Bankaların Ücret ve Komisyon gelirleri eriyor
Bankaların keyfi ücret ve komisyon alımına son verlmesi, gelirlerinin sert düşmesine neden oldu. Erol Taşdelen hangi bankaların daha çok komisyon kaybına ugradığını araştırıp yorumladı:
2020 Ağustos ve Eylül aylarında “Döviz Nakit çekim ücreti”, bankaların Genel Kredi Sözleşmelerine eklemeye çalıştıkları “Sözlü Taahhütte uymama ücreti” gibi bankacılık genel uygulamalarında olmayan yeni ücret ve komisyon alma girişimleri Sosyal Medya tarafından gündeme getirilmesi ile bankaların geri adım atması sağlandı. Bankaların yeni uygulamaya çalıştıkları ücret ve komisyon girişimlerinin altında yıllardır denetlenmeyen ve keyfi alınan ücret ve komisyon gelir uygulaması yattığı gibi bazı bankalarda eski hukuksuz alışkanlıklardan zor vaz geçeceği anlaşılıyor. Yeni düzenleme ücret ve komisyon gelirlerini nasıl etkiledi TCMB ve BDDK’nin bankaların “Ücret ve Komisyon Gelirleri” ile ilgili 34035 Sayılı, 10.02.2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Yönetmelik ve Tebliğ değişiklikleri ile 1 Mart ve 1 Nisan 2020’de yürürlüğe giren yeni düzenlemelerin bankaların bilançosu üzerindeki etkisi kendini göstermeye başladı. Zira, 2019 yılında ciddi ücret ve komisyon geliri yaratan bankaların yeni düzenleme ile birlikte kayıplarının yüksek olduğu görüldü. 2020 ilk yarısında bankanın 2019 ilk yarısında elde ettiği Net Ücret ve Komisyon gelirlerine ulaşamadığı görüldü.
2019 yılında ücret ve komisyonlar nereden gelmişti Bankalar 2019 sonunda 106,4 milyar TL Faiz dışı ücret ve komisyon geliri elde etti. Bunun 16 milyar TL’lık kısmı Kredilerden faiz dışında elde edildi. 16 milyar TL’lık kısmın 7,8 milyar TL’lık bölümü faizlere ek “Nakit kredilerden” alınan ücret ve komisyon. Bankalar, “Bankacılık Hizmet Gelirlerine” 49,6 milyar TL gelir yazdılar. Üzerine 34,2 milyar TL’lık Ücret ve Komisyon geliri yazacak yer bulamadıkları için “Diğer Faiz Dışı gelir” diye gösterdiler. Tamı tamına 106,4 milyar TL’lık ücret komisyon gelirinin 34,2 milyar TL’lık kısmını “Diğer” diye geçiştirdiler. Kamu otoritesi gelen ücret komisyon gelirleri ile ilgili şikayetleri dikkate alarak çoğu bankaya ceza keserken 2400 adeti bulan Ücret Komisyon masraflarını da 51 adete düşürerek üst sınırlama getirdi; bankaların keyfi ücret ve komisyon almalarının önü kesildi.
