UĞUR GÜRSES; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeni ile bir yazı kaleme aldı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü yaklaşıyor. O gün çok şey duyacağız yine; gazetelerde, TV’lerde, sosyal medyada. Ticari markalar, şirketler kadınlar gününü kutlayacak.
Ertesi gün ‘eski hamama’ geri döneceğiz.
Tam bir “Herkes dünyayı değiştirmek ister, kimse kendinden başlamak istemez” hali.
Sorarsanız toplumsal cinsiyet eşitliğini herkes arzuluyor, hatırı sayılır bir kesim ise kendi etki alanınında bunu sağlayacak tercihleri yapmıyor.
Her defasında şu akla geliyor; müşteri ayrımı yapmayan şirketler paydaşı olan kadınlara toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde tutum sergiliyor mu?
Çalışanlarına, iş ortaklarına, müşterilerine; tüm paydaşlarına…
En başta, işe girişte ayrım yapılıyor mu? Bu şirketlerin yönetim kadrosunda kadınlar yer alıyor mu? Oranı eşit mi? Eşitliğe yakın mı? Ücret farklılığı var mı? Kadınlar doğum yaptığında kariyer çizgilerinde ayrımcılıkla karşılaşıyor mu? Eşleri doğum yapan erkeklere uzun süreli ücretli izin veriliyor mu? En önemlisi de şirket bu konudaki eksikliğini değiştirme konusunda çaba gösteriyor mu? Bir hedef koymuş mu?
Kimse sormazsa “erkekler korosu” devam
Bu konuda iyi bir örnek var.
2019 Mayıs ayında Migros A.Ş’nin genel kurulu yapılıyor. Hissedarlar yönetim kurulu adaylarını belirliyor. Seçime geçildiğinde bir kadın hissedar (*), kadın yönetim kurulu üyesi belirlenmesi için teklifte bulunuyor. Çoğunluk hissedarları tınmıyor bile; tamamı erkeklerden oluşan yönetim kurulu listesi geçiyor.
2020’de genel kurul Nisan ayında yapılıyor. Hissedarlar yönetim kurulunu belirliyor. 13 kişilik yönetim kurulunda bu defa sadece 1 kadın üye var. Genel Kurul elektronik ortamda yapılırken, bir kadın hissedar şu soruyu soruyor; “SPK Kurumsal Yönetim İlkeleri gereğince yönetim kurulunda en az yüzde 25 oranında olmak üzere, kadın üye olması önerilmektedir. Bu ilkeye uymak için bir hedef ve uyum politikası belirlediniz mi? SPK kuralları gereği kadın yönetim kurulu üyesi atanmaması gerekçelerini açıklamanız gerekmektedir. Kadın yönetim kurulu atanmaması gerekçenizi açıklar mısınız?” diyor.
Yönetim Kurulu üyesi ve Genel Müdür Özgür Tort da cevaben, o yıl oluşturulan yönetim kurulunda kadın üye bulunduğunu söylüyor. Ancak neden yüzde 25’e çıkılmadığı konusunda hissedarlara fazla net bir açıklama yapmıyor.
Migros köklü ve büyük bir şirket; çoğunluk hissedarları da Anadolu Grubu hissedarları. Müşteri sadakat kartı Money Kart sahipliğinden iz sürülürse şirketin 13 milyon kayıtlı müşterisi var; hiç şüphe yok ki en az yarısı da kadın.
Yatırımcısı olunan şirketlerin halka açık olmalarının yararı, hissedarlarına ve kamu otoritelerine hesap verme zorunda olmaları. Bu şirketler halka açık olsalar da olmasalar da tüketicilere de sosyal sorumlulukları var. O da bazı değerlere uyup uymadıkları ile ilintili.
Günümüzde şirketler hem kurumsal olarak kendileri, hem de tedarikçiler gibi diğer paydaşların sorumluluğunu taşıyor; din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yapan, sözel ya da fiziksel, cinsel şiddet uygulayan, zorla işçi çalıştıran, çocuk işçi çalıştıran, çalışanlarının örgütlenme özgürlüğü ve toplu sözleşme hakkına saygı duymayan, yolsuzluk ve rüşvet olaylarına karışan, çalışanlarına sağlık ve güvenlik önlemleri, ödenen ücretler gibi konularda güvenli ve adil bir çalışma ortamı sağlamayan şirketler ve onların tedarikçileri nihai müşterilerine-tüketicilere karşı kurumsal toplumsal sorumluluk taşıyorlar.
