Connect with us

EKONOMİ

Tüketim toplumu Doomspender Sendromuna mı dönüştü?

Yayınlanma:

|

Doomspender terimi, genellikle ekonomi veya kişisel finans bağlamında kullanılan bir ifadedir ve aşırı harcama yapan, kaynaklarını hızla tüketen bir kişiyi tanımlamak için kullanılır. Bu tür kişiler, genellikle mevcut mali durumları hakkında endişe duymadan veya gelecekteki sonuçları düşünmeden, elde ettikleri parayı hızla harcarlar.

Doomspender davranışı, özellikle uzun vadeli finansal planlama yapmadan lüks harcamalara yönelme, tasarruf yapmama veya gelirinden daha fazla harcama yapma eğiliminde olan bireyler için kullanılır. Bu tür bir harcama davranışı, bireyi finansal sıkıntıya sokabilir ve borç sorunlarına neden olabilir.

Eğer “Doomspender” terimi başka bir özel veya teknik anlamda kullanılıyorsa, bu bağlamı belirtirseniz daha fazla bilgi verebilirim.

DOOMSPENDER HANGİ EKONOMİDE YAŞANIR?

Ekonomide “doomspender” davranışı genellikle belirli ekonomik ve sosyal koşullar altında daha yaygın hale gelir. İşte “doomspender” davranışının yaygın olduğu bazı ortamlar ve ekonomik durumlar:

1. Düşük Faiz Oranları ve Kolay Kredi Erişimi

Düşük faiz oranları ve bankaların kredilere kolay erişim sağlaması, bireylerin borçlanmasını teşvik edebilir. Bu durum, özellikle kredi kartları ve tüketici kredileriyle desteklenen harcama alışkanlıklarını artırabilir. Böyle bir ortamda, insanlar borçlanmayı daha az riskli görerek aşırı harcama yapma eğilimine girebilirler.

2. Bolluk ve Tüketim Kültürü

Refah düzeyinin yüksek olduğu ve tüketimin teşvik edildiği toplumlarda, bireyler lüks harcamalara daha fazla yönelebilir. Bu tür bir ortamda, statü ve prestij göstergesi olarak tüketim önemli hale gelebilir ve insanlar daha fazla harcama yapma baskısı altında hissedebilirler. Reklamlar ve sosyal medya, bu tüketim kültürünü daha da teşvik edebilir.

3. Ekonomik Büyüme Dönemleri

Ekonominin büyüdüğü, işsizliğin düşük olduğu ve gelir seviyelerinin arttığı dönemlerde, insanlar genellikle gelecek hakkında daha iyimser olurlar ve harcamalarını artırabilirler. Bu iyimserlik, birikim yapma ihtiyacını azaltabilir ve daha fazla tüketim harcaması yapılmasına neden olabilir.

4. Belirsizlik veya Ekonomik Kriz Sonrası Dönemler

Ekonomik krizlerden sonra ya da belirsizlik dönemlerinde bazı bireyler, “şimdi harca, sonra düşün” yaklaşımı benimseyebilir. Geleceğin belirsiz olduğu veya ekonomik krizin etkilerinin hissedildiği dönemlerde, bazı insanlar elde ettikleri parayı hemen harcamayı ve “anı yaşamayı” tercih edebilirler, bu da doomspender davranışını teşvik eder.

5. Enflasyon ve Değer Kaybı Korkusu

Enflasyonun yüksek olduğu ortamlarda, bireyler paralarının değer kaybedeceğinden endişe duyarak hızlı harcama yapma eğiliminde olabilirler. “Paranın değeri düşmeden kullan” düşüncesi, gelecekteki fiyat artışları veya satın alma gücündeki kayıplar korkusuyla birlikte harcamaları artırabilir.

6. Güvensizlik ve Finansal Okuryazarlık Eksikliği

Finansal planlama yapmayan, uzun vadeli birikimler için motive olmayan veya paranın nasıl yönetileceğini bilmeyen bireylerde doomspender davranışı daha yaygın olabilir. Bu bireyler, finansal okuryazarlık eksikliği nedeniyle gelirlerini etkin bir şekilde yönetmekte zorlanabilirler.

7. Gelir ve Servet Dağılımında Eşitsizlik

Gelir ve servet eşitsizliğinin yüksek olduğu toplumlarda, düşük gelir gruplarındaki bireyler, daha zengin sınıfların yaşam standartlarına ulaşma arzusu ile borçlanabilir ve gereksiz harcamalara yönelebilirler. Bu durum, sosyal baskılar ve statü yarışının olduğu ortamlarda doomspender davranışını teşvik edebilir.

