Connect with us

GÜNCEL

Prof. Dr. BORAYAV : Seçim ve sonrası

‘Halk sınıfları saflarında AKP’nin ideolojik hakimiyeti giderilmeden bu iktidar yenilgiye uğratılamaz. Son seçimde etkili olan İslamcı, milliyetçi karşı saldırıyı AKP örgütleri yaydı.’

Yayınlanma:

|

Seçim ortamı: Büyüyen bir ekonomide bölüşüm şoku…

Demirel’e atfedilen “boş tencere seçim kaybettirir…” öngörüsü seçim arifesinde Türkiye’de yaygınlaşmıştı. Muhalif çevreler aynı öngörüyü “yaşanan kriz …” tespitine dayandırmaktaydı. Ben farklı bir vurgulama yaptım: Türkiye’de kriz yok; toplumsal bunalım var.

Gelişimini, nicel göstergelerini hatırlatayım: AKP Haziran 2015 seçimlerini yitirdikten sonra ekonomi politikalarında büyüme birinci öncelik oldu; neoliberal istikrar reçeteleri çiğnendi. Şirketlere ucuz kredi pompalandı; Türkiye ekonomisi 2016-2022 döneminde yüzde 4,4 oranında büyüdü. Seçim ortamına odaklanalım: Millî gelir 2022’de yüzde 5,6; Ocak-Mart 2023’te yüzde 4 oranında büyüdü, yani Türkiye seçime bir ekonomik kriz içinde gitmedi.

Buna karşılık aynı dönemde Türkiye toplumu çok ağır bir bölüşüm şoku yaşadı. Göstergelerini inceledik. Sermayenin millî hasıladan payı Cumhuriyet döneminde benzeri görülmemiş boyutta sıçradı. Doğal uzantısı ücret payındaki çarpıcı aşınmadır.

Büyüyen bir ekonomide bölüşüm şoku seçimleri nasıl etkiledi? Seçmenlere yansıması ayrıntılı olarak araştırılacak, çözümlenecektir. Şimdilik mevcut bilgilerden hareket eden önermelerle yetinelim.

Ekonomik farklılaşma etkenleri

Mayıs seçimlerinde Türkiye hemen hemen tam ortadan ikiye ayrıldı. Bu ayrışma, emekçi sınıfların içinde de gerçekleşti. Diyalektik bir farklılaşmanın yaşandığını varsayabiliriz: Bölüşüm şoku, kriz algılaması yarattı. Ekonomik büyüme ise olağan bir geçim sıkıntısı algılamasına yol açtı.

Emekçi sınıf saflarında karşıt algılamalara yol açan etkenler incelenmelidir. Şimdiden bir bölümü akla geliyor. Büyümenin işçi sınıfına katkısı, istihdamın aynı dönemde 4,2 milyon artması oldu. Bir ekonomik kriz yaşansaydı, istihdam artışı gerçekleşemezdi. Niteliksiz emeğin yaygın olduğu inşaat ve hizmetlerde, üç buçuk milyon işçinin çalıştığı KOBİ’lerde “ekonomik kriz algılaması” herhalde yaygınlaşmadı.

“Pahalılık”, giderek “geçim sıkıntısı”, sıradan emekçilerin olağan sorunlarıdır. Telafi edici etkenler önemlidir. Asgari ücret artışları ve EYT uygulamasının sağladığı toplu ödemeler enflasyon algılamasını hafifletmiş olmalıdır. Erdoğan’a oy veren 27 milyonluk seçmenin önemli bölümleri işçi sınıfının en yoksul kesimlerinde aranmalıdır.

