Connect with us

Erol Taşdelen

BANKACILIK SEKTÖRÜ KATILIM BANKASI FORMATINA DÖNÜŞTÜ, PİYASALAR KİLİT

Erol TAŞDEEN, henüz medyanın dillendirmediği Bankacılık Sektörünün Katılım Bankası formatına nasıl sokulduğu; Bankacılık sektöründeki liyakatsız yapının reel piyasayı nasıl kitlediğini; yanlış konulan teşhisin nasıl piyasayı işin içinden çıkılamaz hale getirdiğini somut örneklerle ele aldı.

Yayınlanma:

|

2023’e sorunları kartopu gibi büyüterek girdik

2023’e girerken bankalar üzerinden “Liralaşma Stratejisi” ile dolarizasyonun önüne geçilmesi için Ticari Firmalar üzerinden “sıkı para/kredi politikası” uygulanıyor. Başta teşhisi yanlış koyunca tedavi de farklı hastalıklara neden oluyor. Şu andaki durum birilerinin kalkıp; “firmalar kredi kullanıp döviz alıyor, o nedenle dövize talebi kontrol edemiyoruz” teşhisi ile başladı. Çözüm olarak da Ticari firmalara kredi vermeyelim gidip döviz almasın şeklinde olunca piyasa tam anlamı ile kilitlendi. Piyasa şu an bu mantık(sız) tespitin sıkıntısını  yaşıyor.

Dolarizasyon seviyesi henüz TCMB’nin hedeflediği %40’lar altı düzeyinden çok uzak. Banka mevduatları en don 2014 yılını %37,3 oran ile yapancı para payı ile kapamıştı. Son iki yıl %70’lere kadar çıktı. Zira, KKM her ne kadar Dolarizasyona fren görevi gördü ise de dövize endeksli bir yapısı düşünüldüğünde fiili olarak değişen bir şey yok aslında. TL’ye güvenin sağlanması zorlayıcı tedbirler ile olmayacağını yaşayarak öğreniyoruz. Bankalar üzerinden yapılan “Liralaşma Politikası” sıkı şekilde uygulamaya devam etmesi reel piyasaları tehdit eder hale gelmiş durumda. Ticari yasakları daha önce yazmıştım.  Özellikle, 250 milyon TL ciro ve 250 çalışandan fazla istihdam sağlayan Ticari Segment firmalara verilen Ticari krediler için getirilen karşılıklar kararnamesi bankaların en büyük sıkıntılarından biri oldu, elini kolunu bağlamış durumda yüzmeye çalışıyorlar.

Sektör Katılım Bankaları gibi çalışacak hale getirildi

Bankacılık Sektöründeki ana kurumları yöneten, karar alıp düzenleyen kurumların Üst Yöneticileri Katılım Bankaları kökenli olunca buldukları çözümler de bu mantık(sızlıkla) oldu. Her yönetici kendi deneyimi ile karar alır teorisini yaşayarak deneyimliyoruz. Oysa bu kararlar şu anda piyasayı kitlemiş durumda da bu dönemin adı henüz konmadı. Tam anlamı ile liyakatsızlığın piyasaları ne hale getirdiğini yaşayarak öğreniyoruz.

Sektörde Katılım Bankaları hakim hale getirilemeyince; Sektör Katılım Bankaları gibi çalışacak hale getirildi. En somut hali; Fatura ibraz etmeden Ticari kredi kullanılamaz hale geldi. Bu durum firmaların kredi, leasing, maaş ödemeleri gibi ödemelerde kredi bulamadığı gibi, nakit sıkıntısı yarattı. Piyasada firmalar arasında nakit akışı da bozmuş durumda. Üzerine ödemelerin döviz yapılmasının yasaklanması hatta TL faturaları üzerine döviz kuru dahi yazılamaması döviz üzerinden fiyatlama yapan tekstil, metal, kimya gibi sektörlerde firmalar arasından kur farkı kaynaklı ödeme borç/alacak ilişkisini sorunlar çıkmaya başladı. Üstelik döviz çek ödeme yasağını üzerinden aylarca geçmesine rağmen;  TL ödenen döviz çeklerinde uygulanacak kur bile belli değil. Çeki tahsil eden firma bankadan tahsil ettiği kur üzerinden muhasebe kaydı tutarken; çeki veren firma MB kuru üzerinden muhasebe tutabiliyor.  Aynı gün 5 ayrı firmaya 10.000 USD çek yaz 5’inin kuru da farklı muhasebeleşiyor. Buyurun çıkın işin içinden.

