Bankalar Üst Yönetime yılın ilk yarısı ne kadar ödedi
Banklar her fırsatta tasarruf için personel çıkarırken iş Üst Yönetim ödemelerine gelince nedense kesenin ağzı açılıyor. Bazı bankalardaki ödeme anormal düzeyde. BDDK bu konuya en kısa zamanda el atmalı.
Banklar her fırsatta tasarruf için personel çıkarırken iş Üst Yönetim ödemelerine gelince nedense kesenin ağzı açılıyor. Bazı bankalardaki ödeme anormal düzeyde. BDDK bu konuya en kısa zamanda el atmalı.
Banka Üst Yöneticilere neyin Primi Bankalar üçer aylık dönemler halinde bilançolarını ve Faaliyet Raporlarını paylaşıyor. Piyasada pek dillendirilmiyor ama biz de ısrarla “Üst Yöneticilerin aldığı primleri” kamuoyu ile paylaşıyoruz. Rakamlara ulaşmak zor değil Banka Faaliyet Raporu formatında olması gereken bilgilerden yoksa açıklanacağını düşünmüyorum. Personel Giderlerinin içine yedirir geçerler, kimse de bunun ne kadarı Üst Yönetime gitti bilmezdi. Tabi bazıları “size ne banka istediği kadar parayı Üst Yönetimine verir” diyebilir. O zaman itirazlarımızı sıralamanın zamanı geldi. Önce tespitler yapalım hangi banka ne kadar Üst Yöneticilerine ( bazı bankalar fiyakalı olsun diye “kilit yönetici” diyor ) ödeme yapmış bakalım.
Hangi Banka ne kadar ödeme yaptı 2020 ilk yarı Faaliyet Raporlarından çıkardığımız listeyi inceleyelim. Görüldüğü gibi son yıllarda olduğu gibi QNBFinansbank 103,3 milyon TL ile ilk sırada. Son yıllarda 100 milyon TL altına hiç inmedi QNBFinansbank. Bu arada dört büyük bankanın ( İŞBANK – GARANTİ – YKB – AKBANK ) toplam Üst Yöneticilerine ödediği tutarın 123,9 milyon TL. Üç Kamu Bankasının ( Halkbank – Vakıfbank – Ziraat Bankası ) Üst Yönetime ödediği para 28,4 milyon TL düzeyinde. Bankalar arası Üst Yönetici ödemeleri bu kadar fazla fark olması ne anlama geliyor ? Arap Sermayeli Bankalarda Üst Yönetici ödemeleri banka Aktif büyülük ve karlılığına göre niçin fazla? Üst Yönetim ödemeleri nasıl belirleniyor? Bu konularda yetki ve söz sahibi olan BDDK bu konuda bir hazırlık yapıyor mu? Sorular çok! YKB ve Garanti Bankası Üst Yönetim ödemelerini kıstı Üst Yönetim ödemelerinin anormalliğine ilk tepki 2019’da tekrar Koç Grubuna geçtikten sonra YKB’de oldu. 2020 ilk çeyrekte 2019 ilk çeyreğindeki 33,3 milyon TL olan ödemeyi 10 milyon TL’ye ( %-62,9 ) düşürerek sektörde bu konuda ilk şoku yaşattı. Garanti Bankası da ilk çeyrek ödemelerini 2019’de 27,9 milyon TL’den 22,2 milyon TL’ye ( %-20,3 ) düşürmüştü. 2020 ilk yarısında da Garanti Bankası 57,1 milyon TL’den 38,1 milyon TL’ye ( % -33,3 ) düşürdü. 2020 ilk yarısında Üst Yönetici ödemelerini ( % -9,9 ) kısan üçüncü banka da Alternatifbank oldu. Değerlendirdiğimiz, bu bankalar dışındaki bütün bankalar 2020 ilk yarısından memnunlar ki Üst Yönetime anormal artışlar yaptı.