Çevreye saygılı, sürdürülebilirliği toplumsal cinsiyet eşitliğini kendi bünyelerinde hayata geçirmeyen şirketler, bu değerleri benimseyen ve önemseyen müşterilerine ne söyleyecekler?
Yatırımcılarına hesap verme sorumlulukları sadece sermaye piyasası mevzuatı ile de çerçeveli değil.
Şirketlerin genel kurulları, bir çeşit yatırımcı şeceresi okumak için de fırsat. Genel kurullarda listelenen hissedar isimleri çok şey söylüyor.
Bugünün dünyasında tüketiciler artık sürdürülebilirlikle yakından ilgili. Şirketlerin çevreye, paydaşlara, tedarik süreçlerine, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi değerlere gereken özeni gösterip göstermediklerine giderek daha fazla bakıyorlar, bazıları ise yasal sorumluluk haline geliyor. Örneğin, çevreye duyarlı olmayan projelere, artık sorumlu davranan bankalar, finans kuruluşları kredi vermiyorlar.
Yakın geleceğe taahhüt
İşte genel kurulunda, ‘kadın yönetim kurulu üyesi neden yok?’ diye sorulan Migros, Türkiye’nin en büyük perakende zincir mağazalarından biri. 2301 mağazası olan 33 bin 399 kişi çalışanı olan bir şirket.
2017’deki Sürdürülebilirlik Raporu’nda “Toplumsal cinsiyet eşitsizliği karşısında almamız gereken sorumluluğun bilincindeyiz. Bu doğrultuda özellikle mağazalarımızda kadın istihdamının artırılmasına önem veriyoruz” derken, hisse satın alarak bilimsel bir araştırma için genel kurullarda bu konuda soru soran birilerinin çıkması üzerine (hikayesi aşağıdaki satırlarda), önce yönetim kuruluna bir kadın üye alıyor, sonra da taahhütlere başlıyor; “Cinsiyet ve fırsat eşitliğini esas alan politikalarımız ile kadınların çalışma hayatına etkin katılımını destekliyor ve kariyer planlamalarını cinsiyet ayrımı yapmadan gerçekleştiriyoruz. 2019 yılı itibarıyla yüzde 28 olan kadın yönetici oranımızı 2024 yılında yüzde 30’a çıkarmayı hedefliyoruz” taahhüdünde bulunuyor.
Migros, 2019 yılında, “çeşitlilik ve kapsayıcılık” konusundaki şirket performansını belirlemek için araştırma çalışması başlatmış. Bununla, şirketin ‘Cinsiyet Çeşitliliği Karnesi’ni (Gender Diversity Scorecard) oluşturmayı hedefliyor.
Böylelikle bu plan dahilinde, direktör ve üzeri kadın üst yönetici oranını 2023’e kadar yüzde 18’den yüzde 23’e çıkarmayı taahhüt edeceğini açıklıyor.
Soru soran hissedarın öyküsü
Şuna şüphe yok ki şirket içinde de bunların tartışılmış, önerilmiş olması kuvvetle muhtemel. Ancak Migros örneğinde olduğu gibi bir adet hisse satın alıp halka açık şirketlerin yıllık genel kurullara giderek soru soran hissedar, aslında deneysel bir bilimsel araştırma için bu sürecin içinde.
Yukarıdaki o “kadın hissedarın” öyküsü ise şöyle:
Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu (CFGT) ekibi, 2012 yılında halka açık şirketlerin yönetim kurullarında yüzde 25’ten az olmamak üzere kadın üye oranı hedefi ve bu orana ulaşmak için hedef tarih saptanması yönündeki SPK kurumsal yönetim düzenlemeleri kapsamında yönetim kurullarında kadın üye olmayan şirketlerin hisselerini satın alarak elektronik genel kurullarına yatırımcı olarak katılmaya başladı.
Tüm genel kurullarda yönetim kurullarına aynı soru yöneltiliyor: “Sermaye Piyasası Kurulu, Kurumsal Yönetim İlkeleri gereğince Yönetim Kurulunda (YK), en az yüzde 25 oranında olmak üzere kadın üye olması önerilmektedir. Bu ilkeye uymak için bir hedef ve uyum politikası belirlediniz mi? SPK raporlama kuralları gereği kadın YK üyesi atanmamasının gerekçelerini açıklamanız gerekmektedir. Kadın YK atanmaması gerekçenizi açıklar mısınız?”.
