Erden Armağan Er
NEREDE O ESKİ REFORMLAR, EKONOMİ PROGRAMLARI
Erden Armağan ER, açıklanan Ekonomi Reform Paketinin ne anlama geldiğini başarı şansının olup olmadığını Hazine deneyimi ile ele aldı.
Yayınlanma:
3 yıl önce|
Yazan:
Erden Armağan ErMalumunuz olduğu üzere geçtiğimiz Cuma günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Yeni Ekonomi Reform Paketini” açıkladı. Aslına bakarsanız “paketin içeriğinde ne varmış ne yokmuş diye merak ettim” dersem yalan olur. Zira 19 yıllık bir iktidar döneminin ardından tekrardan çeşitli alanlarda “reform” yapma gereksinimi duyuluyor olmasının pratikte hiçbir anlamı olmadığını düşünüyorum. Demek ki T.C. Tarihinin bu en uzun hükümet etme döneminde ekonomide geldiğimiz nokta, aslında varmak istediğimiz noktanın da gerisinde demektir. Hasıl-ı Kelam havanda epeyce bir su dövmüşüz. Yaklaşık 2 yıla dayanan yazın hayatımda, ekonomide yapılan yanlışlardan, bu yanlışların bizi getirmiş olduğu durumdan, bu durumun sonuçlarından, elde ettiğimiz sonuçlardan nasıl daha iyi sonuçlara varabileceğimize dair fikirlerden bayağı söz etmiştik. Hukuk, Ekonomi, Maliye, Çevre, Sosyal Haklar, Yatırımlar gibi bir dizi ana başlık hakkında ben de bir çok ekonomist de yazıp çizip durduk. Bu güne kadar “Ekonomimiz Uçuyor”, “Şahlanıyor”, “Kriz Mriz Yok” mealinden işittiğimiz cümlelerin ardından hükümetten kimi alanlarda “Reform!!!” adı altında bir takım adımların atılmaya çalışılıyor olması da bu anlamda trajikomik bir ironi olsa gerek.
Yeni Türkiye’nin Reform Programları
Eskiden Türkiye’de, çeşitli alanlarda her hangi bir reform yapılacağı zaman, ilgili bakan ve bürokratlar uzunca bir süre çalışır bir çerçeve program hazırlar, sonrasında çeşitli sivil toplum örgütleri ile toplantılar yapar ve nihayetinde bakan çıkar geniş katılımlı soru-cevaplı bir basın toplantısı ile kamuoyuna bilgi verirdi. Sonrasında bu programlar bir süre tartışılır bir müddet sonra da uygulamaya geçtikten sonra neticelerin istenildiği gibi olup olmadığı, değilse nerede eksikler bulunduğu değerlendirilirdi. Elbette eskiden iyiydi şimdi kötü gibi bir değerlendirmede bulunmuyorum. Zira eskiden de bir çok reform programı laf kalabalığından ibaretti, hatta belki çerçeve olarak çok iyi olsa da, uygulamada yaşanan aksaklıklar nedeniyle çoğu zaman başarısız oluyordu. Çünkü reform demek bir çok alanda mevcut düzenden nemalanan kesimlerin çıkarlarının bozulması demektir. Haliyle bu kesimler de “düzenlerinin” bozulmasından hoşnut olmayacakları için, sürekli yeni adımları baltalamaya çalışmakta çeşitli kanallardan hükümete ulaşarak programı akamete uğratmaktaydı.
Sunum teknikleri değiştirmek ile reform olmaz
Özellikle ekonomi ile ilgili program açıklanacağı zaman, biz bankacılar bütün işlemlerimizi durdurur, bakanın açıklamalarına odaklanır, satır aralarından işimize yarayacak sonuçlar elde etmeye çalışır, o an için bir fırsat çıkmışsa, dönüp piyasada bunu fiyatlamaya başlardık. Her ne kadar sonunda sulandırılacak da olsa, ciddi ekonomik kararlar içeren bu programlar, çok değerli ve tecrübeli TCMB, Hazine ve Maliye bürokratlarının hesaplamalarına dayanırdı. Başlarında da bu programı layıkıyla sunabilecek ekonomi teorisine hakim bir bakan olurdu. Bu gelenek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gelene dek böyle işledi. Bizler de eski alışkanlıklarımıza dayanarak, eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak göreve başlayıp sanırım adına da kısaca “YEP” denilen,( daha sonra çeşitli adlar verilerek tekrarlanan) programların sunumlarına kadar böyle davrandık. Fakat ilk sunumun ardından görüldü ki, ne bakan eski bakanlara benziyor, ne de “reform”, “program” eski programlara.
Eskiden uygulamada aksamalar, savsaklamalar yaşansa dahi çerçeve ve amaç nispeten tutarlı iken, artık bunlarda da özensizliğin izlerinin hakim olduğuna şahit oluyoruz. Bu da haliyle özellikle ekonomide hızla bir güven kaybı yaşanmasına neden oluyor. Güven kaybının yarattığı fiyatlamalar, ekonomi yönetimini alışık olunmayan ve piyasa ekonomisine aykırı önlemler almaya yöneltince de haliyle bütün ipler kopuyor dengeler alt üst oluyor ve ekonomi daha da yönetilemez duruma geliyor. Vardığımız noktada da hepimiz sonuçlarını bire bir zaten yaşıyoruz biliyorsunuz.