Türk bankacılığında ilk defa “Rating Notu yüksek” diye firmalar kredi kullanamaz hale geldi. Firmaların başarılı finansal yönetimi cezalandırılır hale geldi. Açıklanan KGF Paketinde de “yüksek rating notu” olan firmalara kredi verilmeyeceği ilk defa açık açık yazıldı. Üzerine Ticari kredilerdeki sıkılaştırma Ticari firmaları çaresiz hale getirirken faaliyetine devam etmesi için şartları da zorlaştırmış durumda. Başta dedim ya teşhis yanlış konunca tedavi de yanlış oluyor. Sanayi sektörü 2022’de 5 kat artan Enerji maliyetlerini taşıyamaz hale gelmiş durumda. Sanayide Enerji tüketimin düşmesi ilk olumsuz sinyalleri verdi aslında. Çoğu firma küçülme planları yaparken işin faturası yine emekçilere çıkacak gibi. Ticari firmalar kredi bulmakta zorlanınca üretimi yavaşlatmaya başladı. Gaziantep, Denizli, Bursa, Uşak, Çerkezköy gibi Sanayi merkezlerde işçi çıkarmalar başlanmış durumda. Ekonomi Kurmaylarda Rating yüksek firmanın mali durumu iyi, likit ödemeleri kendisi yapsın gibi garip bir mantık(sızlık) var. Bu pazarcının “önce çürük elmaları satayım” mantığı ile aynı; satılmaması halinde iyi elmaların da zamanla çürüyeceğini öngöremiyor. Bu mantık(sızlıkta) iki hata var. Birincisi, Ratingi yüksek gözüken firmaların notu en erken 2-3 çeyrek öncesi halini gösteriyor. Bu ortamda bu süre çok uzun ve geçen sürede firmanın durumu bozulmuş olabilir. İkincisi, firmanın anlık mali pozisyonu; bulunduğu sektör, mevsimsellik gereği likit olabilir. Bunları öngörmeden genelleme yapıp “Rating notu yüksek firmaya kredi vermeyin” demek Piyasalardan ne kadar da kopulduğunu; firmaların, sektörlerin nakit akış bilgisinden ne kadar uzaklaşıldığının da belgesi aslında. Bu günlerde garip garip kredi politikaları gelişti. Sadece Rating notu yüksek olan firma kredi bulmakta zorlanmıyor ki; hangi birini yazacağımızı şaşırıyoruz. KKM yapan firmaya (ki vergi avantajı ile teşvik eden de kendileri) kredi vermeme; firma veya firma ortaklarında mevduat olan firmaya kredi vermeme; İhracat Taahhüt kapamada gecikme olan firmaya kredi vermeme (hadi buna “normal” diyelim ama nedeni de önemli; varsayalım firma Ukrayna ile çalışıyordu, mücbir sebep var, firmanın suçu ne); proforma fatura kabul edilmeyip illa “fatura” olmadan kredi kullandırmama (adamlar düzenleme yapıyor, piyasada ödeme yapılmadan fatura kesilemeyeceğini bilmeyecek kadar piyasada uzaklar); kredi ödemesi, leasing ödemesi, ücret ödemesi gibi ödemeler için kredi kullandırılmaması ilk defa bu dönemde yaşanıyor. Her şey bir yana Katılım Bankaları ortak karar alıp “Doğalgaz ödemesi” için kredi kullandırmamaya başladı. Neymiş doğalgaz önce tüketilip sonra ödeme yapılıyormuş. Katılım bankalarında önce mal alınıp firmaya verilmesi gerekirmiş. Abi iyi misiniz bu zamana kadar verilen kredilerde hülle mi yaptınız; aklınız/imanınız, iş ahlakınız bu sıkışık dönede mi aklınıza geldi. Kısaca, sektör koptu gidiyor! Ortalık toz duman! Sessiz bir bekle gör moduna girdi piyasalar neyi bekliyorsak! Fırtına öncesi sessizlik mi; ölü toprağını sessizliği mi bilen yok!

