Connect with us

EKONOMİ

Sonbahar zorlu geçecek

Ağustos-aralık döneminde Hazine, bankacılık ve banka dışı sektörün 22-23 milyar dolar seviyesinde dış borç itfası bulunuyor. Bankacılık sektöründe yenileme oranları %90’larda seyrederken tüm borcun yeniden çevrilmesi 5-6 milyar dolarlık ek maliyet yaratabilir. Ancak yenilenmemesi de döviz girişinde sıkıntıya neden olabilir.

Yayınlanma:

|

Türkiye’nin 5 yıllık iflas risk primi CDS’leri 880 puanlardan 730’lara gerilese de dolar/TL 17.95 lira üzerindeki seyrini koruyor. Döviz cinsi borçlanma maliyetleri ise geçen yıldan bu yana en iyi oranda ikiye katlamış durumda. Bu arada ise başta bankalar olmak üzere Hazine ve bankacılık dışı sektörün ağustos-aralık aylarını kapsayan dönemde itfa veya çevirmesi gereken 22-23 milyar dolarlık dış borç bulunuyor.

Dünya Gazetesin’nden Şebnem Turhan’ın haberine göre; Bankalardan Garanti birkaç ay önce Yapı Kredi ise geçen hafta yüksek maliyetler nedeniyle eurobond yenilemesi yapmayacağını duyurdu. Ancak bu 22-23 milyar doların yüzde 100 çevrilmesi bile 5-6 milyar dolarlık finansman açığı yaratıyor.

Bu kadar paranın dışarı ödenmesi gerekiyor. Ama bankalar gibi opsiyon kullanılmadığı ve daha az çevrildiği durumda ise içeriye getirilen dolar ve bankaların Merkez Bankası ile swap miktarı azalacak. Bu da Merkez Bankası’nın da etkilenmesi sonucunu doğuracak.

Maliyetler çok yükseldi

Bankacılık sektöründen edinilen bilgiye göre vadeye doğru kısa vadelerde dolar borçlanma maliyeti yüzde 9,5-10 seviyelerindeyken 7-8 senelik uzun vadelerde ise yüzde 10-13 arasında değişiyor. Son 12 aylık dönemde ise 50 milyar doları bulan bir dış finansman yükü var. Kaynakların verdiği bilgiye göre bankaların borç çevirme rasyosu yüzde 90’larda ve yatay seyrediyor.

Banka dışı sektörün yüzde 128’lerde ancak yüzde 150’lerden aşağıya gelmeye başladı. Ağustos 2020 pandemi döneminde yüzde 70’lerin altına gelmişti.

Önümüzdeki dönemde 22-23 milyar doların yüzde 100 çevrilmesinin bile yaklaşık 5-6 milyar dolarlık finansman açığı yarattığını bir bu kadar daha paranın dışarıya ödenmesi gerektiğini vurgulayan kaynaklar, Hazine’nin ise yaklaşık 3 milyar dolarlık eylülde bir itfası bulunduğunu dile getirdi. Kaynaklar, bunun yeni bir borçlanmadan mı yoksa başka kaynaklardan mı karşılanacağının ise belirsiz olduğunu kaydetti.

Geçen hafta ise Yapı Kredi Bankası’nın Aralık 2022’de vadesi dolacak 1 milyar dolarlık sermaye benzeri tahvilini yenilemeyebileceği, koşulların yeni ihraç için elverişli olmadığını haberi geldi. Bankaların bu yolu seçebileceğini belirten bankacılık kaynakları bu durumun ise içeriye yeni döviz girişini aksatma ihtimali taşıdığına işaret etti.

Yüzde 100 oranında yenilenme finansman ihtiyacı ortaya çıkarırken yenilenmeme de içeriye döviz girişini etkileyecek. Bankaların ve reel sektörün yüksek maliyetler nedeniyle itfa yolunu tercih edip borçları çevirmemesi durumunda Merkez Bankası ile bankacılık sektörü arasındaki swap işlemlerinin azalacağını dile getiren kaynaklar, dolar/TL’yi tutmanın daha da zorlaşabileceğini söyledi.

Öte yandan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın dünkü TL cinsinden 5 yıl (1.764 gün) vadeli sabit kuponlu tahvil ihalesinde net 8 milyar 160,9 milyon TL satış yaptı. İhale öncesi yapılan 9 milyar TL rekabetçi olmayan tekliflerle satışla birlikte toplam satış tutarı 17 milyar 160,9 milyon TL’ye ulaştı. 6 ayda bir yüzde 10,10 kupon ödemeli tahvilin bileşik faizi en düşük yüzde 16,70, ortalama yüzde 17,51, en yüksek yüzde 17,79 seviyesinde oluştu.

