Erden Armağan Er
İYİMSERLİĞİN SONU GELDİ Mİ?

Yayınlanma:
3 sene önce|
Yazan:
Erden Armağan Er
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, DEİK Toplantısında sarf ettiği, “Şu anda dünyaya bakalım. Amerika’da faiz oranı ne? Japonya’ya bakalım faiz oranı ne. Eksi. Gelelim Avrupa’ya, 1-2. İsrail, eksi. Bütün bunlar apaçık ortadayken biz yüksek faizlerle övünüyoruz . Yüzde 20, yüzde 25, yüzde 30’lara kadar gitti bir ara. Bununla övünüyoruz. Ve birçok şirketimizi adeta batırmakla övünüyoruz. Arkadaşlar beni dinlerler, dinlemezler, ben bunlara karşıyım. Bunlarla mücadelemi de sonuna kadar devam ettireceğim. Kim ne derse desin. Çünkü ben buna inanmıyorum. İnandığım tek şey var, yüksek faizle bir yere varamayız. ‘Efendim bizim şu kadar borcumuz var. Bu borcu neyle ödeyeceğiz?.’ Bu borcu yüksek faizle dışarıdan kendimize imkan sağlamakla değil, kendi kaynaklarımızla bunu nasıl öderiz, onun çalışmasını yapacağız. Bunun başka çıkışı olmaz.Kur istikrarı, enflasyonla mücadelede oldukça önemli bir yer tutuyor ama değerli arkadaşlar; domates, patates, leblebi, çekirdek, bütün bunlarla beraber biz mücadele ederiz diyorsanız kusura bakmayın bir yere varamazsınız. Asıl iş faizi düşürmek suretiyle enflasyonu aşağıya düşürmektir. Faiz enflasyonla doğru orantılıdır, ne kadar aşağı çekerseniz o da aşağı gelir çünkü biz bunu yaşadık” sözleri, bu ay yapılacak PPK Toplantısı’nda alınacak kararı belirlemiştir. TCMB Başkanı Naci Ağbal ve ekibi bu dakikadan sonra faiz arttırım kararı alamazlar diye düşünüyorum. Bakan Albayrak’ın istifasının ardından oluşan iyimser atmosferin geçici olduğuna ilişkin görüşlerimi biliyorsunuz bunları önceki yazımda ifade etmiştim, sanırım bu açıklama ile mevcut iyimserliğin sonuna geldiğimiz anlaşılıyor. Ayın 15’inde TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun bankalara yönelik “yüksek faiz” eleştirisinin ardından Cumhurbaşkanı’nın bu açıklaması, ekonomi yönetimi ve özellikle de TCMB Başkanı’nın yetkilerinin sınırına vardıklarını göstermektedir. Bu aşamadan sonra faiz artırım kararlarında elleri çokça titreyecektir.
Peki Cumhurbaşkanı Söylediklerinde Haklı mı?
Elbette yanıtımız “Hayır”, zira önceki ekonomi ve TCMB yönetimini işbaşına getiren de kendisiydi şimdikini de. Görevi icraat yapmak olan birisinin şikayet etmesi her ne kadar alışıldık olmasa da aslında bir zafiyeti de gösteriyor. Şöyle ki, hem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile getirilen tüm yetkilerin tek elde toplanmasının getirdiği zafiyeti, hem de yapılan atamalardaki yanlış seçim zafiyetini. Üstelik Cumhurbaşkanı’nın hala “yüksek faiz enflasyonun sebebidir” görüşünde ısrar etmesi bakış açısının değişmediğini göstermektedir ki, asıl umut kırıcı olan da budur. Gelişmiş ekonomilerde 2008 yılından bu yana görülen sorunlarla, Türk Ekonomisinde görülen sorunların benzer olduğunu düşünmek de ayrıca endişe verici bir durum. Erdoğan’ın ABD, AB, Japonya gibi ülkelerden vermiş olduğu faiz ve enflasyon örnekleri ülkemizle öylesine alakasız ki başlı başına bu konu bile birkaç makale konusu oluşturur.
Cumhurbaşkanı’nın bakış açısının aksine, sözü geçen ülkelerde faizlerin düşük olma sebebi, fiyatların artmıyor olması yani enflasyonun yükselmemesidir. Yani enflasyon düşük olduğu için faizler çok düşük düzeylerdedir. Başta FED olmak üzere tüm merkez bankaları faizleri indirerek talebin yükselmesini ve yükselen taleple birlikte fiyatların istenilen ölçüde artmasını, ekonomilerin canlanması akabinde de büyümenin istikrar kazanmasını amaçlamaktalar. ABD doları öncelikli olmak üzere bu ülkelerin para birimleri dünyada “rezerv para” olarak kabul edilmiştir, bu nedenle para arzını arttırmaları bizdeki kadar enflasyon yaratmaya yetmiyor, çünkü basılan paralar ülke dışında da kullanıldığından daha yüksek getirisi olan ancak kredibilitesi iyi Gelişmekte Olan Ülkelere gidiyor. Dolayısı ile istenilen etkinin yaratılabilmesi daha çok para basılmasını gerekli kılıyor.
Bizde ise durum çok farklı, birincisi tasarruf açığımız var ve büyüme için gerekli yabancı kaynak girişi( dış borç, portföy yatırımı, doğrudan yabancı sermaye) olmadan ekonomik büyümeyi yakalayamıyoruz. İkincisi üretim kapasitemiz kısıtlı ve iç tüketimi karşılamaya yetmiyor, bu nedenle de sürekli dış ticaret açığı veriyoruz. Yani hem içeride üretemiyor ithal ediyoruz, hem de bu ithalatı yapabilmek için dışarıdan para bulmak ( daha çok borçlanmak ) zorundayız.
Bizde Enflasyon Neden Yüksek?
2001 Krizinden sonra yapılan yapısal reformlarla TCMB, Para Politikasında “araç bağımsızlığına” kavuştu ve bu bağımsızlık yasa ile de teyit edildi. Siyasetin, günlük ekonomik kararlara müdahalesini engellemek için başta bankacılık olmak üzere, enerji piyasasından, akaryakıt piyasasına, tütün ve alkollü içeceklerden, rekabet kurumuna kadar hemen tüm sektörlerde etkinliği sağlamak ve piyasaları düzenlemek üzere “Bağımsız Kurumlar” ihdas edildi. Bu sayede 2008 yılına kadar enflasyonla mücadelede tek hanelere inebilmek mümkün oldu ama, TCMB’nın hemen her enflasyon raporunda dile getirdiği Gıda Fiyatlarındaki katılığı aşmak mümkün olamadı. Sebebi ise belli Tarım ile Gıda Piyasası’ndaki “Oligopol Yapı”. Üretici ile Tüketici arasındaki köprüyü bir türlü kuramadık ya da kasıtlı olarak kurulmadı. Bu yüzden TCMB, Parasal Taban üzerindeki etkinliğini Para Politikası aracılığı ile tam olarak sağlayamadığı için “%5’lik Enflasyon Hedefi” bir türlü tutturulamadı. Üstüne üstlük Hükümet, IMF ile bağını kopartır kopartmaz yukarıda bahsettiğimiz “Bağımsız Kurumların” ocağına incir ağacı dikmeye başladı ve en son 2018 Anayasa Değişikliği ile Cumhurbaşkanı’na verilen yetkilerle TCMB bağımsızlığı da elden gidince, son iki yılda “dolarizasyonun” da katkısıyla enflasyon tamamen kontrolden çıkmış oldu.