Medya mı? İstanbul’un işgalinde “meleklerin cinsiyetini” tartışan Bab-ı Ali medyasından farkı yok! Kusura bakmasınlar Piyasalarda yangın var elde cımbız kaş düzeltiyorlar. Bu kadar vahim durum. %300 devalüasyon olan bir ekonomide kimse başarı hikayesi anlatmasın. İnandırıcılığınız vatandaşın pazara, markete girene kadar sürer.

Konumuza dönelim; Ekonomiden sorumlu kurmaylar KOBİ’leri desteklediklerini her fırsatta dillendiriyor ama KOBİ’lerin hemen hemen hepsinin ana damalarının Orta/Büyük Ticari Firmalara bağlı olduklarını atlıyorlar. Bu denklemde; her Ticari firmanın yüzlerce KOBİ firmaya iş verdiği atlanıyor. Her Ticari firmanın yavaşlaması yüzlerce KOBİ’nin ticari hayatını bitireceği unutulmamalı. Ticari Segment dediğimiz; KOBİ dışı büyük ölçekli firmalar ( 250 çalışandan fazla istihdam edenler ve ciroları 250 milyon TL’yi geçenler ) toplam firmalar içinde sayıları 2021’de %1 bile değil. Buna karşılık istihdamın %29’unu sağlıyor. Personel maliyetinin %51,7’sine katlanıyor. Firma cirolarının %56’sını bu grup yapıyor. Üretim değerinin %62,7’si bunlarda. Faktör maliyetiyle katma değerin %64,5’ini bu firmalar sağlıyor. Ülke ihracatını Ticari firmalar sırtlıyor. Sayıları az ama ağırlıkları binlerce KOBİ’den fazla kısaca.

Lafı uzatmayacağım; son aylarda bankalar üzerinden uygulanan özellikle Ticari Firmalar için ağır kredi şartlarında, piyasa gerçeklerine uygun, reel sektörün nakit döngüsünü rahatlatacak gevşeme olmaz ise Mart ayı sonuna gelmeden, çoğu Ticari firmalarda küçülme kaçınılmaz olacak! Merkez Bankasının uyarısına rağmen bazı bankalar hala kredilerde %30’lara varan vadesiz bloke istiyor. Bu koşulları kabul eden firma ya batmıştır ya da krediyi ödemeyecektir, biline!  Reel piyasada da Zombi Firmalar ortalıkta dolaşır hale gelmiş durumda! İş bu kadar ciddi ve tehlikeli boyuta gelmiş durumda; uygulanan banka kredi strateji ile bu filmin sonu iyi bitmez.

Erol TAŞDELEN – Bankacılık Uzmanı, Ekonomist     www.bankavitrini.com

Erol Taşdelen

İsrail-İran Savaşı: Tezler, Stratejiler, Dersler ve Uluslararası Kurumların Sınavı

Yayınlanma:

|

Orta Doğu’da uzun süredir devam eden gerilimin adı haline gelen İsrail ve İran arasındaki çatışma, son dönemlerde doğrudan askeri karşılaşmalara evrilecek kadar tehlikeli bir boyut kazandı. Şam’daki İran diplomatik temsilciliğine düzenlenen İsrail saldırısı ve ardından İran’ın doğrudan misillemesiyle taraflar ilk kez bu kadar açık şekilde birbirini hedef aldı. Bu makalede, tarafların öne sürdüğü tezler, uyguladıkları stratejiler, bu çatışmalardan çıkarılması gereken dersler ve uluslararası kurumların bu süreçteki performansı değerlendirilmektedir.