Kurumsal döviz talebini de etkiler

Tera Yatırım Baş Ekonomisti Enver Erkan da şunları söyledi: “TCMB’nin yayınladığı en güncel Mayıs 2022 kısa vadeli borç istatistiklerine baktığımızda, Türkiye’nin kamu + özel sektör olarak 182,3 milyar dolar kısa vadeli dış borcu bulunmaktadır. Bu rakamlar vadesine bir yıl ve daha kısa kalan dış borçları göstermektedir. Bunun borçlu bazında kırılımlarına bakıldığında, 118.3 milyar dolarlık kısım özel sektör üzerindedir. Bankaların 54.3 milyar dolar, reel sektörün 61.1 milyar dolar kısa vadeli dış borcu bulunmaktadır. Bu borçların vadesi Mayıs 2023’e kadar gelmiş olacak. Aslında kısa vade için en sıkıntı yaratan konu çevrilecek borçların karşılığına dair, döviz kurlarının ne olacağının belli olmaması.

Artı olarak, Türkiye’de kamu ve özel sektörün yeni borç alırken güncellenen risk maliyetlerine katlanması gerek. Türkiye’nin geçen yıl 300-400’lerde seyreden CDS’i şu anda 700-800’lerde seyrediyor. Yani ikiye katlanmış bir risk maliyeti var. Geçen yıl bu zamanlarda yüzde 5,09 olan 5 yıllık Eurobond faizimiz bugün yüzde 9,36 seviyesinde. Kısa vadelerde bu fark oransal olarak artıyor. 1 yıllık tenorda mesela dolar bazlı Eurobond faizinde 08.21 – 08.22 dönemleri arasında yüzde 1,75’ten yüzde 5,33’e bir değişim var. CDS’deki bu durum da mesela eylül-ekim sendikasyonlarında ve dış piyasadan edinilen finansmanda gerçek etkisini gösterir. Borç itfalarında döviz kurundaki değişim, sendikasyon ve dış borç yenilemelerinde CDS ve faiz devreye girerek borç çevirme maliyetini yükseltecektir. Borçların çevrilmesinin finansman açığı kurumsal döviz talebini de etkiler.”

Bu sefer stres daha fazla

Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu da borç ödeme takviminin finans piyasalarının her zaman yakından izlediği bir veri olduğuna dikkat çekti. Sonbahar aylarında böyle yeni bir döneme gidildiğini kaydeden Aslanoğlu, şunları söyledi: “Bu sefer stres daha fazla. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi borçlanma maliyetini etkileyen küresel faizler ve CDS’ler geçmişe göre çok yüksek. Uzun süredir küresel faizler çok düşük olduğu için borçlanma maliyetimizi sadece CDS artışları etkiliyordu. Şimdi hem CDS’ler daha yüksek hem de faizler. Ülkemizin döviz cinsinden borçlanma maliyetleri tarihi yüksek seviyelere ulaştı. Üstelik küresel ekonomi resesyona gidiyor. Bu çerçevede dış borçları çevirme maliyeti yanında bunun kullandırılması sonucu kredi riskleri de artmaya başlıyor. Bu nedenle borçları çevirmeden kapatmak önemli bir alternatif olmaya başladı. Bu yola gidecek kurumların olduğunu görüyoruz. Borcu çevirmek hem içeride kredi maliyetlerini hem de gelecekte ödeme yükünü arttıracak. Her iki durumda döviz kurlarında stres yaratıyor. Dış kaynak ihtiyacı olan bir ekonomi olarak zor bir tablo çıkıyor. Dışarıdaki faizler ve resesyon için yapabileceğimiz birşey yok. Fakat CDS’simizin yüksekliği bizden kaynaklanıyor ve en önemli nedenlerinden birisi uyguladığımız para politikası ve yaşadığımız enflasyon. Para politikamızın yönünü tekrar tekrar düşünmekte fayda var.”

Bankalar yenilememe yöntemini seçebilir

TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Atılım Murat eylül-aralık döneminde tüm kesimlerin yüklü dış borç yenilemesi olduğunu hatırlatarak şöyle konuştu: “Dolar maliyeti ise oldukça yüksek ve bu reel kesimin bankaların itfa yapmasına borçları yeniden çevirmemesine yol açabilir. Bankaların da kredi mevduat oranları yüzde 100’ün altında bulunuyor. Bankaların bu nedenle döviz kredisi verme ihtiyacı yok. Döviz kredisi vermeyeceklerse de sendikasyon yenilemeye ihtiyaçları olmayacak. 22-23 milyar dolar ciddi bir rakam ve önümüzdeki 12 ay içinse 50 milyar doları bulan bir dış finansman yükü ortaya çıkabilir. Merkez Bankası rezervleri ise bu konuda yetersiz kalıyor. Önümüzde muazzam bir dış borç yenilemesi var. Şu an piyasada içeriye para girişi konusunda spekülasyonlar dolanıyor. Ancak söylenilen miktarlarda giriş olmazsa kur üzerinde baskı artabilir. Türkiye’nin iki büyük bankası da riskleri gördükleri için borçlarını yenilemiyorlar ve eylül aralık döneminde risk priminin daha da artacağını düşünüyorlar. Bunun yanı sıra eylül-aralıkta enerji maliyetlerinin inanılmaz olacağını düşünüyorum. Ciddi ekstra bir finansman yükü baskısı olacak.”