Programın amacı şöyle tanımlanıyor; “bir yandan bu şirketlerde düzenlemeler konusunda farkındalık yaratmak ve genel kurullara katılan diğer yatırımcıları harekete geçirmek, diğer yandan hissedar baskısının şirket davranışlarını değiştirmekte oynadığı rolü incelemeyi amaçlayan bilimsel araştırma için veri toplamaktır”.
Bu faaliyetin 7 yıllık özeti şöyle:
2012-2019 yılları arasında 141 şirketin düzenlediği 245 genel kurula katılıp, genel kurulda bu soruların seslendirilmesini izleyen yıllara denk gelen genel kurullarda 23 şirket kadın yönetim kurulu üyesi ataması yapmış.
Genel kuruluna katıldıkları şirketlerin sorulara verdikleri yanıtlar analiz edildiğinde;
Yüzde 16’sı yatırımcının ilgili sorusunu okumamış.
Yüzde 23’ünün ise ilgili madde hakkında bilgi sahibi olmadıkları görülmüş.
Yüzde 25’i, yönetim kurullarına atama yapılırken cinsiyete bakılmadığını ve tecrübe ve niteliğe bakılarak seçim yapıldığını belirtmişler.
Yüzde 21’i SPK Kurumsal Yönetim İlkelerinde kadın üye bulundurma konusundaki maddenin zorunlu maddeler arasında bulunmadığını ve gönüllü bir madde olduğu için uymak zorunda olmadıklarını belirtmişler.
Yüzde 31’i ileriki dönemlerde kadın direktör atanacağına dair olumlu yanıt verirken, bir hedef tarih veya hedef oran veren şirket olmamış.
“Halka açılarak” öz kaynak toplayan şirketlerin üçte ikisinin sergilediği bu tablo, ürettikleri mal ve hizmetin tedarikçisi ya da tüketicisi paydaşlarının en az yarısı kadın olan geniş bir kesime karşı sorumsuz ve hatta arsız bir tablo.
Ancak bu tablo umutsuz değil; 2012’den bu yana Borsa İstanbul’da payları işlem gören şirketlerin yönetim kurullarındaki tablo değişiyor. 2012’de tamamı erkek olan şirket oranı yüzde 47.1’den kademeli biçimde 2020’de yüzde 33.8’e gerilemiş.
Yine aynı forumun (CGFT), Egon Zehnder International Türkiye ofisinin stratejik desteği ile yürüttüğü “Bağımsız Kadın Direktörler Projesi” ile “yönetim kuruluna kadın yönetim kurulu üyesi bulamıyoruz” bahanesine de meydan bırakılmıyor. Bu proje ile Türkiye’de yönetim kurulunda kadın direktör bulunmayan şirket kalmaması ve yönetim kurullarının kadın üyelerle güçlendirilmesi hedefleniyor.
Finansal cephede de neyse ki 21 yüzyılın dünyasında sözde değil özde yerine getirmeye çalışan kurumlar var. Bu kurumların çabası da özendirici yönde.
Toplumsal cinsiyet eşitliği hassasiyeti yatırım ve fon yöneticilerine de yansıyor. Tasarrufçulara tercih yapma, tercihlerini kişisel tasarruflarına da yansıtma seçeneği sunuyorlar.
Bu yazıyı yazarken gelen haber tam da bu çerçeveye oturan bir haber oldu.
İş Portföy, istihdamda kadınlara daha çok ve eşitlikçi bir şekilde yer açan, kadınların yönetimde söz sahibi olmasını önemseyen şirketlerin yurt içi ortaklık paylarına yatırım yapacağı bir yatırım fonu kurmuş. “İş’te Kadın Hisse Senedi Fonu”, Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KOÇ-KAM) iş birliği ile hazırlanmış.
Bu fona dahil edilecek şirket hisselerine dair kriterlerin başında ise yönetim kurullarında en az bir kadın üye bulundurma, yönetiminde karar verici pozisyonda kadın yönetici bulundurma ve KOÇ-KAM’ın danışmanlığı kapsamında oluşturulan zorunlu temel hususlara uyum sağlama gibi kriterler dikkate alınıyor.
