimli olsan da kârlılığını sürdürmeye yardımcı oldu. Bir senedir pozitif reel faize döndük. Pozitif reel faiz ortamında artık verimliliğin konuşulması gerekiyor. Yatırımlarda verimliliğin sağlanması gerekiyor. O verimlilikle pozitif reel faizdeki kâr marjını tekrar yukarıya götürmeye çalışman gerekiyor. Bunu yapabilecek firmalar var. Verimli çalışmayan çok sayıda firma da var. Eğer Türkiye şirket birleşmeleriyle verimliliği artırabilecek bir yapıya giderse hem yatırımın önünü açar hem de kapasitesini artırır. Böylelikle toplam verimlilik artar.”

Şirket birleşmelerini teşvik etmek gerekiyor

TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, Türkiye’de şirket birleşmelerini teşvik edecek düzenlemelere ihtiyaç olduğunu belirtip, şunları anlattı: “Toplam verimliliği artırmak için şirket birleşmeleri gerekiyor. Geçmiş üç dönemi çok iyi değerlendirip sermaye olarak güçlenmiş, borcunu azaltmış ve yeni yatırım kapasitesine sahip şirketler oldu. Bu dönemi çok iyi geçirmemiş, tasarrufa da önem vermemiş, negatif faizle kendini yaşatmış ama geleceğe hazırlanmamış şirketler de oldu. Toplam üretkenliği sağlayabilmek için şirketleri birleştirelim, birleşmeye özendirelim ve üretimi artıralım. Türkiye bunu yapacaktır diye düşünüyorum. O yönde bir eğilim görüyorum. Sonuçta yatırımlar bir dönem ertelendi. Artık ertelenebilecek durumda değil. Önümüzdeki 2-3 yıl iyi iş yapıp büyümek istiyorsan muhakkak yatırım yapacaksın. Bence kaçınılmaz hale geldi.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

Ekonomi düzelir ya ahlak?

ADANAGİAD’ın geleneksel kahvaltı etkinliğine katılan Ekonomi Gazetesi’nin üç yöneticisi Munyar, Dr. Oğuz ve Güldağ, iş dünyası için 2025’in kolay bir yıl olmayacağını söyledi. Etkinlikte hem konuşmacılar hem de davetliler, rasyonel kararların alınmasıyla ekonominin iyileştirilebileceğini ancak bu süreçte bozulan iş ahlakının yeniden tesisinin zaman alabileceğini söylediler.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Adana Genç İş İnsanları Derneği (ADANAGİAD), geleneksel kahvaltı etkinliği kapsamında bu kez ekonomi yazarlarını ağırladı. Ekonomi gazetesinden Dr. Şeref Oğuz, Vahap Munyar ve Hakan Güldağ’ın katıldığı söyleşi öncesi konuşan ADANAGİAD Başkanı Ali Can Boğa, “İş dünyası için 2024’ün zor geçen yıllar kategorisine girdi. 2025’te ülkenin en önemli odağının ekonomi olması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

Çukurova SİFED Başkanı Berman Mantı da Türkiye’de şirketlerin yüzde 87.5’inin sıfır ila 10 kişi çalıştıran ve sıfır ila 100 milyon TL cirosu bulunan şirketler olduğuna dikkat çekerek, “Gücümüzü birleştirmek, daha fazla işbirliği yapmak zorundayız. Çukurova SİFED olarak Türkiye’ye örnek olacak bir projeyi hayata geçiriyoruz. ‘Business Network Lansmanı’ etkinliğimizi 21 Ekim’de Adana Hilton’da gerçekleştireceğiz. Şirket yöneticilerimizi bu önemli tanışma etkinliğine bekliyoruz” dedi.

İYİ Kİ STK’LAR VAR

TÜRKONFED Başkanı Süleyman Sönmez de dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile mevcut eğitim sisteminin sorgulandığını, dijital çağa özgü yeni modellerin geliştirildiği bir dönemde Türkiye’nin de eğitim alanında hamle yapması gerektiğine vurgu yaptı. Sivil toplumu güçlü olan ülkelerde tüm kurumların güçlendiğini ve rasyonel adımlar attığını belirten Sönmez, “Bir taraftan kendi işini yaparken diğer taraftan şehri, bölgesi ve ülkesi için STK’larda olan iş insanlarını kutluyorum. İyi ki varlar” diye konuştu.

2024’Ü KAYBETTİK

Davetli konuşmacılardan Ekonomi Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Dr. Şeref Oğuz, ekonomide nasıl bir gelecek yıl beklendiği sorusuna tamamlanmak üzere olan yılın değerlendirmesini yaparak yanıtladı. “Yüksek faiz, yüksek enflasyon, ihracat zorluğu yaşadığımız bir yıl oldu. Sorun çözmek yerine top çevrildi. Ekonomi yönetimi radikal kararlar almak yerine iş dünyasından ne alacağını düşündü. Sanayici ve ihracatçı yüzü hürmetine ayakta kalan bir ekonomimiz var. 2024’ü kaybettik” diye söze başlayan Oğuz, 2025’te bir sandık beklentisi bulunduğunu, bunun seçim için değil referandum için olabileceğini kaydetti.

