Connect with us

GÜNCEL

Aylin Seçkin: Siyasetin finansmanı

KP iktidarı, siyasetin propaganda ve ekonomik faaliyetlerini tahkim etmek için Türkiye’nin ekonomi-politik pek çok sürecini olumsuz etkileyen icraatıyla biliniyor. Artık bilinen gerçek şu ki, AKP, rant ekonomisiyle Türkiye’nin değirmenini döndürüyor. Ekonomist ve akademisyen Aylin Seçkin yazdı.

Yayınlanma:

|

Seçimlere artık sadece 1 ay kaldı. Hepimiz 21 yıllık AKP iktidarından yorulduk. Aslında 20 yıl iktidarda kalmak eminim pek çok politikacıyı da epey yormuştur. Her gün çeşitli anketler televizyonlarda, sosyal medyada yayınlanmakta. Bu anketleri kimin finanse ettiği, kim adına, kaç kişiyle, hangi metotla, hangi gün yapıldığını tüm seçmenlerin bilmesi gerekmektedir. Ensar Yılmaz, Türkiye’de seçmen tercihlerini büyük oranda belirleyecek faktörler olarak

(1) politik nedenler

(2) değişim korkusu

(3) klientalist (çıkarcı) bağlılık ve

(4) ekonomik gidişatı sıralıyor. [1]

Politik nedenlere göre parti tercihleri futbol kulüplerini tutmaya çok benziyor aslında. Kimse yenildiği için futbol kulübünü değiştirmediği gibi ekonominin kötü gitmesi de bu grup üzerinde o kadar da etki etmiyor gibi gözüküyor. En azından şimdilik anketlere yansıyanlar, sokak röportajlarından gözlemlenenler bu yönde. Ancak politik partizanlığın ardında bir de “ağ teorileriyle” açıklanabilecek ilişki ve ekonomik fayda sistemleri yatıyor olabilir.

AKP İktidara geldiğinde devraldığı AVM etrafında tasarlanmış yeni mahalleler, inşaat ve rant ekonomisi ve İslamî siyasetini dönemin rüzgarıyla da çok iyi bir biçimde sentezleyerek büyüttü ve bir “kentsel rant kapitalizm sistemi” geliştirdi. Bu sistem sayesinde seçimleri (2019 Yerel seçimleri hariç) şimdiye kadar kazandı ve siyasette adeta muhalefetsiz bir ortamda sadece “kendisiyle” yarıştı. Ancak artık deniz bitti.

AKP’nin 20 yıldan fazla ülkeyi yönetebilmesi aslında Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini kazanmasıyla doğrudan ilgili. 1994-1998 yılları arasında başkanlığı, kendisine belediyelerin işleyiş sistemini çözmesini, belediyelerin imar yetkileri ile rant yaratma kapasitelerinin ne ölçüde merkezi hükümetle iş birliğine bağlı olduğunu anlamasını sağladı. Şimdiye kadar yerel yönetimden merkezi yönetime geçen bir politikacı tanımamıştık. Bu iki farklı siyaset biçimi ortaya çok katmanlı bir organizasyon yapısının çıkmasını sağladı.

Hükümet eliyle özellikle imar ve ihale yasalarını değiştirme yoluyla yıllar içinde çok önemli bir rant yaratıldı. Hükümete yakın ve hep aynı firmaların pek de şeffaf olmayan ihaleler ya da davet usulüyle köprü, havalimanları, şehir hastaneleri altyapı yatırımları gibi pek çok büyük bütçeli projeyi gerçekleştirdiklerini gördük. 2002’den beri 192 kez değiştirilen bir ihale kanunu olabilir mi? Ulaştırma ve Altyapı Bakanı 5 Nisan 2022’de bir konuşma yapıyor ve 2053 yılında bölünmüş yol ağının 38 bin 60 kilometreye, demiryolu ağının da 28 bin 590 kilometreye, havalimanı sayısının da 61’e çıkacağını müjdeliyordu. [2]Yani iktidar 30 yıl sonrasını planlıyor! Bakan bir sene sonra 7 Nisan 2023’te “Türkiye’nin dört bir köşesine aynı zamanda kazandırdığımız dev eserlerimiz; milletimizin konforlu ulaşımına hizmet ettiği gibi, Türkiye Yüzyılı’nın üzerinde yükseleceği büyük ve güçlü Türkiye’nin altyapısını da sağlamaktadır. Bu kapsamda yalnızca İstanbul’da; Marmaray, Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Kuzey Marmara Otoyolu, İstanbul Havalimanı, İstanbul-İzmir Otoyolu, İstanbul-Ankara Yüksek Hızlı Tren Hattı, Pendik-Sabiha Gökçen Havalimanı ve Kağıthane-İstanbul Havalimanı metroları gibi tüm dünyanın gıptayla baktığı dev proje ve yatırımları başarıyla tamamlayarak, İstanbul’u modern ulaşım altyapısıyla hayallerin ötesinde bambaşka bir noktaya taşıdık. İstanbulluların yaşam kalitesini yükselttik ve İstanbul’u çok kıymetli bir marka şehre dönüştürdük” şeklinde konuşuyor, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni asıl kendilerinin yönettiklerine İstanbulluları ikna etmeye çalışıyor[3].