Buna karşılık bölüşüm şoku emekçi sınıfların tüm katmanlarını mağdur etmiştir. Algılamanın yoğunlaştığı insanlar, işçi sınıfının beyaz yakalı, nitelikli emeğin yaygın, enflasyona karşı savunma araçlarının zayıf olduğu katmanlardadır. 25 milyonluk muhalif seçmenin ana kitlesi… Onları “orta sınıf”; kavramı içinde toplamak yanıltıcıdır. Daron Acemoğlu ve bizim siyaset bilimciler gibi kullanılırsa özellikle…

Bazılarını sıralayalım: TTB, TMMOB üyesi yüzbinlerce hekim, mühendis, mimar, ücretli işçi sınıfının mensuplarıdır. İlköğretimden üniversitelere uzanan milyonu aşkın bir eğitim ordusu var. Artan bölümleri özel okul ve vakıflarda sözleşmeli olarak çalışıyor. Tüm merkezî, yerel kamu yönetimi vb kadrolarını ekleyin. Reel ücret, maaş gelirleri, hızla asgari ücret düzeylerine doğru eriyen “bordro mahkumları” söz konusudur. 13 milyonu aşkın emeklinin en “seçkin” katmanları dahi enflasyon baskısını ekonomik kriz olarak yaşamakta, algılamaktadır.

İdeolojik ayrışmalar, parti örgütleri

AKP iktidarının 20 küsur yıl boyunca halk sınıfı saflarında etkili ve yaygın örgütlenmesi ile kazandığı ideolojik, siyasal mevzilerin seçimleri etkilemesi kaçınılmazdı.

AKP’nin 11,2 milyon üyesi var; Erdoğan’a verilen oyların yüzde 40’ını sağlamış. CHP’nin üye sayısı 1,4 milyonun altında. Muhalif oyların yüzde 5’i… Bu tespit Mayıs seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nun adaylığında birleşen 25 milyonun CHP ve Altılı Masa’da yer alan diğer parti örgütlerinden kaynaklanmadığını ima ediyor.

Halk sınıfları saflarında AKP’nin ideolojik hakimiyeti giderilmeden bu iktidar yenilgiye uğratılamaz. Son seçimde etkili olan İslamcı, milliyetçi karşı saldırıyı AKP örgütleri yaydı.

Mayıs seçimleri üzerinde Dağhan Irak’ın 30 Mayıs tarihinde Diken’de yayımlanan bir yazısı önemli tespitler içeriyor. Yorumlamadan aktarıyorum:

“AKP, bir siyasi parti değil, bir sosyal ağ. Camilerde, hemşeri derneklerinde, mahalle muhtarlıklarında, köy kahvelerinde oluşan toplumsal ağları içine aldı. Bu sosyal ağ, belediyeler üzerinden devletleşti, yoksullar üzerinde bir kontrol mekanizması olarak sadaka sınıfını yarattı.”

“Acaba CHP’nin kaç üyesi fabrika işçisi, kaç üyesi gecekonduda yaşıyor? Muhalefet AKP’nin oy depolarına girip toplumsal ağlarını kesip kendine bağlamadan kazanamaz. Bunu kim yapıyorsa yapsın. CHP, TİP, HDP, EMEP kim becerebiliyorsa… Temsilcisi, Allah’ın her günü, her mahallede insanlarla konuşan bir parti olmadan, örgütleme çalışması yapmadan bu iş olmaz. O mahalledeki hangi eve hangi gıdanın girmediğini; kimin işten yevmiyesini eksik aldığını bilmeden olmaz. Muhtarlık seçimlerine girmeden, muhtar seçtirmeden olmaz.”

Mayıs seçiminde AKP kalesi bir İstanbul semtinde bir sandık görevlisinin twitter (“Fulyemik”) iletileri de anlamlı:

“Bütün gün AKP kalabalığı ile baş etmeye çalıştık. Çünkü ailecek aktif işin içindeler: Anne müşahit, oğlan sandık kurulunda, baba okul görevlisi. Oy kullanmaya gelen hepsi mahalle arkadaşı. Sohbetlerinden, kadınların sosyalleştikleri tek alanın parti etkinlikleri olduğunu anlıyorsun: ‘Çay toplantısına neden gelmedin; kaynın geldi’ diyor biri. Öbürü, ‘bizim maaş hâlâ bağlanmadı’. Görevli, ‘hemen Cimer’i arayalım’…”

“Sözümün özeti: Seçimden üç ay önce ortaya çıkıp meydanlarda konuşarak bu insanları kazanmanın imkânı yok. Hayatlarına dokunman, mahalle örgütlenmelerini işletmen ve gençleri katman lazım.”

