Prof. Dr. Yılmaz : Faiz artışı ile Piyasa faizi dengelenmeli
Prof. Dr. YILMAZ : “Döviz kurundaki yükselişin enflasyonu tetiklemesinin kaynağında finansman sorunu var ve bu sorun tasarruf yetersizliğinden kaynaklanıyorsa, yapısal reformlara da zaman yoksa, para politikası gevşetilebilir.
İktisatçı- Maliyeci Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ‘ın kişisel sitesinde yayınladığı makale son günlerdeki “TCMB’nin faiz artışı ne olmalı” tartışmalara da katkı sağlar nitelikte. Prof. Dr. YILMAZ, yazısında TCMB verileri ışığında gelinen süreci özetlerken; Faiz – Kur – Enflasyon arasındaki ilişkiye de dikkat çekiyor.
Ekonomik istikrarsızlıklar, toplum refahını azaltıcı en önemli etkendir. Ekonomik istikrarsızlarla mücadelede Para ve Maliye politikası araçları kullanılır. Çoğu ülkenin çözüme kavuşturduğu enflasyon, bir ekonomik istikrarsızlık türüdür. Para politikası kurumu olan Merkez Bankalarının, TCMB’de olduğu gibi, temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır.
Merkez Bankaları, amaç bağımsızlığına ulaşmada araç bağımsızlığına sahip olacak şekilde piyasadaki likidite ihtiyacının karşılanması amacıyla bankaları fonlar ve faiz oranını şekillendirir. Bunun için Merkez Bankası’nın faiz politikasıyla ilgili çok önemli bir araç seti vardır. Başta politika faizi olmak üzere, gecelik işlemlerde uygulanan gecelik faiz ile Geç Likidite Penceresi (GLP) faizi gibi.
Grafik 1. TCMB Ortalama Fonlama Faizi – TCMB Toplam Fonlama Miktarı
Kaynak: TCMB, Elektronik Veri Dağıtım Sistemi.
Yukarıdaki grafikte para politikası enstrümanlarıyla yapılan fonlama miktarlarının toplamı, mavi taralı alanla gösteriliyor. Bu enstrüman setinin farklı vadelerde (gecelik, haftalık vb.) yapılan fonlamanın faizlerinin ağırlıklı ortalaması olan TCMB ortalama fonlama faizi, siyah çizgi ile gösteriliyor. 2019 Ağustos – 2020 Ağustos ayı arasındaki dönemde TCMB ortalama fonlama faizi düşüş seyri dikkat çekici. Nisan 2020’den itibaren faiz oranı düşerken fonlama miktarı yükseliyor. Bu durum Ağustos 2020 sonrası tersine dönüyor.
TCMB’nin faiz kararı ve piyasayı fonlama miktarının görünümünü, ayrıca enflasyon ve kur gibi makroekonomik göstergeler üzerinde ortaya çıkardığı etkileri hepimiz yakından izledik. Neler oldu?
2018 yılının ilk çeyreği sonrasında başlayan kurdaki yükseliş ve kur geçişkenliği nedeniyle artan enflasyon ortamında TCMB faiz oranlarını arttırmıştı. 2018 Ağustos – 2019 Ağustos boyunca TCMB’nin yüksek faiz politikası enflasyonu %25’lerden tek hanelere geriletmiş, $ kuru 7 TL’ye yaklaşmışken 6 TL’nin altına inmişti. Dolayısıyla yüksek faiz, enflasyonu ve kuru düşürmede etkili olmuştu.
Ardından Ağustos 2019’da değişen TCMB başkanlığı sonrası Ağustos 2020’ye dek faiz oranı kademeli olarak indirildi, bu ortamda yabancı yatırımcı için cazip olmaktan çıkan TL değer kaybetmeye başladı. Pandemi, yabancı sermaye çıkışı, Hazine ve özel sektörün döviz yükümlülüklerindeki artış, hem kuru hem de enflasyonu yukarı doğru hareketlendirdi. Dolayısıyla düşük faiz politikası, hem kur hem de enflasyon artışını frenlemedi.
Grafik 2. Dolar Kuru ve Enflasyon
Kaynak: TCMB, Elektronik Veri Dağıtım Sistemi.