Maalesef 20 yıllık AKP iktidarı sadece yönetimde liyakati ortadan kaldırmakla kalmamış, bu lakayt yönetim biçimi en ufak çaplı kamu kurumlarına hatta özel sektöre bile sirayet etmiştir.

6 Şubat’ta 11 ilimizi etkileyen, iki tanesini ise neredeyse haritadan silen depremin yaralarını sarmak, şehirleri eski haline getirmek için en az 100 milyar dolar lazım ve öncelik bu illerin haberleşme, alt ve üst yapısını yeniden kurmak en az 5 yıl alabilir ancak daha cenazelerin tamamı enkazdan kaldırılmadan yeni inşaatların ihaleleri yapıldı bile. Hatta Adıyaman’daki evler iki katı fiyata iktidara yakın bir müteahhitte verilmiş bile. [4]

Siyasetin finansmanı ülkemizde çok problemli bir konu. Vatandaş olarak bugün internete girip her partinin kimden, hangi şirketten, dernekten ne kadar bağış aldığını görebiliyor olmalıyız. Dahası, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında, bakanlık, belediyelerde çalışan herkesin maaşı, mal varlığı ve iktidarda kimlerle akrabalık, dostluk (sınıf arkadaşlığı, asker arkadaşlığı) ilişkileri olduğu açıkça bilinmeli. Bugün bu bilgilerin çoğu “devlet sırrı”.

Siyaset zenginleşme yeri değildir. Siyasette geçirilen süreye sınır getirilmeli siyaset öncesi ve sonrası gelir beyanları da halka açık olmalıdır. Örneğin Kanada’da son yüz yılda en uzun başbakan olan 10 yıllık başbakanlığı ile Jean Chrétien’dir. Çok sevilmesine rağmen kendi isteğiyle politikadan ayrılmıştır. Ortalama 5-8 yıl politikada kalıp işine geri döner demokratik ülkelerde politikaya girenler.

Elbette en demokratik olduğu iddia edilen ülkelerde bile iktidarı etkilemek için olmadık finansal ilişkiler söz konusu olabilir. Bunun şüphesi bile bağımsız araştırmaya konu olması gereken bir olaydır. Bugün Kanada Başbakanı Justin Trudeau 2021 seçimlerine Çin’in müdahil olup, olmadığı, Çin kökenli bir milletvekilinin seçilmesini sağlayıp sağlamadığı konusunda ciddi bir araştırma yapılması talebiyle karşı karşıyadır[5]. Politikacılar, “yaptım oldu” diyemez. Bağımsız medyayı, sanatçıyı yasaklayarak susturamaz. Hesap vermekten kaçamaz, suç ve ihmali varsa yasalar önünde eşit vatandaştır.

Maalesef 20 yıllık AKP iktidarı sadece yönetimde liyakati ortadan kaldırmakla kalmamış, bu lakayt yönetim biçimi en ufak çaplı kamu kurumlarına hatta özel sektöre bile sirayet etmiştir. Özellikle rekabetin yüksek olduğu, pastanın giderek küçüldüğü yüksek öğrenim endüstrisinde bile iktidara yakın idareci kadroların değişmediği görülür. Rektörlerin arkadaşlarına diploma hediye ettiği haberleri bile basına yansımıştır. Bir rektörün rüşvet skandalıyla birlikte anılması utanç vericidir.[6]

İmar rantı veya özel bir avantaj yaratılarak bazı şirketlerin tercih edilmesi, hep aynı şirketlerle çalışılması, ihaleyi alan şirketlerin ise kârlarının bir kısmını siyasetin finansmanına ayırması lobi teorisinin temelinde yatmaktadır. Acemoğlu ve Robinson’un bahsettiği ayrıştırıcı kurumlara bir örnek teşkil eder[7].