Meydanları dolduran yüzbinler ne arıyor?

Büyük kentlerde, örneğin İstanbul, İzmir, Ankara mitinglerinde Kılıçdaroğlu’nu destekleyen yüzbinlerin muhalif parti örgütlerinden kaynaklanmadığına yukarıda değindim. Gözlemciler ise mitinglerdeki yüzbinleri birleştiren yaratıcı dinamizmden etkilendi.

Bu yüzbinler kimlerden oluşuyor? Haziran 2013 kalkışmasına katılan öğrencilerin, Cumhuriyetçi saflara o tarihte katılan devrimci gençlerin, kent emekçilerinin bugünkü türevleri… 2019 İstanbul belediye seçimini de bunlar kazandı. Kendiliğinden örgütlenebilen dinamik, yaratıcı, önemli bölümleri sola, sosyalizme açık, aydınlanmacı (“Cumhuriyetçi”) bir güç…

Gezi kalkışmasını birleştiren ortak hedefi, Mustafa Kemal’in kalpaklı resmi simgeliyordu. 1980 sonrasının sosyalist partileri, Cumhuriyet değerlerini Gezi’ye katıldıklarında ilk kez tümüyle özümsediler. Bugün öyle bir dönemece geldik ki, güncel siyasete aydınlanma değerlerini taşıyan örgütler sosyalist, komünist partilerle sınırlıdır.

Haziran 2013’te gerçekleşmeyen bir liderlik, öncü örgüt, bugün aranıyor. CHP, geleneksel örgütlenme yöntemleri bir yana, Siyasal İslam’la uzlaşma nedeniyle “aykırı” düşmektedir. 2013’te ve bugün meydanları dolduran milyonların Cumhuriyetçi, ilerici, devrimci özlemlerini karşılayamaz. Düzen muhalefetinin yarattığı kritik boşluğu doldurmak, adeta kendiliğinden Sol’a düşüyor. Ergin Yıldızoğlu da “bugünkü durumun içindeki güçler dengesini değiştirme potansiyelinin sol harekette” olduğunu ileri sürüyordu (Cumhuriyet, 8 Mayıs 2023).

Bu potansiyeli, Türkiye Solu’nun yakın tarihinde, Üç Fidan’ın elli bir yıl önce idam sehpasındaki çağrıları simgelemişti. Öğrenip sahiplenmek, gereğini yapmak bugünkü sosyalist, komünist partilerin üyelerine, militanlarına düşüyor. Maraş depremi mağdurlarına gösterdikleri örgütlü dinamizm çarpıcıdır; bu görevi hak etmektedirler.

“Seçim depremi” sonrasında Sol örgütlerin hedefi, işyerlerinde, mahallelerde, köylerde AKP’nin ve gericiliğin ideolojik olarak “fethettiği” insanlar değilse kimlerdir?

Prof. Dr. Korkut BORATAV – sol.og.tr

Okumaya devam et

BANKA ANALİZLERİ

DEV BANKA İFLAS ETTİ

Eski TCMB Başkanı Hafize Gaye ERKAN’ın yöneticileri arasında yer aldığı First Republic Bank iflas etti. 2018 ABD Krizinden çıkamayan banka uzun bir süre kriz ile boğuşmuş; uzun vadeli düşük faizli konut kredi ağırlıklı portföyü olan bankanın yüksek montanlı kısa vadeli mevduatların kısa sürede blok olarak çekilmeye başlaması nedeni ile Nakit Aktif Pasit dengesi bozulmuş, Federal Mevduat Sigorta Fonu’nun (FDIC) tarafından bankaya el konmuştu.

Yayınlanma:

|

Yazan:

ABD Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC), Philadelphia merkezli Republic First Bank‘ın kapatıldığını ve Fulton Bank’a satıldığını duyurdu. 1988 yılında kurulan ve Republic Bank olarak bilinen kurum, iflas sonrası Fulton Bank’la anlaşma sağladı.