Ekonomide 2020 yılı ikinci çeyrekte beklenenin üstünde bir küçülmeyi göze almamak için TCMB’nin faiz indirimiyle 2020 yaz döneminde şunları yaşadık;
Düşük faiz oranı artan kredi genişlemesine yol açtı. Artan talep fiyatlar genel düzeyini yükseltti,
Tasarruf-faiz oranı arasındaki ters orantılı ilişki nedeniyle değeri düşen TL’ye talep olmadı ve tasarruf oranı azaldı,
TL’nin değer kaybı yabancı yatırımcı tarafından olumsuz algılandı ve yabancı sermaye çıkışı finansman sorunu yaratarak döviz kurunu yükseltti,
Tüm kesimlerin yakından izlediği gibi 2020 yılının çok önemli bir bölümünde gelişmekte olan ülkelerin para birimleri $’a karşı değer kazanırken, TL değer kaybetti,
Yatırım-faiz oranı arasında doğru orantılı ilişki olmasına rağmen düşük faizli krediler, yatırımları finanse etmekten çok yurt içi tüketime, ucuz paranın bollaştığı bu ortamda döviz ve hisse senedi piyasasına rağbeti arttırdı,
Kurun yükselişi, değersiz TL’den kaçan meblağların dövize yönelmesine yol açtı ve kur daha da yükseldi,
Kurdaki artış, geçişkenlik etkisinden dolayı enflasyona sebep oldu.
Son olarak Ağustos 2020 ortasından itibaren TCMB ilave likidite olanaklarını kademeli olarak azaltmaya başladı. 13 Ağustos 2020 tarihinden itibaren TCMB ağırlıklı ortalama fonlama faizi kademeli olarak yükselerek TCMB gecelik borç verme faiz oranının üzerinde oluşmaya başladı. TL ve yabancı para zorunlu karşılık oranlarını arttı. Bu kararların etkisini izlemekteyken yeniden TCMB başkanı değişti.
Faiz-enflasyon ilişkisinde, enflasyona neden olan faktörlerin, enflasyonun talep ya da maliyet kaynaklı olarak adı konmadığında, Merkez Bankasının faiz indirimi/arttırımı, sorunu çözmek yerine karmaşıklaştırıyor.
Sonuç olarak; faiz düzeyinin enflasyonla sonuçlanması değil, enflasyonun varlığının faizi bir sonuç olarak karşımıza çıkarması üzerinde düşünmek ve buna göre önlemler almak gerekiyor.
Ayrıca döviz kurundaki yükselişin enflasyonu tetiklemesinin kaynağında finansman sorunu var ve bu sorun tasarruf yetersizliğinden kaynaklanıyorsa, yapısal reformlara da zaman yoksa, para politikası sıkılaştırılmalı mı? Evet… Politika faizi olan haftalık repo faizinin 500 bp arttırılması ve bunun şeffaf, istikrarlı bir şekilde yapılması…
O nedenle 19 Kasım’daki PPK kilit öneme sahip. Şimdiden beklentiler satın alınmaya başlandı. Aksi halde yabancı sermaye çıkışının hızlandığı dönemde sıkılaştırıcı yönde verilecek politika tepkisi, ekonomik faaliyet düzeyinde bozulmaya sebep olur ve TL’deki değer kaybına bağlı olarak hem enflasyon yükselir, hem talep zayıflar ve tüm bunlar da ekonomik büyümeye sekte vurur.
Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ, İktisatçı, Maliyeci 15.11.2020
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması gibi olağanüstü bir siyasi gelişme, Türkiye ekonomisi ve piyasaları üzerinde kısa ve orta vadede önemli etkiler yaratabilir. Bu tür bir gelişmenin piyasalara etkisi, hem iç siyasi tansiyon hem de dış yatırımcıların algısı açısından değerlendirilmelidir.
Olası etkileri şöyle özetleyebiliriz:
📉 1. Borsa İstanbul (BIST) Üzerindeki Etkiler
Negatif Etki Beklenir: Özellikle banka ve holding hisselerinde sert satışlar görülebilir.
Yatırımcı Güveni Sarsılabilir: Siyasi belirsizlik, yerli ve yabancı yatırımcının risk algısını yükseltir.
Yabancı Çıkışı Hızlanabilir: Zaten sınırlı olan yabancı yatırımcı oranı daha da azalabilir.
💵 2. Döviz Kurları (USD/TRY, EUR/TRY)
Kur Şokları Görülebilir: Politik risk primi artar, bu da dövize yönelimi artırır.
Merkez Bankası Baskı Altında Kalır: Döviz talebindeki ani artışa müdahale gerektirebilir.
📈 3. Faiz ve Tahvil Piyasaları
Faizler Yükselebilir: Risk algısı arttıkça TL cinsi varlıklardan çıkış olur, bu da faizlerde yükselişe yol açar.
