Connect with us

EKONOMİ

Esnafı Temerrüt Faizi Batırıyor

15-20’den kullanmış bir krediye yüzde 50-60 temerrüt faizi hangi vicdana, mantığa, etik kurala sığar. Bankalar, düşene bir tekme daha vuruyor. Varlık Şirketlerine Kredinin yüzde 5 değerine çok kolay satabiliyorlar ama.

Yayınlanma:

|

Banka Takip dosyalarında süreçler kısalabilir
Türkiye genelinde, İcra dosyaları 21 milyon adeti geçti. Bankaların takipteki kredileri 15 Kasım 2019 itibarıyla % 5,45’i bulmuş durumda ve toplam Takip tutarı 140,6 milyar TL’ye ulaştı. Dolar karşılığı 24,5 milyar USD düzeyinde. Bunun 20,6 milyar TL’lık kısmı Bireysel Krediler ve Bireysel Kredi Kartları. Zaman zaman bu dataları paylaşıyoruz, Bankaların, TBB’nin, BDDK’nın Kamuya açık bilgileri bunlar gizli değil. Bunlara Bankaların sadece 2019 yılı içinde Varlık Şirketlerine sattığı 6 milyar TL’ye yakın batık krediler dahil değil.
Batık Kredilerin Varlık Şirketlerine veya Fona devri çözüm mü?
Takipteki Kredilerin buralara ulaşması hali ile Mahkemelerin de iş yükünü ciddi artırıyor. Bankalar kendi İş Süreçlerini hızlandırdı ama dosyalar Takibe atılıp Mahkeme sürecine geçince işler o kadar da umdukları gibi hızlı yürümüyor maalesef. O nedenle yıllarca uğraşıp üzerine karşılık ayırmaktansa özellikle teminatsız olan Bireysel Kredi dosyaları başta olmak üzere Varlık Şirketlerine Problemli kredilerin ortalama % 5 değerine devir yapılıyor. Varlık Şirketlerine dosyanın devir edilmesi  veya Büyük Şirketlerin batıklarını Fonda toplamak, Mahkemelerin iş yükünü azaltmıyor maalesef. Davalar aynen devam ediyor.
Mahkemelerdeki İş süreçlerini kısaltmak için “Bankacı Bilirkişi” olarak kendi gözlem, deneyimlerimi ve önerilerimi paylaşmak isterim :
İcra Dosyaları çok eksik