Düşünün, kredi arzını arttırmak için son 3 yılda KGF ile 200 Milyar TL’den fazla bir kaynakla başlayıp kamu bankalarının kaynakları ile devam eden ve Olağanüstü Yedek Akçelerle katmerlenen, 130 Milyar ABD Dolarlık rezervin harcanmasıyla zirve yapan para arzı, bizde büyüme değil hızlı fiyat artışları getirdi. Hem düşük faizle para enjeksiyonu, hem de kurların baskılanmaya çalışılması beraberce talebi patlatıp enflasyonu azdırmadı mı?
Bu bakımdan Kasımda Ekonomi Yönetiminde yapılan değişiklik doğru bir adımdı ancak, arkasının gelmeyeceği belliydi. Zira tüm yetkileri elinde bulunduran Cumhurbaşkanı hala direttiği eski fikrindedir. Bu fikrinden vaz geçmediği müddetçe ve önümüzdeki seçimi düşünmekten geri durmadıkça, atayacağı hangi TCMB Başkanı ve Hazine-Maliye Bakanı olursa olsun başarılı olma şansı yoktur. Sabır, kararlılık, şeffaflık, hukuki teminat, kamuda tasarruf gibi başlıkları içermeyen hiçbir program kısa vadede başarı getiremez. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da bildiğimiz nedenlerle bu sabra sahip olmadığı da veri olarak kabul edilirse, mevcut ekonomik koşulların düzelmesi de beklenmemelidir. Ekonomimiz sürekli sert dalgalanmalara maruz kalacak, kah kur yükselecek kah sakinleşecek ama genel gidişat hep negatif yönde olacaktır. İç ve Dış Siyasetin şimdiki durumu aksine bir gelişmeyi mümkün kılmamaktadır.
Piyasalar Ne Yönde Tepki Verecek?
ABD’de Başkanlığı kazanan Biden Yönetimi 20 Ocakta görevi devralacak. Gelen sinyaller ABD ile var olan sorunların artabileceği yönünde ve yaptırımların dozunun yükselebileceğine işaret ediyor. AB de Doğu Akdeniz konusunda Türkiye’ye uygulayacağı yaptırımlar konusunu Mart’taki toplantısına bırakmış durumda. Covid19 Salgınında ABD ve AB Ülkelerinde aşılamaya karşın vaka sayıları artmaya devam ediyor. Başta DJ olmak üzere borsalar “balon” denilebilecek seviyelere ulaşmış durumda. Ons Altın ve diğer değerli metaller ile Kripto Paraların seyri karışık seyrediyor. Biden Yönetimi 900 Milyar USD tutarındaki teşvik paketine ilaveten toplamda 2 Trilyon USD’ye ulaşacak ilave paketi Kongre ve Senato’dan geçirmek üzere. FED tahvil alımlarını aynı seviyede tutmaya devam ediyor. Bütün bu gelişmeler piyasalarda önceki tepkileri göstermesi beklentisi oluştururken, diğer yanda da hisse senetleri, altın, kripto paralarda Mart 2020’deki gibi bir çöküşün olabileceği konuşulmakta. Yani kafalar oldukça karışık.
Bizde de rekorlar kıran Bıst100 ve 7,30’un altına inemeyen bir Dolar-TL kuru var. Üstelik MKK ( Merkezi Kayıt Kuruluşu ) tarafından açıklanan son verilerde ilk defa yatırımcı sayısı 2 Milyon seviyesini aşmış durumda. Bu yatırımcıların 780 bin küsuru ilk defa hesap açtıran küçük yatırımcılardan oluşuyor. Portföy Büyüklüğü 1 Milyon TL üzerindeki yatırımcı sayısı yaklaşık 25 bin kişi. Yabancı yatırımcıların Hisse Senedi stok miktarı ise son 10 yılın en düşük düzeyinde. Her ne kadar piyasalarda sakin bir seyir varmış gibi duruyorsa da, kişisel kanaatim bütün bu gelişmeler “fırtınadan önceki sessizlikmiş” hissi uyandırıyor. Sanki bir müddet “nakitte kalmak” ve olan biteni seyretmek gerek.
Sinyaller ABD 10 Yıllık Tahvillerinde….
Geçtiğimiz hafta, uzun zaman sonra ABD 10 Yıllık Tahvil Getirileri %1 seviyesinin üzerine çıktı. Analistler bu eğilimin devam edebileceğini %1,40 seviyelerinin görülebileceğine işaret ediyorlar. Dolar Endeksi’nin de (DXY) son dönemde yaşadığı düşüşün bittiğini ve yeniden bir değerlenme olabileceğine inanıyorlar. Tüm bu gelişmeler “nakit tutma riskten kaçınmayı” beraberinde getirebilir. Son dönemde Gelişmekte Olan Ülkelere yönelen para girişlerini tersine döndürebilir. Nitekim haftanın son iki iş gününde ABD Dolarının TL karşısında değer kazanması da bu nedenden kaynaklanıyor. Her ne kadar bir çok yabancı bankadan USD sat TL al raporları gelmiş olsa da, bu son gelişmeler bu raporları boşa çıkartabilir. Ayrıca unutmayalım ki, içeride Yurt içi yerleşikler bu hafta da dolar alımlarını sürdürdü.
Özetlemek gerekirse, iç siyasetteki gelişmeler ve özellikle de Cumhurbaşkanımızın açıklamaları ile Yurtdışı Piyasalardaki tedirginliği birleştirdiğimizde, yatırımlarımızın değerini koruyabilmek için temkinli hareket etmeyi tercih etmenin daha rasyonel olacağı bir dönem yaşayacağımızı söylemek mümkün. Yaşayıp göreceğiz.
Erden Armağan ER-17.01.2020
erdener1970gmail.com
İlginizi Çekebilir
-
GIDADA FAHİŞ FİYAT MI YOKSA TARIM POLİTİKALARININ İFLASI MI?
-
TÜRKİYE’DE HAYAT NEDEN PAHALI ve HAYATLAR NEDEN BU KADAR UCUZ?
-
TÜRK LİRASININ GELECEĞİ VE TCMB PARA POLİTİKASI
-
EKONOMİYE DAİR TAHMİNDE BULUNMAK OLANAKSIZ HALE GELDİ!
-
KRİPTO PARALARA OPERASYON MU ÇEKİLİYOR? ALTIN MI, GÜMÜŞ MÜ?
-
PARA NEREYE GİDİYOR? YABANCI TL VARLIKLARI SATMAYA DEVAM EDİYOR MU?
-
No Way Out from TURKEY, No EXIT ( Burası Türkiye, buradan çıkış yok! )
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
DÜNYA EKONOMİSİ TÜRBÜLANSA MI GİRİYOR? YA TÜRKİYE EKONOMİSİ NE DURUMDA?