Kuralsızlık hiçbir zaman bu kadar artmadı
Konumuz ekonomi olduğu için anayasa, hukuk, kanun v.s. ye hiç girmiyorum ayrıca uzmanlık alanım da değil. Fakat başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, ( ki faizlerle ilgili iddiasını hepimiz biliyoruz.) Ekonomiye ilişkin bir çok kuralın, kaidenin aksine kararlar alındığını gözlemliyoruz, gözlemledik. Basında ve medyada tüm bu kararların yanlış olduğu, muhtemel sonuçlarının ekonomi için olumsuz olacağı yazılmasına söylenmesine karşın geri adım atılmadığını da biliyoruz. TCMB’nın bağımsızlığı, faizlerin enflasyonun sonucu değil sebebi olduğu iddiası, kamuda tasarrufa gidilmesi gerektiği, “yap-işlet-devret” projelerinin yüksek maliyetleri, kaynakların inşaat sektörüne ve ithal tüketime yöneltilmesi, tarım ve hayvancılıkta üreticiyi desteklemek ( 2008’de çıkartılan kanuna göre tarımsal destekler GSYH’nın en az %1’i kadar olması gerekli ) bir yana fiyat artışlarını ithalat yoluyla engelleyerek çiftçilerin üretimden uzaklaştırılması, elektrik ve doğalgaz özelleştirmeleri ile kamu tekellerinin özel tekellere dönüşmesi, rekabeti bozucu uygulamaların artışı, kamunun regülasyon görevini yerine getirmemesi ya da tercihlerini belli sermaye gruplarından yana kullanması, kamu ihale yasasında yapılan sayısını dahi bilmediğimiz değişiklikler, Sayıştay denetimi dışına çıkarılan ve ülkenin var olan hemen bütün varlıklarının içine doldurulduğu “Varlık Fonu”nun ( muhtemeldir ki) verimsiz yönetimi, çevre, sağlık politikaları ve en sonunda “covid-19 salgını” ile mücadelede içinde bulunduğumuz koşullar bilimsellikten, planlamadan uzak günlük kararlar ( Çıkartılan kararnameleri düzeltmek ve değiştirmek için tekrar çıkartılan cumhurbaşkanlığı kararnameleri ) ve daha da ayrıntıya girmeye kalktığımızda içinden çıkamayacağımız kadar çok konuda uygulanan yeniliklerin de bizlere “reform” olarak sunulduğunu hatırlayınca, açıkçası “insan hakları eylem planı” ve “yeni ekonomi programı” gibi reform adı verilen uygulama planlarını endişe ve tereddütle karşılamak gerektiğini düşünüyorum.
Hayaller Paris Gerçekler Cidde’nin gerisi….
2013 Yılında ilan edilen ve “2023 yılında yılda 500 milyar dolar ihracat, dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde yer almak, 25 bin dolar kişi başı milli gelir” gibi rakamlara ulaşmayı hedefleyen Kalkınma Planını anımsayıp, bu gün Cumhuriyetimizin 100. Yılına 2 yıl kala bırakın sözü edilen hedeflere ulaşmayı, kişi başı milli gelirde 2013 yılının dahi gerisine( 2013 gerçekleşen 12,480 dolar 2020 gerçekleşen 8,599 dolar Kaynak: TÜİK) inerek daha da fakirleştiğimize dikkat çekmek isterim. 2023’e iki kala ilk 10 ekonomiden biri olmak yerine 2020 sonunda Suudi Arabistan’ın bile gerisine 19. sıraya (2001 Krizi sonrasında 17. Büyük Ekonomiye sahiptik ) düşmüşüz, IMF 2021 Yılı tahminlerine göre de 20. sıradaki İsviçre ile yer değiştirerek 20. sıraya inmemiz beklenmekte. Yine 2023’de 500 Milyar dolar olması hedeflenen ihracatımızın da iki yıl kala sadece 150-170 Milyar dolar düzeyine sıkışıp kaldığını unutmayalım. Sıralamada yükseldiğimiz, başarılı olduğumuz bir alan yok mu elbette var, Dünyanın En Yüksek Enflasyonuna sahip 15. Ülkesiyiz!! mesela. Fakat rekabet ettiğimiz hiçbir gelişmiş ya da gelişmekte olan bir ülke bu listede yukarılarda değil maalesef. Avrupa’nın en düşük “asgari ücretinden” birisi bizim ülkemizde, neredeyse ortalama ücretlerin yarısı asgari ücretten oluşmakta. Ya da “Pandemi” sırasında vatandaşlarına doğrudan gelir desteğinde bulunan ülkeler arasında GSYH’nın %1,1’i kadar destekle, fakir ülkelerin (ortalama desteği %2,2) bile gerisinde kaldığımızı söyleyebiliriz. Üstelik bütün dünya ülkelerinde ekonomik daralma yaşanırken biz %1,8 büyümeyi de başardık.
Ekonomide Reform Planını Cumhurbaşkanı sunar mı?
Eski Türkiye’de( bu arada yeri gelmişken açıklayayım, eski ve yeni Türkiye kavramları bana ait değil, açıkçası kullanmaktan da hiç hoşnut değilim, ancak mevcut iktidar tarafından sıklıkla dile getirildiği için karşılaştırma yapmak açısından kullanmak elzem oldu ), bırakın Cumhurbaşkanlarının ekonomik program açıklamasını, Başbakanlar dahi ekonomik konularda bakanı olmadan herhangi bir açıklama yapmazlardı. Eski Parlamenter Sistemde Cumhurbaşkanı her ne kadar oldukça geniş yetkilere sahip olsa da, ekonomik konularda neredeyse görüş dahi belirtmezlerdi. Başbakanlar ise icra makamı olmanın sorumluluğunu taşımanın dışında, ekonomiye dair özellikle teknik konularda açıklama yapmaz, yapacaksa da yanlarına Ekonomi Yönetimine dahil bakan ve bürokratlar olmadan basının karşısına çıkmazlardı. Yeni Türkiye’de ise durum artık tam tersine dönmüş vaziyettedir. Tam bir “One Man Show” söz konusudur. Yeni Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yapısı gereği tüm yetkiler Cumhurbaşkanı’nda toplanmış, haliyle siyasi sorumluluk gereği de her türlü sevap da günah da Cumhurbaşkanı’na yüklenmiştir. Konunun uzmanı olsa da olmasa da her türlü “Reform” açıklaması Cumhurbaşkanı tarafından yapılmaktadır.
Mümkünse artık Reform yapmayalım
Yıllar itibarı ile vardığımız noktada ekonomimiz son 8 yılda 3 basamak gerilemiş, kişi başına gelirimiz 3,881 dolar azalmış, işsizlik rakamlarımız Cumhuriyet tarihinin en yüksek düzeyine ulaşmış, hayat pahalılığı dayanılmaz boyutlara gelmiş durumdadır. Son 19 yılda yaptığımız ekonomik ve siyasi reformların bizi daha büyük bir ekonomiye ve daha müreffeh bir gelir seviyesine ulaştırması beklenirken tam tersi bir durum gelişmiş gözükmektedir. Demek ki “reforme” edelim derken bir çok şeyi “deforme” etmeyi başarmışız. Kanımca sahip olduğumuz zihniyeti değiştirmedikçe de, varmayı arzu ettiğimiz hedeflere asla ulaşamayacağız. Zihniyet Değişimi ise, elbette aynı kişilerle ve kadrolarla mümkün olamaz.