Anormal artış yapanlar gerekçesini de açıklamalı 2020 ilk ayrısında Üst Yöneticilere yapılan ödemelerde tasarruf yapan bankalar dışındaki bankalar artış yaparak kamuoyu karşısına çıktı. 2018 sonunda 17 milyon TL Net Kar açıklayıp Üst Yöneticilerine 16 milyon TL ödeme yapan; 2020 ilk çeyreğinde 31,7 milyon TL Net Kar açıklayıp yarısına yakın 14,5 milyon TL Üst Yönetime ödeme payan ODEABANK 2019 ilk yarısında ödediği 9,2 milyon TL ödemeyi % 98,8 artırarak 2020 ilk yarısında Üst Yönetime 18,2 milyon TL ödeme ile en fazla ödeme artışı yapan banka oldu. 2019 ilk yarısında Üst Yöneticilerine 25,9 milyon TL ödeme yapan DENİZBANK, 2020 ilk yarısında %79,3 artış ile Üst Yönetime 46,5 milyon TL ödeme yaptı. Aktif Büyüklüğü daha fazla olan bankalar en fazla 12 GMY ile yönetilirken, Denizbank’ın 24 olan GMY sayısını 2020 ilk yarısında 21’e indirebildiği görüldü. Bu kadar GMY’nin olduğu yerde artış masum bir gerekçe olabilir. Geçmiş yıllarda alt sıralarda yer alan AKBANK 2020 ilk yarısında 2019 ilk yarısına göre %39 artış yaparak 25,9 milyon TL olan ödemeyi 45,3 milyon TL’ye çıkararak artış oranında da ödeme tutarında da 3. Sıraya yerleşmiş durumda. Küçük yatırımcı bilgilendirilmeli Bankaların aynı zamanda Borsada işlem yaptıkları küçük yatırımcılarına bu artış gerekçelerine açıklık getirmeleri “İş Etik Kuralları” gereği bildirmeleri gerekir. Yıllardır Bankaların KAP, SPK, BDDK, Rekabet Kurulu, Etik Kurulu açıklamalarını takip ederim; bugüne kadar bu yönde bir açıklamaya rastlamadım; var ise gönderirlerse seve seve özür diler yayınlarım. Açıklamalılar mı; kesinlikle EVET! 2000 ve 2008 Krizinde AB ve ABD’de “Moral Hazard” uygulamaları 2000 ve 2008 Krizlerinde AB Ülkelerinde ve ABD’de Kamu otoritesi Banka Üst Yönetici / CEO ödemelerine ciddi sınırlamalar getirmişti. Türkiye’de henüz bu yönde bir adım yok. Olmalı mı kesinlikle olmalı. Karlılıkta sonda yer alan 12 bankanın toplam Net Karlılığı kadar bir prim tutarını tek banka Üst Yönetime ödeme yapıyor ise BDDK seyirci kalamaz. Banka Üst Yöneticilerinde halen çalışıp villalar yaparak müteahhitliğe soyunacak kadar paralar elde edenler var bu ülkede. 2000 ve 2008 krizlerinde AB Ülkelerinde ve ABD’de Üst Yöneticiler ile ilgili soruşturmalar derinleştikçe bunların kirli işleri / ilişkileri ortaya saçılmış içlerinde tutuklananlar ve istifa edenler olmuştu. En iyi olasılıkla kurtulan aldıkları primlerden vaz geçenler ve iade edenler olmuştu. Bizim gibi sadece Bankalara ceza kesip işi bitirmiyorlar, sorumlulardan da hesap soruyorlar. Netflix, “Kirli Para” belgeselleri benzer hikayeler ile dolu mesela. O nedenle yurt dışındaki bankalarında yapamadıklarını burada yapabiliyor bazı bankalar, hesap sorulmuyor, sorumlu aranmıyor, ceza gelir ise kuruma / bankaya geliyor ne güzel değil mi! “Moral Hazard” günlerine mi geldik Angloamerikan iktisat literatüründen dilimize geçmiş bir kelime Moral Hazard: Ahlaki “İstismar” Riski anlamında kullanılıyor. Kriz dönemlerinde çok hatırlanır olur. Zira işler iyi giderken kimse yapılan usulsüz işlemlere bakacak vakti de olmaz, iştahı da. Ne zaman işler sarpa sarar “Temiz Bankacılık” yapılıp yapılmadığı hatırlanır. Son yıllarda Wells Fargo Bank tarzı “ürün sat” bankacılığı döneminde önemli