1. Tarafların Tezleri

İsrail’in Tezleri

  • Meşru Müdafaa Hakkı: İsrail, İran’ın vekil unsurlar (Hizbullah, Hamas, Husiler) aracılığıyla İsrail’e saldırdığını savunmakta ve buna karşı doğrudan İran hedeflerine müdahaleyi meşru görüyor.

  • Nükleer Tehdit: İran’ın nükleer silah elde etme çabası, İsrail açısından kırmızı çizgi olarak görülüyor.

  • Bölgesel Kuşatma Algısı: İran’ın Suriye, Lübnan ve Gazze üzerinden İsrail’i kuşatma stratejisine karşı refleks geliştirildiği belirtiliyor.

İran’ın Tezleri

  • Filistin’e Destek: İsrail’in Filistin topraklarındaki uygulamalarını “işgal” olarak niteleyen İran, direniş hareketlerini desteklemenin meşru bir hak olduğunu savunuyor.

  • Bölgesel Savunma: İsrail ve ABD’nin kendisine karşı ittifaklar kurduğunu, bu durumun İran’ı savunmaya ittiğini öne sürüyor.

  • Diplomatik Saldırıya Misilleme: Şam’daki konsolosluğun vurulmasını doğrudan İran’a savaş ilanı olarak kabul ederek, misilleme hakkını kullandığını iddia etti.

2. Uygulanan Stratejiler

İsrail’in Stratejisi

  • Hedef Odaklı Operasyonlar: Vekil aktörler yerine İran’ın askeri ve nükleer altyapısına nokta operasyonlar yapıldı.

  • İstihbarat Gücü: Mossad ve askeri istihbaratla hedef tespiti konusunda üstünlük sağlandı.

  • ABD ile Koordinasyon: ABD’nin koşulsuz desteği ile uluslararası arenada yalnız kalmama stratejisi benimsendi.

İran’ın Stratejisi

  • Kontrollü Misilleme: 300’e yakın füze ve İHA ile doğrudan saldırı yapılmasına rağmen, geniş çaplı savaştan kaçınıldı.

  • Vekil Güçler Üzerinden Baskı: Hizbullah, Hamas ve Husiler vasıtasıyla İsrail’in farklı cephelerde meşgul edilmesi sağlandı.

  • Uluslararası Mesaj Verme: Sınırlı saldırıyla, caydırıcılık oluşturulmaya çalışıldı; ancak kriz büyümesin diye ölçülü kalındı.

3. Alınacak Dersler

Askeri ve Teknolojik Perspektiften

  • Hibrit Savaş Gerçekliği: Modern savaşlar, doğrudan değil, vekil aktörler ve teknolojik araçlar üzerinden yürütülüyor.

  • İHA ve Füze Savaşları: İran’ın İHA kullanımı, İsrail hava savunmasının sınırlarını gösterdi.

  • Caydırıcılığın Yeni Ölçütleri: Artık caydırıcılık sadece askeri üstünlükle değil, teknolojik ve diplomatik uyumla sağlanıyor.

Bölgesel ve Küresel Perspektiften

  • İttifaklar Yeni Döneme Giriyor: Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeler açık pozisyon almaktan kaçındı, bu da bölgesel kartların yeniden karıldığını gösteriyor.

  • Enerji Güvenliği Riski: Hürmüz Boğazı gibi stratejik geçişlerin riski, küresel enerji piyasasını etkiledi.