Bu kriterler arasında; kadın çalışan oranının Türkiye ortalamasının üzerinde olması, aile iş yaşamı dengesinin gözetilmesi, cinsiyet eşitliği ve eşit ücret politikalarının benimsenmesi, işe alım süreçlerinde eşitlikçi yaklaşımın benimsenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği projelerine destek sağlanması yer alıyor.
İş Portföy’ün sunum belgesindeki bilgiler şunlar:
KOÇ-KAM tarafından hazırlanan çalışma çerçevesinde Fon portföyüne dahil edilebilecek şirketler için 2 ana kriter ve 8 temel/zorunlu kriter belirlenmiş.
2 ana kriter, yönetim kurulunda en az bir kadın üye bulundurma (A) ve yönetiminde karar verici pozisyonda kadın yönetici bulundurma (B) olarak özetlenmiş.
Bu iki ana kriteri birden sağlayan şirketler yatırım havuzuna dahil edilmektedir.
Ayrıca 8 temel/zorunlu kriter ise kendi içinde ağırlıklandırılmış.
Bu 8 temel kriterden 70 puan alan şirketlerin KOÇ-KAM kriterini sağladığı kabul ediliyor.
A ve B ana kriterinden birini sağlayan ve temel kriterlerden 70 puan almayı başaran şirketler de yatırım havuzuna dahil ediliyor.
Koyulan temel-zorunlu kriterler şunlar:
Kadın çalışan/toplam çalışan oranının en az Türkiye’de kadınların istihdamdaki payına eşit olması [Güncel TÜİK verisi (İşgücü İstatistikleri, 2019: Yüzde 31.8)] (10 Puan)
Genel bir şirket politikası olarak toplumsal cinsiyet eşitliği (20 Puan)
Aile-İş yaşamı dengesi – bakım sorumlulukları (10 Puan)
3a. Ebeveyn (annelik ve babalık) izni
3b. Emzirme odası
3c. Kreş sağlanması/desteği
Eşit işe eşit ücret (15 Puan)
Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin kurumsal proje, etkinlik ve kampanyalar (10 Puan)
Son 1 yılda kadınlara yönelik en az bir sivil toplum projesine ya da etkinliğine destek verilmiş olması
Son 1 yılda toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin en az bir proje/kampanya gerçekleştirilmiş, konuya ilişkin bir anlaşmaya taraf olunmuş veya ödül alınmış (ödüllendirilmiş insan kaynakları uygulamaları vb.) olması
Toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan ulusal ve uluslararası kuruluşlara üyelik veya katkı sunma (temsil, raporlama vb. çalışmalar ya da Global Compact gibi çalışmalar)
İşe alım süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı yaklaşımların benimsenmiş olması (15 Puan)
Şirket plan ve hedeflerinde toplumsal cinsiyet eşitliği öğelerine yer verilmesi (15 Puan)
8. Reklam, promosyon ve tanıtımlarda toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı yaklaşımlar (5 Puan)
Peki ölçünce ne mi olmuş?
Halka Açık Şirket Sayısı
Toplam Hisse Sayısı (Ana + Yıldız Pazar)
300
2 puan alarak havuza girmeye hak kazanan
131
Yönetim Kurulu ve Yönetimde söz sahibi personel kriterini geçen
101
KOÇ-KAM kriterini geçen
30
Kaynak: İş Portföy
300 hissenin içinde 101’i iki ana kriteri (A ve B) tutturuyor, sadece 1 kriteri tutturan 30’u da KOÇ-KAM kriterlerinde 70 puanı geçmiş. Böylece 131 şirket kurulan yatırım fonu için yatırım yapılabilir varlık niteliği kazanmış. 169 şirketin ise bu konuda ‘sıfır çektiği’ açık.
Doğrusu KOÇ-KAM kriterleri ağırlıklı bir puanlamanın daha değerli olacağı düşüncesindeyim. Yönetim kurulunda bir kadın üye, genel müdür yardımcısı bir kadın yöneticisi olan bir şirket elekten geçerken, toplumsal cinsiyet eşitliği için hiçbir faaliyeti de olmayabilir. KOÇ-Kam kriterleri ise hakkaniyetli bir eleme içeriyor. Ancak zaman içinde bu yöne gidileceğini sanıyorum.
İŞ Portföy’ün bu fonuna giren şirketlerin isimlerini ise aylık fon raporu yayımlandığında öğreneceğiz.
