Şimdi ise yapay zekâ, değişim sahnesinin yeni başrol oyuncusu konumunda. Bu teknoloji, mevcut işleri dönüştürmekle kalmıyor, aynı zamanda yeni meslekler yaratırken bazılarını da tarihe gömüyor. Basit veri girişinden karmaşık finansal analizlere, rutin üretim görevlerinden ileri düzey tıbbi teşhislere kadar her alanı etkisi altına almış durumda. McKinsey Global Institute’ün raporuna göre, yapay zekâ küresel işgücünün yarısını etkileyebilir. Bu durum, 1,5 milyar insanın kariyerini yeniden şekillendirmesini gerektirecek.
Yapay Zekânın İş Dünyasındaki Yükselişi
Yapay zekâ teknolojilerinin iş süreçlerine entegrasyonu, artık şirketler için bir tercih değil, rekabet gücünü belirleyen temel bir unsur haline geldi. Veriler bu hızlı dönüşümü net bir şekilde ortaya koyuyor: 2022’de Fortune 500 şirketlerinin yüzde 20’si yapay zekâ kullanırken, 2024 itibariyle bu oran yüzde 65’e ulaştı. Bu dönüşüm sadece büyük şirketlerle de sınırlı kalmadı: Küçük ve orta ölçekli işletmelerin de yapay zekâ kullanımı son iki yılda yüzde 10’dan yüzde 40’a yükseldi. Bu hızlı entegrasyon, işgücü piyasasını yeniden tanımlıyor ve iş yapma biçimimizi köklü bir şekilde dönüştürüyor.
Kazananlar ve Kaybedenler
Yapay zekânın etkisi, ülkeler arasında değil, meslekler arasında çok daha büyük değişkenlik gösteriyor. Bu teknolojiyi iş süreçlerine başarılı bir şekilde entegre eden meslekler, en fazla yarar sağlayanlar olacak. Örneğin, sağlık hizmetlerinde doktorlar ve araştırmacılar, yapay zekâ teknolojisini hastalık teşhisi ve tedavi planlamasında etkili bir şekilde kullanıyor. Finans sektöründe ise büyük veri analizleri, daha isabetli yatırım kararları alınmasına olanak tanıyor. Pazarlama uzmanları da müşteri verilerini analiz ederek daha hedeflenmiş ve etkili kampanyalar oluşturuyor.
Öte yandan, rutin ve tekrarlayıcı görevlerle dolu olan meslekler yapay zekâ karşısında savunmasız kalıyor. Veri giriş operatörleri işlerinin yüzde 80’inin önümüzdeki beş yıl içinde otomatikleşeceği gerçeğiyle karşı karşıyalar. Aynı şekilde, müşteri hizmetleri temsilcileri de chatbot’lar ve sesli yapay zekâ asistanlarının yükselişiyle tehdit altında. Temel muhasebe işlemleri ve lojistik planlama gibi alanlar da yapay zekânın etkisiyle hızla dönüşüyor. Dolayısıyla, yapay zekâ entegrasyonu bazı mesleklerde verimliliği çok yüksek noktalara çıkarma potansiyeline sahipken, bazı meslekleri ortadan kaldırma yolunda hızla ilerliyor.
Türkiye’de Durum
Türkiye yapay zekâ devriminin eşiğinde duruyor. Fırsatlar büyük, riskler belirgin. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın 20211-2022 Geçiş Raporu için yaptığım araştırma, bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor: Türkiye’deki işlerin yüzde 41’i yapay zekâdan yüksek düzeyde etkilenme riski altında (Grafik 1). Kadın-erkek etkilenme ayrımına baktığımız zaman, Türkiye özelinde büyük farklar yokken, birçok ülkede erkeklerin yapay zekâdan etkilenme olasılığı daha yüksek olan mesleklerde çalıştığını görüyoruz. Bu meslekler arasında elektrik ve elektronik sektöründeki işler, veri analisti pozisyonları, lojistik ve tedarik zinciri yöneticiliği ön plana çıkıyor.