İstisnasız Bankaların takip kararı verip İcra takibi başlattıkları hemen hemen tüm dosyalar  sanki  Mahkemeler evrak tamamlama memurluğuymuş gibi eksik evrak dolu.  Oysa davayı açıyorsan “alacaklı olduğunu kanıtlayacak” tüm evrakları koymaz zorundasın. Çoğu İcra Dosyalarında sadece ihbarname ve Dava Ödeme Emri başvurusu var. “Nasılsa karşı taraf itiraz edecek İcra Müdürlükleri İcra talebini durdurup yargılama süreci Tüketici, Ticari ya da Asliye Hukuk Mahkemelerine gidecek” diye bir önyargı oturmuş durumda Türkiye’de. İcra Müdürlükleri de bu borç neye göre, hangi koşullarda verilmiş icra talebi doğru mu diye sorgulamıyor ve direkt İcra işlemlerini başlatıyor ta ki borçlu gözüken taraf itiraz edene kadar. İtiraz ettiğinde İcra otomatik duruyor nasılsa. Borçlunun, “borcum yok ya da borç hesaplamaya itiraz ediyorum” diye adi bir dilekçe beyanı vermesi İcrayı durdurmak için yeterli.
İcra Dosyaları eksik de Dava dosyaları çok mu tam
İcra Dosyalarına itiraz ile asıl dava sürecine borç kanıtlama sürecine geçiliyor. Burada kısmen evraklar tam olmasına rağmen ciddi eksiklikler var. En önemli eksiklikler.
Özellikle Ticari Kredilerde, Genel Kredi Sözleşmesi ( GKS / GKT ) gibi evraklar ya yok ya da sadece son imzalı sayfalar var. Bunu böyle koyan Banka avukatlarında demek ki  sözleşmenin maddelerinin hiç önemi yok. Oysa her banka da ciddi farklıklar olduğu gibi aynı bankanın farklı zamanlarda alınmış sözleşmeler bile farklı çoğu zaman.
Ödeme Planı ve Kredileri detaylı gösteren evraklar yok ( Kredi ana para, ödeme planı, kredi kullanım faiz oranı, kredi gecikme / temerrüt faiz oranı .. vs ). Mahkeme o borcu nasıl kontrol edecek o evraklar olmadan, borç miktarını ve faiz oranlarını nasıl belirleyecek davacının hiç düşündüğü yok. O davalar ilk dosya ile devam etse ömür boyu sürer kimse içinden çıkamaz.
Tabi dosyada ihtarname başvuru süreçlerini gösteren ne zaman tebliğ edildiği ile ilgili evrak da eksik çoğu dosyada. Karar verici Mahkeme üyeleri işin içinden çıkmaları çok zor. Hali ile iş Bilirkişilere geliyor.
Bilirkişiler süreci hızlandıracak ama dosyayı evrakları tam olsa
Mahkeme üyeleri tabi işin içinden çıkması mümkün değil. Bir defa yeni yeni krediler çıkıyor. Bankacılar bile o kredi koşullarını takip edemezken Mahkeme üyeleri nasıl takip etsin. KGF Kredileri, KOSGEB Kredileri, İvme Kredileri, Teşvikli Krediler, EXİMBANK Kredileri derken say da say. Örnek mi verelim; Banka KGF Kredisi vermiş firma ödememiş takip sonrası KGF  kefil olduğu için borcu kapanmış, Davalı Firma vekili Borçlu müşteri mahkemeye dilekçe veriyor “Bankaya borcum kalmadı ki dava kapansın bankanın menfaati kalmadı” diye. Kendine göre haklı. Oysa bilmiyor ki , KGF Protokolünde Borcu KGF Kapasa bile Kredi takip işlemlerini krediyi Borçlu ödeyene kadar dava sürecini Banka takip edecek” diye madde var. KGF’nın binlerce dava dosyasını takip edecek altyapısı yok ki, haklı olarak o görevi Bankalara vermiş. Batık kredilerini KGF’ye çakan bankaların çoğu bile bu durumdan haberi yoktu herhalde. Türkiye’de bazı işler başa gelince anlaşılır.  Tabi kimse imzaladığı sözleşmeyi okumadığı için düz mantık ile hareket ediyor sonra da komik duruma düşüyorlar. Bireysel Kredilerde bile onlarca çeşit var. Evraklar bir şekilde tamamlanıyor. En önemli evraklar tabi ki takibe konu olan kredilerin kullanım koşulları ile ilgili. Bilirkişi sadece takip sonrası (Kredinin Kat sonrası ) değil, Bankanın doğru faiz hesaplama yapıp yapmadığını da kontrol ediyor. Durum bu iken “kredi ile ilgili evrak olmadan” nasıl kontrol yapacak. Demek ki neymiş Bankalar / Banka vekilleri avukatlar bir defa dava dosyası evraklarını tam ve eksiksiz vermeleri gerekiyormuş. Tabi başta banka ile Banka Avukatlık bürosu arasında ciddi bir kopukluk var. Ya Banka evrakları eksik iletiyor ya da Avukatlık büroları iş yoğunluğundan evrakları  eksik dosyaya ekliyor. Yoksa Kredi Sözleşmelerin tamamını koymak yerine sadece son sayfayı koymalarını nasıl açıklayacağız. Evraklar tam olur ise en az 6 ay önce biter dava. Yoksa evrak tamamlamak için uğraşıp durursunuz. Mevcut durumda her kredinin ayrı bir hikayesi var.
