Connect with us

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz

Türkiye Dünya teknoloji devlerinden vergi almaya başladı

Yayınlanma:

|

1 Mart 2020. İlkbaharın, ilk ayının, ilk günü. 1 Mart itibariyle tüketim vergilerimizin arasına Dijital Hizmet Vergisi adında yeni bir vergi katıldı.
7.12.2019 tarih ve 30971 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7194 sayılı “Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile Dijital Hizmet Vergisi ihdas edildi ve işte bu verginin uygulanmasına ilişkin maddelerin yürürlük tarihi de, 1 Mart 2020 olarak hükme bağlandı.
Çok Uluslu Dev Şirketler için Bir Küresel Vergi Örneği
Türkiye’den 20 milyon TL üzerinde gelir elde eden Google, Amazon, Facebook, Youtube, Playstation, Apple, Netflix gibi ABD kökenli teknoloji devlerini etkileyen bu verginin henüz dünyada bir örneği, uluslararası karşılaştırmaya olanak tanıyacak bir versiyonu yok. Bu vergi ile dünyada ilk’iz. Vergi uygulamasının sonuçları ve yaratacağı etkiler, Dijital Hizmet Vergisini uygulamayı planlayan Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada, Polonya, İspanya ve Çekya gibi ülkelere de örnek olabilir.
Dijital Hizmet Vergisi çok uluslu dev teknoloji şirketlerinin Türkiye’den elde edecekleri dijital hizmet hasılatlarını vergileme amacını taşıyor. Dolayısıyla mükelleflerin çok uluslu şirketler olduğu uluslararası nitelikte bir vergiye tek başımıza imza atmış bulunuyoruz. Ama bu tür vergilerin, çok uluslu şirketlerin verginin caydırıcılığı karşısında hizmet sunumunu kesme yolunu seçmelerinin önüne geçebilmesi için, mutlaka küresel nitelikte olması, tüm ülkeler tarafından da uygulanması gerekir. Aksi halde, çok uluslu şirketlerin faaliyetlerini Türkiye dışında yüzlerce ülkede vergisiz bir şekilde gerçekleştirme şansı var.
Aslında Fransa, Dijital Hizmet Vergisini 2019 yılında, oranı %3 olacak şekilde uygulamaya sokacaktı. Ancak ABD, Aralık 2019’da bu verginin uluslararası vergilendirme ilkeleriyle bağdaşmadığı ve ABD şirketleri aleyhine uygunsuz bir vergi yükü oluşturduğu gerekçeleriyle soruşturma başlattı, Fransa da iki ülke arasında ticari ilişkilerin bozulmaması amacıyla bu vergiyi uygulamaktan vazgeçti.
Bir Tüketim Vergisi daha..
Türk vergi sisteminin bünyesindeki tüketim vergileri oldukça kalabalık. KDV, ÖTV, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi, Şans Oyunları Vergisi, Özel İletişim Vergisi, 1 Nisan 2020’de yürürlüğe girecek olan Konaklama Vergisi gibi. Bu kalabalık tüketim vergisi grubuna bugün de bir yenisi, Dijital Hizmet Vergisi eklenmiş oldu.
Tüketim vergileri, objektif karakterli (mükellefin şahsi ve ailevi özelliklerini dikkate almayan) oldukları için adaletli değildir ama rantabldır. Aynı zamanda tüketiciye yansıma şansı yüksek olduğu için, vergileme ile hedeflenen adalet amacından uzaklaşılabilir. İdare vergiyi, kanuni vergi mükellefinden tahsil edemese de, gerçek vergi taşıyıcısından tahsil eder ve vergi hasılatında herhangi bir değişiklik ortaya çıkmaz.
Vergilemede etkinliğin sağlanıp adalet amacından uzaklaşılması, tüketim vergilerinde sıklıkla ortaya çıkan bir durumdur. Böyle bir risk, bir tüketim vergisi olan Dijital Hizmet Vergisi için de geçerlidir. Fransa’nın, Dijital Hizmet Vergisini uygulamamasının bir başka nedeni, vergi yükünün halkın üzerinde kalma ihtimaliydi. Deloitte’nin 2019 yılında Fransa vergi sistemine dair hazırladığı rapora göre, böyle bir vergi uygulandığında, verginin dijital hizmet sağlayıcılar üzerindeki yükü %5’de kalırken, halk üzerindeki yükü ise %55 olacaktı.
Türkiye’de, tüketim vergileri gibi dolaylı vergilerin vergi hasılatı içindeki payı 2019 yılında %67 olarak gerçekleşti. Bugün itibariyle bir tüketim vergisi daha sisteme girdiğine göre 2020’de dolaylı vergilerin payı daha da artabilir. Oysa gelişmiş ülkelerde rantabl ama adil olmayan dolaylı vergilerin payı %30 civarıdır. Vergi sistemine tüketim vergileri hakim oldukça, vergilemede etkinlik amacı gerçekleştirilirken, adalet amacından uzaklaşılır.