Bu ortamlar, bireylerin aşırı tüketim yapma eğilimini artırarak “doomspender” davranışının yaygınlaşmasına neden olabilir. Sonuç olarak, ekonomik koşullar, kültürel etkiler ve bireysel finansal farkındalık düzeyi, doomspender davranışını belirleyen ana faktörler arasındadır.

DOOMSPENDER SENDROMU NEDİR?

Doomspender sendromu, kişinin elde ettiği gelir veya kaynakları hızla harcama eğilimi göstermesi ve uzun vadeli finansal planlama yapmadan aşırı tüketim alışkanlıkları sergilemesi durumunu tanımlar. Bu sendrom, kişinin mali kaynaklarını gelecekteki ihtiyaçlar veya acil durumlar için biriktirmek yerine, anlık zevk ve tüketim için harcamaya odaklandığı bir davranış modelidir.

Doomspender Sendromunun Özellikleri

  1. Plansız Harcama: Doomspender sendromu olan kişiler genellikle bütçe yapmaz veya harcamalarını kontrol etmezler. Gelirleri ne olursa olsun, ellerine geçen parayı hemen harcama eğilimindedirler.
  2. Borçlanma Eğilimi: Bu sendroma sahip kişiler, mevcut gelirleri tükendiğinde, harcamalarını finanse etmek için kredi kartı borcu, tüketici kredileri veya diğer borçlanma araçlarını kullanabilirler.
  3. Tasarruf Yapamama: Doomspender sendromuna sahip bireyler, gelirleri ne kadar yüksek olursa olsun, birikim yapma eğiliminde değildirler. Genellikle uzun vadeli mali hedefleri olmayan veya gelecekteki mali ihtiyaçlara hazırlık yapmayan bir tutum içindedirler.
  4. Ani Harcama Kararları: Bu sendroma sahip kişiler, ani ve düşünülmeden yapılan harcama kararları ile tanınır. Genellikle ihtiyaçtan ziyade isteklerine odaklanırlar ve dürtüsel harcamalar yaparlar.

Doomspender Sendromunun Nedenleri

  • Duygusal Doyum Arayışı: Kişiler, duygusal bir boşluğu doldurmak veya stresle başa çıkmak için alışveriş yapabilirler. Harcama, anlık bir mutluluk ve tatmin hissi yaratabilir.
  • Finansal Okuryazarlık Eksikliği: Mali kaynakların nasıl yönetileceği hakkında yeterli bilgiye sahip olmamak, kişilerin plansız ve aşırı harcama yapmalarına neden olabilir.
  • Toplumsal Baskı ve Statü Yarışı: Sosyal medya, reklamlar ve çevresel etkiler, kişilerin tüketim odaklı bir yaşam tarzını benimsemelerine neden olabilir. Bu da statü göstergesi olarak aşırı harcama yapma isteğini tetikleyebilir.
  • Gelecekle İlgili Endişesizlik veya Umursamazlık: Geleceği planlamak yerine “anı yaşa” felsefesini benimsemek, tasarruf yapma veya yatırımlara yönelme eğilimini azaltabilir.

Doomspender Sendromunun Sonuçları

  • Finansal Sıkıntı: Kişiler, sürekli borçlanarak harcama yaptıkları için, uzun vadede finansal sıkıntılar yaşayabilirler. Ödenmeyen borçlar ve birikim eksikliği, mali sorunlara neden olabilir.
  • Düşük Mali Güvenlik: Beklenmedik harcamalar veya acil durumlar karşısında yeterli birikim olmaması, mali güvenliği tehlikeye atabilir.
  • Duygusal ve Psikolojik Stres: Aşırı borçlanma ve mali sorunlar, kişilerin duygusal ve psikolojik olarak baskı hissetmelerine neden olabilir.

Doomspender Sendromunun Üstesinden Gelmek İçin Öneriler

  1. Bütçe Yapmak: Gelir ve giderlerin takip edilmesi, harcamaların kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir. Bütçe yapmak, hangi harcamaların gereksiz olduğunu belirlemek için faydalıdır.
  2. Finansal Hedefler Belirlemek: Kısa, orta ve uzun vadeli finansal hedefler koymak, birikim yapma motivasyonunu artırabilir. Örneğin, tatil, ev, eğitim veya emeklilik gibi hedefler belirlenebilir.
  3. Finansal Okuryazarlık Eğitimi: Paranın nasıl yönetileceği hakkında bilgi sahibi olmak, daha bilinçli harcama kararları almayı teşvik edebilir. Bu, tasarruf yapmayı ve borçlanma tuzağından kaçınmayı kolaylaştırır.
  4. Dürtüsel Harcamaları Azaltmak: Harcamalar yapmadan önce düşünmek ve acele etmemek, dürtüsel harcamaların önüne geçebilir. Harcama kararlarını gözden geçirmek için bir bekleme süresi (örneğin, 24 saat) belirlemek etkili olabilir.
  5. Borçları Azaltmak ve Ödeme Planı Yapmak: Mevcut borçları yapılandırmak ve bir ödeme planı oluşturmak, mali durumun düzelmesine yardımcı olabilir.

