Connect with us

Dr. Abbas Karakaya

DEVLETTE DEVAMLILIK İLKESİ DE GÜÇLÜDEN YANA

Yayınlanma:

|

“Devlette devamlılık esastır” bir hukuk kuralı. Devlette işlerin ona buna şuna göre değil, bir takım kurallara göre, kesintiye uğratılmadan sürdürülmesi demek. Ne ala, güzel bir kural. Kurallar vardır, ama kim için? Çekmeköy Deresi ıslahına bu kavramla bakalım.

Bir önceki dönemden planlanmış bir iş dere ıslahı ama ortada onaylı projesi yok. Ama beş aydır buldozerler sahada. Onlarca yılın ağaçları, endemik bitkileri düzlendi, kesildi. Gösterilen tepki ve direnişe bağlı olarak tatbikatı değişen proje tamamlandığında İBB Peyzaj ve Ağaç A.Ş. sahaya girip yeni baştan ağaç dikecek! şaka değil, gerçek. Asıl söylemek istediğim şu: Dere ıslahının, son iki-üç yıldır dere vadisine dikilen sitelerle ilgisi kuvvetle muhtemel. Su havzaları rant uğruna betonlanıyor; “durdurun araştırın” diyoruz. Yok yok, şüphe bir yana: “dere koruma bandında” diye bir ev yıkıldı ama İSKİ ölçüm ve kayıtlarına göre bu ev dere koruma bandının 16.5 m. dışında. Bitmedi, bu yıkılan ev (gecekondunun) yerine bir apartman dikildi. Şaka değil, gerçek. Bu durum bile dere ıslahını durduramıyor, şimdiki İBB yönetimini vazgeçemiyor bu tuhaf işten. Neymiş, ihalesi çoktan yapılmış, geçen dönemden yapılmış da ondan. İBB ne olursa olsun, insanların, derenin, toprağın ağacın mağduriyeti ne olursa olsun, kamuya verilecek zarar ne olursa olsun vazgeçmiyor dere ıslahından. Çünkü devlette devamlılık esastır! 

Islah mı yıkım mı belli değil

Peki, dere koruma bandından olmadığı halde yıkılan evlere bu kural neden uygulanmaz? Bu insanlar evlerini yaptıkları yerleri 1980’li yıllarda muhtar senedi ile almışlar. O zamanlar Çekmeköy adında geçtiği gibi idari bakımdan bir köydür. Anadolu yakasının odun ihtiyacının karşılandığı bir köy. İlçenin adındaki ‘çekme‘ sözcüğü odun çekilen yer, köyden gelmektedir. Bu insanlar bu yerleri köydeki en yetkili devlet görevlisinden parası karşılığı almışlar. Buraları ev, yuva haline getirmişler. Ağaçlar dikmişler, şenlendirmişler. Burada yaşayan insanlara devlet adres vermiş, oy kullanmışlar. Elektrik, doğalgaz, su bağlanmış. Yıllarca çöp vergisi, emlak vergisi ödemişler. Ama günün birinde buraları önce kapalı odalarda, sonra belediye- zaten davalık olmuş imar planlarıyla- kılıfına uydurulup imara açılıyor.  İmara açanlarla kol kola bu insanların evleri yıkılıyor. Nerede kaldı devlette devamlılık ilkesi?

Demek ki neymiş? Devlette devamlılık ilkesi kimden yanadır, diye de sormalıymışız. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, burada da güçlünün yanındaymış. Arkasızın, yoksulun değil. Siyaseti servet yapma aracı olarak görenler ile müteahhitlerden yanındaymış.

Gördüklerimizi, yaşadıklarımızı sineye mi çekseydik Vicdansızlık olurdu

Süreç işlerken tepkilerimizi dile getirdik. Sesimizi duyurabildiğimiz kadar her yere duyurmaya çalıştık. “Ortada ailelerin mağduriyeti var” dedik. Hukuksal süreçten de vaz geçilmedi. Güzel haber, Mimarlar Odasından geldi.

Su toplama alanlarındaki yoğunluk ve yeşil alanların birilerine peşkeş çekilmesi nedeni ile Mimarlar Odası’nın Çekmeköy Belediyesi’ne açtığı davanın sonuçlandığı ancak tebligatta gecikmenin yaşandığı konuşuluyor. Hem 1/ 100’lik hem de 1/ 5000’lik planların iptali için açılan dava sonuçlanırsa; Merkez Mahallesi, Mimar Sinan, Mehmet Akif, Hamidiye ve Çamlık Mahallesi’ndeki planlar durdurulacak.