Philadelphia merkezli Republic First Bank, ABD’de bu yıl yaşanan ilk banka iflası olarak kayıtlara geçti. Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC), bankanın Pennsylvania Bankacılık ve Menkul Kıymetler Dairesi tarafından kapatıldığını ve varlıklarının büyük bir kısmının Fulton Bank tarafından satın alındığını duyurdu.

FDIC’in açıklamasına göre, Republic First Bank’ın müşterileri ve mevduatları koruma altına alındı. Bankanın neredeyse tüm mevduatları ve büyük bir kısmı varlıkları, müşterilerin mağduriyet yaşamaması amacıyla Fulton Bank tarafından devralındı. Bu süreçte bankanın mevcut müşterileri, hiçbir işlem yapmalarına gerek kalmadan doğrudan Fulton Bank müşterisi haline geldi.

MÜŞTERİ HAKLARI KORUNACAK

Republic First Bank’a ait New Jersey, Pensilvanya ve New York’ta bulunan toplam 32 şube, yeni sahibi Fulton Bank çatısı altında yeniden hizmete girecek. Bu geçiş sürecinin, müşteriler açısından sorunsuz bir şekilde yönetilmesi planlanıyor.

Republic First Bank’ın iflası, FDIC için önemli bir mali yük teşkil ediyor. Kurum, bankanın kapanması nedeniyle yaklaşık 667 milyon dolar maliyet öngörüyor. Bankanın 31 Ocak itibarıyla toplam varlıkları yaklaşık 6 milyar dolar, toplam mevduatları ise 4 milyar dolar civarında idi.

Wall Street Journal yazdı: First Republic Bank neden battı?

GÜNDEM – ABD bankacılık krizinde yeni kurban: First Republic

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Prof. Dr. YILMAZ: TCMB faiz kararını değerlendirdi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye, G20 ülkeleri arasında Arjantin’den sonra en yüksek yıllık enflasyona sahip ülke. TÜİK verilerine göre mart ayı aylık enflasyonu yüzde 3,16 ve yıllık yüzde 68,5. Enflasyon oranının önümüzdeki aylarda aylık yükselişini devam ettirerek mayıs ayında yüzde 75’e yakın bir seviyeye çıkacağını tahmin ediyorum. 

TCMB’nin nisan ayı faiz kararı oldukça kritik önem sahip. Bankanın şubat ayında politika faizini yüzde 45’te sabit tuttuktan sonra mart ayındaki toplantıda 500 baz puan arttırarak yüzde 50’ye çıkardığını hatırlayalım. Banka faiz koridoru uygulamasına devam ediyor ve şu anda piyasada gecelik faizler koridorun üstü olan yüzde 53’te.  

Son faiz artırımındaki en önemli etkenler, yerel seçim öncesinde kurda yaşanan hareketlilik ve uluslararası kuruluşların faiz artırımına ilişkin görüşleriydi. 

Ancak yerel seçimin ardından kurdaki hareketlilik yerini sakinliğe bıraktı, net döviz rezervlerinde iyileşme başladı. 

Seçimin ardından para ve maliye politikasında sıkılaşmaya yönelik açıklamalar gelmeye devam etti. TCMB tarafından para politikasının enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda sıkılaştırılacağı ve likidite arttırıcı adım atılmayacağı yönündeki açıklamalar, mevduat faizlerini yukarı çekip enflasyonla mücadeleyi daha etkin kılar. Ayrıca maliye politikasında da kamu harcamalarında tasarruf ile sıkılaşmanın devam edeceğine ilişkin açıklamalar, -geçen yılın yaz dönemindeki gibi- vergi artışlarının enflasyonist etkisinin ortaya çıkmasını engeller. O nedenle bu söylemlere bakınca da TCMB bu ay faiz arttırmayabilir.  