  • Nükleer Tehdit Gündemde: İran’ın nükleer programı, yeniden diplomatik ve askeri çözüm arayışlarını tetikledi.

4. Uluslararası Kurumların Rolü

Birleşmiş Milletler (BM)

  • Yetersiz Kaldı. Güvenlik Konseyi tarafları sadece itidale çağırabildi; bağlayıcı adımlar atılamadı. ABD’nin vetosu İsrail lehine oldu.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)

  • Sessizliğe Büründü. Konsolosluk saldırısı ve sivil kayıplar gibi ciddi meselelerde somut bir inceleme başlatılmadı.

Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları

  • Raporlar Yayınlandı ama Etkisizdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Af Örgütü gibi kurumlar çağrılar yaptı ancak diplomatik etki oluşturamadı.

İsrail ile İran arasındaki bu çatışma, klasik savaş paradigmasının dışına çıkan, hibrit ve vekil unsurlarla örülmüş yeni nesil çatışmalara örnek teşkil etmektedir. Teknolojinin, istihbaratın ve diplomatik koordinasyonun öne çıktığı bu yeni dönemde, uluslararası kurumlar mevcut refleksleriyle yetersiz kalmaktadır. Bu kriz, sadece İsrail ve İran için değil, tüm bölge ve dünya barışı açısından çok yönlü derslerle doludur.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Türkiye’de Ekmek Üretimi: Katkı Maddeleri, Genetik Müdahaleler ve Kimyasal İşlemler

Yayınlanma:

|

Ekmek, binlerce yıldır sofraların temel besin kaynağıdır. Ancak günümüzde tüketilen ekmeklerin içeriği, üretim yöntemi ve hammaddeleri geçmişe kıyasla oldukça değişmiştir. Türkiye’de ekmek üretimi Tarım ve Orman Bakanlığı denetiminde yapılsa da, bazı katkı maddeleri ve endüstriyel yöntemler nedeniyle halk sağlığı açısından endişeler gündeme gelmektedir. Bu yazıda, Türkiye’deki ekmeklerde kullanılan katkı maddeleri, buğdayın genetik yapısıyla ilgili gelişmeler ve ekmek üretiminde uygulanan kimyasal işlemler ele alınacaktır.

1. Ekmeklere Katılan Maddeler Nelerdir?

Türkiye’de satılan ekmeklerin büyük bölümü, sadece un, su, maya ve tuzdan ibaret değildir. Özellikle endüstriyel üretimde yaygın şekilde katkı maddelerine başvurulmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:

  • Askorbik Asit (E300): Hamurun dayanıklılığını artırmak için kullanılır.

  • Emülgatörler (E471, E472): Hacim artırıcı ve yumuşatıcı etki sağlar.

  • Enzimler: (amilaz, proteaz gibi) Ekmek içi yumuşaklığını ve raf ömrünü artırır.

  • Şeker ve Glikoz Şurubu: Renk ve tat verici olarak kullanılır.

  • Soya Unu ve Süt Tozu: Kıvam ve besin değeri açısından katkı sağlar.

Bu katkılar sayesinde daha hacimli, daha parlak ve uzun süre bayatlamayan ekmekler üretilmektedir. Ancak bunların sürekli tüketimi, özellikle hassas bireylerde sindirim sorunlarına neden olabilir.

2. Buğdayın Genetiği ile Oynandı mı?

Türkiye’de GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) buğday üretimi yasaktır. Ancak bu, buğdayın tamamen doğal olduğu anlamına gelmez. Modern tarımda yaygın olan hibrit ve ıslah edilmiş buğday türleri, genetik müdahale olmaksızın yüksek verimli ve dayanıklı çeşitler oluşturmak amacıyla laboratuvar ortamında seçilmiştir.