olan ürün satışının artırılmasıdır. Satışların usulüne uygun olup olmadığına bakılmadığı gibi satış yapan ekipler primlere boğulur para içinde yüzerler. İşler sarpa sarınca Bankalardan ilk çıkarılan gruplar satışları 2-3 yıl önce patlatan ekip olması tesadüf değildir. ABD’de Wells Fargo Bank’ın davalar açılmaya başlayınca 5.300 personelini bu nedenle çıkardığını unutmayalım. Sık duyarız “bölgenin yıldız elemanı idi kapı önüne kondu” diye. Altında bunlar yatar oysa. “İş odaklı çalışan, müşterileri ile bütünleşmiş, müşterilerini yakından tanıyıp iyi analizler yapıp ihtiyaçlarına göre ürün öneren ve satış yapan” örnek bankacılar yok mu, tabi ki var ve başarılılar; yazdıklarımız da onları kapsamıyor tabi ki. Prim hırsı ülke ekonomisine zarar mı veriyor Milletçe izliyoruz. Swap İşlemleri, Forward İşlemleri, Türev İşlemler, Kur dalgalanmaları. Bu işlemlerden “masa başında işlem yapıp prim alanlar” var mı? Kesinlikle var! Bakın kimsenin dikkatini çekmiyor ama bu işlemler kriz dönelerinde daha da hızlanır. Primler havada uçuşur. Prim yapmak için daha çok işlem; daha çok işlem her zaman piyasa lehine olmaz, bir bakarsın o işlemler Para Piyasasını Kitleme noktasına gelir. Yasaklar havada uçuşur. Üç zibidi prim alacak diye ülke ekonomisi kitlenme noktasına gelir de ne olduğunu anlayana kadar geçmiş olsun! Olan olmuş primini alan Üsküdar’ı geçmiştir. Ülke ekonomisi ne olur ise olsun yeter ki üç zibidi cepleri dolsun; puro yakıp viski elde ayağını masaya uzatıp keyif çatsın. Bunlar bizim ülkede olmaz diyorsanız size iyi uykular. Geriye yönelik Üst Yöneticilerin 3. Derece akrabaları dahil Varlık İncelemesi yapılır ise yazdıklarımız daha iyi anlaşılır. Sadece “yarım yamalak 1-2 dil biliyor” diye Liyakatı buna bağlayıp bir yerlere getirdiğiniz adamlara dikkat edin. Geçmişlerini inceleyin derim. Yabancı dil öğrenmek için yurt dışında kafe köşelerinde sürten; otel localarında müşteri bavulu taşıyarak okuyan zibidiler bu ülkenin altına dinamit yerleştirdi. Bu adam prim fırsatı önünü açarsan olanlara da şaşırmaman lazım. Kokuşmuşluk sadece bankacılık sektöründe değil ki; bu ülkede “AVM’si olan yöneticiler” var. Maaş ile bu nasıl olur arkadaş diyen yok! Performans Yalanı Üst Yöneticilere İşlemiyor Bankacılık sektörü “Ürün Sat” şekline dönünce performans yalanları da ortaya saçıldı. Etik olmayan satışları yapmayan personel meşhur 17.-18. Madde gerekçe gösterilerek “performansı düştü” diye işten çıkarıldı ama bugün borsada bankasının değeri yarı yarıya düşmüş banka yöneticileri hala yerlerinde; yetmiyormuş gibi prim üzerine prim alıyorlar. Kriz bahane prim şahane o gruba. Genel Müdürlük Hazine işlemleri Kar Merkezi olduğu sürece Para Politikaları üzerinden oyunlar da bitmez oyuncular da. İşin ucunda “kazandır parayı al Primi” var çünkü. Gariban vatandaşa DCD İşlemleri ile ne kadar kar edeceklerini anlatıp zararda telefona dahi çıkmayan yüzsüzlere kim ne yaptı. Ortada açılmış yüzlerde dava ve BDDK’ya şikayetler var. Bazı işlemler bazı bankaların bölgelerde yoğunlaşıyor kimse de bu niçin böyle demiyor. Belli ki, belli bölgelerde belli organize olmuş profesyonel ekipler oluşturulmuş; organize şekilde yapılıyor bazı usulsüzlükler. Organize soygun çeteleri gibi çalışıyorlar.
