Connect with us

EKONOMİ

SANAYİDE ‘sudden stop-ani duruş’ YAŞARSAK ŞAŞIRMAYIN!

Yayınlanma:

|

Üretim, İhracat, İstihdam, Büyüme kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Ekonominin bu çizgide olmasına itiraz eden olmaz! Ama Yeni Ekonomi Modelin bu söylemi ile Piyasa gerçekleri örtüşmedi, ciddi sorunlar var biline. Yakında Sanayide “Büyük Ani Duruş” görürseniz şaşırmayın! Piyasada sorunlar o kadar büyük.

Maliyet Hesaplanamıyor

Şu an sanayicilerin işçilik hariç nerede ise tüm maliyetleri dövize endeksli, nasıl olmasın ki Kömür, Elektrik %130, Doğalgaz maliyetleri % 140 artmış durumda. Yıllık sabit fiyat Hizmet Sözleşmesi olan Yemekçisinden, Servisçisine, Nakliyecisinden, Temizlikçisine herkes sözleşmeyi feshi için sanayicinin kapısında; “cayma hakkını” kullanacağını cezası olsa da bu durumda bile daha karlı çıkacağını belirterek revize sözleşme istiyor; bu sorunlar medyada dillendirilmiyor bile! Hammadde girdisinden, Poşetine; Ambalaj kutusundan, kimyasalına son bir ayda yüzde yüz artmış durumda farkında mısınız? Bazı ürünlerin ambalajı içindekinden daha pahalı hale gelmiş durumda. Bu ortamda sanayici nasıl maliyet hesabı yapsın. Sattığını aynı fiyatla yerine koyamaz hale geldi; kafayı borsaya gömüp “her şey güzel” demeyi bırakalım artık!

Vadeli satışlar bitti, tabi TL toptan satışlar da

Vadeli satışlar bıçak gibi kesildi. Önceden verdiği vadeli satışların zararları henüz hesaplanamadı bile. Kimse TL hesap yapamaz oldu. Dolarizasyonu düşürelim derken Ticari Piyasa dolarize olmuş halde biline. Toptancılar bırak aylık fiyat açıklamayı artık “öğleden önce öğleden sonra fiyat” açıklıyor hale geldi biline! TL çek bıçak gibi kesildi. İlk defa döviz çeki kullanan müşterileri bir zahmet BDDK ve Merkez Bankası raporlasın.

İhracatçı söylendiği kadar avantajlı değil

İhracat arttı güzel de önemli olan “sürdürülebilirlik”. “Kur avantajı ihracatı artıracak” söylemi sanıldığı kadar etki yapmadığını önümüzdeki aylarda göreceğiz. Zira, yaptığın ihracatın önemli bir girdi kısmı ithal ürün. Avantaj dediğin sanayicinin stokta ne kadar hammadde ve yan mamul var ise o kadar. Yurt dışı müşterileri pazarlık yapıp fiyat indirmeye çalışmıyor mu sanıyorsunuz? Stoklar bitince hangi kurdan yeni girdiyi hesaplayacak Sanayici. Hadi ihracat yaptı, ihracatımızın ne kadarı peşin; çoğu ihracat mal mukabili, yani malı gönderdi bedeli altı ay sonra gelecek. İhracat bedeli altı ay sonra geldiğinde kur on-on bir TL olur ise zarar etmeyecek mi? İhracatçı Forward yaparak hazırlık yapar sanıyorsanız, vadeli ihracat kadar Forward tutarı gösterin bana, yok! İthal ürünler de peşine dönmüş nerede ise. Üstelik emtia fiyatları arttığı bir yana, ulaşması da zor durumda. Sanayi piyasasında bazı girdileri bulmak zorlaşmış durumda. Navlun ücretleri almış başını gitmiş, Çin’den iki bin dolara gelen bir konteyner sekiz ile on üç bin dolara kadar çıkmış durumda.

Yeni Asgari ücret yeni işsizler doğurabilir!