Sektörde ilk yarı kayıp ne kadar oldu Yeni düzenlemelerin, banka bilançolarına nasıl yansıyacağı merak edilirken 2020 ilk yarısında 2019 ilk yarısına göre sektörde “4 milyar TL gerileme” olduğu görüldü. 2019 ilk yarısında bankalar 54,3 milyar TL Faiz Dışı Gelir elde ederken 2020 ilk yarısında bu gelirin 50,7 milyar TL’ye düştüğü görüldü. Çoğu uygulama 1 Nisan’da uygulamaya konduğu dikkate alındığında yıl sonuna kadar ücret komisyon gelirlerinde ciddi kayıpların yaşanması sürpriz olmayacaktır. 2020 Temmuz’da da kayıp devam etti Bankaların tahmin ettiğimiz gibi Ücret ve Komisyon gelir kaybı devam ederek Temmuz’da da devam etti. 2019 Temmuz ayında 63,8 milyar TL olan Faiz dışı gelir 5,3 milyar TL kayıp ile 58,4 milyar TL’ye düşmüş durumda. 2019’un aynı dönemine göre kayıp % 8,5 düzeyinde oldu. Aradaki kayıp ne anlama geliyor Hizmet vererek alınan ücret ve komisyon ile “biz bankayız istediğimiz ücret ve komisyonu alırız, kimse hesap soramaz” dedikleri afaki alına ücret ve komisyon arasındaki fark hizmet vermeden, satılmaması gereken sigorta gibi ürünleri millete satarak haksız alınan ücret ve komisyondur. Yeni ücret ve komisyon uygulaması keyfi alımlarının önünün kesilmesi belki kimse henüz tam farkında değil ama vatandaşa, esnafa ve sanayici için paha biçilmez çok kıymetli; önemli bir miktarda paraları cebinde kaldı banka ile çalışan kesimin. Bu iş tamamen düzeldi, burada biter diye düşünenler yanılıyor. Her fırsatta bankalar kapanan bu deliği açmak için yol ve yöntem arayacaklardır. Bizim de görevimiz buna cesaret edenleri teşhir etmek olacaktır. Meydanı boş buldum vatandaşı, esnafı, sanayiciyi hukuksuz soyarım dönemi kısmen geride kaldı. Haksız yere ücret ve komisyon alınmasını sağlayan, ısrar eden üst yöneticiler yargılanması gerekiyor. Hukukun üstün olduğu Medeni ülkelerde böyle olur çünkü. “Nasıl olur?” diyenlerin, ABD’de Wells Fargo Bank davalarını incelemesi yeterli. Şimdi yıllardır aldıkları haksız ücret ve komisyonu geri almanın zamanı geldi. Şimdi değil ise ne zaman! Bankalar BDDK’ya masraflar konusunda baskıyı artırır Tahmin etmek zor değil önümüzdeki dönemde Banklar bazen eski banka CEO’ları aracılığı ile dillendirdiği, bazen kapalı kapılar arkasında gündeme getirdiği ücret ve komisyon kayıplarının telafisi için eski denetimsiz, kontrolsüz günlere dönülmesi için başta BDDK olmak üzere kurumlar üzerine baskı yapmaya çalışacaklar her fırsatta bu konuyu pazarlık unsuru yapacaklardır. O nedenle bugün başta BDDK ve TCMB olmak üzere ücret ve komisyon gelirlerini kontrol altına alan kurum ve kuruluşlara destek vermek gerekir. Yoksa bu konularda arkada dönen dümenleri bilmeyen ve takip edemeyen hiçbir şeyden haberi olmayan vatandaşa, esnafa, sanayiciye olacaktır. Bu konuda bizim tarafımız ise her zamanki gibi Vatandaşın, Esnafın, Sanayicinin yanında olup; Sosyal Sorumluluk Bilinci gereği konuyu yakından takibimiz ve teşhirimiz devam edecektir. Erol TAŞDELEN Ekonomist, Siyaset Bilimci tasdelen34@gmail.com
İşyerinde içe dönük (introvert) ve dışa dönük (ekstrovert) bireylerin her birinin kendine özgü güçlü ve zayıf yönleri vardır. Bu iki kişilik tipinin dengeli şekilde varlığı, ekipler ve kurumlar açısından büyük avantaj sağlayabilir. Aşağıda her iki kişilik tipinin işyerindeki artıları ve eksileri yer almaktadır:
İçe Dönük (Introvert) Çalışanlar
Artıları:
Derin düşünce ve analiz yeteneği: Karmaşık problemleri çözmede başarılıdır.
Bağımsız çalışma becerisi: Tek başına çalışmaktan rahatsız olmaz, kendi kendini motive eder.
Detaylara odaklanma: Küçük ayrıntılara dikkat eder, hata yapma olasılığı düşüktür.
İyi bir dinleyici olur: Empati ve dikkatle dinleme becerileri yüksektir.
“KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ” felsefesi iş hayatına son derece anlamlı şekilde uyarlanabilir. Özellikle liderlik, sabır, değişim yönetimi ve insan kaynakları perspektifinden ele alındığında önemli dersler sunar.