Bu bakımdan, her hangi bir alanda “Reform” yapılacağı sözünü duymak açıkçası bende ciddi tereddüt ve endişe uyandırmakta. Yazdıklarımın aksi söz konusu ve benim bundan haberim yoksa elbette haklı sayılmayı arzu etmem. Lakin Görünen Köy de Kılavuz istemiyor ne yazık ki.
Erden Armağan ER – 16.03.2021 erdener1970gmail.com
İlginizi Çekebilir
-
GIDADA FAHİŞ FİYAT MI YOKSA TARIM POLİTİKALARININ İFLASI MI?
-
TÜRKİYE’DE HAYAT NEDEN PAHALI ve HAYATLAR NEDEN BU KADAR UCUZ?
-
TÜRK LİRASININ GELECEĞİ VE TCMB PARA POLİTİKASI
-
EKONOMİYE DAİR TAHMİNDE BULUNMAK OLANAKSIZ HALE GELDİ!
-
KRİPTO PARALARA OPERASYON MU ÇEKİLİYOR? ALTIN MI, GÜMÜŞ MÜ?
-
PARA NEREYE GİDİYOR? YABANCI TL VARLIKLARI SATMAYA DEVAM EDİYOR MU?
-
No Way Out from TURKEY, No EXIT ( Burası Türkiye, buradan çıkış yok! )
ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA
DÜNYA EKONOMİSİ TÜRBÜLANSA MI GİRİYOR? YA TÜRKİYE EKONOMİSİ NE DURUMDA?
Yayınlanma:
7 ay önce|
09/10/2023Yazan:
Erden Armağan ErSaygı değer bankavitrini.com okurları, her ne kadar uzun aralıklarla sizlerle buluşuyor olsak da, aslına bakarsanız bu aralarda Dünya ve Türkiye Ekonomisi ana trendlerde çok da fazla bir değişiklik gözlenmediğinden çok fazla da fırsat kaçırıldığını düşünmenizi arzu etmeyiz.
Zira, neredeyse seçimden bu yana 4 aya yakın bir süre geçse de, manşetler değişse de, konu başlıkları pek değişmiyor. Seçim öncesi ve sonrasında da ‘enflasyon, cari açık, Merkez Bankası döviz rezervleri‘ konuşuyorduk; şimdi de ‘Dünyada da FED faizi arttıracak mı, arttıracaksa bu son artış mı değil minin’ ötesine geçmeyen ve herhangi bir trend değişimine yol açmayan minör tartışmalar etrafında döndük durduk. Esasında Türkiye Ekonomisi için de son yazımızdan bu yana değişen pek bir şey olmadı. Neticede hızla bir Dış Ödemeler Dengesi Krizi ve Dış Borçların Ödenememesi demek olan “Moratoryum”a doğru hızı yavaşlatılmaya çalışılan bir süreç içinde yuvarlanıp duruyoruz.
Dünya Ekonomisi Ne Durumda?
ABD ve AB ülkelerinde faiz arttırımları ile birlikte her ne kadar enflasyonda bir yavaşlama gözlense de, özellikle petrol fiyatlarında yaşanan hızlı yükselişle birlikte enflasyonun yavaşlamasının da bittiği bir sürece girmiş durumdayız. FED’in hedef enflasyonu olan %2’nin oldukça uzağında bir patikada seyrediyoruz. Ha keza FED de bunun farkında ki bir türlü faiz arttırımlarının sonuna yaklaşıldığını ifade edecek cümleler kuramıyor. Çok sert bir resesyonun içine girilmesinin arefesinde olunmasına karşın bunu itiraf etmekten imtina ediyor. AB ve İngiltere Merkez Bankaları da aynı durumda. Her ne kadar Çin’de de bir takım kriz emareleri ortaya çıksa da en azından batı ekonomilerinden farklı sorunlar yaşadığından Çin, kendi sert önlemlerini almaktan çekinmiyor. Dev emlak firmalarının ödeme güçlüğü içine girmesine karşın en azından bu firmaların iç piyasadaki yükümlülüklerini telafi edecek adımlar atmaya muktedir görünüyor. Ancak birbirine entegre olmuş dünya finans piyasalarında iç problemlerine deva önlemleri almaktan kaçınmayan Çin Yönetimi, aynı hassasiyeti sözkonusu firmaların dış yükümlülükleri için göstermekten oldukça uzak. Bu durum, özellikle başta Batı olmak üzere dünyanın geri kalan finans piyasaları için de ekstra bir risk olarak karşımıza çıkıyor.
Başta ABD olmak üzere (her ne kadar iç borçlanma tavanı 45 günlüğüne uzatılmış olsa da), gelişmiş batı ekonomileri hızla sert bir resesyona doğru doludizgin kanat açmış durumda. Olası bu krizlerin bir başka emaresi de dün itibarıyla ortaya çıkan jeopolitik gelişmeler. 30 Yıla yaklaşan ekonomi ve piyasa tecrübemiz, bu ikisinin birbirinden ayrı değerlendirilemeyeceğine ilişkin önemli veri biriktirmiş durumda hafızamızda. Dolayısıyla, popülist ve beceriksiz siyasetçilerin sıkça başvurduğu “bölgesel savaşlar” stratejisinin bir başka ayağı İsrail-Filistin gerilimiyle ortaya çıkmış durumda. Nereye evrileceğini kestiremediğimiz bu gerginliğin, diğer başka bir bacağının neresi olacağı ise meçhul olmakla birlikte, olacağından neredeyse emin gibiyiz. Popülist politikaların gelişmiş batı ülkelerini getirdiği nokta maalesef burası. Beceriksizliklerini perdelemek için de bildikleri tek yol jeopolitik ayak oyunları. Bir sonraki adım da herhalde 3.Dünya Savaşı olsa gerek. Ancak bu savaş topyekün kitlesel ölümlere mi yol açar yoksa başka bir şekle mi evrilir orası muamma. Fakat bundan sonrasının ABD’nin hegamon güç olduğu “Tek Kutuplu Dünya Düzeni” olmayacağı, Dünya Ticaretinde kullanılan tek rezerv paranın ABD Doları olmayacağı da neredeyse kesin. Bu yargımızın doğruluğu ya da yanlışlığını teyit edebilecek tek somut delil de, aslında kendisi soyut bir kavram olan “ZAMAN”. Hep birlikte izleyip göreceğiz.