Asgari ücretin eridiğini görmeyen yok. Dolar bazında da düşünseniz, alım gücünü de hesaplasanız ciddi erime var. Görünen o ki, nette dört binlere yakın bir ücret açıklanacak. Var sayalım net dört bin lira oldu. Günlüğü 133 TL’ye gelir. İyi de Tuvalet kağıdı 131 TL olmuş. Akşama kadar çalışıp bir tuvalet kağıdı alıp eve gideceksin yani. Başka sözüm yok! Dört bin lira kadar olacak Asgari ücretin işverene maliyeti ne kadar olur. Sanayiciye İşçi maliyetini sadece kuru maaş düşünmeyin. Her işlemi resmi olan sanayici için mesaisi, vergisi, SGK’sı, özel sigortası, servisi, yemeği bir işçinin maliyeti dokuz, on bin liraya çıkacak. Kaç sanayi işletmesi bunu kaldırabilir. O zaman alacak işçileri karşısına beş kişiden birini çıkaracak işten, dört kişiye de dönüp “beş kişinin işini yap” diyecek. Umarım böyle olmaz. Neyse yeni yılda işsizlik başvurularından durumu daha iyi anlarız. Yanlış anlaşılmasın amacımız asgari ücret fazla artmasın şeklinde bir söylem değil, tabi ki artsın, emekçinin hakkı, az bile. Sanayide çarklar dönsün daha fazlasını verir sanayici ama çarklar yavaşladığında çaresizdir. Sanayicinin en büyük korkusu batmak değil bir gün işçisine maaş verememektir.

ÇİN olacağız cin fikirliliği kime ait merak ediyorum!

“Üretim Ekonomisi Modeline” kimse itiraz etmez. Ama samimiyeti sorgulanır. Samimi olan anlayışın bir defa Meslek Lise Eğitimine ağırlık vermesi gerekirdi. Veriliyor mu? Her OSB’de bir lise projesi güzel, ama yetersiz. Üretim Ekonomisinin ana itici motoru Sanayidir. Buna inanan anlayış, olan sanayi tesisleri “özelleştirerek” yok olmasını sağlamazdı. Tekel, Sigara fabrikalarımız kapandı. SEKA örneği facia. Santraller, Limanlar, Gübre fabrikaları elden gitti. Onlarca fabrika özelleştirme sonrası TOKİ arazisi gibi konut arazisi oldu iyi mi! Unutmadık, bazı işletmelerin satış fiyatı depolarındaki stok malların dahi altındaydı! “Üretim Ekonomisi” diyorsan her iş kolunda entegre imalatını tamamlayacaksın, rahmetli Erbakan’ın “makina yapan makinalar” hayaline ne kadar yakınız? Veya sanayinin ithal bağımlılığını ne kadar azaltabildik? Organik tarımı özendireceğimize üstüne binlerce yıllık Anadolu tohumunu “sertifikalı tohum” değil diye yasaklayan nasıl bir zihniyettir? Kısır tohumun neresi yerli ve milli! Tarım girdilerin ne kadar yerli ve milli? Çin hala beş yıllık kalkınma planları ile büyüyor, sahi ne oldu bizim beş yıllık kalkınma planlarımıza? Samimi olan Üretim Ekonomisinden bahseden zihniyet DPT’yi saf dışı bırakmazdı!

Kredi faiz oranları düşecekti, arttığı yetmedi olan krediler de durdu!

Yeni Ekonomi Modeli ana sloganı “düşük faiz”. Düşük faizden vaz geçtim, yüksek faiz ile krediler de durdu farkında mısınız? Ekonomi kurmaylar yarın üç kamu bankasını da arasın, bir yıllık spot kredi sorsun bakayım olumlu cevap alabilecekler mi? Halkbank’ta nerede ise bir yıldır doğru dürüst ticari kredi yok! Vakıfbank’ın “çıpa kredisi” ne oldu, bitti! Hazineye %20’nin üzerinde para satan bankacılık sektörü piyasaya kredi verir mi sanıyorsunuz! Merkez Bankası faiz indirmeden önce %15-16 olan Rotatif / BCH Ticari krediler %19-20 oldu. Bugün özel bankalardan bir yıllık spot kredisi fiyatlaması isteyin bakayım %26-28 arası fiyat duyacaksınız! Hani faizler düşecekti? Merkez Bankası faiz indirdikçe Piyasada Kredi faiz oranları artıyor! Böyle mi Sanayici İhracatı patlatacak! Öyle laf ile olmuyor beyler! Sahaya inip sanayiciyi dinleyin bence.