Kaplumbağa Terbiyecisi Felsefesinin İş Hayatına Uyarlanması
1. Sabır ve Zamana Saygı
Anlamı: Osman Hamdi Bey’in bu eserindeki kaplumbağalar değişime dirençli, yavaş hareket eden varlıkları temsil eder. Terbiyeci ise sabırla onları eğitmeye çalışır.
İş Hayatında Yansıması: Değişim her zaman hızlı olmaz. Kurum kültürünü, çalışan alışkanlıklarını veya müşteri davranışlarını değiştirmek zaman alır. Sabırlı liderler uzun vadede daha başarılı olur.
2. Liderlikte Dayanıklılık
Kaplumbağalar gibi çalışanların da her bireysel direnci vardır. Lider, bu direnci anlamalı ve uygun yöntemlerle yönlendirmelidir.
Hızlı sonuç alamayınca vazgeçen yöneticiler, potansiyel başarıları kaçırabilir.
3. Yavaş ama İstikrarlı İlerleme
Yorum: Kaplumbağanın doğası gereği yavaş ama kararlı hareket etmesi, iş dünyasında kısa vadeli zaferler yerine uzun vadeli başarıların daha kalıcı olduğunu hatırlatır.
Örnek: Sabırla markasını büyüten, çalışanını geliştiren ve kurumsal hafızayı koruyan şirketler uzun ömürlüdür.
4. İletişim ve Empati
Kaplumbağalara bağırarak ya da zorlayarak değil, uygun yöntem ve sabırla yaklaşılır.
İş yerinde de çalışanların gelişmesi, doğru iletişim teknikleriyle mümkündür. Emir-komuta zinciri değil, rehberlik eden liderlik etkili olur.
5. Sembolizm: Değişime Direnç
Kaplumbağa burada aslında insan doğasındaki değişime karşı direnci sembolize eder. Terbiyeci de bir “değişim lideri”dir.
Kurum içi dönüşüm projelerinde, bu direncin doğallığı kabul edilmeli, adım adım aşılmalıdır.
Küresel ekonomide borç stoku rekor seviyelere ulaşmışken, gelişmekte olan ülkeler için “borç yönetimi” artık yalnızca mali bir konu değil, doğrudan egemenlik meselesine dönüşmüştür. Türkiye de bu çerçevede, bir yandan borç baskısı altında kalırken, diğer yandan IMF’siz çözüm yolları aramaktadır.
Türkiye’nin Borç Yönetimi Stratejileri
➤ İç/Dış Borç Dengesi:
Türkiye’nin kamu borcunun yaklaşık %40’ı dış borçlardan oluşuyor. Bu durum kur riskini sürekli gündemde tutarken, iç borçlanmada faiz baskısı ciddi bütçe yükü yaratıyor.
➤ TCMB ve Maliye Politikaları:
Ortalama Vade Uzatma: Yeniden borçlanma riskini azaltmak için süre uzatımı hedefleniyor.
Kur Riski Azaltımı: Dış borç oranı düşürülmeye çalışılıyor.
KKM ve Liralaşma Stratejisi: TL’ye dönüş teşvik edilerek dolarizasyon azaltılmak isteniyor.
➤ Temel Riskler:
Yüksek faiz yükü → Borç servis maliyetleri artıyor.
Kısa vadeli dış borç oranı yüksek → Kur şoklarında kırılganlık artıyor.
Reform eksikliği → Yapısal dönüşüm yavaş kalıyor.
IMF’siz Borç Krizi Çıkışı Mümkün mü?
Alternatif Stratejiler:
Strateji
Açıklama
Borç Yeniden Yapılandırması
Vade uzatma, faiz indirimi veya swap anlaşmalarıyla borç servisi hafifletilebilir.
Gelir Artırıcı Reformlar
Kayıt dışının azaltılması, etkin vergi toplama ve sadeleştirilmiş kamu harcamaları ile bütçe dengelenebilir.
Yatırıma Dayalı Kredi Politikası
Tüketim yerine sanayi ve ihracat odaklı kredi genişlemesi sağlanmalı.
Döviz Harcamasını Azaltma
Lüks ithalatın kısıtlanması, yerli üretimle ikame politikaları öne çıkarılmalı.