Bu kriterler, tam da “az laf, çok iş” kriterleri. Payları borsada işlem gören halka açık şirketler 8 Mart gününü ‘çiçek böcek’ mesajları yerine, böyle bir kriter setini karşılayıp karşılamadıklarını düşünerek geçirmeli.
“İŞ’te kadın Hisse Fonu”nu çıkaran İŞ Portföy’e sordum; “Sizde durum ne?”
Aldığım yanıt şöyle:
İŞ Portföy’de çalışanlarda cinsiyet oran yüzde 50-50. Kurumda 6 kadın müdüre karşılık 5 erkek müdür var. 13 kadın müdür yardımcısına karşılık 8 erkek müdür yardımcısı var. Yönetim kurulunda ise 9 üyenin 2’si kadın, üst yönetimde de 4 kişinin 1’i genel müdür yardımcısı kadın.
Bir dipnot da sermaye piyasasına düzen veren, kuralları koyan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) için; halka açık şirketlere en az yüzde 25 oranında kadın yönetim kurulu üyesi atamaları tavsiyesinde bulunan SPK’nın ne 7 kişilik kurul üyeleri ne de 12 daire başkanları içinde bırakın yüzde 25’i tek bir kadın yönetici yer almıyor. Şirketlere tavsiye veren ‘erkekler korosu’, kendi alanında bunu hayata geçirmiyor.
Otoritelerin bu kayıtsız hali bir tarafa, tüketiciler, yatırımcılar giderek bunu dayatıyor. Genelde sürdürülebilirlik olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliği değerlerine duyarsız olan ve harekete geçme eğilimi göstermeyen şirketlere karşı tüketiciler ve tasarrufçuların elinde büyük bir ‘silah’ var. O da tercih kullanma silahı.
Bir öneri de benden…
Türkiye’de halka açık olsun ya da olmasın, toplumsal cinsiyet eşitliğini (TCE) sözde değil özde hayata geçirmeye çalışan şirketleri kapsayacak bir “şirketler kesimi TCE endeksi” oluşturulması. Kapsamlı bir kriterler setine dayalı olarak, bağımsız bir denetçi tarafından bu kriterlerin ölçülmesine dair rıza göstererek şirketlerin de gönüllü katılımına dayanan bir endeks oluşturulabilir.
TCE kriterlerine dayalı örnek bir şirket sıralama çıkması mümkün. Bu da özendirici olur. Böylelikle şirketler de “8 Mart Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun” yüzeyselliğinden de kurtulurlar. Kendilerini bununla ‘ispat ederler’. Yöneticileri de “sosyal sorumluluk etiketi” ile çeşitli yerlerde bayrak göstermek yerine, hayata geçirilmiş olanla ya da hayata geçirme taahhüdü ile kanıtlarlar bu çabalarını.
TEB CEO Leblebici: Enflasyon hariç ekonomi iyi, yatırım yapılabilir notu 2026’da gelir
“Herhangi bir rating şirketinin Türkiye’nin notunu yükseltmeme ihtimali düşük görünüyor. Program böyle devam ederse 2026’da ülke notumuzun ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye çıkabileceğini düşünüyorum.”
Türk Ekonomi Bankası (TEB) Genel Müdürü Ümit Leblebici, ekonomi gündemine ilişkin EKONOMİ’ye değerlendirmelerde bulundu. Leblebici, “Program böyle devam ederse 2026 yılında ülke notumuzun ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye çıkabileceğini düşünüyorum” dedi. Türkiye’nin en önemli sorununun verimsizlik olduğunu vurgulayan Leblebici, “Eğer Türkiye şirket birleşmeleriyle verimliliği artırabilecek bir yapıya giderse hem yatırımın önünü açar hem de kapasitesini artırır” yorumunu yaptı.