Kredi Takipler artıyor

5 Kasım’da 153,3 milyar TL olan Bankaların Kredi Takip tutarı 3 Aralık’ta 161,7 milyar TL’ye yükselmiş durumda. Bunun içindeki Ticari Kredi takipleri de 131,8 milyar TL’den 5,6 milyar TL artarak 137,4 milyar TL’ye yükselmiş durumda bilmem farkında mısınız? Müsilaj nasıl aniden hayatımıza girdi ise dip dalgada zombi şirketler birikmiş durumda, şimdilik bankalarca yüzdürülüyor. Yıllardır bildiğimiz ama adı yeni olan modelde, “Müteahhitler iki konut satacak” diye Sanayiciyi vurdunuz haberini olsun! Üretim, Büyüme, İhracat müteahhitle değil Sanayici ile oluyor maalesef. Müteahhit sizi büyütür ama Kalkınmanızı sağlamaz, biline! Önce Büyüme ile Kalkınma farkını bir inceleyin isterseniz. Büyüdüğümüzü ama Kalkınamadığımızı görürsünüz!

Kısaca, yukarıda özetini geçtiğim nedenlerden ötürü; Büyüne, Üretim, İhracat, İstihdam kavramları kulağa hoş geliyor ama bunlar sadece Para Politikaları ile yönetilerek sağlanacak bir durum değil. Ekonomi de sadece para oyunlarını içeren Borsa sanal aleminden ibaret değil; gerçek hayat Sanayide, sahada! Ortada ciddi bir belirsizlik var! Kalkınmada olmazsa olmaz Maliye Politikasının adı dahi yok! Kısa süreli ekonomideki şok hareketler nedeni ile Sanayide ‘sudden stop‘ yani ‘ani duruş‘ yaşarsak şaşırmayın, kızmayın da! Bir şeyler yaparken nelere zarar verildiği, etki – tepki analizi, swot analizi belli ki tam yapılmamış; yapıldı ise de piyasalar eksik okunmuş; ters giden, açıklanamayan, normal olmayan çok şey var! Kontrollü ŞOK DOKTRİNİ uygulanıyor ise senaryo çok kötü sanayici açısından bu filmin sonu iyi bitmez!

Erol TAŞDELEN – Ekonomist www.banakvitrini.com

 

BANKA HABERLERİ

Faizle Enflasyon Düşmez: Çözüm Üretimde!

Yayınlanma:

|

Nur içinde yatsın İ.Ü. SBF’de Maliye Politikası dersini Prof. Dr. Sevim GÖRGÜN hocadan alma şansını yakalamıştım. Hocamız, “İktisat Teorisi, İktisadi olayların nasıl oluştuğunu” araştırır derdi ve devam ederdi: “Günümüzde uygulanan iktisat politikalarında amaçlar genellikle, tam istihdam, fiyat istikrarı, yüksek bir büyüme, gelişme hızı ve gelir bölüşümündeki aşırı farklılıkların giderilmesidir” diye sözlerine devam ederek makro büyüklüklerin altını çizerdi.

İ.Ü. İktisat Fakültesi’nde Yüksek Lisans derslerinde Prof. Dr. Esfender KORKMAZ, Prof. Dr. İzzettin ÖNDER yine nur içinde yatsınlar Prof. Dr. Nihat FALAY ve Prof. Dr. Tülay ARIN hocalarımız da Makro denge ve önceliklere önem verirdi. İ.Ü. SBF’deki Prof. Dr. Ali Ülkü AZRAK gibi hukukçu hocalarımız da Bağımsız Hukuksal yapının ülke kalkınmasındaki ödemenin altını tekrar tekrar çizerdi…