Tahvil Satışları Artar: Devlet tahvillerine olan güven azalabilir.
🌍 4. CDS (Kredi Risk Primi) ve Dış Yatırımcı Algısı
CDS Yükselir: Türkiye’nin risk primi artar, bu da borçlanma maliyetlerini artırır.
Yatırım Notları ve Raporlar Değişebilir: Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları bu gelişmeyi raporlarında olumsuz değerlendirebilir.
🏦 5. Bankacılık ve Finans Sektörü
Kredilerde Yavaşlama: Artan belirsizlik nedeniyle kredi taleplerinde azalma görülebilir.
Bankaların Risk Algısı Artar: Özellikle yerli özel bankalar temkinli davranmaya başlar.
🔍 6. Orta Vadeli Etkiler
Ekonomik Reformlar Gölge Altında Kalır: Siyasi tartışmalar ekonomi gündeminin önüne geçer.
Seçim Güvenliği ve Demokratik Görünüm Tartışılır: Bu durum Türkiye’nin “yatırım yapılabilir ülke” imajını zedeler.
İmamoğlu gibi kamuoyunda güçlü desteği olan bir siyasi figürün tutuklanması, sadece ekonomik değil sosyal ve toplumsal tansiyonu da yükseltebilir. Bu da piyasaların kırılganlığını artırır.
BANKACILIK FİNANS SEKTÖRÜNÜ NASIL ETKİLER
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, bankacılık ve finans sektörü, siyasi belirsizlik nedeniyle doğrudan ve dolaylı birçok etkiye maruz kalabilir. Bu tür siyasi şoklar, özellikle sermaye hareketlerinin serbest olduğu, dışa açık ve kırılgan ekonomilerde bankacılık sektörü üzerinde hızlı ve ciddi baskılar yaratabilir.
Aşağıda, bu gelişmenin bankacılık ve finans sektörüne olası etkilerini başlıklar halinde detaylandırmak gerekirse:
🏦 1. Bankalara Güven ve Mevduat Davranışı
TL Mevduatlarda Çıkış Olabilir: Siyasi belirsizlik, vatandaşın dövize yönelmesine neden olabilir.
Kur Korumalı Mevduatlarda (KKM) Artış: Kur şoklarına karşı bireyler KKM’ye yönelebilir.
Bankaların Fonlama Maliyetleri Artar: CDS primindeki artışla yurt dışı borçlanmalar pahalı hale gelir.
Swap Kanalları Daralabilir: Merkez Bankası swap ihtiyacını artırabilir.
Yurt dışı borç çevirme oranlarında düşüş olabilir.
🔍 5. BDDK ve TCMB Üzerindeki Baskı
Yeni düzenleme ve müdahaleler gündeme gelebilir.
Piyasa istikrarı için geçici tedbirler alınabilir (örneğin likidite enjeksiyonu, döviz satışı).
Sermaye kontrolleri ya da TL likidite kısıtlamaları speküle edilebilir.
🌐 6. Yabancı Yatırımcı İlgisi
Bankacılık sektörü doğrudan yabancı yatırımcıların radarında olduğundan ilk çıkışlar burada yaşanır.
Sendikasyon kredilerine erişim zorlaşır.
Türkiye’nin “hukuk devleti” imajının zedelenmesi, uzun vadeli finansal istikrarı tehdit eder.
⚠️ 7. Reel Sektörün Bankalara Yansıması
Firmalar döviz kurlarındaki artış nedeniyle zor duruma düşerse, bankaların tahsilât riski yükselir.
Takipteki krediler oranı (NPL) artabilir.
Bankalar daha muhafazakâr davranarak kredi musluklarını kısabilir.
SONUÇ:
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması gibi siyasi bir kriz, bankacılık sektöründe güven, kredi akışı, yabancı ilgisi ve fonlama kaynakları üzerinde ciddi baskı yaratır. İlk şok dalgası özellikle borsa ve kur tarafında hissedilirken, orta vadede aktif kalitesi, kârlılık ve büyüme gibi temel göstergeleri de zayıflatır.
• Bankaların likiditesi azalır: Bankalar bu senetlere yatırım yaptığında, ellerindeki fazla nakdi TCMB’ye park etmiş olur. Bu da piyasadaki toplam likiditenin azalmasına neden olur.
• Mevduat faizleri yükselebilir: Bankalar, TCMB’nin çektiği likiditeyi yerine koymak için mevduat faizlerini artırabilir.