Bilirkişiler ne yapıyor
Bilirkişiler normalde kendine gelen Dava dosyasındaki evraklara bakıp inceleyip raporu hazırlaması lazım ama iş öyle olmuyor, zira dosya evraklar o kadar eksik ki normalde o dosyaları “evraklar tamamlansın” diye mahkemeye iade edilmesi gerekir.  Zaman zaman da ediliyor zaten. Ama Bilirkişiler iyi niyetlerinden dolayı  banka şubelerine gidip eksik evrak tamamlamakla geçiriyor zamanının önemli bir kısmı. İşin hoş kısmı, bir şubeye gidip “Mahkeme Tarafından Bilirkişi atandığınızı” söyleyip evrak istediğinizde özellikle yeni acemi personelin panik hali sanki o krediyi kendileri vermemiş sanki siz gizli bir şey istiyorsunuz. Arkadaş “bilirkişi sizin evrak tamamlama memurunuz” değil ki keyfine istemiyor zaten kredi ile ilgili o evrakları dosyaya Davacı taraf olmanız nedeni ile koymanız gerekirdi zamanında. “Yok bir Banka Avukatına soralım, yok Genel Müdürlükten isteyelim” gibi bir şeyler mırıldanıp duruluyor genelde. Bilirkişinin o anda Mahkemeyi Temsil ettiğinin bile bilincinde değil çoğu Bankacı. Çözüm mü : Basit! “Banka davalarında Davacı taraf dosyada olması gereken tüm evrakları dosyaya koyma zorunluluğu sistemi getirilmeli ve bazı evraklar olmadan dava mahkemece kabul dahi edilmemeli”. Belki mahkemelerde “DAVA ÖN BAŞVURU KABUL MEKANİZMASI” oluşturulmalı. Bizdeki sistem davayı açalım “belgeleri zamanla nasılsa tamamlarız” üzerine kurulu bu durumda dava dosyalarında iş süreçlerinin uzamasına ve kısa sürede sonuçlanmaması önünde en büyük engel gördüğüm kadar. Bu cinayet davası değil ki delilleri sonra koyasın İş Davası “Borç / Alacak davası” sonuçta evraklar nasıl eksik olur. Bir Standart olmaz ise olur. Yani Türkiye’de İş Davaları açılma evrak talebinde bir standart yok. Düz bir dilekçe ile davayı açıyorsunuz, sonrada “dava niye bitmiyor” diye dövünüyorsunuz.
Fazla gereksiz evrak da başa bela
Özellikle Ticari Kredilerde BDDK henüz net ve açık bir şekilde bazı Standartları belirlemiş değil ve bu durum Mahkeme aşamasında ciddi sorunlara neden oluyor. Örnekleyelim: Bizdeki Ticari Genel Kredi Sözleşmeler “doğmuş doğacak borçları” kapsıyor. Ticari Kredi Kefillerin yarısından çoğu imza anında kullanılan kredi ile sorumluluğunun sınırlı olduğunu sanıyor. Öyle davalar var ki : Vatandaş devrettiği firması beş yıl sonra  yeni ortaklar tarafından batırılmış, kendisine önceden imzaladığı Genel Kredi Sözleşmesine dayanarak ihtarname gelince “ne oluyor” diyor ve ”yeni kredilerden de sorumlu olduğunu”  o zaman anlıyor. Zira hiçbir bankacı “Ticari Kredilerde kefaletinin bitmesi için bankaya bir dilekçe veya Noterden Bir ihtar göndereceksin” diye kendinin uyarmamış.  Çözüm çok basıt son yıllarda el yazısı ile “müşterek borçlu müteselsil kefil olarak şu kadar TL veya USD’ye kefilim” diye yazdırıyor ya bankalar devamında ”Bankaya aksini bildirmediğim sürece doğmuş, doğacak borçlardan da sorumluluğum devam eder” ibaresini ekleme zorunlu olsun ki en azından kefillik imzası atan vatandaşın aklında kalsın veya bildirmediği sürece kefaletinin devam ettiğini bilsin. BDDK mutlaka bu konuyu da zorunlu hale getirmesi gerekir. Firmaya devre sonunda 3 ayda bir ekstre gidiyor ise mutlaka kefillere de gitmeli. Zaten kefil olan birini banka niçin uyarmaz veya BDDK bununla ilgili düzenleme yapmaz akıl alır gibi değil.
Temerrüt Faiz hesabı başa bela