Özellikle 1950 sonrası yaygınlaşan “cüce buğday” türleri, geleneksel buğdaylara göre daha kısa boylu, verimli ve glüten oranı yüksek çeşitlerdir. Bu tür buğdaylar, özellikle ekmeklik un üretiminde yaygın olarak kullanılmakta, ancak yüksek glüten içeriği nedeniyle sindirim sorunları ve gluten intoleransı gibi sağlık şikayetlerinde artışa neden olmaktadır.

3. Kimyasal İşlemler ve Endüstriyel Teknikler

Modern ekmek üretimi, geçmişin geleneksel yöntemlerinden oldukça uzaktır. Endüstriyel üretim süreçlerinde uygulanan bazı işlemler şunlardır:

  • Unun Beyazlatılması: Bazı ülkelerde (ve geçmişte Türkiye’de de) benzoil peroksit gibi kimyasallar kullanılmıştır. Günümüzde Türkiye’de bu tür kimyasalların kullanımı kısıtlıdır.

  • Hızlandırılmış Fermantasyon: Geleneksel ekmeklerde maya 6-8 saatlik uzun fermantasyonla çalışırken, fabrikasyon ekmeklerde bu süre 30-60 dakikaya kadar indirilebilmektedir. Bu da sindirimi zorlaştırabilir.

  • Yüksek Isı ve Kısa Süreli Pişirme: Raf ömrünü uzatmak ve üretimi hızlandırmak için yüksek ısıda kısa sürede pişirme yöntemleri tercih edilir. Bu, besin değerini azaltabilir.

  • Yumuşaklık İçin Katkılar: Raf ömrünü uzatmak ve bayatlamayı geciktirmek için kimyasal yumuşatıcılar, enzim karışımları ve katkı maddeleri kullanılır.

4. Halk Sağlığı ve Eleştiriler

  • Halk ekmek gibi kamu kurumlarının ürettiği ekmekler daha güvenli kabul edilse de, katkı maddesiz değildir.

  • Ucuz ekmek üretiminde kalitesiz un, fazla katkı maddesi ve hızlı üretim döngüsü nedeniyle sindirim sorunları ve sağlık riskleri artabilir.

  • Özellikle çocuklar, yaşlılar ve hassas bünyeli bireyler için bu katkıların uzun vadeli etkileri dikkatle incelenmelidir.

5. Daha Sağlıklı Ekmek Tüketimi İçin Öneriler

  • Ekşi mayalı ve uzun süre fermente edilmiş ekmekler tercih edilmelidir.

  • Tam buğday unu veya taş değirmende öğütülmüş un kullanılarak yapılan ürünler besin değeri açısından daha zengindir.

  • Katkı maddesi içermeyen, güvenilir butik fırınlardan ya da köy fırınlarından alışveriş yapılabilir.

  • Etiket okuma alışkanlığı geliştirilmelidir. “Un, su, maya, tuz” dışında çok sayıda içerik varsa uzak durulmalıdır.

Ekmek, basit bir besin gibi görünse de üretim sürecinde kullanılan maddeler ve buğdayın yapısal değişimleri nedeniyle sağlık üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Türkiye’de GDO’lu buğday kullanılmıyor olsa da, modern tarım ve endüstriyel üretim süreçleri buğdayın doğallığını tartışmalı hale getirmiştir. Katkı maddeleriyle raf ömrü uzatılmış, hacim artırılmış, estetik olarak cazip hale getirilmiş ekmekler, besin değerinden ve sindirim kolaylığından uzaklaşabilmektedir. Bu nedenle, bilinçli tüketici tercihi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Eşler Arasında Finansal İhanet: Aileyi Sessizce Yıkan Tehlike

Yayınlanma:

|

Aile içinde güven sadece duygusal sadakate değil, maddi şeffaflığa da dayanır. Ancak bazı çiftler arasında, dışarıdan görünmeyen ama ilişkinin temelini sarsan bir ihanet türü yaşanır: Finansal ihanet.