ÇEKMEKÖY’DE İMAR PLANLARI İPTAL EDİLİYOR! (flashaber.com.tr)

İmar plan iptallerinin İstanbul’da en çok Çekmeköy’de yaşanıyor. 2017’de yine 5 mahallede planlar iptal olmuş ve 1 sene inşaatlar durdurulmuştu. “İmar planları kim yapıyor, nasıl yapılıyor” soruları sahibini arıyor.  Çekmeköy Belediyesi ekiplerinin İmardan sorumlu ekipleri, Hukuk sorumlularının bu süreçte iyi sınav vermedikleri sınıfta kaldıkları bir kez daha tekrarlanmış oldu. Olan evleri yıkılıp sokağa terk edilen vatandaşlara oldu.  

Dr. Abbas Karakaya

ÇEKMEKÖY BELEDİYESİ MECİDİYE PARK İÇİNDEKİ BİNALARI YIKMAYA BAŞLADI

Yayınlanma:

|

İstanbul Çekmeköy Hamidiye Mahallesi içinde bulunan MECİDİYE PARKI içindeki imara uygun olmayan binaları yıkmaya başladı.

Daha önce AKP döneminde Park içinde yapılan binalar zaman içinde büyüyerek Düğün, Nişan, Doğum Günü Partisi şeklinde kullanılmaya başlanmıştı. Seçim Sürecinde CHP Balaediye Başkan Adayı Orhan CERKEZ‘in vaadleri arasında bulunan parkları halka açma projesi hızla uygulamaya konarak ruhsata ve imara uygun olmayan binalardan olan MECİDİYE PARKI içindeki bina Belediye Ekipleri tarafından yıkılmaya başlandı.

Yıkılan binaya alternatif olarak yöne halkı belediyenin işleteceği daha küçük ve makul fiyatlar ile hizmet verecek bir cafe olması yönünde de taleplerin değerlendirmeye alınması ise önümüzdeki günlerde netleşmiş olacak.

Parkın yeniden geniş alanına kavuşması çevre sakinleri sevindirirken ileriye yönelik çevrenin otopark sorununu çözecek park altına Otopark Projesi ise konuşulmaya başlandı. Halk doğal yapının bozulacağını Otopark projesine sıcak bakmıyor.

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

ŞİİRİM

Yayınlanma:

|

İğneyle kuyu kazan

Suyu arayan su

Ay ışığının kolunda

Irmaktır şiirim

 

Düşlere inanır, ahırda

İneğin gördüğü rüyadır

Kaplumbağa hızını sürer

İletkendir kedi gibi şiirim

 

Denizaltı güncesidir

Kumsalda ayak izleri

Hatırlamak üzerinedir

Gidenin unutmaz şiirim

 

Vefadır, pervanedir

Balta girmemiş ormanlarda ışığı arar

Güneşe tutkundur

Yağmurda şemsiyesiz

 

Çayırdaki otlar

Çocuklar oynasın üstünde

Çıkarıp baktığında çantandan

Tanık olsun güzelliğine şiirim

 

Bir atın uysallığı

Nefes nefese kalışı

Hapishane duvarlarında

Biten ot da olsun şiirim

 

Elini tuttuğunda acının

Cesaret olsun yazacağım şiirler

Aralasın yüreğinin kapısını

Ayağa kalksın aklın

 

İnsanın özgürlük davasında

Kabına sığmaz şiirim

Vakit eriştiğinde, balyozlardan

Yükselen güneşin sesine eşlik etsin şiirim

Abbas Karakaya

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

HAREKET HALİNDEKİ BÜYÜ: Çocuklara kitap okumanın faydaları

Yayınlanma:

|

Birkaç yıl önce bir yurtiçi TV kanalında bir programa katıldım. Programın konusu okul öncesi çocuklara kitap okumanın faydaları idi. Üç yaşında bir çocukları olan anne babanın evlerinde kamera karşısında ebeveynlerin çocuklarına neden kitap okuması gerektiğini anlatacaktım. Bu anne-baba küçük oğulları için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya istekliydiler, ancak ona çok nadir kitap okumuşlar ve çocuklara kitap okumanın öneminin farkında değillerdi. Çocukları tek kelime okuma yazma bilmiyordu.

Söz konusu gün ebeveynlerle sohbet etmeyeceğimi öğrenince şaşırdım. Bunun yerine yönetmen, programın başlarında savunduğum gibi, gürültülü, sevgi dolu, neşe yayan sesli okuma atmosferini gösterebilmem için çocuğa kitap okumamı istedi.