Son yıllarda Enflasyon ile mücadele tüm önceliklerin önüne geçti. Fakat bunun da taktiksel ana aracı Faiz oranlarına kitlenip kaldı. “Talebi  daraltarak Enflasyonu kontrol altına almak” ise temel Enflasyon Politikası haline gelmiş durumda. Bu Politikanın doğruluğu ve Alternatifleri yeterince sorgulanmadı. Talep daraltmak için alım gücünün düşürülmesi, sosyal gelir dağılımı bozulması, neden değil sonuç olarak karşımıza çıkarken; özellikle son iki yıldır uygulanan sıkı para politikası İBB Başkanı İmamoğlu tutuklanması ile devam eden süreçte net sekteye uğradığı gibi ortaya çıkan sonuçları ile makro taşların henüz yerine oturmadığını, makro dengelerin ne kadar kırılgan olduğunu da yaşayarak öğrenmiş olduk. İki yıllık Talebi Baskılayarak Enflasyonu düşürme stratejisinde GÜVEN ortamı oluşmadığı için, rakamlara yansıyan bir düşüş de görülmedi, TÜFE %38’e sıkışıp kaldı. Döviz Rezervlerinden çıkan 50 milyar USD üzerinde döviz dışında örneğin, %46’lara kadar düşen Ticari Kredi faiz oranının %55-60 bandına çıkması, kredilerin daralması, kredi takip ve konkordatoların artması gibi olumsuzlukların maddi kaybını henüz hesaplamaya vakit bile bulamadık.  Alınan ilk sonuçlar bile bu sürecin iyi yönetilemediği ve yıkıcı olduğunun işaretleri dolu! Yaşayarak bir kez daha öğrendik ki “sıcak para siyasi gergin ortamları sevmez“.

Benim asıl üzerinde duracağım nokta Talebi bastırarak Enflasyonu düşürme yerine “Üretimi/arzı artırarak enflasyon düşürülemez miydi?” Hangi makro ekonomi politika kısa/orta/uzun vadede daha kalıcı olurdu? Bunu üzerinde kafa yormanın faydası var diye düşünüyorum!

Teoride üretim arzını artırmak, yani arz yönlü bir politika izlemek, talebi baskılamaya göre daha sürdürülebilir ve yapıcı bir çözüm olabilir. Ancak bu yaklaşımın Türkiye gibi yapısal sorunları olan bir ülkede uygulanması zorluklarını yaşayarak öğrendik.

Talep Kısmak ya da Arz Artırmak ne gibi sonuçlar doğurur

Kriter Talep Kısma (Faiz artırımı, kredi daraltma) Arz Artırma (Üretim, yatırım, verimlilik)
Kısa vadede etkisi Hızlı etki eder Yavaş ama kalıcı etki sağlar
Büyüme üzerindeki etkisi Negatif Pozitif
İşsizlik üzerindeki etkisi Artırır Azaltabilir
Enflasyona etkisi Tüketim düşer, fiyatlar gerileyebilir Mal arzı artar, fiyatlar denge bulur
Zorluk seviyesi Daha kolay (merkez bankası kararı yeterli) Daha zor (yatırım, teşvik, teknoloji gerek)

Neden sadece arz artırılamıyor?

  1. Yatırım ortamı güvensiz: Kur belirsizliği ve enflasyon riski yatırım iştahını bastırıyor.

  2. Finansmana erişim zor: Ticari kredi faizleri çok yüksek, yüksek faiz ile orta/uzun vadede yatırım cazip değil.

  3. Girdi maliyetleri çok yüksek: Özellikle enerji, hammadde, işgücü maliyetleri benzer ülkelere göre olumsuz ayrıştı.

  4. Sanayide dışa bağımlılık yüksek: Üretim artışı döviz ihtiyacını artırıyor, girdi maliyetlerinde ciddi artış var. Baskılanan kur ortamında İhracat Döviz Dönüşüm kur desteği (%2 ile başlayıp %3 ile devam eden) yetersiz kaldı. İhracatçıların rekabet koşulları ağırlaştı.

  5. Yapısal reformlar eksik: Verimliliği artıracak, hukuk, eğitim, tarım ve sanayi politikaları sınırlı.

Peki Arz Artırma Yoluyla Enflasyon Nasıl Düşürülür?