Şimdi bir tüketim vergisi çeşidi olan Dijital Hizmet Vergisini yakından tanıyalım.
Dijital Hizmet Vergisinin Konusu ve Kapsamı
Dijital Hizmet Vergisi Kanunu (D.H.V.K.) m. 1/f-1’de verginin konusu, Türkiye’de sunulan aşağıdaki hizmetlerden elde edilen hasılattır:
a) Dijital ortamda sunulan her türlü reklam hizmetleri (reklam kontrol ve performans ölçüm hizmetleri, kullanıcılarla ilgili veri iletimi ve yönetimi gibi hizmetler ile reklamın sunulmasına ilişkin teknik hizmetler dahil),
b) Sesli, görsel veya dijital herhangi bir içeriğin (bilgisayar programları, uygulamalar, müzik, video, oyunlar, oyun içi uygulamalar ve benzerleri dahil) dijital ortamda satışı ile bu içeriklerin dijital ortamda dinlenmesine, izlenmesine, oynanmasına veya elektronik cihazlara kaydedilmesine veya bu cihazlarda kullanılmasına yönelik dijital ortamda sunulan hizmetler,
c) Kullanıcıların birbirleriyle etkileşime geçebilecekleri dijital ortamların sağlanması ve işletilmesi hizmetleri (kullanıcılar arasında bir mal veya hizmetin satılmasına veya satılmasının kolaylaştırılmasına yönelik sunulan hizmetler dahil).
Burada sıralanan (a), (b) ve (c) şıklarında sayılan hizmetler (D.H.V.K. m.1/f-1) ile ayrıca D.H.V.K. m.1/f-2’ye göre, bu hizmetlere yönelik dijital ortamda dijital hizmet sağlayıcıları tarafından verilen aracılık hizmetleri de Dijital Hizmet Vergisine tabi.
Görüldüğü üzere (a) şıkkında; arama motoru reklamları, bannerlar, video izleme öncesi, sırası ve sonrasındaki reklamlar, elektronik cihazların yazılımları aracılığıyla çevrimiçi iletilen reklamlar, pop-up’lar, reklam kontrol ve performans ölçüm hizmetleri, kullanıcılarla ilgili veri iletimi ve yönetimi gibi hizmetler, reklamın sunumuna ilişkin teknik hizmetler,
(b) şıkkında; elektronik cihazlarda (bilgisayar, tablet, cep telefonu, akıllı bileklik gibi) kullanılan program, yazılım ve uygulamaların, sinema filmi, dizi, video, resim, grafik, makale, gazete gibi görüntü, ses ve metin dosyası içeriklerinin, oyunlar, oyun ek paketleri, kodları ve benzerlerinin dijital ortamda satışı.
(c) şıkkında ise; sesli, yazılı ve görsel içerik paylaşımı ve yorumu ile kullanıcıların birbirleriyle etkileşimini içeren dijital ortamların sağlanması, işletilmesi ile kullanıcılar arasında bir mal veya hizmetin satılması veya satılmasının kolaylaştırılması hizmetleri, verginin konusunu oluşturuyor.
Böylelikle dijitalleşen hayatımızda çoğu zaman varlığına ne zaman alıştığımızı hatırlamadığımız, gündelik hayatın içindeki her türlü sesli, görsel, işitsel unsurları ve hizmetleri sağlayanlar için ihdas edilen bir vergi ile karşı karşıyayız.
Dijital Hizmet Vergisinin Mükellefi ve Sorumlusu
Bu verginin mükellefi, dijital hizmet sağlayıcılarıdır. Muaflık sınırı üzerindeki tüm dijital hizmet sağlayıcılarının, gelir ya da kurumlar vergisi bakımından tam mükellef olup olmaması, dar mükellefiyette söz konusu faaliyetleri Türkiye’de bulunan iş yeri veya daimi temsilcileri aracılığıyla gerçekleştirip gerçekleştirmemesi, vergi mükellefiyetine etki etmiyor (D.H.V.K. m. 3/f-1).
Dijital Hizmet Vergisi, Tüketici Üzerinde Kalabilir…
Dijital Hizmet Vergisinin mükellefiyetini düzenleyen D.H.V.K. m. 3/f-2’ye göre; mükellefin Türkiye içinde ikametgâhının, iş yerinin, kanuni ve iş merkezlerinin bulunmaması durumunda ve gerekli görülen diğer durumlarda Hazine ve Maliye Bakanlığı, vergi alacağının emniyet altına alınması amacıyla vergiye tabi işlemlere taraf olanlar ile işleme ve ödemeye aracılık edenleri, verginin ödenmesinden sorumlu tutabilir.
Bu maddeden anlaşıldığı üzere; verginin tüketici üzerinde kalma olasılığı yükseliyor. Zaten tüketim vergileri, piyasa mekanizması içinde tüketiciye yansıma şansı olan vergilerdir. Bu tür tüketim vergileri bazı durumlarda kanun koyucunun iradesine bağlı olarak tüketici üzerinde kalabilir. Kanunun bu maddesi, Türkiye’de işyeri vb. bulunmayan bir şirketten yapılan alışveriş sonucunda, banka aracılığıyla ödeme esnasında tüketiciden KDV’nin yanında ayrıca Dijital Hizmet Vergisi de alınmasının yolunu açıyor. Halihazırda yabancı dijital mağazalarda banka aracılığıyla ödemede KDV tahsilatı yapılıyordu ve aynı uygulamanın Dijital Hizmet Vergisi için geçerli olmaması için bir gerekçe yok.