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Finansal Çöküşe Giden Yol: Bu 5 Riski Tanıyor musunuz?

Riskleri yok etmek mümkün değildir ama yönetilebilir.
Her kurumun bir risk yönetimi politikası olmalıdır.
Riskler arasında etkileşim olabilir: Örn. likidite krizi sistemik krize dönüşebilir.
Finansal tablolarla ve rasyolarla bu riskler düzenli izlenmelidir.

Yayınlanma:

|

Finans dünyası büyük kazançlar kadar büyük tehlikeleri de içinde barındırır. Bu tehlikeler çoğu zaman görünmezdir ve çoğu yatırımcı, girişimci ya da yönetici fark ettiğinde çok geç olabilir. Oysa bu riskleri önceden tanımak, finansal krizlerden korunmak için en büyük silahtır.

İşte bilmeniz gereken 5 temel finansal risk türü:

1. Kredi Riski: Güvendiğiniz Dağlara Kar Yağabilir

Bir kişi, kurum ya da devlet, size olan borcunu geri ödemezse ne olur? İşte bu durum kredi riskidir.
Bankaların kredi verirken uyguladığı uzun analizler, tahvil alan yatırımcıların yaptığı araştırmalar hep bu riski azaltmak içindir.

📌 Örnek: Bir şirketin vadeli satış yaptığı müşteri iflas ederse, o satış doğrudan zarara dönüşür.

2. Piyasa Riski: Dalgalı Denizde Sabit Duramazsınız

Döviz kurları, faiz oranları, hisse senedi fiyatları ve emtia değerleri sürekli değişir. Bu değişimler, yatırımcılar için kazanç fırsatı olduğu kadar büyük kayıplar da yaratabilir.
İşte bu dalgalanmalardan kaynaklanan zarar riski, piyasa riski olarak adlandırılır.

📌 Örnek: Dolar borcu olan bir şirket, kurun hızla artmasıyla maliyetlerini karşılayamaz hale gelir.

3. Likidite Riski: Elinizde Varlık Var Ama Nakit Yok

Bazı varlıklar vardır ki elinizde olsa bile, anında satılamaz. Satılsa da ciddi değer kaybı yaşanabilir.
Bu durumda karşımıza çıkan risk “likidite riski”dir.
Likidite, bir varlığın ya da şirketin nakde kolay çevrilebilmesiyle ilgilidir.

📌 Örnek: Elinizde milyonluk bir gayrimenkul vardır ama kısa vadede borç ödemeniz gerekiyordur. Satmaya kalktığınızda alıcı bulamazsanız, likidite sorunu yaşarsınız.

4. Sistemik Risk: Zincirleme Çöküş Riski

Finansal sistem iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. Bir kurumun batması, diğerlerini de sürükleyebilir. Bu yayılma etkisi sistemik risk olarak adlandırılır.

📌 Örnek: 2008’de ABD’deki Lehman Brothers’ın iflası, tüm dünyadaki bankacılık sistemini etkiledi ve küresel krizi tetikledi.

5. Temerrüt Riski: Gecikme, Belki de Hiç Ödeme Yok

Kredi riskiyle yakın olan bu kavram, özellikle sabit vadeli ödemelerde ortaya çıkar. Bir borcun vadesinde ödenmemesi ya da hiç ödenmeyeceği endişesi temerrüt riskidir.

📌 Örnek: Bir devlet, ekonomik kriz nedeniyle dış borç faizini ödeyemeyeceğini ilan ederse, yatırımcılar için bu ciddi bir temerrüt riskidir.

Risk Kaçınılmaz Ama Yönetilebilir

Risk olmadan kazanç olmaz. Ancak riskleri tanımadan yapılan her yatırım bir kumardır.
Kurumsal finans, bireysel yatırım ve şirket yönetimi gibi tüm alanlarda, bu 5 riski yönetebilmek hayati önem taşır.

Unutmayın:
🔹 Her risk ölçülebilir.
🔹 Her risk kontrol altına alınabilir.
🔹 Riskin farkında olan, kayıplarını azaltır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.