Doomspender sendromu, bireylerin mali sağlığını ve gelecekteki mali güvenliğini olumsuz etkileyebilecek bir davranış modelidir. Ancak, farkındalık ve doğru mali yönetim stratejileri ile bu davranışın üstesinden gelmek mümkündür.

DOOMSPENDER DAVRANIŞ EKONOMİYİ NASIL ETKİLER?

Doomspender davranışının ekonomiye bazı olumlu ve olumsuz katkıları olabilir. Bu tür aşırı harcama yapan bireylerin faaliyetlerinin ekonomiye etkisi karmaşıktır ve farklı açılardan değerlendirilebilir.

Olumlu Katkılar

  1. Tüketim Harcamalarının Artması
    • Doomspender’lar, aşırı tüketim eğilimleri nedeniyle daha fazla harcama yaparlar ve bu, ekonomiye canlılık kazandırabilir. Tüketim, bir ekonomide büyümenin ana itici güçlerinden biridir, çünkü işletmeler daha fazla satış yapar, stoklar tükenir ve üretim artar.
    • Tüketim harcamalarındaki artış, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir, çünkü tüketim, GSYİH’nın en büyük bileşenlerinden biridir. Harcamaların artması, ekonomik büyümeyi hızlandırabilir.
  2. İstihdamın Artması
    • Doomspender davranışı, özellikle perakende, hizmet ve eğlence sektörlerinde talebi artırabilir. Bu sektörler, tüketicilerin harcamalarına dayalı olduğu için, talepteki artış yeni iş imkanları yaratabilir ve istihdamı destekleyebilir.
    • Daha fazla talep, işletmelerin daha fazla işçi almasına neden olabilir ve bu da işsizlik oranlarını düşürebilir.
  3. Gelir Döngüsünü Hızlandırma
    • Doomspender’ların harcama eğilimleri, paranın ekonomide daha hızlı dolaşmasına neden olur. Bu durum, para döngüsünü hızlandırır ve şirketlerin daha fazla gelir elde etmesine katkıda bulunur.
    • Ekonomik hareketliliğin artması, yatırımların teşvik edilmesine yardımcı olabilir, çünkü işletmeler artan talebi karşılamak için yatırımlara yönelebilir.

Olumsuz Katkılar

  1. Sürdürülebilir Olmayan Büyüme
    • Doomspender’ların aşırı harcama alışkanlıkları, sürdürülebilir olmayan bir ekonomik büyümeye yol açabilir. Harcamalar borçlanma ile finanse ediliyorsa, bu durum uzun vadede bireyler için finansal sorunlara neden olabilir.
    • Ekonomik büyüme, bireylerin aşırı borçlanmasına dayanıyorsa, ekonomik kriz veya durgunluk durumlarında harcamalar aniden durabilir ve ekonomide ciddi bir daralma yaşanabilir.
  2. Borç Yükünün Artması
    • Doomspender davranışı, bireylerin ve hanehalklarının daha fazla borçlanmasına neden olabilir. Bu durum, kredi kartı borçları, tüketici kredileri ve ipotekler gibi finansal yükümlülüklerin artmasına yol açabilir.
    • Borç seviyelerindeki artış, finansal kriz riskini artırabilir ve tüketicilerin ödeme güçlükleri yaşaması durumunda banka iflasları gibi sistemik riskleri tetikleyebilir.
  3. Enflasyonist Baskılar
    • Doomspender’ların harcamaları, ekonomide talebin arzdan daha hızlı artmasına neden olabilir ve bu durum enflasyonist baskılara yol açabilir. Yani, fiyatlar genel düzeyinde bir artış yaşanabilir.
    • Yüksek enflasyon, özellikle düşük gelirli bireyler üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir ve yaşam maliyetlerinin artmasına neden olabilir.
  4. Tasarruf ve Yatırım Eksikliği
    • Doomspender davranışı, tasarruf oranlarını düşürebilir ve bireylerin birikim yapmasını zorlaştırabilir. Yeterli tasarruf olmaması, bireylerin ekonomik dalgalanmalara karşı savunmasız kalmasına yol açar.
    • Düşük tasarruf oranları, ekonominin uzun vadeli yatırımlara yönelik kaynak eksikliği yaşamasına neden olabilir, bu da gelecekteki büyüme potansiyelini sınırlayabilir.