Acemoğlu ve Robinson’un “Ulusların Düşüşü” kitabında bahsettiği “İmar-ihale-kredi” sistemi gibi Orta çağdaki feodal düzene benzer bir düzenle tek taraflı çıkarcı bir ekonomik rant yaratıyor. Bu rant çarkının sürmesi için karar alıcı sisteminin bozulmaması lazım.

Bu şirketler ülkeye giren uluslararası sıcak parayla finanse edilen banka-kredi sisteminden aktarılan bol kredilerle beslenir. Özellikle inşaat ve enerji sektöründe faaliyet gösteren bu şirketler ürettikleri konutlar, ofisler ve ticaret merkezlerinin, alışveriş merkezlerinin yanında, kenarında açılan üniversitelerle pekişen yeni şehir ekonomisi oluştururlar. Yeni mahallelerle oluşan tüketim döngüsü aslında inşaat sektörünün de gücünü gösterir. İnşaat 150 kadar alt sektörle ilintili olduğundan ekonomik büyümeye etkisi elbette “narkotik”. Bugün müteahhit olmak için “niyet etmek” yeterli.[8]

Öte yandan, evin bir barınma aracından yatırım aracına dönüşmesi, yabancılara vatandaşlık sistemiyle aratan ev fiyatları ve vatandaşın maaşıyla yarışan kiralar küçük yatırımcıların daha çok borsaya ve kripto yatırımlarına yönelmesine ve çok iyi anlamadıkları bu riskli enstrümanlar yüzünden çoğu kez de hüsrana uğramaları ve tasarruflarını kaybetmeleriyle sonuçlanmakta. BİST’te bir zamanlar çoğunlukta olan yabancı fonu oranı bugün %28 civarına inmiş durumda. İktidara yakın firmalara ucuz kredi ise ülkeye artık girmeyen sıcak parayla değil devlet eliyle dağıtılan ucuz kredilerle mümkün.

Acemoğlu ve Robinson’un “Ulusların Düşüşü” kitabında bahsettiği “İmar-ihale-kredi” sistemi gibi Orta çağdaki feodal düzene benzer bir düzenle tek taraflı çıkarcı bir ekonomik rant yaratıyor. Bu rant çarkının sürmesi için karar alıcı sisteminin bozulmaması lazım. Devletin “kural koyucu” yetkilerini kullanarak el koyduğu rant gelirlerini tek bir yerde biriktirdiği kaynağın (rantın) bir algoritmik yapıyla paylaştırılması modeli sürdürülebilir kılıyor. Teoride, bu tarz rant yaratımı bazen de yasadışı yollardan elde edilen gelirin paylaştırılması şeklinde de olabiliyor.

Neticede, ortada paylaşılması gereken bir pasta varsa başka sektörlerden piyasa oyuncuları da bu ranttan “pay kapma” için bir tür lobicilik faaliyetine girebiliyor. Ancak, asıl önemli olan bu gelirin hükümetle birlikte çalışan sivil örgütler, vakıf ve kamu yararına dernek ilan edilmiş iktidar sempatizanı örgütlere paylaştırabilmek. Bu paylaşım ise bağış veya proje fonu olarak dağıtılabiliyor. Örneğin pek çok Avrupa Birliği fonu Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın düzenlediği ihale süreçleriyle dağıtılıyor. Bu ihalelere konuyla hiç ilgisi olmayan firmaların girdiği oluyor.

Vikipedya’da ifade edildiği gibi “Havuz medyası” AKP ile iş birliği içindeki çeşitli holdinglerin Türkiye medyasının önemli kuruluşlarını satın almak için para topladıkları ortak havuzu ifade eder.[9] Devletten çok sayıda ihale alarak kamu kaynaklarından gelir elde eden bu şirketler, kazançlarının bir kısmını bu havuzda toplayarak ATV, Star ve diğer bazı kuruluşlarını satın almıştır.[10]

Aslında bundan sonra bizim politikacılardan en öncelikli beklentimiz belki de “bal tutan parmak yalar” tarzı ortam ve ihtimalleri ortadan kaldıran bir şeffaflık ve hesap verebilirlik sistemini kurmaları ve yerleştirmeleri.