Sorunlar çok ve uzun ama asıl yazının amacı olan Temerrüt Faiz hesaplama konusu. Konu o kadar önemli ki hemen hemen tüm banka kredi dosyalarında sorun çıkıyor. Karışıklık nereden kaynaklanıyor denince ilk başta Bankadan kaynaklanıyor. Zira banka takip dosyası yaratırken, Canlı kredilerde kullanılan Akdi faiz oranımız şu, gecikme / temerrüt faiz oranımız bu diye oran belirtmesi gerekirken hiçbir dosyada bu ayrıntıyı belirtmiyor. Öyle olunca da Avukatlık büroları kendi tecrübelerine göre hesaplamalar yapıyor. Genel de en çok yapılan hata Akdi / cari faizi dikkate almadan Temerrüt faizlerin Genel Kredi Sözleşmesine göre hesaplanması.  Hemen hemen tüm Genel Kredi Sözleşmelerinde Temerrüt Faiz Hesaplama başlığı altında, ”Temerrüt Faiz Bankanın o yıl içinde TCMB’ye bildirdiği en yüksek faiz oranının % 30 ( bazen % 50 ) fazlası ile hesaplanması ile bulunur” gibi bir madde vardır. Veya müşteriye o yıl içinde uygulanan faiz oranlarından en yüksek olanın % 30 ( bazen % 50, bazen % 100 ) fazlası ile hesaplanmasından bulunur” yazar.   Bazen öyle dosyalar var ki müşteriden 2-3 adet Genel Kredi sözleşmesi alınmış birinde % 30 birinde % 50 yazıyor.  Mahkeme ya da Bilirkişi hangisini esas alacak “en son alınan veya kredi aşamasında alınan Genel Kredi Sözleşmesi”  esas alınsın diyemeyiz zira tüm banka ticari sözleşmeler “doğmuş doğacak borçları kapsıyor” maddesi var. Buyurun çıkın işin içinden, hangisine göre hesaplarsanız hesaplayın illa ki bir tarafı mağdur yapıyorsunuz. Standart yok çünkü. Bu durumda Serbest Piyasa Koşulları ile belirlenir mantığı yürütülmemeli ve acil standart belirlenmeli.
Her Kredide Genel Kredi Sözleşmesindeki temerrüt Faiz uygulanmaz
Genel Kredi Sözleşmesini Temerrüt Faiz ile ilgili sık yapılan hata bunun ne zaman uygulanacağının net olmaması. Normalde bu madde, tabi ki kullanılacak, Dava konusu olan Kredide akde bağlanmış bir kredi yok ise o zaman kullanılmalı. Örneğin. Teminat mektubu nakde dönmüş burada başta nakdi kredi faiz sözleşmesi yok belli değil, o zaman Temerrüt Faiz oranın Genel Kredi Sözleşmesindeki işletilebilir. Veya dava konusu ücret, komisyon, sigorta prim alacağı gibi direkt kredinin kendisi olmadığı davalarda bu uygulanır. Yoksa “Nakdi Kredi kullanımda oran belli ile artık hesaplamalar o oran üzerinden yapılmalıdır” diye netleşmeli konu.  BDDK’nın acilen bu konuya da açıklık getirmesi gerekir.
Ortada akit edilmiş bir sözleşme varken nasıl Genel Kredi Sözleşmesine bakarız
Bazı Bilirkişiler ve Mahkemeler ortada hiç Banka ile borçlu ( müşteri ) arasında  akdi sözleşme yokmuş gibi Genel Kredi Sözleşmesindeki  TCMB’ye bildirilen en yüksek kredi faizden gecikme / Temerrüt faiz hesabı yapıyor”. Oysa bu hem yanlış hem de eksik. Zira o zaman bir standart belirlenmeli. BDDK’nın acil çözmesi gereken konulardan biri budur. Ortada Taksitli, Spor, BCH, Kredi Kartı, KMH  vb  faiz oranları belli bir kredi var ise takip durumda buradaki faiz oranları belli. Genel Kredi Sözleşmesine dönülemez ortada uzlaşılan sözleşmeye bağlanmış bir faiz oranı var çünkü. Gecikme / Temerrüt faiz de bu oran üzerinden olmalı. BDDK da tam bunun altını çizmeli tekrar ki davalar uzamasın bilirkişi ve Mahkemelerde iş süreçleri kısalsın. Hatta bu kredilerde gecikme /  Temerrüt  durumda Bankanın hangi faiz oranını uygulayacağı tam olarak kredi kullanımında belli olması gerekir. Çoğu dosyada bu belli iken bile Banka vekilleri Kredi Sözleşmesi üzerinden hesaplamalar yapıyor maalesef. Kredi Kartlarında ve KMH hesaplarda bu oturdu artık her ekstrede nerede ise yazıyor. Ticari Kredilerin diğerlerinde de aynı uygulama olmalı. Dijital çağdayız. Her ay mail ile Bankaların firmaya kredilerinin durumu ekstre ve akit faiz oranları ile temerrüt durumda uygulanacak faiz oranın bildirme zorunluluğu getirilmeli. BDDK’nın bu basıl uygulama kuralı getirmesi davalarda süreçleri yarı yarıya azaltır.
Düzeltilmesi gereken iş süreçleri çok fazla ama dava sürelerinin hızlanması için yukarıda altını çizdiği 2-3 konuda iş süreçlerinin çok acil çözülmesi gerekiyor. Bu basit düzenlemeler ile davaları uzatan karışıklıklar ortadan kalkacaktır.
Sorunları tespit edip ortada bırakmıyoruz, çözümleri de öneriyoruz. Ne kadar az mağdur yaratılırsa süreçler ne kadar hızlanır ise sistem de o kadar hızlı ilerler yoksa bu dijital çağda tozlu dosyaların tozunu yutmaya davam ederiz.