Sonuç : Spekülatif işlemler ile milletin parasını çalan, dalgalanan kurlar ile sanayicinin kanını emen modern soygunculara soruşturmalar açılmadığı; haksız primlerle elde edilen mal varlıklarına el konmadığı sürece bu kurgu olduğu gibi devam eder. Figüranlar değişir mağduriyet bitmez. Masa başındaki soygunun faturasını da bu halk, esnaf, sanayici öder. Zaman soyanın değil, soyanın peşinde olanlara destek zamanıdır.
Erol TAŞDELEN Ekonomist, Siyaset Bilimci tasdelen34@gmail.com
Dikey tarım, tarımın geleneksel yatay tarlalar yerine, dikey olarak üst üste raf sistemleri veya katmanlı yapılar içinde yapılmasıdır. Genellikle kontrollü ortam tarımı (Controlled Environment Agriculture – CEA) ile birleştirilir; bu da sıcaklık, ışık, nem, su ve besin gibi unsurların yapay olarak optimize edilmesini sağlar. Dikey tarımda toprak yerine hidroponik (su kültürü), aeroponik (sisleme) veya akuaponik (balık ve bitki entegre sistemi) yöntemleri kullanılır.
Dikey Tarımın Avantajları
Avantaj
Açıklama
Alan Verimliliği
Küçük alanlarda çok katlı üretim yapılabilir.
Su Tasarrufu
Geleneksel tarıma göre %70-90 daha az su kullanılır.
Pestisitsiz Üretim
Kontrollü ortamda zararlı böcek olmadığı için kimyasal ilaçlara gerek kalmaz.
Yıl Boyunca Üretim
İklim koşullarına bağlı olmadan sürekli üretim mümkündür.
Şehir İçi Tarım
Tüketim noktalarına yakın kurulabildiği için tedarik zinciri kısalır, karbon ayak izi azalır.
Sınırlamaları ve Zorlukları
Yüksek Kurulum ve Enerji Maliyeti: Işıklandırma ve iklim kontrolü enerji tüketimini artırır.
Yalnızca Bazı Ürünler İçin Uygun: Marul, fesleğen, ıspanak gibi yeşil yapraklı ürünler için uygundur; buğday, mısır gibi temel gıdalar için verimsizdir.
Teknoloji ve Bakım Gereksinimi: Uzmanlık ve sürekli izleme gerektirir.
Gıda Sorununu Çözer mi?
Kısmen evet! Dikey tarım, özellikle şehirlerdeki taze sebze ve yeşillik ihtiyacını karşılamada oldukça etkili olabilir. Ancak dünya genelindeki tahıl, bakliyat ve hayvansal ürün ihtiyacını karşılamak için yeterli değildir. Gıda güvenliğine katkı sağlar ama tek başına çözüm değildir. Aşağıdaki alanlarda tamamlayıcı bir çözüm olabilir:
Kentleşmenin arttığı bölgelerde yerel gıda temini
İklim krizinden etkilenen bölgelerde sürdürülebilir üretim
DBBK Bankacılık sektörü ilk çeyrek Mali Verileri açıkladı. Bankacılık sektörü 2025 ilk çeyreğinde Bilanço büyüklüğünü %11 artırarak 32,6 trilyon TL’den 36,1 trilyon TL’ye yükseltti.
2024 sonunda 16 trilyon TL olan Krediler hacmi ise %10 büyüyerek 17,6 trilyon TL’ye yükselirken; 293 milyar TL olan Takipteki Alacak Kredileri ise %20 artış ile 351 milyar TL seviyesine yükseldiği görüldü.
Sektörün 2024 sonunda 18,9 trilyon TL olan Toplam Mevduat hacmini ise %12 büyüterek 21,1 trilyon TL seviyesine yükseldi. Toplam Özkaynaklar ise 3 trilyon TL seviyesini aştığı görüldü.