Yayınlanma:
2 ay önce|
09/10/2023Yazan:
Erden Armağan Er
Saygı değer bankavitrini.com okurları, her ne kadar uzun aralıklarla sizlerle buluşuyor olsak da, aslına bakarsanız bu aralarda Dünya ve Türkiye Ekonomisi ana trendlerde çok da fazla bir değişiklik gözlenmediğinden çok fazla da fırsat kaçırıldığını düşünmenizi arzu etmeyiz.
Zira, neredeyse seçimden bu yana 4 aya yakın bir süre geçse de, manşetler değişse de, konu başlıkları pek değişmiyor. Seçim öncesi ve sonrasında da ‘enflasyon, cari açık, Merkez Bankası döviz rezervleri‘ konuşuyorduk; şimdi de ‘Dünyada da FED faizi arttıracak mı, arttıracaksa bu son artış mı değil minin’ ötesine geçmeyen ve herhangi bir trend değişimine yol açmayan minör tartışmalar etrafında döndük durduk. Esasında Türkiye Ekonomisi için de son yazımızdan bu yana değişen pek bir şey olmadı. Neticede hızla bir Dış Ödemeler Dengesi Krizi ve Dış Borçların Ödenememesi demek olan “Moratoryum”a doğru hızı yavaşlatılmaya çalışılan bir süreç içinde yuvarlanıp duruyoruz.
Dünya Ekonomisi Ne Durumda?
ABD ve AB ülkelerinde faiz arttırımları ile birlikte her ne kadar enflasyonda bir yavaşlama gözlense de, özellikle petrol fiyatlarında yaşanan hızlı yükselişle birlikte enflasyonun yavaşlamasının da bittiği bir sürece girmiş durumdayız. FED’in hedef enflasyonu olan %2’nin oldukça uzağında bir patikada seyrediyoruz. Ha keza FED de bunun farkında ki bir türlü faiz arttırımlarının sonuna yaklaşıldığını ifade edecek cümleler kuramıyor. Çok sert bir resesyonun içine girilmesinin arefesinde olunmasına karşın bunu itiraf etmekten imtina ediyor. AB ve İngiltere Merkez Bankaları da aynı durumda. Her ne kadar Çin’de de bir takım kriz emareleri ortaya çıksa da en azından batı ekonomilerinden farklı sorunlar yaşadığından Çin, kendi sert önlemlerini almaktan çekinmiyor. Dev emlak firmalarının ödeme güçlüğü içine girmesine karşın en azından bu firmaların iç piyasadaki yükümlülüklerini telafi edecek adımlar atmaya muktedir görünüyor. Ancak birbirine entegre olmuş dünya finans piyasalarında iç problemlerine deva önlemleri almaktan kaçınmayan Çin Yönetimi, aynı hassasiyeti sözkonusu firmaların dış yükümlülükleri için göstermekten oldukça uzak. Bu durum, özellikle başta Batı olmak üzere dünyanın geri kalan finans piyasaları için de ekstra bir risk olarak karşımıza çıkıyor.
Başta ABD olmak üzere (her ne kadar iç borçlanma tavanı 45 günlüğüne uzatılmış olsa da), gelişmiş batı ekonomileri hızla sert bir resesyona doğru doludizgin kanat açmış durumda. Olası bu krizlerin bir başka emaresi de dün itibarıyla ortaya çıkan jeopolitik gelişmeler. 30 Yıla yaklaşan ekonomi ve piyasa tecrübemiz, bu ikisinin birbirinden ayrı değerlendirilemeyeceğine ilişkin önemli veri biriktirmiş durumda hafızamızda. Dolayısıyla, popülist ve beceriksiz siyasetçilerin sıkça başvurduğu “bölgesel savaşlar” stratejisinin bir başka ayağı İsrail-Filistin gerilimiyle ortaya çıkmış durumda. Nereye evrileceğini kestiremediğimiz bu gerginliğin, diğer başka bir bacağının neresi olacağı ise meçhul olmakla birlikte, olacağından neredeyse emin gibiyiz. Popülist politikaların gelişmiş batı ülkelerini getirdiği nokta maalesef burası. Beceriksizliklerini perdelemek için de bildikleri tek yol jeopolitik ayak oyunları. Bir sonraki adım da herhalde 3.Dünya Savaşı olsa gerek. Ancak bu savaş topyekün kitlesel ölümlere mi yol açar yoksa başka bir şekle mi evrilir orası muamma. Fakat bundan sonrasının ABD’nin hegamon güç olduğu “Tek Kutuplu Dünya Düzeni” olmayacağı, Dünya Ticaretinde kullanılan tek rezerv paranın ABD Doları olmayacağı da neredeyse kesin. Bu yargımızın doğruluğu ya da yanlışlığını teyit edebilecek tek somut delil de, aslında kendisi soyut bir kavram olan “ZAMAN”. Hep birlikte izleyip göreceğiz.