Vergi Mükellefiyeti ve Konusunun Sınırlandırıldığı Durumlar
Her vergide olduğu gibi Dijital Hizmet Vergisinde de muaflık ve istisnalar var. Dijital Hizmet Vergisinin en önemli muaflığı, belli düzeyde hasılat elde eden mükellefler içindir. Türkiye’de elde edilen hasılatı 20 milyon TL’den veya dünya genelinde elde edilen hasılatı 750 milyon Euro’dan veya muadili yabancı para karşılığı TL’den az olan dijital hizmet sağlayıcıları, bu vergiden muaftır (D.H.V.K. m. 4/f-1). Ancak burada bahsedilen tutarların her ikisinin de aşılması halinde muafiyet sona erer ve tutarların aşıldığı vergilendirme dönemini takip eden dördüncü vergilendirme döneminden itibaren Dijital Hizmet Vergisi mükellefiyeti başlar (D.H.V.K. m. 4/f-2). Dolayısıyla bu vergi, Türkiye’den 20 milyon TL’nin üzerinde hasılat elde eden şirketleri kapsıyor.
Dijital Hizmet Vergisi D.H.V.K. m. 4/f-6’ya göre; üzerinden özel iletişim vergisi alınan hizmetler, bankacılık hizmetleri, Ar-Ge faaliyetleri sonucunda oluşturulan ürünlerin satışı ve bu ürünler üzerinden sunulan hizmetler, vergiden istisna edilmiştir.
Vergi Dijitalse, Beyan ve Ödeme de Elektronik Olur…
Gelir İdaresi Başkanlığı, bu verginin uygulanmasına yönelik usul ve esasları belirlemek için Şubat ayı içerisinde bir tebliğ taslağı hazırladı ve 28.2.2020 itibariyle güncelledi.
Tebliğ taslağına göre dijital hizmet sağlayıcıları, mükellefiyetlerini Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı nezdinde elektronik ortamda tesis ettirmeliler. Bu kapsamda, dijital hizmet sağlayıcıları, ilk kez verecekleri dijital hizmet vergisi beyannamesini vermeden önce, Gelir İdaresi Başkanlığının www.digitalservice.gib.gov.tr adresinde yer alan formu doldurmalılar. Bu formun elektronik ortamda doldurulup onaylanması üzerine, Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı nezdinde, dijital hizmet sağlayıcısı adına “Dijital Hizmet Vergisi Mükellefiyeti” gerçekleşmiş olacak.
Dijital Hizmet Vergisi, beyannameye dayalı olarak tarh olunan bir vergi. O nedenle mükellefler beyannamelerini, vergilendirme dönemini takip eden ayın son günü akşamına kadar verecek ve vergi de aynı sürede ödenecek (D.H.V.K. m. 6/f-1, 2).
Verginin Oranı ve Hesaplanması
Dijital Hizmet Vergisinin oranı oldukça yüksek olup %7,5’tir (D.H.V.K. m. 5/f-3). 1 Nisan 2020’de İngiltere’nin yürürlüğe sokmayı planladığı dijital hizmet vergisinin oranı, %2’dir. Uygulamadan vazgeçen Fransa’da bu verginin oranı %3’tü.
Ancak Cumhurbaşkanı bu oranı, hizmet türleri itibarıyla ayrı ayrı veya birlikte %1’e kadar indirmeye, iki katına kadar arttırmaya yetkilidir (D.H.V.K. m. 5/f-5).
Bu verginin matrahından gider, maliyet ve vergi adı altında indirim yapılmaz. Dijital Hizmet Vergisi, fatura ve fatura yerine geçen belgelerde ayrıca gösterilmez (D.H.V.K. m. 5/2).
Vergi Güvenliği Gereği, Erişim Engellenebilir…
Dijital Hizmet Vergisinde vergi güvenliği kapsamında, bu vergiye ilişkin beyanname verme ve ödeme yükümlülüklerini süresinde yerine getirmeyen mükelleflere tebligat, elektronik posta veya diğer tüm iletişim araçları aracılığıyla ihtarda bulunulur. Bu durum Gelir İdaresi Başkanlığı’nın internet sitesinde ilan edilir (D.H.V.K. m. 7/f-1).
İlan tarihinden itibaren 30 gün içerisinde yükümlülüklerini yerine getirmeyen mükelleflerin sunmuş oldukları hizmetlere erişimin, yükümlülükler yerine getirilene kadar engellenmesine karar verilebilir. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından verilen engelleme kararı sonrasında bu karar, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna gönderilir. Engelleme kararlarının gereği, bilirimden itibaren 24 saat içinde erişim sağlayıcıları tarafından yerine getirilir (D.H.V.K. m. 7/f-2).
Dijital Hizmet Vergisinde vergi güvenliğinin getirdiği erişim engelinde eğer artış gerçekleşirse, bu vergiye olan uyumun düşük düzeyde kaldığı, beklenen hasılatın da sağlanamayacağı ortaya çıkar.