Tekrar konumuza dönecek olursak, yukarıda bahsettiğimiz olayların tek bir sebebi var; içinden çıkılmaz devasa ülke ve şirket borçları ve bu borçların alacaklılarının nasıl davranacağı? “BİG RESET” kavramını duymuşsunuzdur. Türkçe’ye “Yeni Bir Beyaz Sayfa Açmak” olarak uyarlayabiliriz sanırım. Dünya ekonomisinde ortaya çıkan bu ödenemeyecek büyüklükteki borçların alacaklıları ile nasıl uzlaşacağı çözümün kilit noktası. ABD GSYİH’nın %100’ünden, Japonya %130’undan, İsviçre %120’sinden fazla borçlu durumda. Diğer devletlerin de az çok bunlardan fakı yok. Şimdi bazı ekonomistlerin “ama Türkiye’nin Borcu 450 milyar dolar ve GSYİH’nın %50’si düzeyinde” dediğini duyar gibiyim. Ancak şu var ki, bizim borcumuz ABD Doları cinsinden ve bahsettiğimiz ülkelerin borcu kendi para birimleri üzerinden. Bu ayrıntıyı gözden kaçırmamak gerek. Ayrıca bu uyanık arkadaşlara da sormak lazım madem sizin dediğiniz gibi, neden Türkiye’nin enflasyon rakamları bahis konusu ülkelerinkinden 10-20 kat daha yüksek? Yanıt basit elbette, TCMB’nın basmakla yetkili olduğu para birimi TL, dolar basabilseydi, ülkedeki fiyatların genel düzeyi elbette o zaman adı geçen ülkeler düzeyinde olabilirdi.
Dış Alem Kriz Eşiğindeyken Türk Ekonomisi
Elbette ki berbat durumda. Aksini söyleyenlerin akıl sağlıklarının yerindeliği test edilmelidir. Cumhuriyet tarihinin en yüksek enflasyon rakamlarına ulaşıldığı (TÜİK hariç), TCMB Rezervlerinin, 70 Cent’e muhtaç olunan zamanların da ötesine geçtiği, sığınmacı göçmen sorununun kontrolsüz biçimde genişlediği, eğitimli kalifiye genç nüfusun ülkeyi terk etmeye çalıştığı, insanların bırakın yoksulluk sınırının altında açlık sınırın dahi altında ücretlerle hayatta kalmaya çalıştığı, barınma krizinin gitgide büyüdüğü, eğitim, sağlık, adalet hizmetlerinin aksadığı, gelir dağılımının sermaye lehine hızla değiştiği bir Türkiye Ekonomisi’nin, -hele de Dünya bir durgunluk arefesindeyken- iyi olacağını ummak, zikretmek, varsaymak mümkün müdür? Yaklaşan durgunluğun Türkiye’yi pas geçeceğini, şirketlerin istihdam arttıracağını varsaymak mümkün müdür?
Faizler, Bist-100- Dolar-Altın-Gümüş
Hatırlarsanız Temmuz-Ağustos-Eylül aylarının toplam enflasyonu yaklaşık (TÜİK’E göre) %25 civarında geldi. Peki TCMB bu aylarda % kaç faiz arttırdı? 12,5 puan yani enflasyonun yarısı kadar bir faiz arttırımı oldu. Peki döviz kurları düştü mü? El cevap: hayır! KKM azaldı mı? El cevap:Hayır, Mevduat Faizleri yükseldi mi: Evet, Peki Bist-100? Yükseldi. Halbu ki faizlerin arttığı bir ortamda şirket hisselerinin karlılıkları azalacağı var sayılır ve satış gelmesi beklenirdi değil mi? Ama hayır öyle olmadı, neden ? Çünkü malları yüksek fiyattan devredebilecekleri yeni 7,5-8 milyon yatırımcı geldi.
Hatırlıyoruz 1994, 1998, 2001, 2008 krizlerinde de benzer süreçler yaşanmıştı. Elbette piyasaya yeni giren bir çok yatırımcının yaşı bu krizleri bilmeye yetmez. Ama sadece yaşları değil finansal okur yazarlıkları da yetmez, belli ki onlar da hayata birkaç sıfır yenik başlayacaklar. Biz hiç olmazsa 0-0 berabere başlamıştık. Kimi zaman gol yeyip geriye düştüğümüz de oldu, ama yediğimiz gollerden ders çıkartmayı hep öğendik. Şimdikilerden epey şüpheliyiz.
Özetlemek gerekirse, dünya tek egemen güç ve tek geçerli para biriminden hızla çift kutba ve olası yeni bir rezerv paraya evriliyorken, yaşanan ve yaşanacak belirsizliklerden korunabilmenin en garanti yolu değerli metallerdir. Tarih boyunca bu bu şekilde ola gelmiştir. Buna sadece ilave olarak, teknolojinin de gelişmiş olması sebebiyle “kripto varlıklar”ı ekleyebiliriz. Hala tereddütler taşımakla birlikte sadece sınırlı sayıda üretilmeleri sebebiyle bu varlıkların da “güvenli liman” olarak algılanabileceği bir sürecin kıyısında olduğumuzu ifade etmek isteriz. Elbette altın-gümüş fiziki, kripto varlıklar da “soğuk cüzdan”larda olmak kaydıyla.
Esen Kalın….
Erden Armağan ER, 08.10.2023
Erden Armağan Er
ÖDEMELER DENGESİ KRİZİ VE MORATORYUM YAŞANIR MI?
Yayınlanma:
8 ay önce|
21/08/2023Yazan:
Erden Armağan ErÖdemeler Dengesi Ne Demek?