ŞUBAT AYINA KADAR FAİZLER İNMEZ

Ekonomi Gazetesi Yönetim kurulu Başkanı Hakan Güldağ da seçim dolayısıyla alınan birçok kararın ekonomiyi olumsuz etkilediği bir yıl yaşandığını belirterek, “Özel sektörün de kamunun da faiz yükü artıyor. Ancak, Şubat ayına kadar faiz indiriminin yapılacağını düşünmüyorum” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e tam destek verdiğini, Şimşek’in de görevinde kalıcı olduğuna inanarak çalışmalarını sürdürdüğünü anlatan Güldağ, “Bu dönem Merkez Bankası’nın soğuk bir yüzü var. Açıkçası reel sektör ve vatandaş göz ardı ediliyor. Sıkı para politikasının 2025’in ilk 4 ayına kadar süreceğini tahmin ediyorum” diye konuştu. Enflasyonla kur artışı arasında farkın açıldığını, bu durumun sürdürülebilir olmadığını belirten Güldağ, hiçbir iktidarın uzun süreli enflasyonla yola devam etmek istemeyeceğini kaydetti.

Moderatörlüğünü Ekonomi Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın yaptığı söyleşi etkinliği ADANAGİAD Üyelerinin sorularının yanıtlanmasıyla devam etti. Etkinlikte Adana Ticaret Odası Başkanı Yücel Bayram, Adana Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ADSİAD) Başkanı Vedat Gizer, Girişimcilik Ekosistemi Derneği Başkanı Esra Özden ve çok sayıda davetli hazır bulundu.

Okumaya devam et

EKONOMİ

MAKRO EKONOMİNİN 15 TEMEL UNSURU

Yayınlanma:

|

Bir ülkeyi Makro Ekonomisini anlamak için 15 veriyi yakından takip etmek gerekir. Bu 15 unsurun neler olduğuna özet olarak bakalım:

Makro ekonominin 15 Temel Unsuru

  1. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)
    GSYH, bir ülkenin belirli bir dönemde ürettiği mal ve hizmetlerin toplam değerini ifade eder. Bu gösterge, ekonominin genel büyüklüğünü ve sağlığını ölçmek için kullanılır.
  2. Enflasyon
    Enflasyon, fiyat seviyelerindeki zaman içindeki artışı ifade eder. Yüksek enflasyon alım gücünü düşürür ve ekonomik istikrarsızlığa yol açabilir. Düşük enflasyon ise ekonomik dengeyi destekler.
  3. İşsizlik
    Bir ekonomide iş bulamayan kişilerin oranıdır. Yüksek işsizlik, tüketim harcamalarını azaltır ve ekonomik büyümeyi yavaşlatır.
  4. Arz ve Talep
    Arz, bir ürünün piyasada ne kadar mevcut olduğunu; talep ise tüketicilerin bu ürünü ne kadar istediğini ifade eder. Fiyatlar, arz ve talepteki değişimlere göre şekillenir.
  5. Maliye Politikaları
    Hükümetin vergilendirme ve kamu harcamaları yoluyla ekonomiyi yönetme stratejisidir. Bu politikalar, işsizliği azaltmak veya enflasyonu kontrol altına almak için kullanılabilir.
  6. Para Politikaları
    Merkez bankaları tarafından uygulanan ve para arzı ile faiz oranlarını yönetmeyi amaçlayan politikalardır. Bu politikalar, enflasyonu düşürmek ve ekonomik istikrarı sağlamak için kullanılır.
  7. Faiz Oranları
    Para borç alma maliyetidir. Düşük faiz oranları harcamayı ve yatırımı teşvik ederken, yüksek faiz oranları enflasyonu azaltabilir.
  8. Resesyon
    Bir ekonominin daraldığı, yani üretim ve tüketim seviyelerinin düştüğü dönemdir. Resesyonlar genellikle işsizlikte artışa ve harcamalarda azalmaya neden olur.
  9. Döviz Kurları
    Bir para biriminin diğer bir para birimine göre değerini ifade eder. Döviz kurları, ülkelerin ithalat maliyetlerini ve ihracattan elde ettikleri gelirleri etkiler.
  10. Ticaret Dengesi
    Bir ülkenin ihracatı ile ithalatı arasındaki farkı ifade eder. Ticaret fazlası, ülkenin daha fazla ihracat yaptığını; ticaret açığı ise daha fazla ithalat yaptığını gösterir.
  11. Ulusal Borç
    Bir hükümetin toplam borç miktarıdır. Çok fazla borç, gelecekteki harcamaları kısıtlayabilir ve ekonomik büyümeye zarar verebilir.
  12. Toplam Talep
    Bir ekonomideki tüm mal ve hizmetlere olan toplam talebin miktarıdır. Yüksek talep ekonomik büyümeyi teşvik ederken, düşük talep büyümeyi yavaşlatır.
  13. Toplam Arz
    Bir ekonomideki tüm mal ve hizmetlerin toplam arzıdır. Üretim kapasitesindeki artış ekonomik güçlenmeyi destekler.
  14. Ekonomik Döngüler
    Ekonomideki büyüleme ve daralma dönemlerini ifade eder. Bu döngüler, genellikle genişleme (büyüme) ve daralma (resesyon) aşamalarından oluşur.
  15. Verimlilik
    Bir çalışanın belirli bir sürede ne kadar mal ve hizmet ürettiğini ifade eder. Yüksek verimlilik, daha fazla ekonomik büyümeye yol açar.

Bu kriterler, makro ekonominin temel dinamiklerini anlamak ve ekonomik stratejiler oluşturmak için kritik bir çerçeve sunar.

 

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.