BANKA HABERLERİ

Prof. Dr. YILMAZ: TCMB faiz kararını değerlendirdi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye, G20 ülkeleri arasında Arjantin’den sonra en yüksek yıllık enflasyona sahip ülke. TÜİK verilerine göre mart ayı aylık enflasyonu yüzde 3,16 ve yıllık yüzde 68,5. Enflasyon oranının önümüzdeki aylarda aylık yükselişini devam ettirerek mayıs ayında yüzde 75’e yakın bir seviyeye çıkacağını tahmin ediyorum. 

TCMB’nin nisan ayı faiz kararı oldukça kritik önem sahip. Bankanın şubat ayında politika faizini yüzde 45’te sabit tuttuktan sonra mart ayındaki toplantıda 500 baz puan arttırarak yüzde 50’ye çıkardığını hatırlayalım. Banka faiz koridoru uygulamasına devam ediyor ve şu anda piyasada gecelik faizler koridorun üstü olan yüzde 53’te.  

Son faiz artırımındaki en önemli etkenler, yerel seçim öncesinde kurda yaşanan hareketlilik ve uluslararası kuruluşların faiz artırımına ilişkin görüşleriydi. 

Ancak yerel seçimin ardından kurdaki hareketlilik yerini sakinliğe bıraktı, net döviz rezervlerinde iyileşme başladı. 