Tekrar konumuza dönecek olursak, yukarıda bahsettiğimiz olayların tek bir sebebi var; içinden çıkılmaz devasa ülke ve şirket borçları ve bu borçların alacaklılarının nasıl davranacağı? “BİG RESET” kavramını duymuşsunuzdur. Türkçe’ye “Yeni Bir Beyaz Sayfa Açmak” olarak uyarlayabiliriz sanırım. Dünya ekonomisinde ortaya çıkan bu ödenemeyecek büyüklükteki borçların alacaklıları ile nasıl uzlaşacağı çözümün kilit noktası. ABD GSYİH’nın %100’ünden, Japonya %130’undan, İsviçre %120’sinden fazla borçlu durumda. Diğer devletlerin de az çok bunlardan fakı yok. Şimdi bazı ekonomistlerin “ama Türkiye’nin Borcu 450 milyar dolar ve GSYİH’nın %50’si düzeyinde” dediğini duyar gibiyim. Ancak şu var ki, bizim borcumuz ABD Doları cinsinden ve bahsettiğimiz ülkelerin borcu kendi para birimleri üzerinden. Bu ayrıntıyı gözden kaçırmamak gerek. Ayrıca bu uyanık arkadaşlara da sormak lazım madem sizin dediğiniz gibi, neden Türkiye’nin enflasyon rakamları bahis konusu ülkelerinkinden 10-20 kat daha yüksek? Yanıt basit elbette, TCMB’nın basmakla yetkili olduğu para birimi TL, dolar basabilseydi, ülkedeki fiyatların genel düzeyi elbette o zaman adı geçen ülkeler düzeyinde olabilirdi.
Dış Alem Kriz Eşiğindeyken Türk Ekonomisi
Elbette ki berbat durumda. Aksini söyleyenlerin akıl sağlıklarının yerindeliği test edilmelidir. Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyon rakamlarına ulaşıldığı (TÜİK hariç), TCMB Rezervlerinin, 70 Cent’e muhtaç olunan zamanların da ötesine geçtiği, sığınmacı göçmen sorununun kontrolsüz biçimde genişlediği, eğitimli kalifiye genç nüfusun ülkeyi terk etmeye çalıştığı, insanların bırakın yoksulluk sınırının altında açlık sınırın dahi altında ücretlerle hayatta kalmaya çalıştığı, barınma krizinin gitgide büyüdüğü, eğitim, sağlık, adalet hizmetlerinin aksadığı, gelir dağılımının sermaye lehine hızla değiştiği bir Türkiye Ekonomisi’nin, -hele de Dünya bir durgunluk arefesindeyken- iyi olacağını ummak, zikretmek, varsaymak mümkün müdür? Yaklaşan durgunluğun Türkiye’yi pas geçeceğini, şirketlerin istihdam arttıracağını varsaymak mümkün müdür?
Faizler, Bist-100- Dolar-Altın-Gümüş
Hatırlarsanız Temmuz-Ağustos-Eylül aylarının toplam enflasyonu yaklaşık (TÜİK’E göre) %25 civarında geldi. Peki TCMB bu aylarda % kaç faiz arttırdı? 12,5 puan yani enflasyonun yarısı kadar bir faiz arttırımı oldu. Peki döviz kurları düştü mü? El cevap: hayır! KKM azaldı mı? El cevap:Hayır, Mevduat Faizleri yükseldi mi: Evet, Peki Bist-100? Yükseldi. Halbu ki faizlerin arttığı bir ortamda şirket hisselerinin karlılıkları azalacağı var sayılır ve satış gelmesi beklenirdi değil mi? Ama hayır öyle olmadı, neden ? Çünkü malları yüksek fiyattan devredebilecekleri yeni 7,5-8 milyon yatırımcı geldi.
Hatırlıyoruz 1994, 1998, 2001, 2008 krizlerinde de benzer süreçler yaşanmıştı. Elbette piyasaya yeni giren bir çok yatırımcının yaşı bu krizleri bilmeye yetmez. Ama sadece yaşları değil finansal okur yazarlıkları da yetmez, belli ki onlar da hayata birkaç sıfır yenik başlayacaklar. Biz hiç olmazsa 0-0 berabere başlamıştık. Kimi zaman gol yeyip geriye düştüğümüz de oldu, ama yediğimiz gollerden ders çıkartmayı hep öğendik. Şimdikilerden epey şüpheliyiz.
Özetlemek gerekirse, dünya tek egemen güç ve tek geçerli para biriminden hızla çift kutba ve olası yeni bir rezerv paraya evriliyorken, yaşanan ve yaşanacak belirsizliklerden korunabilmenin en garanti yolu değerli metallerdir. Tarih boyunca bu bu şekilde ola gelmiştir. Buna sadece ilave olarak, teknolojinin de gelişmiş olması sebebiyle “kripto varlıklar”ı ekleyebiliriz. Hala tereddütler taşımakla birlikte sadece sınırlı sayıda üretilmeleri sebebiyle bu varlıkların da “güvenli liman” olarak algılanabileceği bir sürecin kıyısında olduğumuzu ifade etmek isteriz. Elbette altın-gümüş fiziki, kripto varlıklar da “soğuk cüzdan”larda olmak kaydıyla.
Esen Kalın….
Erden Armağan ER, 08.10.2023
Erden Armağan Er
ÖDEMELER DENGESİ KRİZİ VE MORATORYUM YAŞANIR MI?