Erol TAŞDELEN
Siyaset Bilimci, Ekonomist
İzmir Bölge Bankacı Bilirkişi

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

İsrail-İran Savaşının Türkiye’ye Etkileri

Yayınlanma:

|

İsrail ile İran arasında çıkabilecek uzun süreli bir savaş, sadece çatışmanın merkezindeki ülkeleri değil, çevre ülkeleri ve küresel sistemi de etkileme potansiyeline sahiptir. Türkiye, jeopolitik konumu, enerji bağımlılığı, ekonomik yapısı ve diplomatik ağı nedeniyle bu savaşın en çok etkilenecek ülkelerinden biri olacaktır.

Bu analiz, savaşın Türkiye’ye olası etkilerini altı temel başlık altında ele almaktadır:

1. 🛢️ Enerji ve Ekonomi Üzerindeki Etkiler

İran’ın enerji üretimi ve Hürmüz Boğazı’nın kontrolü, küresel petrol ve doğal gaz arzı için kritik önemdedir. Savaşın bu hattı etkilemesi durumunda:

  • Enerji fiyatlarında sert artış yaşanacaktır. Türkiye’nin petrol ve doğal gazda yüksek dışa bağımlılığı, enerji ithalat faturasını şişirecek, cari açık büyüyecektir.

  • Enflasyonist baskı artar. Akaryakıt ve üretim maliyetlerinin yükselmesi, gıda ve temel tüketim ürünlerinde zincirleme fiyat artışına neden olur.

  • Sanayi ve ulaşım sektörlerinde maliyet artışıyla birlikte tüketici harcamalarında daralma görülebilir.

2. ⚖️ Jeopolitik Denge ve Dış Politika Baskısı

Türkiye, Batı bloku (NATO-ABD) ile İslam dünyası arasında denge kurmaya çalışan bir dış politika izlemektedir. Savaş derinleşirse:

  • Çift yönlü baskı oluşur. ABD, Türkiye’den İsrail lehine daha net bir pozisyon almasını bekleyebilirken; iç kamuoyu ve İslam ülkeleri Filistin-İran eksenine daha yakın bir tavır talep edebilir.