Bu yazıda finansal ihanetin ne olduğu, hangi biçimlerde ortaya çıktığı, aile üzerinde nasıl etkiler yarattığı ve nasıl önlenebileceği üzerinde duracağız.

Finansal İhanet Nedir?

Finansal ihanet, eşlerden birinin diğerinden gelir, borç, harcama ya da yatırım bilgilerini saklaması, mali kararlarda tek taraflı ve gizli hareket etmesi anlamına gelir. Bu davranış biçimi, evlilikteki güven bağını derinden sarsar ve duygusal sadakatsizlik kadar yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Finansal İhanetin Biçimleri

Finansal ihanet farklı şekillerde kendini gösterebilir:

  • Gizli kredi kartları: Eşten habersiz alınan ve yüksek harcamalara neden olan kartlar.

  • Gizli gelirler: Ek gelirlerin ya da primlerin gizlenmesi.

  • Gizli borçlar: Krediler, kefaletler ya da riskli borçların saklanması.

  • Kontrol dışı harcamalar: Pahalı alışverişlerin, kumar veya bağımlılık harcamalarının gizlenmesi.

  • Varlık saklama: Altın, döviz, borsa yatırımları gibi varlıkların eşten gizlenmesi.

Neden Yapılır?

Finansal ihanetin arkasında genellikle şu motivasyonlar yatar:

  • Güvensizlik: Eşin para yönetme becerisine güvenmeme.

  • Kontrol arzusu: Ekonomik gücü elinde tutma isteği.

  • Bireysel özgürlük arayışı: Bağımsız maddi hareket alanı oluşturma çabası.

  • Kötü alışkanlıklar: Kumar, alışveriş bağımlılığı gibi bağımlılıklar.

  • İletişim eksikliği: Maddi konularda yeterince konuşmama ve ortak dil kuramama.

Aile Üzerindeki Etkileri

Finansal ihanet sadece iki eş arasında değil, tüm aile üzerinde olumsuz etkilere neden olur:

1. Güven Krizi

Eşlerin birbirine olan güveni zedelenir. Duygusal uzaklaşma başlar.

2. Sürekli Tartışmalar

Harcamalar ve borçlar üzerine bitmeyen tartışmalar ortaya çıkar. İletişim bozulur.

3. Ekonomik Sarsıntı

Gizli borçlar ya da savurgan harcamalar aile bütçesini çökertir. Kredi notları düşebilir, icra süreçleri başlayabilir.

4. Çocukların Psikolojisi

Evdeki stresli ortam çocuklara da yansır. Güvensizlik ve kaygı gelişebilir.

5. Boşanma Riski

Finansal ihanet birçok boşanma davasında gerekçe olarak gösterilir. Özellikle tekrar eden vakalar ilişkiyi kurtarılamaz hale getirebilir.

Nasıl Önlenir?

✅ Şeffaf Finansal İletişim Kurun

Harcamalar, gelirler ve borçlar hakkında açık konuşulmalı. Aile bütçesi birlikte yapılmalı.

✅ Ortak Hesap ve Bilgilendirme

Erişimi her iki tarafın da sağladığı ortak hesaplar kullanılmalı. Gizli işlem yapılmamalı.

✅ Finansal Danışmanlık

Profesyonel destekle aile bütçesi yeniden düzenlenebilir.

✅ Evlilik Terapisi

Güven kaybı büyükse, ilişkisel destek alınmalı.

✅ Finansal Eğitim

İki taraf da bütçe yapmayı, tasarrufu ve yatırım bilincini geliştirmeli.

Finansal ihanet, evliliklerde görünmeyen ama en yıkıcı krizlerden biridir. Güveni ve ekonomik düzeni sarsarak aile birliğini tehdit eder. Bu nedenle çiftler, maddi konularda dürüstlük ve açıklık ilkesini temel prensip haline getirmelidir.

Unutulmamalı ki, bir evliliği sadece aşk değil; ekonomik sadakat de ayakta tutar.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.