Seçimin ardından para ve maliye politikasında sıkılaşmaya yönelik açıklamalar gelmeye devam etti. TCMB tarafından para politikasının enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda sıkılaştırılacağı ve likidite arttırıcı adım atılmayacağı yönündeki açıklamalar, mevduat faizlerini yukarı çekip enflasyonla mücadeleyi daha etkin kılar. Ayrıca maliye politikasında da kamu harcamalarında tasarruf ile sıkılaşmanın devam edeceğine ilişkin açıklamalar, -geçen yılın yaz dönemindeki gibi- vergi artışlarının enflasyonist etkisinin ortaya çıkmasını engeller. O nedenle bu söylemlere bakınca da TCMB bu ay faiz arttırmayabilir.  

Tabi söylem dışında gerçekler var. Örneğin kur artışı her zaman olduğu gibi enflasyonla mücadelenin önünü kesecek bir etken. TEPAV’ın hesaplamalarına göre 2024 yıl sonu tüketici enflasyonun yüzde 40’ın altına inmesi için aylık kur artışlarının yılın kalan döneminde yaklaşık yüzde 2 ve daha az olması gerekiyor. O nedenle TCMB kontrollü kur politikasına devam edecekse politika faizini arttırma ihtiyacı hissetmeyebilir. Ancak bu politikanın sürdürülemez olduğuna daha önce de şahit olduk.  

Ayrıca kur artışını engellemek için yabancı sermayeye ihtiyaç var. Seçim öncesi hisse senedi ve DİBS piyasasından yabancı sermaye çıkışı gerçekleşirken, seçim sonrası yabancı sermaye için ortam hazırlanmaya çalışılıyor. Bunun yolu da faiz arttırımından geçiyor. Hem de Ortadoğu gerilimi ve jeopolitik risklere rağmen.

Enflasyonla mücadelenin önünde başka bazı önemli engeller var: Bunlardan biri, TL mevduat faizlerinin yükselişine rağmen dolarizasyonda arzu edilen düşüşün gelmemesi. Sıkı parasal duruş halen hem döviz dönüşümlü KKM’de hem de DTH’daki azalışı beraberinde getirmekte kısmen etkisiz. 

Çoğu banka mevduat faizlerini özellikle yüksek meblağlar söz konusu olduğunda arttırıyor. Bu da daha düşük meblağlardaki gönüllü tasarrufların artmasını engellerken iç talepteki beklenen baskıyı geciktiriyor. 

Bir diğeri ve en önemlisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanamaması. TCMB’ye göre yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 36. Oysa geçen hafta açıklanan nisan ayı piyasa katılımcıları anketine göre yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 44,19. Bir önceki anket döneminde beklenti yüzde 44,16’ydı. Dolayısıyla TCMB mart ayı PPK toplantısında politika faizini 500 baz puan arttırmasına rağmen, katılıcıların beklentileri yüzde 36’lık yıl sonu TÜFE tahminine halen yakınlaşmamış. 

Yine aynı anket verilerine göre; 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 36,7 iken, nisan ayında yüzde 35,17’ye çok sınırlı gerilemiş durumda. 24 ay sonrası TÜFE beklentisi mart ayı anket döneminde yüzde 22,67 iken nisan ayında ise yüzde 22,05. 

Enflasyon beklentilerindeki bozulma, enflasyonun gelir dağılımında ortaya çıkardığı adaletsizlikleri daha önce de yazdım. Ama hafta sonundaki restoran boykotu enflasyonla başımızın ne kadar dertte olduğunun göstergelerinden biri. TCMB’nin enflasyonla mücadelede etkinliğini ortaya koyması beklenir ancak faiz kararı hizmet enflasyonuyla ilgili nasıl bir çözüm üretecek? Politika faizindeki artışın işletmelerin kredi ve finansman maliyetlerini yükselterek yeniden fiyat artışlarını besleme olasılığı yüksek. Bu durumu bertaraf edecek “yol”, maalesef emek maliyetini minimize etmekten, yani ücretlerin baskılanması, ardından işsizlik ve yoksulluktan geçecek gibi görünüyor.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Yayınlanma:

|

Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Genel görünüm, bütçe gelir ve giderlerinde uyumdan uzaklaşıldığına, mali disiplinin sağlanabilmesindeki zorluklara işaret ediyor.