  1. Verimlilik Artışı: Dijitalleşme, otomasyon, enerji verimliliği yatırımları

  2. Yatırım Teşvikleri : Sanayi bölgeleri, ihracat odaklı üretim teşvikleri

  3. Tarım Reformları: Gıda fiyatları üzerinde doğrudan etkili

  4. Lojistik ve Enerji Maliyeti Düşüşü: Ulaştırma ve enerji altyapı yatırımları

  5. İstihdam ve Teknoloji Yatırımları: Uzun vadede üretim kapasitesini artırır

Özetlemek gerekirse; Türkiye’de kısa vadeli enflasyonla mücadelede talep daraltıcı politikalar etkili olabilir ancak orta-uzun vadede enflasyonu kalıcı biçimde düşürmenin yolu arzı artırmaktan geçer. Bu da ancak yatırım, üretim, verimlilik ve kurumsal reformlarla mümkündür. Yoksa sadece Talebi daraltalım stratejisi uygulanır ise Vatandaş ürün almasın, Esnaf ürün satamasın, Sanayici üretmesin sonucu elimizde kalır ki henüz bunun ekonomi ve sosyal alandaki sonuçları hakkında oluşacak sorunları kimse dillendirmiyor. Sonucun İflaslar, İşsizlik, batan krediler, kriminal ortamın oluşması gibi liste uzatılabilir. Tahmin etmek için de ekonomist ya da kahin olmak gerekmiyor! Klasik söylem olacak ama aynı yöntemleri deneyerek farklı sonuçlar beklenmeyeceği için yeterince deneyim edinmedik mi?

Erol TAŞDELEN-Ekonomist        www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Güler: “Batma noktasına gelen ama farkında olmayan işletmeler var”

Maliyet baskısının her geçen gün arttığını ifade ederek, üretim tarafındaki sıkışmaya dikkat çeken Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler, “Üretim devam ediyor gibi görünüyor ama aslında firmalar farkında olmadan kaybediyor. Bu çok tehlikeli bir tablo. Eskiden zarar ettiğimizi bilirdik, şimdi çalışırken batma noktasına gelen ama bunun farkında olmayan işletmeler var” açıklamasında bulundu.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Eskişehir Ticaret Odası (ETO) Başkanı Metin Güler, son dönemde artan faiz oranları, yükselen maliyetler ve küresel ekonomik belirsizliklerin iş dünyasında ciddi tedirginlik yarattığını belirterek, mevcut ekonomik koşulların işletmeleri sürdürülemez bir yapıya sürüklediğini söyledi. Güler, özellikle birim başı maliyetlerdeki hızlı artışa dikkat çekerek, birçok firmanın çalışırken zarar ettiğini fark edemediğini ifade etti.

ETO’nun nisan ayı olağan meclis toplantısında konuşan Metin Güler, son dönemde ekonomik dengelerin bozulduğunu ve bunun işletmelere doğrudan yansıdığını açıkladı. Güler, “Uzun süredir alıştığımız bir sistem vardı ve iş dünyası bu düzene güvenmeye başlamıştı. Ancak son süreçte yaşananlar hepimizde bir şok etkisi yarattı. 2013’ten sonra ekonomide bir yön vardı, yatırımcı ona göre karar alıyordu. Bugün gelinen noktada, 46’ya yükselen politika faizi ve bunun getirdiği finansal baskılar nedeniyle işletmelerin dengesi bozuldu. Bu süreci yönetmek iş camiası için hiç kolay olmayacak” dedi.

Dünyadaki gelişmeleri de değerlendirerek küresel belirsizliklerin Türkiye ekonomisini doğrudan etkilediğini sözlerine ekleyen Metin Güler, “Dünyada enteresan bir ekonomik savaş yaşanıyor. Bu ortamdan etkilenmememiz mümkün değil. Türkiye olarak bu tabloda yeni bir pozisyon almak zorundayız. Üretmeden, para kazanmadan yol kat etme şansımız yok. Bu tüm işletmeler için geçerli. Firmaların karlılığını artırmak için yeni mekanizmalar geliştirmeliyiz” ifadelerini kullandı.

“İnşaat sektörü kilitlendi, Eskişehir’e yatırım gelmez”

Eskişehir ekonomisini doğrudan etkileyen konulardan birinin konut piyasasındaki daralma olduğunu belirten Güler, yatırımcının yeni projelere başlamaktan çekindiğini söyledi. Metin Güler, sözlerine şöyle devam etti: “Eskişehir’de konut piyasası sıkışmış durumda. Kiralar çok yüksek, şehir pahalı hale geldi. Müteahhitler artık yüzde 50-55 kâr oranıyla masaya oturuyor. Bu da satış fiyatlarından kiralara kadar zincirleme bir etki yaratıyor. Yeni konut alanları ve arsa üretimi şart. Yoksa bu maliyetlerle Eskişehir’e yatırımcı gelmez.”