Güven ve Saydamlık Reformları
Bağımsız kurumlar, öngörülebilir politika ve yolsuzlukla mücadeleye dayalı yapı kurulmalı.
IMF’ye muhtaç olmadan borç krizinden çıkmak mümkündür. Ancak bu, ciddi bir politika kararlılığı, şeffaflık, yapısal reform ve toplumsal güven gerektirir. Türkiye’nin potansiyeli bu yönde vardır; önemli olan “doğru yoldan sapmadan” stratejik ilerlemeyi sürdürebilmektir.
Türkiye Özelinde Borç Krizi Riski (2024 İtibarıyla)
Türkiye’nin Borç Görünümü:
Borç Türü
2023 Sonu Değeri
GSYH’ye Oranı
Not
Kamu Borcu
~5,5 trilyon TL
%40 civarı
AB kriterlerine göre düşük ama artış hızı yüksek
Özel Sektör Dış Borcu
~160 milyar USD
Yüksek kur riski taşıyor
Bankalar ve reel sektör etkileniyor
Hanehalkı Borcu
GSYH’ye göre düşük
Ama faiz artışlarıyla kırılganlaştı
Toplam Dış Borç
~475 milyar USD
GSYH’nin %45-50’si
Kırılganlık göstergesi
Türkiye özelinde ve tarihsel örneklerle Borç Krizleri
Risk Faktörleri:
Kur Riski: Dolar/TL arttıkça dış borç çevrim maliyeti ağırlaşıyor.
Faiz Riski: TCMB faiz artışları → kredi faizlerini yukarı çekti → hanehalkı ve reel sektör borç baskısı arttı.
Enflasyon: Gerçek borç yükünü artırıyor, şirketlerin nakit akışlarını bozuyor.
Türkiye’nin Kırılganlık Alanları:
Kısa vadeli dış borç oranı yüksek (çoğunlukla 1 yıl içinde çevrilmesi gereken borç).
Dış ticaret açığı kronikleşmiş durumda.
İhracatçı şirketler yüksek maliyet + düşük kur getirisi ile sıkışmış durumda.
Kamu maliyesi baskı altında: Artan faiz yükü ve bütçe açıkları (2024 bütçesi -2,6 trilyon TL açık).
Türkiye Özelinde Borç Krizi Riski (2024 İtibarıyla)
Türkiye’nin Borç Görünümü:
Borç Türü
2023 Sonu Değeri
GSYH’ye Oranı
Not
Kamu Borcu
~5,5 trilyon TL
%40 civarı
AB kriterlerine göre düşük ama artış hızı yüksek
Özel Sektör Dış Borcu
~160 milyar USD
Yüksek kur riski taşıyor
Bankalar ve reel sektör etkileniyor
Hanehalkı Borcu
GSYH’ye göre düşük
Ama faiz artışlarıyla kırılganlaştı
Toplam Dış Borç
~475 milyar USD
GSYH’nin %45-50’si
Kırılganlık göstergesi
1980’ler Latin Amerika Borç Krizi:
ABD’nin faiz artırımları sonrası Meksika, Brezilya gibi ülkeler dış borçlarını çeviremedi.
IMF reçeteleri (kemer sıkma, özelleştirme) toplumsal krizlere yol açtı.
1997 Asya Krizi:
Tayland, Güney Kore, Endonezya gibi ülkelerde özel sektör dövizle borçlanmıştı.
Kur şokları → borçlar ödenemedi → büyük iflaslar → IMF müdahalesi.
2010 Yunanistan Krizi:
Kamu borcu/GSYH %180’e çıktı.
Euro Bölgesi’nin içindeydi ama kendi para politikası yoktu.
AB + IMF kurtarma paketi → ama sosyal harcamalar kısıldı → derin resesyon.
Küresel borç krizi; sadece ekonomik değil jeopolitik ve sosyal sonuçlar da doğurabilecek bir tehdit haline geldi. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından yüksek dış borç + kur şoku + faiz baskısı birleşimi büyük bir risk. Eğer bu baskılar büyüme sağlayacak üretken yatırımlarla dengelenmezse, kriz kaçınılmaz hale gelebilir.