“Havuz ekonomisi” ise kentlerin imar planları değiştirilerek yaratılan ranttan tutun da faizlerin düşmesiyle “firmaya özel” verilen kredilere, teşviklere, gümrük vergisi bir anda sıfırlanan ürünler sayesinde elde edilen gelirleri ve bilemediğimiz daha pek çok ranttan yaratılan ekonomiyi kapsıyor. İktidara yakın olmanın bir başka koşulu da iktidara yakın cemaat, tarikat, vakıf ve çeşitli sivil toplum ve yardım kuruluşlarına bağış yapmak.

Bu noktada ister istemez insanın aklına tarikat, cemaat ve diğer sivil toplum örgütlerinin nasıl fonlandığını, gelirleriyle hangi sektörlerde, kimlere nasıl yardım dağıttıkları soruları geliyor. 6 Şubat depremiyle Kızılay gibi bir kurumun dahi çalışma biçiminin değişmiş olduğunu gördük. Çadırları depremzedelere parayla satan bir Kızılay hepimizi şaşırttı. Bazılarımız da bu ilişki ağını anlamaya, öğrenmeye çalışıyor. Bu konuda zaten aktif olarak araştırma yapan pek çok gazeteci var.

Rant oluşturarak yaratılan gelirle siyaseti finanse etmenin de bir bedeli var elbette. Bugün 1980’de 69 milyar dolarla 65 milyar dolarlık Güney Kore ekonomisini geçiyorduk. Bugün Güney Kore 2,76 trilyon dolarlık bir ekonomi (2022 verileri, satın alma gücü paritesine göre) olurken biz 905 milyar dolarda kaldık. Üstelik 2022’de % 5,6 ekonomik büyüme gerçekleştirdiğimiz TÜİK tarafından açıklansa da bu büyümeden bizler bir pay almadık. Hatta bazılarımız cebimizden verdik, evimizi, işimizi kaybettik.

Bugün muhalefet partilerinin yapması gereken bu halkı dışlayıcı rant çarkını daha fazla mercek altına almak, sayılarla, tarihsel süreçte yaratılan ve halkın çoğunluğunun parçası olmadığı sistemi teşhir etmek. Bugün böyle bir sistemin varlığı teorik olarak ortada, refah düzeyi olarak da çok çarpıcı bir şekilde karşımızda. Aslında bundan sonra bizim politikacılardan en öncelikli beklentimiz belki de “bal tutan parmak yalar” tarzı ortam ve ihtimalleri ortadan kaldıran bir şeffaflık ve hesap verebilirlik sistemini kurmaları ve yerleştirmeleri.

[1] https://www.politikyol.com/secim-ekonomisi-secim-kazandirir-mi/

[2] https://www.anadolumedya.net/ulastirma-bakani-2053-te-bolunmus-yol-agini-38-bin-60-kilometreye-yukseltecegiz/2563/

[3] https://www.uab.gov.tr/haberler/ulastirma-ve-altyapi-bakani-karaismailoglu-basaksehir-kayasehir-metro-hattini-yarin-hizmete-aciyoruz

[4] https://www.diken.com.tr/depremzede-konutlari-maliyetin-iki-katina-ihale-edilmis/

[5] https://www.theguardian.com/world/2023/mar/09/justin-trudeau-china-election-meddling-canada

[6] https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/saraya-uzanan-rusvet-agi-iddiasinda-ismi-gecen-unsal-ban-hediye-diploma-dagitmis-1975580

[7] Why Nations Fail: The Origins of Power, Prosperity, and Poverty

[8] https://www.youtube.com/watch?v=3HUWC1UDmz4 Flutv: Rantsal Dönüşüm

[9] https://t24.com.tr/haber/makyol-cengiz-kalyon-ve-kolin-dunyada-devletten-en-cok-ihale-alan-sirketler-listesinde-ilk-siralarda,636193

[10] https://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye%27de_medya

Okumaya devam et

GÜNCEL

Akbank’tan ilk çeyrekte 13,2 milyar konsolide net kar

Akbank Genel Müdürü Kaan Gür, bankanın yılın ilk çeyreğinde 3 milyar 314 milyon lira vergi karşılığı ayırarak 13 milyar 185 milyon lira konsolide net kar elde ettiğini bildirdi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankadan yapılan açıklamada görüşlerine yer verilen Gür, geçen yılın ikinci yarısında başlayan parasal sıkılaştırma sürecinin bu yılın ilk çeyreğinde devam ettiğini belirtti.