Bir ülkenin dış alemden almış olduğu mal ve hizmetler karşılığı yaptığı ödemeler (ithalat, turizm, navlun v.s.) ile dış aleme yapılan mal ve hizmet satışlarından elde edilen gelirlerin muhasebeleştirilmesi sonucu ortaya çıkan dengeye “Ödemeler Dengesi” denir. Bu denge birincisi lehine ( ithalat, turizm giderleri, navlun giderleri) fazla veriyorsa “Cari Açık” (Türkiye de olduğu gibi), ikincisi yani yurtdışından elde edilen gelirlerin yurtdışına yapılan ödemelerden fazla olması durumunda ise “Cari Fazla” olarak tanımlanmaktadır. Adından da anlaşılacağı üzere, Ödemeler Dengesi bir eşitliktir ve eğer bir dengesizlik söz konusuysa ki cari açık bir dengesizlik durumudur; uluslararası muhasebe standartları gereği bu dengesizlik mutlaka giderilmek zorundadır. Söz konusu dengesizliğin giderilebilmesi için cari açık veren ülkenin çeşitli alternatifleri mevcuttur.
1) Dış Borçlanma (Hükümetlerarası ya da IMF DB gibi)
2) Portföy Yatırımları( Uluslararası Finans Piyasalarından borçlanma gibi)
3) Doğrudan Yatırımlar. (Yabancı sermayenin fabrika vb yatırım yapması)
Bir ülkenin Ödemeler Dengesi Krizi yaşaması için ilk şart “Cari Açık” veren bir ülke olması, ikinci şart da cari açığı finanse edememesidir. Bir ülkenin genellikle bir ödemeler dengesi krizi yaşaması olasılığının yükselmesi için cari açık miktarının GSYH’nın %5-5,5 seviyesini aşması beklenir. Bu durumda ilgili ülkenin olası bir ödemeler dengesi krizi riski yükseleceği için borç verenler ya daha yüksek faizle borç verecektir ya da borç vermekten imtina edeceklerdir. Dışardan borçlanma gerçekleştirilemezse finansman (2019 yılından bu yana olduğu gibi), MB rezervlerinden karşılanacaktır. Bu durum, serbest döviz kuru uygulanan ekonomilerde hızla rezerv kaybına neden olacak ve ulusal paranın değer kaybı hızlanacaktır. Cari açık üreten ekonomik yapı değişmediği ve mevcut para politikalarından geri dönüş sağlanmadığı takdirde ödemeler dengesi krizi yaşanma riski hızla yükselecektir. Dolayısıyla Türkiye gibi kronik “cari açık” veren ülkeler için bir ödemeler dengesi krizi yaşanması riski her zaman vardır. Yaşanmaması izlenecek olan doğru para ve maliye politikalarına bağlıdır.
Temel Dış Ticaret Göstergeleri (Milyon Dolar)
Kaynak: SBB(Strateji ve Bütçe Başkanlığı)
Tablodan da görüleceği üzere son 12 aylık Cari Açık 56,5 milyar USD seviyesindedir. 2023 Yılı GSYH’nın 850 milyar USD olacağı tahmin edilecek olursa, CariAçık/GSYİH oranının %6-6,5 seviyelerinde olması muhtemeldir.
Türkiye’nin Cari Açık Problemi ve Para Politikası
Herkesin malumu olduğu üzere ülkemizin ekonomik yapısı cari açık üretir ve biz de her yıl bu cari açığı dış finansmanla kapatırız. İşin püf noktası şu ki, dış finansmanı çekmek için doğru para politikası izlemek elzemdir. Son 5 yıldır olduğu gibi epistemolojik kopuşlarla savrulan bir para politikası ile faiz düşük tutulacak olursa, enflasyon patlatılır ,döviz kuru fırlar, döviz kurlarını tutabilmek için rezervler harcanır; o da yetmediğinde ‘makro ihtiyati tedbir‘ adı altında kumanda ekonomilerinde olduğu gibi uygulamalar getirilir. Kısacası bir ekonomide ulusal paranın fiyatını belirleyen “faiz” yanlış yerde belirlendiğinde neler olabilecekse hepsi olur ve ekonomi batar. Aslında bu işin teorisi yaklaşık 300 yıl içerisinde yazılmış olmakla birlikte, nedense bizim”EKONOMİST”lerimiz olacakları bizzat görmek isteyecek kadar ekonomist olduklarından olsa gerek, son 5 yıldır halkımızın %90’ı fakirleşmesine göz yummuştur.
İşin garip tarafı aynı halk, kendisini fakirleştiren partiyi ve yönetimini tekrar iş başına getirmiştir. Sosyo-politik tartışmalar bir yana, bu tercih dahi göstermektedir ki, Türk Halkı yöneticisinden en fakir bireyine kadar rasyonaliteden kopmuş durumdadır. Hatta durum daha traji-komik bir hal almış, irrasyonel davranan Türk Halkı, yeniden seçtiği iktidar partisinden rasyonaliteye geri dönmesini ekonomide güvenin yeniden tesisini istemiştir.Bu nedenle “piyasa dostu” bir isim olan Sn Mehmet Şimşek “ekonomi” nin başına getirilmiş ve görevi devralırken sarf ettiği cümle ise; “Türkiye’nin artık rasyonel politikalara dönmekten başka çaresi kalmamıştır” olmuştur. Ancak durum o kadar vahimdir ki, seçimin ardından 3 ay geçmesine karşın atılan Heterodoks(!) Politika adımlarından bir türlü geri adım atılamamaktadır. Faizi yükseltmekle başlanacak adımlar bir türlü atılmamakta, zaman geçtikçe önlem alma şansı iyiden iyiye yitirilmektedir.