Bu çocuğu tanımıyordum. Onunla ilk kez karşılaşıyordum. Ezici kişiliğimle onu korkutacağım. O ve ben nasıl arkadaş olabiliriz ve daha önce hiçbir ilişkimiz olmadığı halde, şak diye nasıl birlikte mutlu bir şekilde okumayı öğrenebiliriz?

Hepimiz az biraz gergindik ve zaman darlığının baskısını hissediyorduk. Yine de Ben’i bir iki dakikalığına kamera ve ışıklardan kaçırmayı başardım; elinden tutarak arabama götürdüm ve ona getirdiğim hediyeleri verebildim. Ben’e (çocuğun gerçek adı bu değil) özel hediyeler getirmiştim: Yeni kitabım Time for Bed (Yatma Zamanı)’ndan bir poster ile kitabımın bir nüshası.

Birkaç dakika sonra kameraların önünde, evinin oturma odasında, yerde önce ben ona kitap okudum. Daha sonra onunla birlikte okudum. Sonra o bana okudu. Bütün bunlar 15 dakika sürdü.

Programın televizyonda yayınlanmasından önceki gece, neredeyse sinir krizi geçirecektim. Sinirlerimin bu denli bozulmasına TV’deki bir reklam sebep oldu. Reklam kabaca şöyle söylüyordu: “BU KADIN BEBEĞİNİZE ON BEŞ DAKİKADA OKUMA ÖĞRETECEĞİNİ İDDİA EDİYOR.” Şüphesiz, benim böyle bir iddiam yoktu. Böyle bir iddia mantıksızlık olurdu. Ama Ben’e (yüksek sesle) kitap okumamdan sonraki on beş dakika içinde parmağıyla doğru kelimeleri işaret ettiği, sevimli sevimli sırıttığı ve ‘yatma zamanı geldi’ dediği doğrudur. Kameraman nefesini tutmuş, sesçi daha iyi duymaya çalışır gibi öne doğru eğilmişti. Yönetmen dans ediyor gibiydi. Ebeveynlerse nefeslerini tutmuş, şaşkına dönmüşlerdi.

Hatta bunun kazara olan bir şey olduğunu düşündüm, bu yüzden başka bir sayfa çevirdim ve dedim ki: “peki bu sayfada ne var?” Bir kez daha Ben tombul küçük parmağını kelimelerin üstüne basarak ve gülerek şöyle dedi: “yatma zamanı.” Ve başka bir sayfa çevirdiğimde aynı şeyi yaptı. Kamera her şeyi kaydetti. Ben on beş dakika içinde okumayı öğrenmeye başlamıştı; daha önce hiçbir tanışıklığım olmayan, normal bir anne-babanın bu normal çocuğu.

Ben’in bu durumdaki başarısını açıklamak için üç basit resimli kitabı tekrar tekrar kullandığımı söyleyebilirim: Time for Bed (Yatma Zamanı) ve Hattie and the Fox (Hattie ile Tilki) adlı benim kendi iki kitabımla Pamela Allen’ın Who Sank the Boat? (Tekneyi Kim Batırdı?) adlı kitabı. Gerçek olan buydu. Ayrıca, her birinde aynı hayvanlar olduğu ve her birinde kafiye, ritim veya tekrar gibi önemli unsurlar bulunduğu için o kitapları seçtiğimi söyleyebilirim. Bu da gerçekti. Ama inanıyorum ki en önemli gerçek çocukla benim aramda yaşananlardı.

Çılgınca bir komiklik ve heyecan dolu bir oyun oynama vardı; ben bağırıp gülüyordum ve giderek daha yüksek tonlarda “Evet! Evet! Evet!” derken, bu okuma işi sanki hayatının en eğlenceli şeyiymiş gibi gülüp sırıtan Ben’e sarılıyordum. Kelimenin tam anlamıyla yerde yuvarlanıyorduk ve “yatma zamanı geldi” ifadesini her gördüğümüzde ellerimizle kitaba vuruyor, her sayfada bu sözler ortaya çıktıkça zafer çığlıkları atıyorduk.

Hiçbir zaman gergin değildik. Hiçbir zaman susmadık. Her kitapta aynı çiftlik hayvanlarını arayıp bulduğumuzda bile, keşiflerimizde ve beraber olduğumuz süre boyunca vahşi ve gürültücüydük.

Başka bir domuz var! Oh hayır! Başka bir at! Ve bakın, bu kitapta bir inek var, bu kitapta bir inek ve bu kitapta da bir inek daha var! İnanabiliyor musun? İnekler, inekler her yerde!”