Yayınlanma:
4 ay önce|
21/08/2023Yazan:
Erden Armağan Er
Ödemeler Dengesi Ne Demek?
Bir ülkenin dış alemden almış olduğu mal ve hizmetler karşılığı yaptığı ödemeler (ithalat, turizm, navlun v.s.) ile dış aleme yapılan mal ve hizmet satışlarından elde edilen gelirlerin muhasebeleştirilmesi sonucu ortaya çıkan dengeye “Ödemeler Dengesi” denir. Bu denge birincisi lehine ( ithalat, turizm giderleri, navlun giderleri) fazla veriyorsa “Cari Açık” (Türkiye de olduğu gibi), ikincisi yani yurtdışından elde edilen gelirlerin yurtdışına yapılan ödemelerden fazla olması durumunda ise “Cari Fazla” olarak tanımlanmaktadır. Adından da anlaşılacağı üzere, Ödemeler Dengesi bir eşitliktir ve eğer bir dengesizlik söz konusuysa ki cari açık bir dengesizlik durumudur; uluslararası muhasebe standartları gereği bu dengesizlik mutlaka giderilmek zorundadır. Söz konusu dengesizliğin giderilebilmesi için cari açık veren ülkenin çeşitli alternatifleri mevcuttur.
1) Dış Borçlanma (Hükümetlerarası ya da IMF DB gibi)
2) Portföy Yatırımları( Uluslararası Finans Piyasalarından borçlanma gibi)
3) Doğrudan Yatırımlar. (Yabancı sermayenin fabrika vb yatırım yapması)
Bir ülkenin Ödemeler Dengesi Krizi yaşaması için ilk şart “Cari Açık” veren bir ülke olması, ikinci şart da cari açığı finanse edememesidir. Bir ülkenin genellikle bir ödemeler dengesi krizi yaşaması olasılığının yükselmesi için cari açık miktarının GSYH’nın %5-5,5 seviyesini aşması beklenir. Bu durumda ilgili ülkenin olası bir ödemeler dengesi krizi riski yükseleceği için borç verenler ya daha yüksek faizle borç verecektir ya da borç vermekten imtina edeceklerdir. Dışardan borçlanma gerçekleştirilemezse finansman (2019 yılından bu yana olduğu gibi), MB rezervlerinden karşılanacaktır. Bu durum, serbest döviz kuru uygulanan ekonomilerde hızla rezerv kaybına neden olacak ve ulusal paranın değer kaybı hızlanacaktır. Cari açık üreten ekonomik yapı değişmediği ve mevcut para politikalarından geri dönüş sağlanmadığı takdirde ödemeler dengesi krizi yaşanma riski hızla yükselecektir. Dolayısıyla Türkiye gibi kronik “cari açık” veren ülkeler için bir ödemeler dengesi krizi yaşanması riski her zaman vardır. Yaşanmaması izlenecek olan doğru para ve maliye politikalarına bağlıdır.
Temel Dış Ticaret Göstergeleri (Milyon Dolar)
Kaynak: SBB(Strateji ve Bütçe Başkanlığı)
Tablodan da görüleceği üzere son 12 aylık Cari Açık 56,5 milyar USD seviyesindedir. 2023 Yılı GSYH’nın 850 milyar USD olacağı tahmin edilecek olursa, CariAçık/GSYİH oranının %6-6,5 seviyelerinde olması muhtemeldir.
Türkiye’nin Cari Açık Problemi ve Para Politikası
Herkesin malumu olduğu üzere ülkemizin ekonomik yapısı cari açık üretir ve biz de her yıl bu cari açığı dış finansmanla kapatırız. İşin püf noktası şu ki, dış finansmanı çekmek için doğru para politikası izlemek elzemdir. Son 5 yıldır olduğu gibi epistemolojik kopuşlarla savrulan bir para politikası ile faiz düşük tutulacak olursa, enflasyon patlatılır ,döviz kuru fırlar, döviz kurlarını tutabilmek için rezervler harcanır; o da yetmediğinde ‘makro ihtiyati tedbir‘ adı altında kumanda ekonomilerinde olduğu gibi uygulamalar getirilir. Kısacası bir ekonomide ulusal paranın fiyatını belirleyen “faiz” yanlış yerde belirlendiğinde neler olabilecekse hepsi olur ve ekonomi batar. Aslında bu işin teorisi yaklaşık 300 yıl içerisinde yazılmış olmakla birlikte, nedense bizim”EKONOMİST”lerimiz olacakları bizzat görmek isteyecek kadar ekonomist olduklarından olsa gerek, son 5 yıldır halkımızın %90’ı fakirleşmesine göz yummuştur.
İşin garip tarafı aynı halk, kendisini fakirleştiren partiyi ve yönetimini tekrar iş başına getirmiştir. Sosyo-politik tartışmalar bir yana, bu tercih dahi göstermektedir ki, Türk Halkı yöneticisinden en fakir bireyine kadar rasyonaliteden kopmuş durumdadır. Hatta durum daha traji-komik bir hal almış, irrasyonel davranan Türk Halkı, yeniden seçtiği iktidar partisinden rasyonaliteye geri dönmesini ekonomide güvenin yeniden tesisini istemiştir.Bu nedenle “piyasa dostu” bir isim olan Sn Mehmet Şimşek “ekonomi” nin başına getirilmiş ve görevi devralırken sarf ettiği cümle ise; “Türkiye’nin artık rasyonel politikalara dönmekten başka çaresi kalmamıştır” olmuştur. Ancak durum o kadar vahimdir ki, seçimin ardından 3 ay geçmesine karşın atılan Heterodoks(!) Politika adımlarından bir türlü geri adım atılamamaktadır. Faizi yükseltmekle başlanacak adımlar bir türlü atılmamakta, zaman geçtikçe önlem alma şansı iyiden iyiye yitirilmektedir.
Belli ki iktidar CB’nın kendisine seçim kazandıran taktiğini yerel seçimlere kadar sürdürmek istemektedir. Lakin bu arzu dışarıdan (Batı Piyasaları ya da Körfez Ülkeleri) döviz girişi olmadıkça (olmadığı gözleniyor ve olmayacak da) ekonominin saplandığı bataktan kurtulma şansını da yok etmektedir. Haydi diyelim ki, bu politikalar ile yerel seçime kadar ulaşıldı. Sonrasında ne olacak dersiniz? “TUFAN”… Kaçınılmaz olarak… Sertleşen iktidar, bireysel tasarrufların kullanımının sınırlandırılmasına kadar varabilecek önlemler alabilir mi dersiniz? Herkesin malumu olduğu üzere “Hissedilen Enflasyon” üç haneli rakamlara ulaşmış durumdadır. Aynı tablo resmi enflasyona da yansıyacaktır. TL’nin değerindeki kaybın da doğal olarak üç haneli olması muhtemeldir. Kur Korumalı Mevduatta bekleyen bugünkü kurdan yaklaşık 124 milyar doları da yabancı para mevduattan saydığımızda, TL’nin toplam tasarruflar içindeki payı %32’dir. Bu durum ülkenin ulusal parasına güvenin ne kadar düşük olduğunu gösterir. Dolayısıyla hükümete güvenin de. Ama buna rağmen yine de ekonomiyi bu hükümetin düzeltebileceğini ummaktadır.
Sonuç olarak, mevcut Ortodoks politikalardan epistemolojik bir kopuşla heterodoks politikalara yönelen Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisini daha da fakirleştirecek bir süreç bizi bekliyor. Turizmden beklenen gelir de yaz dönemi boyunca TCMB’nın döviz satışı yapmasına mani olamadıysa sonbahar ayları ile dış ticaret açığının ve cari açığın büyümeye devam etmesi ile birlikte yeniden bir döviz kuru kaynaklı olmak kaydıyla ama bu kez “Ödemeler Dengesi Krizi” yaşanması riskini de oldukça yükselmiş görünmektedir.
Sonu moratoryuma kadar varabilecek gelişmelere hazırlıklı olmak lazım olduğu açıktır.
Türkiye Moratoryum İlan Eder Mi?
Moratoryum demişken, iç ve dış borçlarını ödeyemeyen ülkelerin düştüğü durumu kastediyoruz elbette. Genellikle CDS (Credit Default Swap) Risk Primi 300 Baz puanın üzerinde seyreden ülkelerin moratoryum ilan etmeleri daha olası kabul edilmektedir. Türkiye’nin de uzun zamandır 400 baz puanın üzerinde seyreden CDS’lerinin ülkeyi moratoryumun eşiğine getirdiği aşikardır. Seçimden önce bir ara 700 baz puana kadar çıktığını da hatırlatalım. Peki Türkiye bir borç ödeyememe durumu ile karşılaşır mı? İç borçlarla ilgili bir risk için şimdilik bir öngörüde bulunmak için erken olsa da, dış borçların ödenmesi konusunda aynı şeyi söylemek pek mümkün görünmemektedir. Kısa Vadede 200 milyar dolar, toplamda da 450 milyar doların üzerinde dış borcu olan ülkemizin olası bir ödemeler dengesi krizinin ardından borç ödeyememe krizine girmesi de kaçınılmaz olabilir. Üstelik yakın zamanda Botaş’ın Rusya’ya yapması gereken 20 milyar dolar civarındaki doğalgaz borcunun, seçim döneminde ötelenmiş olmasını da göz ardı etmemek lazım gelir. Durum o kadar iç karartıcı cinstendir.
Erden Armağan ER– Ekonomist, 21.08.2023
Erden Armağan Er
HESAP VERİLEBİLİRLİK VE ŞEFFAFLIKTA NEREDEN NEREYE GELDİK?