Belli ki iktidar CB’nın kendisine seçim kazandıran taktiğini yerel seçimlere kadar sürdürmek istemektedir. Lakin bu arzu dışarıdan (Batı Piyasaları ya da Körfez Ülkeleri) döviz girişi olmadıkça (olmadığı gözleniyor ve olmayacak da) ekonominin saplandığı bataktan kurtulma şansını da yok etmektedir. Haydi diyelim ki, bu politikalar ile yerel seçime kadar ulaşıldı. Sonrasında ne olacak dersiniz? “TUFAN”… Kaçınılmaz olarak… Sertleşen iktidar, bireysel tasarrufların kullanımının sınırlandırılmasına kadar varabilecek önlemler alabilir mi dersiniz? Herkesin malumu olduğu üzere “Hissedilen Enflasyon” üç haneli rakamlara ulaşmış durumdadır. Aynı tablo resmi enflasyona da yansıyacaktır. TL’nin değerindeki kaybın da doğal olarak üç haneli olması muhtemeldir. Kur Korumalı Mevduatta bekleyen bugünkü kurdan yaklaşık 124 milyar doları da yabancı para mevduattan saydığımızda, TL’nin toplam tasarruflar içindeki payı %32’dir. Bu durum ülkenin ulusal parasına güvenin ne kadar düşük olduğunu gösterir. Dolayısıyla hükümete güvenin de. Ama buna rağmen yine de ekonomiyi bu hükümetin düzeltebileceğini ummaktadır.
Sonuç olarak, mevcut Ortodoks politikalardan epistemolojik bir kopuşla heterodoks politikalara yönelen Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisini daha da fakirleştirecek bir süreç bizi bekliyor. Turizmden beklenen gelir de yaz dönemi boyunca TCMB’nın döviz satışı yapmasına mani olamadıysa sonbahar ayları ile dış ticaret açığının ve cari açığın büyümeye devam etmesi ile birlikte yeniden bir döviz kuru kaynaklı olmak kaydıyla ama bu kez “Ödemeler Dengesi Krizi” yaşanması riskini de oldukça yükselmiş görünmektedir.
Sonu moratoryuma kadar varabilecek gelişmelere hazırlıklı olmak lazım olduğu açıktır.
Türkiye Moratoryum İlan Eder Mi?
Moratoryum demişken, iç ve dış borçlarını ödeyemeyen ülkelerin düştüğü durumu kastediyoruz elbette. Genellikle CDS (Credit Default Swap) Risk Primi 300 Baz puanın üzerinde seyreden ülkelerin moratoryum ilan etmeleri daha olası kabul edilmektedir. Türkiye’nin de uzun zamandır 400 baz puanın üzerinde seyreden CDS’lerinin ülkeyi moratoryumun eşiğine getirdiği aşikardır. Seçimden önce bir ara 700 baz puana kadar çıktığını da hatırlatalım. Peki Türkiye bir borç ödeyememe durumu ile karşılaşır mı? İç borçlarla ilgili bir risk için şimdilik bir öngörüde bulunmak için erken olsa da, dış borçların ödenmesi konusunda aynı şeyi söylemek pek mümkün görünmemektedir. Kısa Vadede 200 milyar dolar, toplamda da 450 milyar doların üzerinde dış borcu olan ülkemizin olası bir ödemeler dengesi krizinin ardından borç ödeyememe krizine girmesi de kaçınılmaz olabilir. Üstelik yakın zamanda Botaş’ın Rusya’ya yapması gereken 20 milyar dolar civarındaki doğalgaz borcunun, seçim döneminde ötelenmiş olmasını da göz ardı etmemek lazım gelir. Durum o kadar iç karartıcı cinstendir.
Erden Armağan ER– Ekonomist, 21.08.2023
Erden Armağan Er
HESAP VERİLEBİLİRLİK VE ŞEFFAFLIKTA NEREDEN NEREYE GELDİK?
Yayınlanma:
9 ay önce|
08/08/2023Yazan:
Erden Armağan ErCumhuriyetimizin ilk yıllarında Türk Hava Kurumu’nun (THK) hesapları incelenmektedir. Başbakan İsmet İnönü ve THK yöneticileri denetim toplantısında 40 krş’luk bir eksik tespit ederler. İsmet İnönü ne yapıp edip o 40 krş’luk açığın tespit edilmesini ister ve Çankaya Köşkü’nde davetli olduğu toplantıya katılmak üzere odadan ayrılır. Atatürk, davete geç kalan ve yüzündeki ifadeden canının sıkkın olduğunu anladığı İnönü’ye gecikmesinin sebebini sorar. Başbakan İnönü de durumu izah eder. Toplantıya katılanlardan bir başkası İnönü’ye hitaben “İlahi Sayın İnönü, 40 krş için canınızı bu kadar sıkmaya değer mi?” deyince, Atatürk araya girer ve der ki; “Sıkılmakta haklısın İsmet, o eksik 40 kuruşu mutlaka bulmak lazım gelir. Zira biz bunun hesabını veremez isek, gün gelir millet bizden bunun hesabını sorar.”
Sevgili okurlar, Sunay Akın’dan alıntıladığımız bu hikayeyi hatırlatmamızın sebebi, aslında bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntıların altında yatan nedenlerin en başında gelen “denetimsizlik ve yolsuzluk” konusuna çarpıcı bir örnek verebilmek, 100 yıllık Cumhuriyetimizin kurucu babalarının milletin kör kuruşuna dahi gösterdikleri hassasiyeti hatırlatarak, bugünkü iktidarın hesapsız kitapsız yaptığı harcamaları gözler önüne serebilmek ve bugün yaşadığımız “yoksullaşmanın” gerçek sebeplerini siz okurlara anlatabilmekti amacımız hiç kuşkusuz.
Aşağıdaki grafikte Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün ülkeler için yayınladığı yolsuzluk sıralaması yer almaktadır. Dünyadaki 180 ülkenin sıralandığı listede, Türkiye özellikle 2018 yılından bu yana sürekli yükselmekte görünüyor. Elbette listedeki yükseliş eğilimi yolsuzluğun arttığını ve şeffaflığın ortadan kalktığını ifade ediyor. Bu arada grafik 2021 yılına ait ve 2023 verilerine göre Türkiye’nin 180 ülke arasında 101.sıraya gerilediğini de belirtelim.
Önceki yazılarımızı takip eden okurlar hatırlayacaktır. Genel olarak Türk ekonomisine dair atılması gereken adımlardan bahsederken sürekli bir “Zihniyet Değişimi”nden “Yapısal Reformlar”dan sıklıkla bahsetmiştik. Bugün yaşadığımız ekonomik sıkıntılar, atmadığımız o değişim ve reform adımlarından kaynaklanmaktadır. Ekonomik büyüklüğümüz (GDP-GSYH) yaklaşık 800 milyar $ kadardır. Bu ölçek her ne kadar büyük sayılabilecek bir tutarı ifade etse de, 85 milyonluk nüfusumuzu ve yaklaşık 10-12 milyon arası sığınmacı-göçmen sayısını da hesaba kattığımızda bundan 20 yıl önce kıyaslanmaktan dahi zul addedeceğimiz Endonezya, Malezya, S.Arabistan gibi ülkelerin gerisinde kaldığını da önemle belirtmek gerekmektedir..