Öncelikle mali disiplin açısından iki temel göstergeye bakalım: İlki bütçe açığı. Mart ayı bütçe açığı şubat ayına göre yüzde 36 oranında artarak 209 milyar TL’ye ulaştı. Üç aylık kümülatif bütçe açığı ise 513,5 milyar TL oldu. Oysa 2023’ün aynı ayında bütçe açığı 47,2 milyar TL idi.

Mali disiplinin diğer göstergesi de faiz dışı denge. Bütçe açığından iç ve dış borç faiz giderleri düşüldüğünde denge ya da fazla elde ediliyorsa, borçluluğun yarattığı faiz ödemeleri bütçe üzerinde baskı yaratmıyor demektir. Tersi durumda, yani faiz dışı açık varsa borç düzeyine ve faiz yüküne bakmak gerekir.

En son 2017 yılında faiz dışı fazla elde edilmişti. Faiz dışı açık geçen yıl 1,3 trilyon TL’yi aşmış ve bütçe tahmininin iki katı olarak gerçekleşmişti. 2024 yılı bütçe tahmininde de faiz dışı açık 1,4 trilyon TL.

Ama sadece bir ayda bütçedeki borç faiz giderleri yüzde 37 oranında artış gösterdi. Öte yandan brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaşırken, iç borç stoku son bir yılda 1 trilyon TL daha artarak 4 trilyon TL’yi aştı.

2024 mart ayından itibaren iç ve dış borç faiz ödeme projeksiyonunu gösteren aşağıdaki grafikleri incelerseniz, bu yılki bütçe tahmininin oldukça üzerinde bir faiz dışı açıkla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı.

İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili. 2021’de 57,5, 2022’de 72 milyar TL kâr açıklayan TCMB, 2023 yılını 818,2 milyar TL zararla kapattı.

2023 ağustos ayına kadar TL’den KKM’ye dönenlerin kur farkları bütçeden ödenirken, dövizden KKM’ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılandı. TL’den dönen mevduata 2022 mart-2023 temmuz arasında kur farkları bütçeden ödendi, en son temmuz 2023 itibariyle bütçeden 34,5 milyar TL’lik ödeme yapıldı.

Sonra Ağustos 2023’te TL’den dönen KKM’nin ödemelerini TCMB üstlendi. Çünkü genel seçimler bitmiş ve TL’de değer kaybı başlamıştı. Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 mayıs) 15,5 TL’den, iki ay sonra (13 temmuz) 26 TL’nin üzerine çıkmıştı.

OVP’ye göre bütçe açığının GSYH’ye oranı zaten deprem harcamaları öngörülerek yüzde 6,4 olarak yüksek programlanmıştı. Ancak bütçe bu kur artışı karşısında KKM’nin yükünü daha fazla taşıyamayacaktı.

TCMB de o esnada genel seçimler sonrasında artık sıkı para politikasına geçmişti. Politika faizini kademeli olarak arttırıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL’ye güven tesis edilmesini bekliyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Ancak 2021 aralık ayı sonunda kur riskine karşı kendisine güvence arayanlar için bir finansal araç olan KKM, ulaştığı hacimle ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemde kaldı. Enflasyon da düşmedi, para ikamesi devam etti. Ekonomiye güven oluşmadıkça döviz KKM’ler varlığını devam ettirdi. Şimdi izlerini en son TCMB zararında görebiliriz. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor.

Mart ayı bütçe açığını görünce insanın aklına geliyor. Peki TL’den ya da dövizden dönen KKM kur farkları bütçeden ödenseydi ne olurdu?

MB, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Mart, 2024

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Bretton Woods ikizleri (IMF ve Dünya Bankası) ve Türkiye

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar

Yayınlanma:

|

Dünya üzerinde birbirini bazen tamamlayan bazen dışlayan iki farklı yapı olduğu hiç kimsenin gözünden kaçmıyor. Bir yanda rezerv paraya sahip ve elinde büyük fonlar bulunduran bir yapı, diğer yanda ise kalkınmasını kendi olanakları ile finanse edemeyen ve dış finansmana ihtiyaç duyan bir yapı.