Tabi söylem dışında gerçekler var. Örneğin kur artışı her zaman olduğu gibi enflasyonla mücadelenin önünü kesecek bir etken. TEPAV’ın hesaplamalarına göre 2024 yıl sonu tüketici enflasyonun yüzde 40’ın altına inmesi için aylık kur artışlarının yılın kalan döneminde yaklaşık yüzde 2 ve daha az olması gerekiyor. O nedenle TCMB kontrollü kur politikasına devam edecekse politika faizini arttırma ihtiyacı hissetmeyebilir. Ancak bu politikanın sürdürülemez olduğuna daha önce de şahit olduk.  

Ayrıca kur artışını engellemek için yabancı sermayeye ihtiyaç var. Seçim öncesi hisse senedi ve DİBS piyasasından yabancı sermaye çıkışı gerçekleşirken, seçim sonrası yabancı sermaye için ortam hazırlanmaya çalışılıyor. Bunun yolu da faiz arttırımından geçiyor. Hem de Ortadoğu gerilimi ve jeopolitik risklere rağmen.

Enflasyonla mücadelenin önünde başka bazı önemli engeller var: Bunlardan biri, TL mevduat faizlerinin yükselişine rağmen dolarizasyonda arzu edilen düşüşün gelmemesi. Sıkı parasal duruş halen hem döviz dönüşümlü KKM’de hem de DTH’daki azalışı beraberinde getirmekte kısmen etkisiz. 

Çoğu banka mevduat faizlerini özellikle yüksek meblağlar söz konusu olduğunda arttırıyor. Bu da daha düşük meblağlardaki gönüllü tasarrufların artmasını engellerken iç talepteki beklenen baskıyı geciktiriyor. 

Bir diğeri ve en önemlisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanamaması. TCMB’ye göre yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 36. Oysa geçen hafta açıklanan nisan ayı piyasa katılımcıları anketine göre yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 44,19. Bir önceki anket döneminde beklenti yüzde 44,16’ydı. Dolayısıyla TCMB mart ayı PPK toplantısında politika faizini 500 baz puan arttırmasına rağmen, katılıcıların beklentileri yüzde 36’lık yıl sonu TÜFE tahminine halen yakınlaşmamış. 

Yine aynı anket verilerine göre; 12 ay sonrası TÜFE beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 36,7 iken, nisan ayında yüzde 35,17’ye çok sınırlı gerilemiş durumda. 24 ay sonrası TÜFE beklentisi mart ayı anket döneminde yüzde 22,67 iken nisan ayında ise yüzde 22,05. 

Enflasyon beklentilerindeki bozulma, enflasyonun gelir dağılımında ortaya çıkardığı adaletsizlikleri daha önce de yazdım. Ama hafta sonundaki restoran boykotu enflasyonla başımızın ne kadar dertte olduğunun göstergelerinden biri. TCMB’nin enflasyonla mücadelede etkinliğini ortaya koyması beklenir ancak faiz kararı hizmet enflasyonuyla ilgili nasıl bir çözüm üretecek? Politika faizindeki artışın işletmelerin kredi ve finansman maliyetlerini yükselterek yeniden fiyat artışlarını besleme olasılığı yüksek. Bu durumu bertaraf edecek “yol”, maalesef emek maliyetini minimize etmekten, yani ücretlerin baskılanması, ardından işsizlik ve yoksulluktan geçecek gibi görünüyor.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

GÜNCEL

Lokanta ve kafelerde beklenen KDV artışı geldi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğe göre; Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Gelir İdaresi Başkanlığı, lokanta, kafe gibi yiyecek ve içecek satışı yapılan işletmelerde uygulanan KDV oranlarında düzenlemeye gitti.

Yapılacak değişikliğe göre; Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 26 Nisan 2014 Tarihli Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliği’nde yer alan, ‘yüzde 8’ ibareleri ‘yüzde 10’, ‘yüzde 18’ ibareleri ise ‘yüzde 20’ olarak düzenlenecek.

Düzenlemeyle birlikte kafe, lokanta, pastane gibi işletmeler kendilerinin hazırlayıp sundukları ve dışarıdan temin edilen ürünler için KDV oranı yüzde 10 olarak hesaplanacak. Aynı zamanda, internet üzerinden, telefonla ya da gel- al gibi yöntemlerle yapılan satışlarda da aynı KDV oranı uygulanacak.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.