DÜNYA SEFALET ENDEKSİ
“Ekonomi profesörü Steve Hanke 2022 yılı için Sefalet Endeksi listesini yayımladı. Euronews Türkçe’nin haberine göre ülkeleri ekonomik koşullarına göre değerlendiren Hanke’nin endeksine göre, 2022’de dünyanın ‘en sefil’ ülkesi 414,7 puanla Zimbabve oldu.
157 ülkenin yer aldığı bu listede Türkiye, 2022’de sefaletin en yüksek olduğu 10’uncu ülke olarak sıralandı. Türkiye’nin sefalet endeksi 101,601 olarak hesaplandı.”
Görüldüğü üzere, ülkelerin enflasyon oranları ve işsizlik rakamları baz alınarak hesaplanan “Sefalet Endeksi”nde de Türkiye’nin konumu pek iftihar edilecek seviyelerde değil. Üstelik bu hesaplamaların, istatistiklerine güven duyulmayan TÜİK’in verileri esas alınarak yapıldığı dikkate alınacak olursa, her ne kadar dünyanın en “SEFİL” ülke insanları olmasak da, “EN HIZLI FAKİRLEŞEN” ülke vatandaşları olduğumuz söylenebilir. Dikkatinizi çekmek isteriz ki bu durum 100 yıllık Cumhuriyet tarihimizde yaşanan en geniş çaplı ve hızlı fakirleşme dönemidir.
Bir Ulus Kendi Sonunu Nasıl Getirebilir?
Hepiniz duymuşuzdur ya da biliyoruzdur, “Benim memurum işini bilir.”,”Bal tutan parmağını yalar”, “Devletin Malı deniz yemeyen domuz”,”Çalıyor ama Çalışıyorlar” gibi veciz ya da “atasözleri”miz oldukça meşhurdur. Şark Kurnazı açıkgözlüğü ile söylenegeldiğini tahmin ettiğimiz bu sözler, bir toplumda yaygınlaşmış ise, mutlaka o toplumda “yozlaşma, rüşvet, kayırmacılık, gelir adaletsizliği, yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma” gibi kavramlardan sıkça söz etmek mümkün hale gelmiş demektir. Nitekim ülkemiz Kara Para ile Mücadele ve Terörün Finansmanı çerçevesinde oluşturulan Uluslararası Mali Eylem Gücü tarafından, “GRİ LİSTE”ye alınmış durumdadır. Aklınıza “Kara Para” nedir gibi bir soru gelmiş olabilir, hemen belirtelim ki, Kara Para, konusu suç teşkil eden faaliyetler sonucu elde edilmiş olan tüm gelirlerdir. Tek tek saymaya gerek olmadan, bu gelir türlerinde Türkiye, yakın izlemeye alınmış ve devamı halinde her an “KARA LİSTE”de yer alabilecek ülkelerden olarak sayılmıştır.
Bağımsız ve Tarafsız Yargıya Duyulan İhtiyaç
Bağımsız olması gereken Yargı’nın denetim altına alınması ile görevini yapması engellendiği takdirde, “GÜCÜ” yani iktidarı elinde bulunduranlar, aldıkları her türlü kararın denetlenmesine mani olarak kendilerine ya da yandaşlarına menfaat sağlamaya başlamışlar ise ve bu yaklaşımı 20 yıldan fazla bir süredir sistematik hale getirmişlerse, bu takdirde literatürde “GÜÇ ZEHİRLENMESİ” olarak adlandırılan ve sonuçları toplumun genelinin aleyhine olan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu sonuçlardan en önemlileri de başta gelir eşitsizliği ve fakirliktir.
2002 Yılından bu yana gerçekleşen süreçte ve özellikle de 2018 yılındaki rejim değişikliğinin ardından çok hızlı bir “SERVET TRANSFERİ” hepinizin bildiği yaşadığı bir gerçekliktir. Sandıktan çıkan “çoğunluk” oylarına indirgenen demokratik hayatımız, anayasanın,yasaların, her ne kadar denetim altına alındığını söylediğimiz yargının istisnai de olsa toplum yararına olan kararlarının uygulanmaması, devletin bürokrat ve kolluk güçlerinin yaşanan hukuksuzluklara eylemleri ile iştirak etmesi, yaşadığımız hızlı fakirleşme ve gelir eşitsizliğine hizmet etmektedir. Başta TÜİK olmak üzere TCMB, Kamu Bankaları, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve daha bir çok kurumumuz bahis konusu servet transferi doğrultusunda hareket etmekte ve toplumda birkaç cılız tepki dışında ses çıkmamaktadır. İtiraz etmeye cüret edenler devlet gücü kullanılarak sindirilmeye ve susturulmaya çalışılmaktadır.
Yaşadığımız süreci ve olayları iki futbol takımı arasındaki mücadele gibi tasavvur edecek olursak eğer; bir takım sahaya her ne olursa olsun kazandırılmak üzere çıkmış ve maçın sonucunda galip ilan edileceği garantisi kendisine verilmiş gibi düşünebilirsiniz. Kaybetme olasılığının “sıfır” olduğunu bilen, ama yetenekleri, takım disiplini olmayan toplama bir kadro, karşısında mükemmel futbol oynayan, oyuncuları tek tek ve takım halinde pırıl pırıl parlayan bir kadroya karşı, her türlü faulü, çirkefliği, hatalı hakem kararlarını da arkasına alarak oynuyor ve 90 dk sonunda galip ilan edilerek Avrupa’ya gitmeye hak kazanıyor.
