“Devlette devamlılık esastır” bir hukuk kuralı. Devlette işlerin ona buna şuna göre değil, bir takım kurallara göre, kesintiye uğratılmadan sürdürülmesi demek. Ne ala, güzel bir kural. Kurallar vardır, ama kim için? Çekmeköy Deresi ıslahına bu kavramla bakalım.
Bir önceki dönemden planlanmış bir iş dere ıslahı ama ortada onaylı projesi yok. Ama beş aydır buldozerler sahada. Onlarca yılın ağaçları, endemik bitkileri düzlendi, kesildi. Gösterilen tepki ve direnişe bağlı olarak tatbikatı değişen proje tamamlandığında İBB Peyzaj ve Ağaç A.Ş. sahaya girip yeni baştan ağaç dikecek! şaka değil, gerçek. Asıl söylemek istediğim şu: Dere ıslahının, son iki-üç yıldır dere vadisine dikilen sitelerle ilgisi kuvvetle muhtemel. Su havzaları rant uğruna betonlanıyor; “durdurun araştırın” diyoruz. Yok yok, şüphe bir yana: “dere koruma bandında” diye bir ev yıkıldı ama İSKİ ölçüm ve kayıtlarına göre bu ev dere koruma bandının 16.5 m. dışında. Bitmedi, bu yıkılan ev (gecekondunun) yerine bir apartman dikildi. Şaka değil, gerçek. Bu durum bile dere ıslahını durduramıyor, şimdiki İBB yönetimini vazgeçemiyor bu tuhaf işten. Neymiş, ihalesi çoktan yapılmış, geçen dönemden yapılmış da ondan. İBB ne olursa olsun, insanların, derenin, toprağın ağacın mağduriyeti ne olursa olsun, kamuya verilecek zarar ne olursa olsun vazgeçmiyor dere ıslahından. Çünkü devlette devamlılık esastır!
Islah mı yıkım mı belli değil
Peki, dere koruma bandından olmadığı halde yıkılan evlere bu kural neden uygulanmaz? Bu insanlar evlerini yaptıkları yerleri 1980’li yıllarda muhtar senedi ile almışlar. O zamanlar Çekmeköy adında geçtiği gibi idari bakımdan bir köydür. Anadolu yakasının odun ihtiyacının karşılandığı bir köy. İlçenin adındaki ‘çekme‘ sözcüğü odun çekilen yer, köyden gelmektedir. Bu insanlar bu yerleri köydeki en yetkili devlet görevlisinden parası karşılığı almışlar. Buraları ev, yuva haline getirmişler. Ağaçlar dikmişler, şenlendirmişler. Burada yaşayan insanlara devlet adres vermiş, oy kullanmışlar. Elektrik, doğalgaz, su bağlanmış. Yıllarca çöp vergisi, emlak vergisi ödemişler. Ama günün birinde buraları önce kapalı odalarda, sonra belediye- zaten davalık olmuş imar planlarıyla- kılıfına uydurulup imara açılıyor. İmara açanlarla kol kola bu insanların evleri yıkılıyor. Nerede kaldı devlette devamlılık ilkesi?
Demek ki neymiş? Devlette devamlılık ilkesi kimden yanadır, diye de sormalıymışız. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, burada da güçlünün yanındaymış. Arkasızın, yoksulun değil. Siyaseti servet yapma aracı olarak görenler ile müteahhitlerden yanındaymış.
Gördüklerimizi, yaşadıklarımızı sineye mi çekseydik Vicdansızlık olurdu
Süreç işlerken tepkilerimizi dile getirdik. Sesimizi duyurabildiğimiz kadar her yere duyurmaya çalıştık. “Ortada ailelerin mağduriyeti var” dedik. Hukuksal süreçten de vaz geçilmedi. Güzel haber, Mimarlar Odasından geldi.
Su toplama alanlarındaki yoğunluk ve yeşil alanların birilerine peşkeş çekilmesi nedeni ile Mimarlar Odası’nın Çekmeköy Belediyesi’ne açtığı davanın sonuçlandığı ancak tebligatta gecikmenin yaşandığı konuşuluyor. Hem 1/ 100’lik hem de 1/ 5000’lik planların iptali için açılan dava sonuçlanırsa; Merkez Mahallesi, Mimar Sinan, Mehmet Akif, Hamidiye ve Çamlık Mahallesi’ndeki planlar durdurulacak.