Faiz oranlarındaki artış sektöre ek gelir yaratırken Net Faiz Geliri de %48 artış ile 318 milyar TL seviyesine ulaştı. Sektör yılın ilk üç ayında %34 artış ile 446 milyar TL Faiz Dışı Gelir yarattı.
2024 ilk çeyreğinde 160 milyar TL Net Karlılık açıklayan sektör 2025 ilk çeyreğinde %35 artış ile 216 milyar TL karlılık açıkladı.
Şubat 2025 itibarıyla, Türkiye’de finansal kesim dışındaki firmaların (özel sektör) toplam döviz yükümlülükleri 310,8 milyar ABD doları seviyesine ulaşmıştır.Bu yükümlülüklerin yaklaşık %38’i kısa vadeli, %62’si ise uzun vadede. Reel kesimin net döviz pozisyon açığı 155 milyar USD’yi aşmış durumda… Özel sektörün yurt dışından sağladığı toplam kredi borcu, 177 milyar dolar oldu.
1. TCMB Reeskont Kredisi ve Döviz Alım Kısıtı:
Şu anda TCMB reeskont kredisi kullanan firmalara, kredi vadesi boyunca piyasadan serbest şekilde döviz alımı yasaklandı.
Firma, reeskont kredisi kullanıyorsa döviz alıp da kendi finansal yönetimini dövizle destekleyemiyor. Sorun da tam bu noktada başlıyor!
2. İhracat Bedelinin Kullanımı ve Döviz Kredisi Ödeme:
Diyelim ki firmanın bir döviz kredisi var.
Firma gelen ihracat döviz gelirini kullanıp doğrudan döviz kredisine ödeme yapıyor.
Bu durumda, ihracat bedelini Türk Lirası’na çevirmediği için TCMB’nin %2 döviz teşvik kuru desteğindenyararlanamıyor.
3. İhracatçı firmalar %2 destek beklerken sonuç: sıfır!
Eğer firma 1 milyon USD tutarında bir ihracat bedelini, önce TL’ye çevirmeden doğrudan döviz kredisi ödemesinde kullanırsa:
%2’lik teşvikten mahrum kalıyor.
1 milyon USD × 38 TL (örnek kur) = 38 milyon TL.
Bunun %2’si = 760 bin TL kayıp ( USD/TL kuru yükseldikçe zarar da otomatik artmakta).
4. Firmalar, Döviz kredisi ile yüksek faiz kıskacında kaldı
1 milyon USD’lik bir ihracat gelirinde 760 bin TL kadar doğrudan teşvik kaybı söz konusu oluyor.
Buna ek olarak firma ayrıca döviz alım yasağının getirdiği likidite sıkışıklığı ve kur riski yönetimi zorluğuyla da karşı karşıya.
Çözüm ne olabilir?
Reeskont kredisi alan firmalar döviz alma kısıtı nedeniyle, döviz kredisi ödemelerini ihracat bedelinden doğrudan yaparlarsa, %2’lik döviz teşvikinden yararlanamıyorlar ve böylece ciddi bir kayba uğruyorlar. (Bu oranın rekabet için yetersiz olduğu ve yükseltilmesi gerektiği konusunda ihracatçılar hemfikir).
Çözüm için önerimiz; bu gelir kaybı firmalara maliyet, dolayısı ile ÜFE’ye enflasyon katkısı olarak yansımaktadır. Bunun için bu tarz firmaların ihracat bedellerini bozdurarak döviz kredileri ödeme hakkı tanınması veya kredi kullanarak kredi kapama hakkı tanınması veya kredi tutarı kadar döviz alma serbestliği çözüm olabilir. Mevcut durumda firmaların gelir kaybı başka bir ifade ile maliyet artışı yaşamakta bu da üretilen mal ve hizmetler üzerinde ÜFE olarak enflasyona katkı sağlamaktadır.
Rasyonelleşme Stratejisi kapsamında firmaların Ticarette Döviz ile ödemeleri serbest bırakılırken; Reeskont Kredilerde kredi vadesi boyunca (genelde 1 yıl) döviz almama yasağı devam etmişti…