  • Denge politikası zorlaşır. Türkiye, arabulucu rolünü korumak isterken tarafsızlığını da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir.

3. 🤝 Diplomasi ve Göç Yönetimi

Savaş bölgesine yakın olan Türkiye, bölgedeki göç hareketlerinden doğrudan etkilenebilir.

  • Yeni mülteci dalgası riski doğar. İran, Irak ve Suriye’deki çatışma ve insani krizler nedeniyle Türkiye sınırlarına yeni göç baskıları oluşabilir.

  • İç politikada göç tartışmaları artar. Halihazırda Suriyeli göçmenler konusunda hassas olan kamuoyunda yeni bir göç dalgası sosyal ve siyasi gerilimlere yol açabilir.

4. 🛡️ Güvenlik ve Askeri Riskler

Savaş, bölgedeki tüm askeri dengeleri etkileyebilir ve Türkiye’nin güvenlik ortamını doğrudan sarsabilir.

  • Sınır ötesi gerginlikler: Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyon bölgelerinde İran yanlısı milis gruplarla sıcak temas ihtimali artar.

  • Terör riski ve iç güvenlik tehditleri: İran destekli yapıların Türkiye içinde veya sınır hattında provokatif eylemlere yönelmesi riski oluşur.

5. 📉 Finansal Piyasalara Etkisi

Savaş ortamı, küresel finansal piyasalarda risk algısını artırır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler bu dalgalanmalardan doğrudan etkilenir.

  • Borsa İstanbul’da dalgalanma görülür. Yabancı yatırımcıların riskten kaçışı, Borsa İstanbul’da satış baskısını artırabilir.

  • Döviz kurları ve altın fiyatları artabilir. TL üzerindeki baskı artar; bireyler ve yatırımcılar güvenli liman olarak döviz ve altına yönelir.

6. 🚢 Ticaret ve Sanayiye Etkisi

Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya’ya olan ticareti, savaş nedeniyle sekteye uğrayabilir.

  • Dış ticaret yollarında sorun: İran ve Irak güzergâhlarında güvenlik riskleri, lojistik maliyetleri artırır.

  • İhracatçı üreticiler zarar görür. Özellikle makine, inşaat, tekstil ve otomotiv yan sanayi sektörleri sipariş iptalleri ve pazar kaybı riskiyle karşı karşıya kalır.

Sonuç: Türkiye Çok Boyutlu Riskle Karşı Karşıya

İsrail-İran savaşının uzun sürmesi; ekonomi, dış politika, güvenlik, diplomasi ve toplumsal alanlarda zincirleme etkiler yaratır. Türkiye bu süreci, enerji stratejilerini gözden geçirerek, iç güvenlik politikalarını güçlendirerek ve diplomatik dengesini koruyarak yönetmek zorunda kalacaktır.

www.bankavitrini.com


Yayın Notu: Bu analiz www.bankavitrini.com için hazırlanmıştır.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Kriz Yönetiminde Yeni Yöntemler: Dijital Çağın Dinamikleriyle Uyumlu Stratejiler

Yayınlanma:

|

Kriz, bir şirketin itibarını, finansal yapısını ve operasyonel devamlılığını tehdit eden olağanüstü bir durumdur. Ancak artık krizler sadece doğal afet, ürün hatası ya da skandallardan ibaret değil; dijital linçler, sosyal medya kampanyaları ve siber saldırılar da modern kriz tanımının bir parçası haline gelmiştir.

Bu bağlamda kriz yönetimi, geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek çok boyutlu, hızlı ve veri odaklı bir yapıya dönüşmüştür. İşte yeni nesil kriz yönetimi yaklaşımları:

1. Gerçek Zamanlı İzleme ve Erken Uyarı Sistemleri

Artık krizleri tahmin etmek ve erken müdahale etmek mümkündür. Sosyal medya dinleme araçları sayesinde olası bir krizin sinyalleri önceden yakalanabilir. Bu araçlar kullanıcı şikayetlerini, anahtar kelimeleri ve duygu analizlerini anlık olarak takip ederek alarm verir.