2. Faiz ve Kredi Piyasaları
• Kredi faizleri yükselebilir: Piyasadaki para azaldığı için bankalar kredi vermekte daha temkinli davranabilir ve kredi faizlerini artırabilir.
• Ters repo alternatifi olarak görülebilir: Bankalar için TCMB’nin sunduğu faiz oranı, ters repo piyasasında oluşan faizlerle rekabet edebilir ve piyasada faizlerin yönü üzerinde etkili olabilir.
3. Döviz Kuru Üzerindeki Etkiler
• TL güçlenebilir: Piyasadaki TL miktarı azaldığı için döviz talebi düşebilir ve TL’nin değer kazanmasına yol açabilir. Ancak bu etki, yabancı yatırımcı girişleri ve diğer makroekonomik faktörlere bağlı olarak değişebilir.
4. Borsa Üzerindeki Etkiler
• BIST’te satış baskısı olabilir: Eğer likidite azalır ve faizler yükselirse, yatırımcılar borsadan çıkarak daha güvenli ve getirisi yüksek enstrümanlara (örneğin TCMB’nin ihraç ettiği likidite senetlerine) yönelebilir.
5. Enflasyon Üzerindeki Etkiler
• Enflasyonist baskılar azalabilir: Parasal sıkılaştırma devam ettiği için talep tarafında bir daralma olabilir. Bu da enflasyonu düşürmeye yardımcı olabilir.
Genel Değerlendirecek olursak;
Bu adım, TCMB’nin sıkı para politikasına devam ettiğinin bir işareti. Eğer likidite etkili bir şekilde çekilirse:
✔ TL’nin değeri korunabilir veya güçlenebilir.
✔ Enflasyon baskısı azalabilir.
✔ Kredi faizleri yükselerek ekonomik aktivite bir miktar yavaşlayabilir.
Ancak, piyasaların tepkisi birçok faktöre bağlı olarak değişebilir. Özellikle yabancı yatırımcı ilgisi, küresel piyasalardaki gelişmeler ve TCMB’nin faiz politikası belirleyici olacaktır.
KUR RİSKİ ortadan kalktı mı yoksa kısa bir ara mı verdik ?
Bilindiği üzere döviz açığı, şirketlerin döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları ile döviz cinsinden veya dövize endeksli alacakları arasındaki farkı ifade eder. Haliyle döviz açığı taşımak demek de kur riski taşımak anlamına gelir.
Şirketlerin kullanmış olduğu toplam kredileri içindeki döviz cinsinden kredilerinin payına bakıldığında, Büyük şirketlerin toplam kredilerinin % 64’ünün, KOBİ’lerin ise % 18’inin döviz cinsinden olduğu görülüyor.
İhracatın yapabilmenin giderek zorlaştığı da göz önüne alındığında, gerek küresel siyasi ve ekonomik belirsizliklerin (ticaret savaşları, kotalar, ek vergiler, kur savaşları) ulusal ekonomilerde yaratacağı finansal risklerden, gerekse ülkemizin kendi dinamikleri çerçevesinde oluşabilecek finansal risklerden korunmak amacıyla, şirketlerin vadeli işlem yapma felsefesine dayanan türev ürün (forward, opsiyon, swap vb.) kullanımına daha da önem vermeleri faydalı olacaktır.
Bilindiği üzere döviz açığı, şirketlerin döviz cinsinden ve dövize endeksli borçları ile döviz cinsinden veya dövize endeksli alacakları arasındaki farkı ifade eder. Haliyle döviz açığı taşımak demek de kur riski taşımak anlamına gelir.
Şirketlerin kullanmış olduğu toplam kredileri içindeki döviz cinsinden kredilerinin payına bakıldığında, Büyük şirketlerin toplam kredilerinin % 64’ünün, KOBİ’lerin ise % 18’inin döviz cinsinden olduğu görülüyor.
İhracatın yapabilmenin giderek zorlaştığı da göz önüne alındığında, gerek küresel siyasi ve ekonomik belirsizliklerin (ticaret savaşları, kotalar, ek vergiler, kur savaşları) ulusal ekonomilerde yaratacağı finansal risklerden, gerekse ülkemizin kendi dinamikleri çerçevesinde oluşabilecek finansal risklerden korunmak amacıyla, şirketlerin vadeli işlem yapma felsefesine dayanan türev ürün (forward, opsiyon, swap vb.) kullanımına daha da önem vermeleri faydalı olacaktır.