Yayınlanma:
4 ay önce|
08/08/2023Yazan:
Erden Armağan Er
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Türk Hava Kurumu’nun (THK) hesapları incelenmektedir. Başbakan İsmet İnönü ve THK yöneticileri denetim toplantısında 40 krş’luk bir eksik tespit ederler. İsmet İnönü ne yapıp edip o 40 krş’luk açığın tespit edilmesini ister ve Çankaya Köşkü’nde davetli olduğu toplantıya katılmak üzere odadan ayrılır. Atatürk, davete geç kalan ve yüzündeki ifadeden canının sıkkın olduğunu anladığı İnönü’ye gecikmesinin sebebini sorar. Başbakan İnönü de durumu izah eder. Toplantıya katılanlardan bir başkası İnönü’ye hitaben “İlahi Sayın İnönü, 40 krş için canınızı bu kadar sıkmaya değer mi?” deyince, Atatürk araya girer ve der ki; “Sıkılmakta haklısın İsmet, o eksik 40 kuruşu mutlaka bulmak lazım gelir. Zira biz bunun hesabını veremez isek, gün gelir millet bizden bunun hesabını sorar.”
Sevgili okurlar, Sunay Akın’dan alıntıladığımız bu hikayeyi hatırlatmamızın sebebi, aslında bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntıların altında yatan nedenlerin en başında gelen “denetimsizlik ve yolsuzluk” konusuna çarpıcı bir örnek verebilmek, 100 yıllık Cumhuriyetimizin kurucu babalarının milletin kör kuruşuna dahi gösterdikleri hassasiyeti hatırlatarak, bugünkü iktidarın hesapsız kitapsız yaptığı harcamaları gözler önüne serebilmek ve bugün yaşadığımız “yoksullaşmanın” gerçek sebeplerini siz okurlara anlatabilmekti amacımız hiç kuşkusuz.
Aşağıdaki grafikte Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün ülkeler için yayınladığı yolsuzluk sıralaması yer almaktadır. Dünyadaki 180 ülkenin sıralandığı listede, Türkiye özellikle 2018 yılından bu yana sürekli yükselmekte görünüyor. Elbette listedeki yükseliş eğilimi yolsuzluğun arttığını ve şeffaflığın ortadan kalktığını ifade ediyor. Bu arada grafik 2021 yılına ait ve 2023 verilerine göre Türkiye’nin 180 ülke arasında 101.sıraya gerilediğini de belirtelim.
Önceki yazılarımızı takip eden okurlar hatırlayacaktır. Genel olarak Türk ekonomisine dair atılması gereken adımlardan bahsederken sürekli bir “Zihniyet Değişimi”nden “Yapısal Reformlar”dan sıklıkla bahsetmiştik. Bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntılar, atmadığımız o değişim ve reform adımlarından kaynaklanmaktadır. Ekonomik büyüklüğümüz (GDP-GSYH) yaklaşık 800 milyar $ kadardır. Bu ölçek her ne kadar büyük sayılabilecek bir tutarı ifade etse de, 85 milyonluk nüfusumuzu ve yaklaşık 10-12 milyon arası sığınmacı-göçmen sayısını da hesaba kattığımızda bundan 20 yıl önce kıyaslanmaktan dahi zul addedeceğimiz Endonezya, Malezya, S.Arabistan gibi ülkelerin gerisinde kaldığını da önemle belirtmek gerekmektedir..
DÜNYA SEFALET ENDEKSİ
“Ekonomi profesörü Steve Hanke 2022 yılı için Sefalet Endeksi listesini yayımladı. Euronews Türkçe’nin haberine göre ülkeleri ekonomik koşullarına göre değerlendiren Hanke’nin endeksine göre, 2022’de dünyanın ‘en sefil’ ülkesi 414,7 puanla Zimbabve oldu.
157 ülkenin yer aldığı bu listede Türkiye, 2022’de sefaletin en yüksek olduğu 10’uncu ülke olarak sıralandı. Türkiye’nin sefalet endeksi 101,601 olarak hesaplandı.”
Görüldüğü üzere, ülkelerin enflasyon oranları ve işsizlik rakamları baz alınarak hesaplanan “Sefalet Endeksi”nde de Türkiye’nin konumu pek iftihar edilecek seviyelerde değil. Üstelik bu hesaplamaların, istatistiklerine güven duyulmayan TÜİK’in verileri esas alınarak yapıldığı dikkate alınacak olursa, her ne kadar dünyanın en “SEFİL” ülke insanları olmasak da, “EN HIZLI FAKİRLEŞEN” ülke vatandaşları olduğumuz söylenebilir. Dikkatinizi çekmek isteriz ki bu durum 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizde yaşanan en geniş çaplı ve hızlı fakirleşme dönemidir.
Bir Ulus Kendi Sonunu Nasıl Getirebilir?
Hepiniz duymuşuzdur ya da biliyoruzdur, “Benim memurum işini bilir.”,”Bal tutan parmağını yalar”, “Devletin Malı deniz yemeyen domuz”,”Çalıyor ama Çalışıyorlar” gibi veciz ya da “atasözleri”miz oldukça meşhurdur. Şark Kurnazı açıkgözlüğü ile söylenegeldiğini tahmin ettiğimiz bu sözler, bir toplumda yaygınlaşmış ise, mutlaka o toplumda “yozlaşma, rüşvet, kayırmacılık, gelir adaletsizliği, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma” gibi kavramlardan sıkça söz etmek mümkün hale gelmiş demektir. Nitekim ülkemiz Kara Para ile Mücadele ve Terörün Finansmanı çerçevesinde oluşturulan Uluslararası Mali Eylem Gücü tarafından, “GRİ LİSTE”ye alınmış durumdadır. Aklınıza “Kara Para” nedir gibi bir soru gelmiş olabilir, hemen belirtelim ki, Kara Para, konusu suç teşkil eden faaliyetler sonucu elde edilmiş olan tüm gelirlerdir. Tek tek saymaya gerek olmadan, bu gelir türlerinde Türkiye, yakın izlemeye alınmış ve devamı halinde her an “KARA LİSTE”de yer alabilecek ülkelerden olarak sayılmıştır.