Ümit Leblebici, “Temel göstergelere bakıldığında aslında Türkiye çok iyi duruyor. Bir data hariç, o da enflasyon. Borcun gayrisafi milli hasılaya oranı 25’e yaklaşıyor. Cari açıkta çok iyi durumdayız. 0 ile 10 milyar dolar arasındaki bir cari açık, Türkiye için çok da büyük değil” dedi. Leblebici, Merkez Bankası döviz rezervinin 2024 yılı Mart ayından beri toparlandığına dikkat çekip, beklentisini dile getirdi: “Herhangi bir rating şirketinin Türkiye’nin notunu yükseltmeme ihtimali düşük görünüyor. Program böyle devam ederse 2026’da ülke notumuzun ‘yatırım yapılabilir’ seviyeye çıkabileceğini düşünüyorum.” TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, sorularımızı yanıtlarken, makro ekonomik gelişmeler başta olmak üzere şu mesajları verdi:
Büyüsek de cari açık çok artmaz
“Cari açıkta iyileşme sorgulanıyor. ‘Tekrar büyürsek tekrar açılacak’ deniyor. Buna çok katılmıyorum. Çünkü çok sayıda mekanizmanın birleşmesi sonucu üretilen bir ekonomi politikası var. O ekonomi politikası da cari açığın ani yükselmesini engelleyen bir yapıda. Enerji fiyatları çok kötü gitmiyorsa cari açık çok büyümeyecek. Ayrıca enerji yatırımları da artmış durumda. Yeşil enerji dönüşümleri, yani petrole bağımlılığı azaltacak yatırımlar artıyor. Yenilenebilir enerjinin toplam üretim kapasitesindeki payı yüzde 60’ı aştı. Buna nükleer de eklendiğinde enerjide dışa bağımlılık gittikçe azalacaktır.”
Notumuz yükselecek
“Borçların gayri safi milli hasılaya oranındaki iyileşmede kur etkisi de var ama sonuçta oran yüzde 25. Yani, yüzde 70-90-100 değil. Böyle bir şey yok Türkiye’de. O nedenle Türkiye’nin borç ödeme kapasitesinde hiçbir problem yok. Buradan bir başka yere gidiyorum. 2024 yılı Mart ayından beri Merkez Bankası döviz rezervleri toparlandığı için herhangi bir uluslararası rating şirketinin Türkiye’yi “upgrade” etmeme, yani notunu yükseltmeme ihtimalini düşük görüyorum. 2025’te “upgrade”ler göreceğiz. Hatta eğer böyle gidersek 2026’da “investment grade” olacağımızı düşünüyorum. Eğer şu güne kadar uyguladığımız politikaları devam ettirirsek.”
Türkiye’nin büyük problemi verimlilik
“Ülkemizde en büyük problem verimlilik. Hâlâ verimli çalışmayan bir yapıdayız. Doğası gereği son 3 yıldır yatırım yapma ihtiyacı azaldı. Neden? Önceki negatif reel faiz ortamı, yatırımlarını ertelesen de yani daha az verimli olsan da kârlılığını sürdürmeye yardımcı oldu. Bir senedir pozitif reel faize döndük. Pozitif reel faiz ortamında artık verimliliğin konuşulması gerekiyor. Yatırımlarda verimliliğin sağlanması gerekiyor. O verimlilikle pozitif reel faizdeki kâr marjını tekrar yukarıya götürmeye çalışman gerekiyor. Bunu yapabilecek firmalar var. Verimli çalışmayan çok sayıda firma da var. Eğer Türkiye şirket birleşmeleriyle verimliliği artırabilecek bir yapıya giderse hem yatırımın önünü açar hem de kapasitesini artırır. Böylelikle toplam verimlilik artar.”
Şirket birleşmelerini teşvik etmek gerekiyor
TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, Türkiye’de şirket birleşmelerini teşvik edecek düzenlemelere ihtiyaç olduğunu belirtip, şunları anlattı: “Toplam verimliliği artırmak için şirket birleşmeleri gerekiyor. Geçmiş üç dönemi çok iyi değerlendirip sermaye olarak güçlenmiş, borcunu azaltmış ve yeni yatırım kapasitesine sahip şirketler oldu. Bu dönemi çok iyi geçirmemiş, tasarrufa da önem vermemiş, negatif faizle kendini yaşatmış ama geleceğe hazırlanmamış şirketler de oldu. Toplam üretkenliği sağlayabilmek için şirketleri birleştirelim, birleşmeye özendirelim ve üretimi artıralım. Türkiye bunu yapacaktır diye düşünüyorum. O yönde bir eğilim görüyorum. Sonuçta yatırımlar bir dönem ertelendi. Artık ertelenebilecek durumda değil. Önümüzdeki 2-3 yıl iyi iş yapıp büyümek istiyorsan muhakkak yatırım yapacaksın. Bence kaçınılmaz hale geldi.”