Bu iki yapı coğrafi olarak birbirinden uzak. Finansal ilişki olarak ise bir “tık”lama kadar yakın. Ancak birbirlerine güvenmedikleri için güvenilir kurumların aracılığına ve garantörlüğüne ihtiyaç duyuluyor. Bu da çoğunlukla IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarının iş birliğini, kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerini ön planda tutuyor.

Uluslararası finans kuruluşları, kuruluşu ve sermayesine birden fazla ülkenin katıldığı, finansal faaliyetlerinden de birden fazla ülkenin yararlandığı kuruluşlardır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods anlaşmasının imzalanması, IMF ve Dünya Bankası’nın başını çektiği Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Avrupa Yatırım Bankası (EIB), İktisadi İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), İslam Kalkınma Bankası (IDB) gibi uluslararası finansal aktörlerin birbiri ardına kurulması, dış borçlanmaların bu kuruluşlar aracılığıyla yürütülmesine neden oldu.

Uluslararası finans kuruluşlarının gelişmekte olan ülkeler nezdinde en popüler olanları, IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’dır. Bu iki kuruluş, Bretton Woods İkizleri olarak da bilinir. 1944 yılında toplanan Bretton Woods Konferansı’nda kabul edilen esaslar üzerine kurulup, 1947’de finansal operasyonlarına başladılar, Türkiye de o tarihte bu iki kuruluşa birden üye oldu.

IMF, ülkeler arasında ticaretin devamını sağlamak ve uluslararası refahın düşmesini önlemek için ödemeler dengesi sorunu yaşayan ülkelerle, en bilinen imkanlarının başında gelen stand-by anlaşmaları imzalar. IMF o ülkenin borcunu ödemesini sağlayacak önlemleri almak kaydıyla, maddi destek sağlar. O nedenle IMF’nin destek sağladığı ülkeye uygulattığı ekonomi politikası önerilerinin arasında; dış ticaretin ve sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, devalüasyona gidilmesi, sıkı maliye ve para politikalarının uygulanması, bazen daha da ileri giderek ücretlerin dondurulması yer alır. İşte IMF’nin stand-by anlaşmaları, bu kararların uygulandığı ülkelerde “acı reçete” olarak hafızalarda yerini korur. 

Türkiye IMF ile ilk kez 1958 moratoryumu ile tanıştı. Günümüze kadar 19 stand-by anlaşması imzaladı. 22 yıldır iktidarda olan AKP yönetimi, seçimle iktidara geldiğinde IMF ile devam eden bir stand-by anlaşması vardı. Ayrıca ilerleyen yıllarda AKP iktidarı IMF ile yeni bir stand-by anlaşması daha yaptı.

Dünya Bankası ise gelişmiş ülkelerin mali olanaklarını gelişmekte olan ülkelere kanalize ederek dünya genelinde yaşam kalitesini artırmak ve yoksulluğu azaltmak için proje ve program kredileri verir. Banka finanse edilecek projeleri, ekonomik, teknik, idari, mali ve işletmecilik açılarından ayrıntılı olarak inceler, kredi verildikten sonra da yürütülen projeyi takip edip, her aşamada rapor ister ve gönderilen uzmanlar aracılığıyla yerinde denetler.

Dünya Bankası aslında bir şemsiye kuruluş, onunla özdeşleşen beş kuruluş var: Bunlar; Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD) Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA), Uluslararası Finans Kurumu (IFC), Çoktaraflı Yatırımlar Garanti Ajansı (MIGA) ve Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi (ICSID).

Dünya Bankası Türkiye’nin de dahil olduğu kalkınma çabası içinde olan Mozambik, Pakistan, Burundi, Ürdün, Ukrayna, Etiyopya, Tanzanya, Moritanya, Somali, Cibuti, Zimbabwe ve benzeri gelişmekte olan (azgelişmiş ülke tanımı kullanılmadığı için gelişmekte olan ülke denmekte) ülkelere program ve proje kredisi vermeye devam ediyor.

Dünya Bankası’nın şu anda aktif 2570 projesi var. Bu projeler 152 ülkede uygulanmaya devam ediyor. Devam eden projelerin toplam büyüklüğü ise 342,5 milyar dolar.