Bağımsız ve Tarafsız Yargıya Duyulan İhtiyaç
Bağımsız olması gereken Yargı’nın denetim altına alınması ile görevini yapması engellendiği takdirde, “GÜCÜ” yani iktidarı elinde bulunduranlar, aldıkları her türlü kararın denetlenmesine mani olarak kendilerine ya da yandaşlarına menfaat sağlamaya başlamışlar ise ve bu yaklaşımı 20 yıldan fazla bir süredir sistematik hale getirmişlerse, bu takdirde literatürde “GÜÇ ZEHİRLENMESİ” olarak adlandırılan ve sonuçları toplumun genelinin aleyhine olan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu sonuçlardan en önemlileri de başta gelir eşitsizliği ve fakirliktir.
2002 Yılından bu yana gerçekleşen süreçte ve özellikle de 2018 yılındaki rejim değişikliğinin ardından çok hızlı bir “SERVET TRANSFERİ” hepinizin bildiği yaşadığı bir gerçekliktir. Sandıktan çıkan “çoğunluk” oylarına indirgenen demokratik hayatımız, anayasanın,yasaların, her ne kadar denetim altına alındığını söylediğimiz yargının istisnai de olsa toplum yararına olan kararlarının uygulanmaması, devletin bürokrat ve kolluk güçlerinin yaşanan hukuksuzluklara eylemleri ile iştirak etmesi, yaşadığımız hızlı fakirleşme ve gelir eşitsizliğine hizmet etmektedir. Başta TÜİK olmak üzere TCMB, Kamu Bankaları, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve daha bir çok kurumumuz bahis konusu servet transferi doğrultusunda hareket etmekte ve toplumda birkaç cılız tepki dışında ses çıkmamaktadır. İtiraz etmeye cüret edenler devlet gücü kullanılarak sindirilmeye ve susturulmaya çalışılmaktadır.
Yaşadığımız süreci ve olayları iki futbol takımı arasındaki mücadele gibi tasavvur edecek olursak eğer; bir takım sahaya her ne olursa olsun kazandırılmak üzere çıkmış ve maçın sonucunda galip ilan edileceği garantisi kendisine verilmiş gibi düşünebilirsiniz. Kaybetme olasılığının “sıfır” olduğunu bilen, ama yetenekleri, takım disiplini olmayan toplama bir kadro, karşısında mükemmel futbol oynayan, oyuncuları tek tek ve takım halinde pırıl pırıl parlayan bir kadroya karşı, her türlü faulü, çirkefliği, hatalı hakem kararlarını da arkasına alarak oynuyor ve 90 dk sonunda galip ilan edilerek Avrupa’ya gitmeye hak kazanıyor.
Velhasıl-ı Kelam, uzun uzadıya bahsettiğimiz nedenlerle, Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisi ve toplum yapısı göz göre göre, yapılan bariz hatalara, yanlışlara rağmen seçimi kazanan “TEK ADAM” tarafından atanan hükümet eliyle hızla bir “Ödemeler Dengesi Krizi”ne doğru sürüklenmektedir. Üstelik, bu kriz yaklaşırken öncekilerden çok farklı olarak, demografik yapımız, ahlak anlayışımız gibi bir çok değerlerimiz erozyona uğratılarak gerçekleşiyor. Kimi ismi bilindik yandaş grupların vergileri siliniyor, rekabete dayanmayan maliyetinin çok çok üzerinde ballı ihaleler onlara adeta hediye ediliyor, TÜİK eliyle açıkça ve kasıtlı olarak yanlış ölçüldüğü belli fiyat artış rakamları baz alınarak, işçi, memur, emekli, dul-yetim gibi dar gelirli kesimlerin gelirleri gerçek enflasyonun altında bırakılarak bırakın yoksulluk sınırını açlık sınırının dahi altına itiliyor. Buna mukabil, kamuda tasarrufun esamesi okunmazken, başta Diyanet olmak üzere, CB’na neredeyse sonsuz denilebilecek harcama yetkisi tanınıyor, görevi itiraz etmek olan muhalefet ise kendi arasında tutuştuğu koltuk kavgaları ile meşgul vaziyette, toplumun umutsuzluğu ve çaresizliğine adeta benzin döküyor.
Toplumumuz, milletimiz, siyasetçilerin elbirliği ile bize biçtikleri “fakirlik” elbisesini mutlaka yırtıp bir kenara atmak zorundadır. Bu mesuliyet bize geleceği emanet edeceğimiz çocuklarımızdan aldığımız emanettir.
İsterseniz sözlerimize Kenya’nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyetta’nın sözleri ile bitirelim: “Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde ise bizim topraklarımız vardı”. Sanırız kast ettiğimiz ironik teşbihi açıklamamıza gerek yoktur. Kalın Sağlıcakla…
Erden Armağan ER – Ekonomist 08.08.2023
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (496)
- BANKA ANALİZLERİ (126)
- BANKA HABERLERİ (2.242)
- BASINDA BİZ (50)
- BORSA (215)
- CEO PERFORMANSLARI (24)
- EKONOMİ (2.465)
- GÜNCEL (1.151)
- GÜNDEM (2.538)
- RÖPORTAJLAR (32)
- SİGORTA (89)
- ŞİRKETLER (1.219)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (229)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (619)
- Arif Öztan (7)
- Dr. Abbas Karakaya (52)
- Erden Armağan Er (44)
- Erol Taşdelen (352)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (37)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (24)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (59)
- Tuncer Dede (10)
- Uğur Durak (33)
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
YAZARLAR