ABDULLAH SÖNMEZ- Ekonomim

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Prof. Dr. Esfender KORKMAZ: Ekonomik Sorunlar Artacak

Yayınlanma:

|

Yazan:

2025 yılında, Trump’ın getirdiği ticaret gerilimleri, Ortadoğu, Hindistan – Pakistan, Putin ve Rusya’nın tutumu gibi jeopolitik belirsizlikler ile gelişmekte olan ülkelerde dış borç temerrüt riskinin artması, iktisadi konjonktürü olumsuz etkilemiştir. Küresel büyüme oranı da yüzde 2 ve altında olacaktır.

Türkiye ise, riskler açısından sıkıntılı bir döneme girdi. Ekonomi yönetimine ve makro verilere bakarsak, ekonomik istikrar sorunu artacaktır.

Bir ülkede istikrarın sağlanması ve doğru çözümler için, mevcut konjonktürü doğru değerlendirmek ve verileri doğru tespit etmek gerekir.

1- Kuru laf karın doyurmaz

Bloomberg’de dün sabah Mehmet Şimşek konuştu. Türkiye’de yaşamayan ve Türkiye’yi tanımayan birisi televizyona bakınca, her şey güllük gülistanlık zanneder. Gerçekte ise iyi niyet ve optimistlik motivasyonu yükseltir; ancak aynı zamanda gerçekler çok farklı ise fahiş hatalara neden olur.

Mehmet Şimşek’in söyledikleri ve iyi niyeti, Türkiye gerçeklerinden çok farklıdır.

Bütçe kaynakları üretken yatırımlara gidecek diyor.

Ama bütçe açıkları artıyor. Bütçenin yüzde 55’i transfer harcamalarına gidiyor. Bu harcamalar zaten üretken değil. Yüzde 45’i cari harcamalara ve yatırımlara gidiyor. Ancak cari harcamalarının da büyük bir kısmı personel harcamalarına gidiyor. Yatırımların payı yüzde 7 dolayındadır. Bakan personel harcamalarından mı kısacak? Yahutta Cumhurbaşkanlığı harcamaları ve diyanet harcamalarını mı kısacak da üretken yatırımlara yönlendirecek? Zaten baştan beri mali disiplin dedi ve fakat bütçe açıkları arttığı gözlemleniyor.

Yerli ve yabancı sermaye yatırımlarına yüksek teşvikler verilecek diyor.

Teknoloji yatırımları desteklenecek diyor. İhracat teşvikleri artacak diyor. Ama yatırım yapılması için hukuki altyapı olması gerekir. Hukuki altyapı sorulunca benim konum değil diyor. Hukuki altyapı ve güven olmazsa, yatırım ortamı olur mu? Zaten artık doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi de azaldı.

Cari açık düşecek diyor?

Cari açığın temel nedeni, üretimde yüksek oranda ithal girdi kullanmamızdır. Yatırım ortamı olmayınca ve içerde ithal ikame yatırımları yapılmayınca cari açık kalıcı olarak düşmez.

Mehmet Şimşek, umudunu Euro -dolar paritesinin yüzde 10’u geçmesine bağlamış.

‘’Kamu iç ve dış borcunun GSYH’ya oranı düşük, yüzde 25’tir.‘’ diyor.

Bir defa iç ve dış borçların ekonomik etkileri farklıdır. Bu oran yalnızca finansman açısından anlam ifade eder. Kaldı ki ülkenin dış borçları önemlidir. İster devlet ister özel sektör olsun dış borçlar için dövize ihtiyaç vardır. Temerrüt sorunu ve kriz sorunu da döviz ihtiyacından dolayı ortaya çıkıyor.

Yetişmiş işgücü Türkiye’nin sermayesi diyor.

Ama beyin göçünden haberi yok galiba. Eğitimde dünyadan ne kadar geri düştüğümüzü de göremiyor.

Kayıt dışılıkla mücadele ediyoruz, diyor.