2. Senaryo Tabanlı Simülasyonlar ile Hazırlık

Başarılı kurumlar, olası kriz senaryolarını önceden simüle ederek kriz anında hangi adımları atacaklarını netleştiriyor. Ürün geri çağırma, siber saldırı veya itibar krizleri gibi olaylara karşı önceden denenmiş çözümler hazır tutuluyor.

3. Çok Paydaşlı İletişim Yönetimi

Krizler yalnızca kamuoyu ile değil, çalışanlar, yatırımcılar, müşteriler ve resmi kurumlar gibi çok sayıda paydaşla da doğru iletişimi gerektirir. Her paydaş grubu için özel mesajlar, farklı iletişim kanallarıyla sunulmalıdır.

4. Veri Odaklı Karar Verme Süreçleri

Kriz anında refleksle değil, veriye dayalı stratejiyle hareket etmek hayati önem taşır. Sosyal medya verileri, müşteri geri bildirimleri, kriz yayılma analitiği gibi göstergelerle doğru adımlar belirlenebilir.

5. Dijital Kriz Müdahale Ekipleri

Geleneksel kriz masaları yerini artık dijital kriz ekiplerine bırakıyor. Özellikle sosyal medya krizlerinde, deneyimli ekipler anında devreye girerek içerik üretimi, yorum yönetimi ve doğru bilgilendirme ile süreci kontrol altında tutuyor.

6. Şeffaflık ve Samimi İletişim Dili

Geleneksel kriz iletişimi genellikle soğuk, resmi bir dille yürütülürdü. Ancak günümüzde tüketici daha empatik, samimi ve içten bir yaklaşım bekliyor. CEO açıklamaları, kısa videolar ve açıklayıcı infografikler daha fazla etki yaratıyor.

7. Kurum İçi Kriz Eğitimleri

Kriz yönetimi sadece yönetime değil, tüm çalışanlara aittir. Bu nedenle özellikle ön cephede görev yapan çalışanlara kriz anında nasıl davranmaları gerektiği eğitilmelidir. Kriz bilinci, kurum kültürünün bir parçası haline getirilmelidir.

8. Kriz Sonrası Rehabilitasyon Planları

Kriz atlansa bile etkisi devam eder. İtibar kaybı, müşteri güveni ve çalışan motivasyonu gibi konularda kriz sonrası rehabilitasyon süreci başlatılmalı; iletişim kampanyaları, itibar onarma projeleri ve iç iletişim aksiyonları devreye alınmalıdır.

9. Siber Güvenlik Odağında Kriz Hazırlığı

Dijitalleşmenin getirdiği en büyük risklerden biri de siber saldırılardır. Kurumlar, sadece BT birimlerinin değil tüm organizasyonun siber krizlere hazırlıklı olması için yeni stratejiler geliştiriyor.

10. Kurumsal Hafıza ve Öğrenen Organizasyon Yaklaşımı

Her kriz, gelecekteki krizler için bir öğrenme fırsatıdır. Kriz sonrasında detaylı analiz yapılmalı, neyin işe yaradığı ve neyin işe yaramadığı kayıt altına alınmalı ve bu bilgiler kurumsal hafızaya entegre edilmelidir.

Krizler Kaçınılmaz, Yönetim Şekli Tercih Meselesidir

Krizlerin ne zaman çıkacağını kestirmek zor olabilir; ancak nasıl yönetileceği tamamen kurumsal hazırlıkla ilgilidir. Yeni nesil kriz yönetimi; çevik, şeffaf, veri temelli ve insan merkezli bir yaklaşımla ilerlemektedir. Bu yöntemleri benimseyen kurumlar, sadece krizleri aşmakla kalmaz, aynı zamanda krizlerden güçlenerek çıkar.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.