Sonuç

Doomspender’ların ekonomiye olan katkısı kısa vadede olumlu, uzun vadede ise sorunlu olabilir. Tüketim artışı, ekonomik büyümeyi desteklerken, aşırı borçlanma ve düşük tasarruf oranları ekonomik istikrarı tehlikeye atabilir. Bu yüzden, sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için dengeli bir tüketim ve tasarruf düzeyinin sağlanması önemlidir. Ekonomik politikalar, bireylerin aşırı borçlanma ve harcama yapmalarını önlemek için düzenleyici tedbirler ve finansal okuryazarlık programları ile desteklenmelidir.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Finansal Çöküşe Giden Yol: Bu 5 Riski Tanıyor musunuz?

Riskleri yok etmek mümkün değildir ama yönetilebilir.
Her kurumun bir risk yönetimi politikası olmalıdır.
Riskler arasında etkileşim olabilir: Örn. likidite krizi sistemik krize dönüşebilir.
Finansal tablolarla ve rasyolarla bu riskler düzenli izlenmelidir.

Yayınlanma:

|

Finans dünyası büyük kazançlar kadar büyük tehlikeleri de içinde barındırır. Bu tehlikeler çoğu zaman görünmezdir ve çoğu yatırımcı, girişimci ya da yönetici fark ettiğinde çok geç olabilir. Oysa bu riskleri önceden tanımak, finansal krizlerden korunmak için en büyük silahtır.

İşte bilmeniz gereken 5 temel finansal risk türü:

1. Kredi Riski: Güvendiğiniz Dağlara Kar Yağabilir

Bir kişi, kurum ya da devlet, size olan borcunu geri ödemezse ne olur? İşte bu durum kredi riskidir.
Bankaların kredi verirken uyguladığı uzun analizler, tahvil alan yatırımcıların yaptığı araştırmalar hep bu riski azaltmak içindir.

📌 Örnek: Bir şirketin vadeli satış yaptığı müşteri iflas ederse, o satış doğrudan zarara dönüşür.

2. Piyasa Riski: Dalgalı Denizde Sabit Duramazsınız

Döviz kurları, faiz oranları, hisse senedi fiyatları ve emtia değerleri sürekli değişir. Bu değişimler, yatırımcılar için kazanç fırsatı olduğu kadar büyük kayıplar da yaratabilir.
İşte bu dalgalanmalardan kaynaklanan zarar riski, piyasa riski olarak adlandırılır.

📌 Örnek: Dolar borcu olan bir şirket, kurun hızla artmasıyla maliyetlerini karşılayamaz hale gelir.

3. Likidite Riski: Elinizde Varlık Var Ama Nakit Yok

Bazı varlıklar vardır ki elinizde olsa bile, anında satılamaz. Satılsa da ciddi değer kaybı yaşanabilir.
Bu durumda karşımıza çıkan risk “likidite riski”dir.
Likidite, bir varlığın ya da şirketin nakde kolay çevrilebilmesiyle ilgilidir.

📌 Örnek: Elinizde milyonluk bir gayrimenkul vardır ama kısa vadede borç ödemeniz gerekiyordur. Satmaya kalktığınızda alıcı bulamazsanız, likidite sorunu yaşarsınız.

4. Sistemik Risk: Zincirleme Çöküş Riski

Finansal sistem iç içe geçmiş bir yapıya sahiptir. Bir kurumun batması, diğerlerini de sürükleyebilir. Bu yayılma etkisi sistemik risk olarak adlandırılır.

📌 Örnek: 2008’de ABD’deki Lehman Brothers’ın iflası, tüm dünyadaki bankacılık sistemini etkiledi ve küresel krizi tetikledi.

5. Temerrüt Riski: Gecikme, Belki de Hiç Ödeme Yok

Kredi riskiyle yakın olan bu kavram, özellikle sabit vadeli ödemelerde ortaya çıkar. Bir borcun vadesinde ödenmemesi ya da hiç ödenmeyeceği endişesi temerrüt riskidir.

📌 Örnek: Bir devlet, ekonomik kriz nedeniyle dış borç faizini ödeyemeyeceğini ilan ederse, yatırımcılar için bu ciddi bir temerrüt riskidir.

Risk Kaçınılmaz Ama Yönetilebilir

Risk olmadan kazanç olmaz. Ancak riskleri tanımadan yapılan her yatırım bir kumardır.
Kurumsal finans, bireysel yatırım ve şirket yönetimi gibi tüm alanlarda, bu 5 riski yönetebilmek hayati önem taşır.

Unutmayın:
🔹 Her risk ölçülebilir.
🔹 Her risk kontrol altına alınabilir.
🔹 Riskin farkında olan, kayıplarını azaltır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.