Yarın burada Şükran günü. (Kimler neye şükrediyor ya da etmiyor başka bir konu.) Kasım ayının dördüncü Perşembe günü kutlanan bu gün yaygın olarak yemekli bir aile buluşması şeklinde kutlanıyor. Ulaş’ın okulu da bu kutlama sebebiyle bir hafta tatil. Bunu fırsat bilerek Virginia eyaletinde oturan kardeşimi ziyaret edelim, dedik. 700 millik (1200 kilometre; İstanbul-Erzurum arası) yolculuğumuza Pazartesi günü saat 11.35’de arabamızla başladık. 12 saatlik yolun yarısını gittikten sonra ucuz bir otelde geceledik, ertesi gün, yani Salı günü 08.30’da tekrar yola çıktık ve aynı gün akşamüzeri varacağımız yere (Willimasburg şehrine) vardık.
Bu uzun yola aslına kendi arabamızla çıkmayı düşünmüyorduk. Ancak uçak bileti almakta biraz gecikince ve araba kiralamanın da bütçemizi zorlayacağı gerçeği karşısında arabamızla gitmekten başka bir şansımız kalmıyordu. Arabamızın eskiliği (2000 model), aldığımızdan beri çıkardığı ama nereden geldiğini çıkaramadığımız, ama o ana kadar bir sorun yaratmamış hırıltısını da düşününce, gösterişsiz arabamızla bu uzun yola çıkmak maceraya atılmak gibi bir şey oldu. 188 bin mildeki (300 bin km.) arabamız sağ olsun, bizi utandırmadı. Dönüş yolunda da aynı performansı göstereceğinden umutluyuz. Yolda, bunun şakasını da yaptık. Evimize de sorunsuz ulaşırsak, arabamızı ailenin devamlı ferdi haline getireceğiz; Türkiye’ye dönüşte yanımızda götüreceğiz!
1200 kilometrelik yolculuğumuz boyunca- orta batıdan Amerika’nın doğusuna- üç eyalet geçtik. Indiana’dan güneye inerek doğuya, sonra yine güneye doğru sırasıyla Kentucky, Batı Virginia eyaletlerini geçtikten sonra Virginia’ya vardık. Bu yolculuğumuz boyunca şehirlerarası otobüs firması olan Greyhaund otobüslerinden görmedik hiç. Yollar otomobil ve kamyon doluydu. İnsanların araba kullanmaya teşvik ediliyor, mecbur bırakılıyor dersek yanlış bir laf etmiş olmayız.
Yollar vızır vızır. Özellikle de büyük şehir girişleri… Mesela, rotamız üzerinde geçtiğimiz Louisville (Kentucky’de) ya da Charleston (Batı Virginia’da) gibi yolların birbirine bağlandığı, ayrıldığı noktalarda azgınca, birçok yönden akan sersemletici bir trafikle karşılaşıyorsunuz. Mecburen yaptığınız yüksek hızda sapacağınız doğru yolu, çıkışı kaçırmamaya çalışıyorsunuz. Benim gibi araba kullanmayı geç bir yaşta, eşi hamileyken öğrenmiş biri için pek sevimli bir durum değil açıkçası. Tersine, tansiyon çıkartıcı, korkutucu bir durum. Bu korkum aslında çok da temelsiz değil. İnsanlar hızlı, çok hızlı araç kullanıyor. Çevre yoluna çıkmak, aslında belki sadece Amerika’da değil, Türkiye dâhil, dünyanın her yerinde bir riski de kabul etmek anlamına da geliyor.
Özellikle kamyon şoförleri deli gibi sürüyorlar. ABD’de TIR sözcüğü kullanılmıyor. Onun yerine kamyon (truck) sözcüğü kullanıyor. Yollardaki trafik uyarı, bilgilendirici levhaların, işaretlerin yeterli, iyi durumda olduğu söylenebilir. Trafik uyarı levhalarından en çok dikkatimi çeken, kamyon şoförlerini uyaran- sağdan gidiniz, sol şeridi kullanmayın- uyarı levhası oldu. Bu levhanın sıklığı dikkat çekiciydi. Bu da bu kurala kamyoncuların pek de uymadığını gösteriyordu bir bakıma. Daha da ilginci, yolda, bu yolcuğumdan önceki yolculuklarımı da katarak, trafik polisinin durdurduğu bir kamyon(TIR) görmedim. Acaba, bu durum trafik polislerinin “Corporate America”ya dokun(a)madıkları anlamına mı geliyor? Türkiye’de hafriyat kamyonlarının terörüne göz yumulması gibi.
ABD’de yollarda çorba, çay, pilav üstü nohut, çiğ börek gibi hem kesenize hem ağız tadınıza uygun bir şey yok. Belki de ABD’deki kara yolu yolcuklarıyla Türkiye’dekiler arasındaki en büyük fark bu. ABD’de mola yerlerinde, varsa yoksa ülkenin dört bir yana yayılmış aynı markaların sandviçleri, hamburgerleri, pizzaları… Gerçekten de Amerika’daki kara yolculuğunda hep aynı markalarla karşılaşıyorsunuz. Mola yerlerinde yiyecek sektöründeki “Corporate America”yı görmek, gözlemlemek o kadar kolay ki bu durum Ulaş’ın da gözünden dahi kaçmadı. Bu ilk uzun araba yolculuğunda, Ulaş da Mc. Donalds’ hamburgercisinin sembolünün görülme sıklığına şaştı kaldı.
Yaşadığımız yerle (orta batı Amerika, Indiana) gittiğimizin yerin bulunduğu ülkenin doğu kısmını (Virginia) karşılaştırdığımızda Virginia’nın doğal yapısının daha güzel olduğunu söyleyebilirim. Virginia’nın güzelliği dağların, tepelerin varlığından kaynaklanıyor. Indiana’yı daha az güzel, daha sıkıcı bir yer yapansa düzlüğü. Bu bakımından yolculuğumuzun ikinci etabı, inişli çıkışlı, yılankavi yollarıyla; yol üzerindeki vadileriyle çok daha zevkli bir yoldu. Ağaçlarla kaplı dağlardan, köprüyollardan geçerken Muğla’yı, Marmaris’e giden o yolu hatırladık. Her ne kadar kaldığımız otelde verilen battaniyeler ince ve yataklardan birinin çarşafı değiştirilmemiş olsa da… Dönüş yolunda belki aynı otelde kalırız. Ama o otele mutlak uğrayacağız. Unuttuğumuz, telefonlarımızın şarj cihazlarını almak için.
Abbas Karakaya-23 Kasım 2022, Williamsburg- Virginia