Araştırmamız aynı zamanda Türk iş dünyasında yapay zekâ adaptasyonunun şirket profiline göre önemli farklılıklar gösterdiğini saptadı. Büyük ve verimli şirketler bu teknolojiyi hızla benimserken, küçük işletmeler geride kalıyor. Dikkat çekici bir şekilde, sektörlerinde üretkenlik açısından öncü olan şirketler, yapay zekâ teknolojilerini entegre etmede daha atik davranıyor.
Grafik 1: Yapay Zekâdan Etkilenecek İşlerin Oranı
Yapay zekânın iş dünyasındaki geniş etkisinin ötesinde, son dönemde özel bir alan daha fazla öne çıktı: üretken yapay zekâ (generative AI). Bu teknoloji, yapay zekânın potansiyelini yeni boyutlara taşıyor.
Geleneksel yapay zekâ sistemleri veri analizi ve karar verme süreçlerinde uzmanlaşmışken, üretken yapay zekâ içerik oluşturma yeteneğiyle öne çıkıyor. ChatGPT, DALL-E ve Midjourney gibi araçlar, metin, görüntü ve ses üretiminin yanı sıra yaratıcı süreçlerde insanlarla işbirliği yapabilme potansiyeline sahip. Bu gelişmeler, iş dünyasında yeni fırsatlar yaratmakla kalmayıp, mevcut rolleri ve iş yapış biçimlerini de baştan aşağı değiştiriyor. McKinsey’nin 2023 raporu, bu teknolojinin küresel ekonomiye yıllık katkısının 2,6 ila 4,4 trilyon dolar arasında olacağını öngörüyor. Bu muazzam potansiyel, ülkeleri ve şirketleri hızla harekete geçirmiş durumda.
Peki Türkiye bu yarışta nerede duruyor? KPMG’nin 2023 araştırması, Türk şirketlerinin üçte birinin üretken yapay zekâyı kullandığını gösteriyor. Bu oran global ortalamanın (yüzde 45) gerisinde kalsa da, hızlı bir yükseliş trendi var. Özellikle medya, e-ticaret ve finans sektörleri bu teknolojide öncü rolü üstleniyor.
Yapay Zekâ Geleceğine Hazırlık
Türkiye, yapay zekâ devriminin eşiğinde duruyor. Bu teknolojik dalga, ekonomiye güç katma potansiyeli taşırken, ülkenin dijital altyapısını ve işgücünü kökten değiştirecek.
Uluslararası kurumlar Türkiye’ye yol haritası sunuyor: Dünya Bankası dijital dönüşümün hızlandırılmasını, OECD Ar-Ge yatırımlarının artırılmasını ve işgücünün dijital becerilerinin geliştirilmesini öneriyor. Brookings Enstitüsü’nün ‘Yapay Zekâ İnovasyon Merkezleri’ fikri, akademi ve özel sektör arasında kritik bir köprü olabilir.
Türkiye’nin önündeki yapay zekâ fırsatı, geçmişte başka ülkelerin yakaladığı dijital dönüşüm fırsatlarına benziyor. Örneğin 1990’larda Estonya, ‘e-Estonia’ projesiyle dijital dönüşümü erken benimsedi ve bugün siber güvenlik ve e-devlet uygulamalarında dünya lideri konumuna geldi. Benzer şekilde, Türkiye de şu an kritik bir kavşakta duruyor. Bu bağlamda, yapay zekaya yatırım artık bir tercih değil, zorunluluk. Bu hamle, Türkiye’yi teknoloji tüketicisinden üreticisine dönüştürebilir ve trilyon dolarlık ekonomik potansiyelden pay almayı sağlayabilir. Atılacak adımlar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümü de şekillendirecek. Türkiye’nin dijital geleceği, bugün alacağı kararlara ve atacağı adımlara bağlı.
Cevat Giray Aksoy – Cem Özgüzel (HBR)