Velhasıl-ı Kelam, uzun uzadıya bahsettiğimiz nedenlerle, Türkiye Cumhuriyeti Ekonomisi ve toplum yapısı göz göre göre, yapılan bariz hatalara, yanlışlara rağmen seçimi kazanan “TEK ADAM” tarafından atanan hükümet eliyle hızla bir “Ödemeler Dengesi Krizi”ne doğru sürüklenmektedir. Üstelik, bu kriz yaklaşırken öncekilerden çok farklı olarak, demografik yapımız, ahlak anlayışımız gibi bir çok değerlerimiz erozyona uğratılarak gerçekleşiyor. Kimi ismi bilindik yandaş grupların vergileri siliniyor, rekabete dayanmayan maliyetinin çok çok üzerinde ballı ihaleler onlara adeta hediye ediliyor, TÜİK eliyle açıkça ve kasıtlı olarak yanlış ölçüldüğü belli fiyat artış rakamları baz alınarak, işçi, memur, emekli, dul-yetim gibi dar gelirli kesimlerin gelirleri gerçek enflasyonun altında bırakılarak bırakın yoksulluk sınırını açlık sınırının dahi altına itiliyor. Buna mukabil, kamuda tasarrufun esamesi okunmazken, başta Diyanet olmak üzere, CB’na neredeyse sonsuz denilebilecek harcama yetkisi tanınıyor, görevi itiraz etmek olan muhalefet ise kendi arasında tutuştuğu koltuk kavgaları ile meşgul vaziyette, toplumun umutsuzluğu ve çaresizliğine adeta benzin döküyor.
Toplumumuz, milletimiz, siyasetçilerin elbirliği ile bize biçtikleri “fakirlik” elbisesini mutlaka yırtıp bir kenara atmak zorundadır. Bu mesuliyet bize geleceği emanet edeceğimiz çocuklarımızdan aldığımız emanettir.
İsterseniz sözlerimize Kenya’nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyetta’nın sözleri ile bitirelim: “Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde ise bizim topraklarımız vardı”. Sanırız kast ettiğimiz ironik teşbihi açıklamamıza gerek yoktur. Kalın Sağlıcakla…
Erden Armağan ER – Ekonomist 08.08.2023
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (556)
- BANKA ANALİZLERİ (131)
- BANKA HABERLERİ (2.473)
- BASINDA BİZ (51)
- BORSA (265)
- CEO PERFORMANSLARI (25)
- EKONOMİ (2.538)
- GÜNCEL (1.652)
- GÜNDEM (2.731)
- RÖPORTAJLAR (40)
- SİGORTA (106)
- ŞİRKETLER (1.480)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (283)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (654)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (4)
- Dr. Abbas Karakaya (55)
- Erden Armağan Er (44)
- Erol Taşdelen (367)
- Gizem Taşdelen (4)
- Gülbeyaz Gergün (38)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (25)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (65)
- Serhat Can (2)
- Tuncer Dede (14)
- Uğur Durak (33)
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
YAZARLAR
Halkbank’tan HUBrica ile girişimcilere destek
EMEKLİ MAAŞLARI: ENFLASYON FARKI NE KADAR ARTACAK
Banka yöneticisi işi bıraktı arıcı oldu
Akbank’a EyeBrand ödülü
Macron: “Avrupa’mız ölebilir, ABD’nin tebaası olmadığımızı göstermeliyiz”
İSTANBULLULAR, KADIKÖY’DE ATALIK TOHUMLARLA BULUŞUYOR
FED için olabilecek en kötü sonuç: Artan enflasyon, zayıflayan ekonomi
TEB’in ilk çeyrekte net kârı 3 milyar 5 milyon TL oldu
Akbank, geliştirdiği “büyük dil modeli” ile geleceğin bankacılık dilinden konuşuyor
Gansu Hengyuan Dongli New Energy, Dünya Gelecek Enerji Zirvesine Katıldı ve Endüstriyel Yatırım Planını Açıkladı
DENİZBANK’TA İKİNCİ ERZAN VAKASI: YER ANTALYA!
QNB Finansbank Emekli Promosyonunu artırdı
BANKA KİRALIK KASA ÜCRETLERİ 20 BİN LİRAYI GEÇTİ
Erol Taşdelen yazdı: CHP nasıl kazandı, AKP niçin kaybetti?
BANKALARIN KREDİ ENGELİNDE GEVŞEME
10 yıl içerisinde Bankacılık dahil yok olacak 10 meslek ve geleceğin işleri
TİM, Global Ekonomideki Talep ve Riskleri Takip Edecek
47 yıl aradan sonra CHP 1. Parti oldu
Wells Fargo Analizi: Türkiye Uzun Vadeli Lira İyileşmesine Girdi
Enflasyon ve Seçim Sonrası Türkiye Ekonomisi
- Fahiş fiyatlar siyasete mi müdahale? "Biz bu filmi 1970'te gördük!" 26/04/2024
- Son dakika... Tavuğa ihracat yasağı geliyor! 26/04/2024
- On Numara sonuçları açıklandı! Milli Piyango Online 26 Nisan 2024 On numara sonuçları ekranı 26/04/2024
- Çağlayan Çetin: Körfez bölgesinde Türkiye’ye ilgi büyük 26/04/2024
- Son dakika... Bakan Şimşek: Kamuda tasarruf güçlü şekilde olacak 26/04/2024
- Lokanta ve kafelerde KDV düzenlemesi 26/04/2024
- Resmi Gazete'de bugün (27.04.2024) 26/04/2024
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti ertelendi 26/04/2024
- Türk Eximbank’tan 115 milyon euroluk kredi anlaşması 26/04/2024
- Eski IMF Başkanı Rato için 63 yıl hapis istendi 26/04/2024
- Fitch’ten Türkiye değerlendirmesi 26/04/2024
ALTIN – DÖVİZ
KRIPTO PARA PİYASASI
BORSA
Popüler
-
GÜNDEM3 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL12 ay önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ11 ay önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ3 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ3 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ2 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM4 ay önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı
-
BANKA HABERLERİ3 yıl önce
AKBANK : Tekaüt Sandığı Vakfı (Sandık) SGK devri için hazırlıklar tamam
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
AKBANK ÖZEL FİRMAYA 22.000 LİRA MAAŞ PROMOSYONU VERDİ
-
GÜNCEL1 yıl önce
Eskişehir’de zimmetine 9 milyon lira geçiren banka müdürü tutuklandı