İmar plan iptallerinin İstanbul’da en çok Çekmeköy’de yaşanıyor. 2017’de yine 5 mahallede planlar iptal olmuş ve 1 sene inşaatlar durdurulmuştu. “İmar planları kim yapıyor, nasıl yapılıyor” soruları sahibini arıyor. Çekmeköy Belediyesi ekiplerinin İmardan sorumlu ekipleri, Hukuk sorumlularının bu süreçte iyi sınav vermedikleri sınıfta kaldıkları bir kez daha tekrarlanmış oldu. Olan evleri yıkılıp sokağa terk edilen vatandaşlara oldu.
Çekmeköy Belediye Meclisi birçok kere Filistin topraklarında İsrail devletinin yürüttüğü katliamı kınadı. Grup başkan vekilleri bu konuda iş birliği yaptı, mecliste ve meclis dışında bu katliamı, soykırımı defalarca gündeme getirdiler, ortak eylemler yaptılar. Bu soykırımı durdurmak için dünyaya çağrılarda bulundular. Poşulu fotoğraf verdiler. Hatta, CHP belediye meclis grubu 2024 Aralık ayı huzur haklarını almayıp Filistin mağdurlarına gönderme kararı aldı. Bunlar hepsi insanlık suçlarına karşı yapılmış doğru davranışlardı.
Gün geçmiyor ki bir felakete, kıyıma, kırana, adaletsizliğe, iş, kadın cinayetlerine, çocuk tacizlerine, saldırılarına uyanmayalım. 21 Ocak 2025’de Bolu’da bir otelde 78 can cayır cayır yandı. Bu pervasız cinayette ölenlerin otuz altısı çocuktu. Belediye Meclisi, hayatlarını kaybedenleri unutmadı. Meclis, belediye başkanının katılımıyla, Şubat ayının ilk oturumunu yangında yitirdiklerimizi için saygı duruşuyla açıldı.
Bu iki olayın Belediye Meclisinin gündem olup konuşulması ve kınanması takdire şayandır. Ancak aynı Meclis Suriye’deki azınlıkların, en başta Alevilerin katliamı, soykırımı olunca sessiz kalmayı seçmiştir.
Bilindiği gibi, 8 Aralık 2024’te Suriye’de rejim değişti. Yönetimi ele geçiren HTŞ adlı grup o günden beri ülkede terör estirmektedir. Savunmasız insanların evlerini, köylerini basıp işkence ederek öldüren bu cihatçı aparatların lideri Colani yeni adıyla Hüseyin eş-Şara’dır. Amerika ve İsrail tarafından sahaya sürülmüş bu şahıs kravat takıp yeni bir isim alsa da halen BM ve de T.C. devletinin kayıtlarında kırmızı bültenle aranan bir teröristtir. Buna rağmen bu hafta içinde başkent Ankara’da Cumhurbaşkanı’nın resmi konuğu olmuştur. Bu tescilli teröristin eylemlerinden bazılarını şu bağlantıda bulabilirsiniz: https://x.com/hilalnesin/status/1886782841994043601?s=46
Başta Aleviler olmak üzere, öbür tüm azınlıklar- Kürt, Ezidi, Ermeni, Dürzi- ve hatta seküler Araplar, kadınlar, çocuklar da büyük tehlike ve tehdit altındadır. Ancak son iki ay içinde katliamların hedefinde en çok Alevilerin olduğu görülmektedir. Sanal medyaya düşen görüntüler, bölgeden haber geçen gazeteciler durumun vahametini göstermektedir. Suriye’deki şiddetin ve soykırımın durdurulması için çağrılarda bulunulmaktadır. Mesela Amerika’daki Alevi dernekleri BM ve diğer ilgili kurumlara başvurular yapmışlardır. Ekteki bağlantıda başvuru dosyasının tamamını paylaşıyorum:
Çekmeköy Belediyesi Meclisinden de daha fazla gecikmeden Suriye’deki barbarlığın bir an önce durdurulması için- Filistin topraklarında İsrail’in barbarlıklarına karşı yaptıkları gibi- en uzun sınırı paylaştığımız komşumuz Suriye’deki Alevi soykırımının durdurulması için verilen çabalara katılmalarını, ortak eylemler planlamalarını bekliyoruz. İnsanlık adına ses vermelerini bekliyoruz! Olmadı, en azından demokrasi adına. Bolu’da otelde yakılan insanların kanı, Filistinli bebeklerin kanı kırmızı da Suriye’deki en mazlum azınlığın, Alevilerin kanı kırmızı değil mi? “Halkın belediyesi” şiarı bu durumda ne işe yarıyor?