Türkiye’de Dünya Bankası grubunun 39 projesi devam ediyor. Bu projeler ile sağlanan toplam kaynak 11,1 milyar dolar. Onaylanan son projeler, yeşil enerji alanında.

Türkiye, Dünya Bankası kaynaklarından uzun yıllardır yararlanıyor. Ekonomiden sağlığa, sosyal güvenlik sisteminden kamu mali yönetimine kadar ekonomik ve sosyal yapımızın dönüştürülmesinde hep iş birliği yapıldı. Örneğin 1980 dönüşümü ve 24 Ocak kararlarının uygulanması için 3 ayrı yapısal uyum kredisini veren Dünya Bankasıdır.

Dünya Bankası kredilerinin son 20 yılda sayısı ve hacmi giderek artmış durumda. Ama hâlâ kalkınamadık.

2010 sonrası Dünya Bankası grubundan IBRD ile yapılan anlaşmaların hangi kamu kurumlarıyla yapıldığı, tutarı gibi bilgilerin yer aldığı bir tablo hazırladım, yazının sonunda yer alıyor, inceleyebilirsiniz.

Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Şimşek, Dünya Bankasından sağlanan 18 milyar dolarlık bir kredi anlaşmasına varıldığını duyurdu. Bu anlaşmalar, 2023 yılının yaz aylarında başvurusu yapılan ve şubat ayı sonundan itibaren sonuçlandırılan projeler. Konuları ise, yeşil ihracat, endüstriyel emisyonların azaltılması, sosyal kapsayıcı yeşil dönüşüm ile ilgili. Türkiye’nin kalkınırken çevresel sosyal etkilere dikkat etmesi gerekecek.

IBRD’den sağlanan kaynağı elde edecek kuruluşlar arasında, Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bulunuyor. Bu projelerle hedeflenen; Türkiye’nin seçilmiş illerinde kilit sektörlerden kaynaklanan öncelikle hava kirleticilerinin ve sera gazlarının emisyonlarını azaltmak.

Görüldüğü gibi IBRD kamu kurumlarının projelerine kredi açıyor. Dolayısıyla kamu sektörü borç stokunu artırıcı özelliğe sahip. Dünya Bankası grubunda ayrıca özel sektör projelerine kredi veren bir de IFC bulunuyor.

IFC, Antalya Havalimanının kapasitesinin yeşil dönüşümle artırılması için TAV ile toplam 1,9 milyar Euro’luk bir anlaşma gerçekleştirildi. Şu anda 62,5 milyon Euro’luk kısmı verilmiş durumda. IFC’nin Türkiye’deki KOBİ’lere verdiği destek de var. 4 Nisan günü onaylanan dijitalleşme ile ilgili bir projenin kapsamı bir yazılım için (İkas). IFC’nin aralık 2023’te onayladığı bir proje, Türkiye’de elektrikli araç üretimi ve ihracatının desteklenmesiyle ilgili. Karsan ile yapılan iş birliği kapsamında 35 milyon Euro’luk destek sağlanacak. Ayrıca aynı günlerde depremin hasarının giderilmesi ve sürdürülebilirlik çerçevesinde Sanko holdinge de 350 milyon Euro’luk bir kaynağı IFC onaylamış durumda.

Dünya Bankası’nın Türkiye’ye açtığı krediler ve iş birlikleri ile ilgili örnekler çoğaltılabilir. Ancak projenin onaylanması tamamlanacağı anlamına gelmez. Beş yıl süreyle banka tüm süreci takip ediyor, projenin aşamalarında bir sorun yoksa devam eden projenin bütçesini kullandırtıyor. Haliyle hem kamu hem de özel sektörün borçluluğu artıyor, brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaştı. Özel sektör dış borç stoku 250 milyar iken kamu sektörününki 202,5 milyar dolar.

Gerek yukarıda bahsettiğim Dünya Bankası’nın çalışma prensibinden gerekse aşağıdaki tablodan gördüğünüz gibi, bu krediler ile (Sn. Şimşek’in bahsettiği 18 milyar dolar) sağlanan meblağ piyasaya girerek kurun düşmesine yardımcı olacak özelliğe sahip değil. Ama önemli bir özelliği var; o da brüt dış borç stokunu artırmak.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.