Türk bankacılık sektörünün bu süreçte de güçlü yapısını koruduğunu dile getiren Gür, “Diğer taraftan, iyileşen ülke risk primi bankacılık sektörünün dış kaynağa ulaşımını kolaylaştırdı. Nitekim Akbank da Türkiye’nin ilk defa tamamı yurt dışı yerleşik nitelikli yatırımcılar tarafından satın alınan Basel III uyumlu ilave ana sermaye tahvil ihracını rekor talep ile gerçekleştirdi.” ifadelerini kullandı.

2024’ün ilk çeyreğinde ekonomiye sağladıkları kredi desteğini 1 trilyon 57 milyar lirasının nakdi olmak üzere toplam 1 trilyon 323 milyar lira seviyesine çıkardıklarını aktaran Gür, şunları kaydetti:

“Toplam mevduatımız 1 trilyon 374 milyar liraya, aktiflerimiz ise 2 trilyon 72 milyar liraya ulaştı. Yüzde 19,2 düzeyinde gerçekleşen güçlü konsolide sermaye yeterlilik oranımızla, reel sektörün büyümesine ve gelişmesine destek olmayı sürdürdük. Bankamız yılın ilk çeyreğinde 3 milyar 314 milyon lira vergi karşılığı ayırarak 13 milyar 185 milyon lira konsolide net kar elde etti.”

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

QNB Finansbank’ın toplam aktifleri 1 trilyon 145 milyar 846 milyon TL’ye ulaştı

Orta Doğu ve Afrika Bölgesi’nin lider finansal kuruluşu ve Katar’ın en büyük bankası Qatar National Bank (Q.P.S.C.)’ın Türkiye’deki iştiraki QNB Finansbank, 2024 yılının ilk çeyreğinde de Türkiye ekonomisine desteğini sürdürdü.

Yayınlanma:

|

Yazan:

QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan, yerel seçimlerin tamamlandığı ve yeni ekonomik politikalar çerçevesinde istikrarın sağlandığı bir ilk çeyreği geride bıraktıklarını belirterek, QNB Finansbank olarak yıla güçlü bir başlangıç yaptıklarını ve sürdürülebilir büyüme kaydettiklerini söyledi.

2024 yılının ilk çeyreğine ilişkin değerlendirmelerde bulunan QNB Finansbank Genel Müdürü Ömür Tan, “Seçimler bitti. Artık uzun bir süre seçim gündeminin olmayacağı bir döneme girdik. Ekonomi yönetiminin uyguladığı sıkılaştırıcı politikaları istikrarlı bir şekilde yürüttüğünü görüyoruz. Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi tarafından alınan kararların ve atılan adımların enflasyonla mücadele ve piyasalar üzerindeki olumlu etkilerini önümüzdeki dönemde daha somut bir şekilde görebileceğiz. Ayrıca, maliye politikalarında da sıkılaştırıcı adımların etkilerini daha fazla hissedeceğimiz bir döneme giriyoruz. Küresel piyasalardaki belirsizliklere ve jeopolitik risklere rağmen, hem ülkemiz ekonomisinin hem de bankamızın 2024 yılına finansal açıdan güçlü bir başlangıç yaptığını düşünüyorum” dedi.

31 Mart 2024 itibarıyla, QNB Finansbank’ın toplam aktifleri, 2023 yıl sonuna kıyasla yüzde 16 artarak 1 trilyon 145 milyar 846 milyon TL’ye ulaştı. Aynı dönemde, net krediler yüzde 16 oranında artış kaydederek 660 milyar 297 milyon TL’ye, müşteri mevduatı ise yüzde 12 büyüme ile 676 milyar 219 milyon TL’ye ulaştı. QNB Finansbank’ın 2024 yılı ilk çeyreğinde net dönem karı 9 milyar 863 milyon TL olarak gerçekleşti.