1970’lerde mahallemizdeki ilkokula yürüyerek giderdik. Anne babamızla değil, kardeşlerimle, arkadaşlarımla. Okul ne uzak ne de çok yakındı. Tabii ki devlet okuluydu. Çok iyi bir okuldu. Çok iyi bir öğretmene düşmüştüm. Okuttuğu en son sınıf bizdik. Bu da başka bir şansımdı. Şimdi elli yıl sonra çok şey değişti ülkede.
Dokuz yaşındaki oğlumu okuluna ben bırakıyorum. Yine şanslı sayılırız ki benim zamanımda olduğu gibi yürüyerek gidiyoruz. Ama sokaklar, hayat özellikle çocuklar için artık eskisi gibi güvenli değil. MUK’un mahallemizdeki bir okula yürüyerek gitmesi 2024 yılının en güzel şeyi oldu bizim için. İstediği kadar uyuyabiliyor. Geç kalma olasılığı neredeyse yok. Servise yetişme, trafikte zaman geçirme zorunluluğu yok. Ya ne var?
Her gün ortalama 20-25 dakikalık (gidiş-dönüş) yürüyüş var. Sokakta kedilere, köpeklere selam verme, onlara dokunmak var. Ve yolda bir sürü değişik oyunlar oynamak… İsim şehir, apartman isimlerini, sokak adlarını okuma, il trafik numaraların sayma, plaka okuma vs. Okul, arkadaşlar, aile bireyleri hakkında konuşmalar, dedikodular, şiir okumalar… Daha neler neler? Mahalledeki okula gitmenin daha başka bir sürü dolaylı, toplumsal yararları da var. Aslında hepimizin bildiği şeyler:
Çocuklarımız yürüyerek mahallelerindeki okullara giderse, bu daha az trafik, daha temiz hava, daha az gürültü, daha az sağlık sorunu, sağlık harcaması demek. Daha da önemlisi ‘hayat ve demokrasi sokakta’.
Biz yönetenlerden neden mahallelerimize nitelikli, yürüme mesafesinde okullar talep etmiyoruz? Bunun için kamuoyu oluşturmak için çalışmıyoruz?
Küçük bir not:
İkinci dönemin ilk günü, MUK her zamankinden 15-20 dakika erken çıkmak istedi evden. İkinci dönemin bu ilk günü sınıfından, öğretmenini gören ilk kişi olmak istedi. Galiba bu isteği gerçekleşti. Çünkü normalde 8.20’de okula varıyorken, bugün okula vardığımızda 08.02. ‘Hayatta en büyük mucize küçükken iyi bir öğretmene denk gelmektir’ sözü MUK için de geçerli galiba. Ne mutlu ona!
Beğeni dolu bir sabun
Netflix dizisi
gençlik aşısı
gücü botoksunda
sabun ötesi sabun
kepek savar
saç telleri stresine karşı birebir
kişisel gelişimci
acı savar
acısız ezme
acısız aşk tarifi sabun
antiseptik girişimci
tenceresiz tencere yemeği
sabun ama sabun ötesi bir deneyim
mitos sever, parkta köpek gezdirir
hepimizin paydaşı
aile dizimi yapan sabun
banyonun sessiz müziği
geri dönülmez’i
vazgeçilmezi
üç ödeyene iki sabun
kurtlar vadisi sabunu
yönü olmayan sabunu
360 derece dönebilen
sınırsız müşteri memnuniyeti sabunu
üç alanın sekiz para ödediği
yeri doldurulmaz
erimeyen sabun
köşe kapan köşkte yaşayan sabun
öne fırlayan, altta kalmayan
tansiyon düşürücü
ritim ayarlayıcı
ergonomik avuca uygun
parmakları germeyen sabun
damlaya damlaya göl olan
Maldivler'e tatile giden
kredi kartı da kullanan sabun
yaş günü kutlanan sabun
sabun ama sadece sabun değil
deneyim, yaşantı, acısızlık
uyumun, çatışmasızlığın
bir koyup beş alan sabun
kurtlanmayan sabun
başını yastığa koyduğunda
uykuya dalan sabun
gençliğini Mekke’de edit ettirmiş sabun
yaş almayan sabun
sabun ama sabun ötesi
imtiyazlı, size has kesimli
deneyim öncüsü
zirvede yaşayan
Himalaya tuzu sabun
her şeyin en iyisine layık sabun
sabundan öte çağdaş sabun
rüya gören sabun
çağdaş yeri sabunun…
Abbas K. Çölgeçici
16 Ocak 2025; Çekmeköy