Türkiye ambargolara hazırlıklı olmalı

Starbucks’ın piyasa değeri 20 günde 12 milyar dolardan fazla azaldı

Sabancı Vakfı Uluslararası Filantropi Semineri “filantropi ve gençlik” temasıyla gerçekleşti

İsviçre bankası Pictet’e, vergi kaçırma cezası

Vakıf Katılım reel sektöre destek için murabaha finansmanı sağladı

TCMB net döviz pozisyonu son 1 ayda 10 milyar dolar iyileşme kaydetti

Akbank’tan “Uçtan Uca Dijital Teminat Mektubu” hizmeti

Şirketler siber güvenlik yatırımlarını artırıyor

AESOB Başkanı Dere: “Yüksek kredi kartı komisyonları esnaf ve vatandaşa zarar veriyor”

TKYB 200 milyon dolarlık finansman sağladı

Erol Taşdelen yazdı: BANKA DOLANDIRICI PERSONELİ GİZLEMELİ Mİ, TEŞHİR Mİ ETMELİ?

DENİZBANK’TAN BEKLENEN SEÇİL ERZAN AÇIKLAMASI GELDİ

DENİZBANK: SEÇİL ERZAN VASAT BİR MÜDÜRDÜ

Banka 300’den fazla üst düzey yöneticinin işine son verdi

Erol TAŞDELEN yazdı: YILIN SON ÇEREĞİNE BANKACILIK SEKTÖRÜ VE 4 BÜYÜKLER NASIL GİRDİ?

PETROL OFİSİ’nden dengeleri değiştirecek hamle BP’yi satın alıyor!

DENİZBANK DENİZ ERZAN AÇIKLAMASI ŞİFRELERİ VE GRİ ALANLAR

GARANTİ BBVA’dan 10 Kasım videosu beğenildi…

Ticari TL kredi faizi yüzde 50’nin üstüne çıktı

AKBANK ŞUBELERİ KAPATIYOR MAAŞ MÜŞTERİLERİ ORTALIKTA KALDI
- Son dakika: Çılgın Sayısal Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 6 Aralık 2023 Sayısal Loto SüperStar sonuç sorgulama ekranı! 06/12/2023
- Son dakika: Şans Topu çekilişi sonuçları belli oldu! 6 Aralık 2023 Şans Topu bilet sorgulama ekranı! 06/12/2023
- Araç fiyatlarındaki düşüş kasko poliçe fiyatlarına da yansıdı 06/12/2023
- FED faiz arttırdığında, düşürdüğünde altın ve dolar ne olur? FED faiz kararına göre altın ve dolar... 06/12/2023
- Şans Topu 6 Aralık 2023 sonuçları 5+1 çekilişi sonrası millipiyangoonline.com'da olacak 06/12/2023
- Doğalgaz desteği artırıldı 06/12/2023
- BoE Başkanı’ndan faizleri bir süre daha mevcut seviyelerinde tutma planı 06/12/2023
- İsrail Menkul Kıymetler İdaresi‘nden borsada şüpheli satış açıklaması 06/12/2023
- Erdoğan’dan asgari ücret mesajı 06/12/2023
- Türk-İş'ten 'tek zam' çıkışı: Önce enflasyonu durdursunlar 06/12/2023
- ABD’nin dış ticaret açığı Ekim’de yüzde 5,1 arttı 06/12/2023
ALTIN – DÖVİZ
KRIPTO PARA PİYASASI
BORSA
Popüler
-
GÜNDEM3 sene önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL7 ay önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ6 ay önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ2 sene önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ3 sene önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA HABERLERİ3 sene önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
BANKA ANALİZLERİ1 sene önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
BANKA HABERLERİ1 sene önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
GÜNCEL11 ay önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı
-
BANKA HABERLERİ2 ay önce
İDDİA: İstanbul göbeğinde Bankacı kaçırıldı; işkence yapıldı, silahla vuruldu