ADANAGİAD’ın geleneksel kahvaltı etkinliğine katılan Ekonomi Gazetesi’nin üç yöneticisi Munyar, Dr. Oğuz ve Güldağ, iş dünyası için 2025’in kolay bir yıl olmayacağını söyledi. Etkinlikte hem konuşmacılar hem de davetliler, rasyonel kararların alınmasıyla ekonominin iyileştirilebileceğini ancak bu süreçte bozulan iş ahlakının yeniden tesisinin zaman alabileceğini söylediler.
Adana Genç İş İnsanları Derneği (ADANAGİAD), geleneksel kahvaltı etkinliği kapsamında bu kez ekonomi yazarlarını ağırladı. Ekonomi gazetesinden Dr. Şeref Oğuz, Vahap Munyar ve Hakan Güldağ’ın katıldığı söyleşi öncesi konuşan ADANAGİAD Başkanı Ali Can Boğa, “İş dünyası için 2024’ün zor geçen yıllar kategorisine girdi. 2025’te ülkenin en önemli odağının ekonomi olması gerektiğine inanıyoruz” dedi.
Çukurova SİFED Başkanı Berman Mantı da Türkiye’de şirketlerin yüzde 87.5’inin sıfır ila 10 kişi çalıştıran ve sıfır ila 100 milyon TL cirosu bulunan şirketler olduğuna dikkat çekerek, “Gücümüzü birleştirmek, daha fazla işbirliği yapmak zorundayız. Çukurova SİFED olarak Türkiye’ye örnek olacak bir projeyi hayata geçiriyoruz. ‘Business Network Lansmanı’ etkinliğimizi 21 Ekim’de Adana Hilton’da gerçekleştireceğiz. Şirket yöneticilerimizi bu önemli tanışma etkinliğine bekliyoruz” dedi.
İYİ Kİ STK’LAR VAR
TÜRKONFED Başkanı Süleyman Sönmez de dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile mevcut eğitim sisteminin sorgulandığını, dijital çağa özgü yeni modellerin geliştirildiği bir dönemde Türkiye’nin de eğitim alanında hamle yapması gerektiğine vurgu yaptı. Sivil toplumu güçlü olan ülkelerde tüm kurumların güçlendiğini ve rasyonel adımlar attığını belirten Sönmez, “Bir taraftan kendi işini yaparken diğer taraftan şehri, bölgesi ve ülkesi için STK’larda olan iş insanlarını kutluyorum. İyi ki varlar” diye konuştu.
2024’Ü KAYBETTİK
Davetli konuşmacılardan Ekonomi Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Dr. Şeref Oğuz, ekonomide nasıl bir gelecek yıl beklendiği sorusuna tamamlanmak üzere olan yılın değerlendirmesini yaparak yanıtladı. “Yüksek faiz, yüksek enflasyon, ihracat zorluğu yaşadığımız bir yıl oldu. Sorun çözmek yerine top çevrildi. Ekonomi yönetimi radikal kararlar almak yerine iş dünyasından ne alacağını düşündü. Sanayici ve ihracatçı yüzü hürmetine ayakta kalan bir ekonomimiz var. 2024’ü kaybettik” diye söze başlayan Oğuz, 2025’te bir sandık beklentisi bulunduğunu, bunun seçim için değil referandum için olabileceğini kaydetti.
ŞUBAT AYINA KADAR FAİZLER İNMEZ
Ekonomi Gazetesi Yönetim kurulu Başkanı Hakan Güldağ da seçim dolayısıyla alınan birçok kararın ekonomiyi olumsuz etkilediği bir yıl yaşandığını belirterek, “Özel sektörün de kamunun da faiz yükü artıyor. Ancak, Şubat ayına kadar faiz indiriminin yapılacağını düşünmüyorum” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e tam destek verdiğini, Şimşek’in de görevinde kalıcı olduğuna inanarak çalışmalarını sürdürdüğünü anlatan Güldağ, “Bu dönem Merkez Bankası’nın soğuk bir yüzü var. Açıkçası reel sektör ve vatandaş göz ardı ediliyor. Sıkı para politikasının 2025’in ilk 4 ayına kadar süreceğini tahmin ediyorum” diye konuştu. Enflasyonla kur artışı arasında farkın açıldığını, bu durumun sürdürülebilir olmadığını belirten Güldağ, hiçbir iktidarın uzun süreli enflasyonla yola devam etmek istemeyeceğini kaydetti.