Tan, QNB Finansbank’ın ilk çeyrek performası için şunları da söyledi: “Yılın ilk çeyreğinde, CDP İklim Değişikliği Programı’nda ‘A’ derecesi alarak küresel bir başarıya imza atmamız, bankamızın çevresel ve sosyal sorumluluklarını uluslararası platformda da kanıtlar nitelikte. Bu başarılarımızı, sosyal sorumluluk projelerimiz ve sürdürülebilirlik vizyonumuzla da desteklemekteyiz. ‘Dijital Köprü Anadolu Buluşmaları’ etkinliğimiz, dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüme geçişte işletmelere rehberlik etmek adına önemli bir platform. Bu tür etkinliklerle, Türkiye’nin dört bir yanında ekonomik büyümeye, dijital ve yeşil dönüşüme katkıda bulunmayı amaçlıyoruz. ‘Dünyayla1’ vizyonumuz doğrultusunda, sürdürülebilirlik ve dijital dönüşümü merkeze alarak yeni iş stratejileri üzerinde yoğunlaşacağız. Hem finansal hizmetlerimizi çeşitlendirmek hem de sosyal ve çevresel anlamda pozitif değişimler yaratmak için çaba göstereceğiz.”

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Anadolubank’ta iki üst düzey atama

Anadolubank Ticari ve KOBİ Bankacılık Genel Müdür Yardımcılığı görevine Levent Burak Hakgüden, Operasyon Genel Müdür Yardımcılığı görevine ise Remzi Süha Dede atandı.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türk bankacılık sektörünün saygın ve güçlü kurumları arasında yer alan Anadolubank’ta iki üst düzey atama gerçekleşti.
Bankanın Ticari ve KOBİ Bankacılık Genel Müdür Yardımcılığı pozisyonuna daha önce Anadolu Finansal Kiralama A.Ş.’de Genel Müdürlük görevini üstlenen Levent Burak Hakgüden, Operasyon Genel Müdür Yardımcılığı pozisyonuna ise bankacılık mevzuatının gelişimi için birçok önemli projeye imza atan Remzi Süha Dede atandı.

Levent Burak Hakgüden hakkında
Levent Burak Hakgüden, 1998 yılında Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun oldu. İş hayatına 1998 yılında Aselsan’da başlayan Hakgüden, bankacılık kariyerine ilk adımını 2000 yılında Dışbank’ta attı. 2002-2017 yılları arasında sırasıyla Citibank, İş Finansal Kiralama, Citibank Finansal Kiralama ve TEB/BNP Paribas Finansal Kiralama’da çeşitli pozisyonlarda görev alan Hakgüden, 2017-2023 yılları arasında Anadolu Finansal Kiralama Genel Müdürlüğünü başarıyla yürüttü.

Remzi Süha Dede hakkında

1984 yılında Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olan Remzi Süha Dede, 1986 yılında aynı üniversiteden Yönetim Bilimleri alanında yüksek lisans derecesi aldı. Kariyerine 1988 yılında Akbank Teftiş Kurulu’nda Müfettiş Yardımcısı olarak başlayan Remzi Süha Dede, 1994-2015 yılları arasında bankanın Hazine ve Sermaye Piyasaları Operasyon biriminde Müdür yardımcısı, Müdür ve Bölüm Başkanlığı görevlerinde bulundu. 2008-2013 yılları arasında Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası’nda (VOB) Yönetim ve Denetim Kurulu Üyelikleri yapan Dede, 2017-2023 yılları arasında uzmanlık alanlarıyla ilgili bilirkişilik ile Risk Yönetiminde Türev Araçlar ve SPL kapsamındaki Sermaye Piyasası Faaliyetleri Düzey 1 sınavları için eğitmenlik yaptı.
Kariyeri boyunca yenilikçi uygulamalar ile çok sayıda projenin uyarlama ve gelişmesine liderlik eden Dede, Türkiye Bankalar Birliği bünyesindeki çeşitli çalışma gruplarında aktif görev alarak mevzuatın gelişimine katkı sağladı. Remzi Süha Dede Sermaye Piyasası Faaliyetleri Düzey 3 ve Türev Araçlar lisanslarına sahiptir.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.