Ben’in yüzü aydınlanmıştı. Onu yiyebilirdim, öyle sevimli ve öyle güzel bakıyordu ki… ve o da benim oldukça özel biri olduğumu düşünüyordu. Onu kucaklayıp yerden kaldırırken her defasında yüksek bir sesle “ooh, sen çok akıllısın” diyordum. Ben mutluluktan büyülenmişti. Kitaplarla saatlerce oynayabilirdik. Bitsin istemedik.

Görseydiniz, nasıl da mutluyduk!

Üç yaşındaki Ben’in 15 dakikada okumayı öğrenmeye başlayacak kadar rahat olması ve öğrenmeye devam etmek istemesi sizce şaşılacak bir şey mi?

Ben’in payına düşen ödüller çok çeşitliydi. Oynadığımız oyunu sevdi çünkü her zaman onun “kazanacağı” şekilde ayarladım. Kitaplar eğlenceliydi; ritmik, çın çın öten dilleri ve her sayfada çılgınca tekrar eden sözcükleri vardı. Ama hepsinden önemlisi yeni bir arkadaşıyla, yani benimle iyi vakit geçirdi. Arkada; olduk.

Çocuklarla bu tür planlanmış oyunlar oynamak belki de onlara (yüksek sesle) kitap okumanın en büyük faydasıdır. Bir kitabın sayfalarında aynı anda beraber karşılaştığımız kelimeleri ve resimleri, fikirleri ve bakış açılarını, ritimleri ve tekerlemeleri, acıyı ve rahatlığı, umutları ve korkuları ve hayatın büyük meselelerini paylaştıkça zihin ve kalp aracılığıyla çocuklarımızla bağlantılar kurarız ve paylaştığımız kitaplarla oluşan gizli bir topluluk üzerinden birbirimize bağlanırız. Okuma-yazma ateşi çocuk, kitap ve okuyan kişi arasındaki duygusal kıvılcımlardan doğar. Bu, tek başına kitapla, tek başına çocukla ya da çocuğa kitap okuyan yetişkinle başarılamaz; bu, üçünü de saran ve onları yumuşak bir uyum içinde bir araya getiren ilişkiyle başarılır.

(Yüksek sesle) kitap okumak, anneler ve babalar için yüz ekşitici bir Bu Çocuğunuz İçin İyidir etkinliği olarak düşünülmemelidir.

Bebeklerimize ve diğer çocuklarımıza yüksek sesle kitap okumaya başladığımızda, genellikle yüksek sesle okumamız gerektiğini tamamen unutuyoruz. O kadar canlı, iyi vakit geçiriyoruz ve birlikte kitap okurken çocuklarımızla o kadar sıcak bir bağ kuruyoruz ki bu lezzetli bir “çikolata” deneyimine dönüşüyor.

“Çikolata” kuaförümün başına geldi. Bitirim bir atom karınca olan kızı Tiffy, henüz altı yaşındayken tüm mahalleye büyük bir ifade ve şevkle kitap okuyordu ve herkes annesine “okumayı ona sen öğretmiş olmalısın. Yaşıtlarından çok ileride.” diyorlardı.

Ben mi öğrettim, elbette kızıma okumayı ben öğretmedim, diyordu annesi. “Okumayı öğretmeyi bilmiyordum, hem bunu yapmaya cesaret etmiş olsaydım bile yanlış bir şey yaptığımda yanlışımı nasıl düzelteceğimi de bilmiyordum ki. Tek yaptığım şey kızıma bebekliğinden beri kitap okumaktı.”

Arkadaşları söylediklerine inanmadılar. Çünkü çok kolay görünüyordu.

Çocuklara (yüksek sesle) kitap okusak da çocuklar her zaman okula başlamadan önce okumayı öğrenmezler, ancak bu kesinlikle sorunlu bir durum değildir. Öğretmenler, okuldan önce bizim tarafımızdan (ve dadılar veya günlük bakıcılar tarafından) sağlanan sesli okuma temelini büyük bir yürekle geliştirecekler ve bu çocuklar çok hızlı bir şekilde kendi başlarına okumayı öğrenecekler.

Ancak her ebeveyn, okumanın sağladığı büyük eğitsel yararları ve yoğun mutluluğu anlasa ve her ebeveyn- ve çocuğuna bakan her yetişkin- çocuklarına günde en az üç öykü okusa, muhtemelen bir nesil içinde okuma yazma bilmeyen kimse kalmaz.

Hadi deneyelim! Bizi ne durdurabilir ki?

Yazan: Mem Fox – Çeviren: Abbas Karakaya

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.