Ama ödemeler bilançosuna göre geçen sene ocak-şubat 2 aylık dönemde net hata ve noksan kaleminden kaynağı belirsiz döviz çıkışı 309 milyon dolar iken bu sene aynı iki ayda 2 milyar 549 milyon dolar oldu. Kayıt dışı çıkan döviz 8 kat artmış.

Ekonomi yönetimi gerçekleri göremezse, etkili çözümler de üretemez.

Bu kadar badireden sonra toplum Ziya paşanın meşhur sözünü benimsedi:

Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

2- Doğru veriler yoksa, çözüm de yoktur.

TÜİK Mart ayı işsizlik verilerini açıkladı. İşsizlik oranı yüzde 7,9‘a gerilemiş görünüyor. Dahası işsizlik her yıl düşüyor. 2019 yılında 14,1 iken şimdi yarı yarıya düştü demektir. Bu demektir ki ekonomi yönetimi telaşlanmasın. Ama bu veriler, ister farklı iş tarifleri nedeni ile olsun, ister yanlış yorumdan olsun, Türkiye gerçekleri ile uyuşmuyor.

2021 mart ayında TÜİK’e göre işsiz sayısı 4 milyon 190 bindir. 2025 Mart ayında bu sayı 2 milyon 807 bine gerilemiş. Ne var ki, TÜİK’in işsiz saymadığı iş aramayanlar ve fakat iş bulsalar hemen başlayacak olanlarla iş bulma umudunu kaybedenler sayısı da aynı dönemde 3 milyon 615 binden 4 milyon 300 bine çıkmış. Eğer işsizliği çözmek istiyorsak, 2807 kişiye değil, 2807 artı 4300 eşittir 7 milyon 107 bin kişiye göre çözüm geliştirmemiz gerekir.

Dahası, 2021 mart ayında yüzde 10,1 olan işsizlik oranı yüzde 2,2 azalarak şimdi 7,9’a gerilerken, atıl işgücü oranı aynı dönemde yüzde 6,9 oranında artarak, 21,9’dan yüzde 28’e yükselmiş.

3- Gidişatı doğru okumak zorundayız.

Ekonomi yönetimi istikrar programı yapmadı ve ekonomiyi yalnızca algıyla yönetmeye çalışıyor. Bu nedenle üretici ve tüketiciye güven ve umut vermedi.

İç siyasette tutuklamalar, ekonomik ve sosyal gidişatı bozdu, negatif beklentiler oluştu.

Merkez Bankası anketinde hane halkının 12 aylık enflasyon beklentisi yüzde 59,3’tür.  Beklentiler gerçekleşmeyi de negatif etkiler.

MB faizleri artırdı ve döviz sattı ve fakat dolarizasyonu engelleyemedi. 19 Mart 2025 tarihinden sonra döviz tevdiat hesapları 9 milyar dolar arttı. 14 Mart haftasında yüzde 40,26 olan döviz mevduat oranı da 18 Nisan haftasında yüzde 42,5’e çıktı.

Sanayi üretimi geriledi. 2021 baz yılına göre 2024 şubat ayında 103,1 olan endeks, 2025 şubat ayında 97,7 ye geriledi.

İSO PMİ endeksi 50 altına geriledi ve 48,3 oldu.

İlk çeyrek GSYH verileri açıklanmadı ve fakat gözlemlerimiz özel sektör yatırım yapmıyor.

Dış borçlarda temerrüt riski arttı. Çünkü CDS oranı yükseldi. Özellikle yabancı bankalardan her gün çok sayıda vatandaş başka ülkelerden vize veya vatandaşlık için yurt dışında gayrimenkul alıyor ve döviz gönderiyor.  Cari açık geçen yıla göre arttı.

13 Mart 2025 bu köşede, yanlış bir siyasi karar olursa, sıcak para çıkar, kriz derinleşir dedim. Sıcak para çıkıyor. Dahası, doğrudan yabancı yatırım sermayesi de satıp çıkıyor. Döviz talebi artıyor. Yeni bir kur şoku daha yaşayacağız.

En risklisi de siyasi kararlarda ekonominin dikkate alınmıyor olmasıdır. Üretici ve tüketici mevcut krizin derinleşeceğini bilmeli ve önlem almalıdır.

esfenderkorkmaz.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.