Moderatörlüğünü Ekonomi Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın yaptığı söyleşi etkinliği ADANAGİAD Üyelerinin sorularının yanıtlanmasıyla devam etti. Etkinlikte Adana Ticaret Odası Başkanı Yücel Bayram, Adana Sanayici ve İş İnsanları Derneği (ADSİAD) Başkanı Vedat Gizer, Girişimcilik Ekosistemi Derneği Başkanı Esra Özden ve çok sayıda davetli hazır bulundu.
Bir ülkeyi Makro Ekonomisini anlamak için 15 veriyi yakından takip etmek gerekir. Bu 15 unsurun neler olduğuna özet olarak bakalım:
Makro ekonominin 15 Temel Unsuru
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)
GSYH, bir ülkenin belirli bir dönemde ürettiği mal ve hizmetlerin toplam değerini ifade eder. Bu gösterge, ekonominin genel büyüklüğünü ve sağlığını ölçmek için kullanılır.
Enflasyon
Enflasyon, fiyat seviyelerindeki zaman içindeki artışı ifade eder. Yüksek enflasyon alım gücünü düşürür ve ekonomik istikrarsızlığa yol açabilir. Düşük enflasyon ise ekonomik dengeyi destekler.
İşsizlik
Bir ekonomide iş bulamayan kişilerin oranıdır. Yüksek işsizlik, tüketim harcamalarını azaltır ve ekonomik büyümeyi yavaşlatır.
Arz ve Talep
Arz, bir ürünün piyasada ne kadar mevcut olduğunu; talep ise tüketicilerin bu ürünü ne kadar istediğini ifade eder. Fiyatlar, arz ve talepteki değişimlere göre şekillenir.
Maliye Politikaları
Hükümetin vergilendirme ve kamu harcamaları yoluyla ekonomiyi yönetme stratejisidir. Bu politikalar, işsizliği azaltmak veya enflasyonu kontrol altına almak için kullanılabilir.
Para Politikaları
Merkez bankaları tarafından uygulanan ve para arzı ile faiz oranlarını yönetmeyi amaçlayan politikalardır. Bu politikalar, enflasyonu düşürmek ve ekonomik istikrarı sağlamak için kullanılır.
Faiz Oranları
Para borç alma maliyetidir. Düşük faiz oranları harcamayı ve yatırımı teşvik ederken, yüksek faiz oranları enflasyonu azaltabilir.
Resesyon
Bir ekonominin daraldığı, yani üretim ve tüketim seviyelerinin düştüğü dönemdir. Resesyonlar genellikle işsizlikte artışa ve harcamalarda azalmaya neden olur.
Döviz Kurları
Bir para biriminin diğer bir para birimine göre değerini ifade eder. Döviz kurları, ülkelerin ithalat maliyetlerini ve ihracattan elde ettikleri gelirleri etkiler.
Ticaret Dengesi
Bir ülkenin ihracatı ile ithalatı arasındaki farkı ifade eder. Ticaret fazlası, ülkenin daha fazla ihracat yaptığını; ticaret açığı ise daha fazla ithalat yaptığını gösterir.
Ulusal Borç
Bir hükümetin toplam borç miktarıdır. Çok fazla borç, gelecekteki harcamaları kısıtlayabilir ve ekonomik büyümeye zarar verebilir.
Toplam Talep
Bir ekonomideki tüm mal ve hizmetlere olan toplam talebin miktarıdır. Yüksek talep ekonomik büyümeyi teşvik ederken, düşük talep büyümeyi yavaşlatır.
Toplam Arz
Bir ekonomideki tüm mal ve hizmetlerin toplam arzıdır. Üretim kapasitesindeki artış ekonomik güçlenmeyi destekler.
Ekonomik Döngüler
Ekonomideki büyüleme ve daralma dönemlerini ifade eder. Bu döngüler, genellikle genişleme (büyüme) ve daralma (resesyon) aşamalarından oluşur.
Verimlilik
Bir çalışanın belirli bir sürede ne kadar mal ve hizmet ürettiğini ifade eder. Yüksek verimlilik, daha fazla ekonomik büyümeye yol açar.
Bu kriterler, makro ekonominin temel dinamiklerini anlamak ve ekonomik stratejiler oluşturmak için kritik bir çerçeve sunar.