Döviz kurlarındaki belirsizlik Piyasalarda vadeli satışları bitirme noktasına getirdi. TL’deki değer kaybı döviz girdisi olup TL satış yapan tüm sektörleri olumsuz etkilemeye devam ediyor. Nerede ise etkilenmeyen sektör kalmadı. TL değer kaybının sürmesi döviz kredisi olan firmaların vadesinden önce döviz almaya iterken özellikle İthalat yapan firmalar da döviz pozisyonlarını erken kapamaya başlaması TL’nin yabancı paralar karşısında değerini iyice düşürmeye başladı. “Döviz kuru yükseldikçe TL’ye dönüş olur, dolarizasyon biter” teorisi de çökmüş durumda. ” Mahfi Eğilmez bu teorinin çöküşünü paylaşımı ile desteklemiş oldu.
Rekabetçi kur” söylemine ise belli bir süre sonra hammadde stokları bitip ithal hammadde ürün girdilerindeki maliyetler arttığı için cazibesini kaybedeceğinden beklenen etkiyi orta uzun vadede göstermediği de ortaya çıkacaktır. Zira, son yıllardaki belirsizlik çoğu imalatçıyı en fazla üç ay hammadde stok taşır hale getirmişti.
Ana sektörlere baktığımızda TL değer kaybının özellikle vadeli satışları kitleme noktasına getirdiğini görüyoruz :
Tekstil Sektörü
Tekstil sektörü hammadde fiyatları dövize endeksli durumda. Sektörde akrilik -polyester iplik ağırlıklı kullanıldığı, bunların da ana hammaddesi ithalata bağlı, sektörü döviz kurlarındaki oynaklık direkt etkiliyor. Son aylardaki USD/EURO paritesindeki oynaklık da imalatçılara ek yük getirmiş durumda. Zira USD mal alıp EURO ihracat yapan firmalar paritenin düşmesinden olumsuz etkileniyor. Tekstilde hammadde alımlarında satıcı kur farkını yansıtıyor. Bu nedenle tekstilde sektöründe mal alım satımda peşin satışa döndüğü gibi emtia fiyat artışları da devam ediyor. Hazır Giyim imalatçıları 2022 Mayıs ayına kadar maliyetlerinin %70 artacağını açıkladı. Vadeli satışlarda TL çekler durma noktasına gelmiş durumda. Vadeli satış yapanlar döviz çeklerine dönerken vade farkı artmış durumda.
Otomotiv Sektörü
Otomotiv sektörde fiyatlar döviz kuru üzerinden satışlar yapılıyor. Bazı modeller imalattaki daralmadan dolayı piyasada bitmiş durumda. Satıcılar önceden alım / satım sözleşmesi yapıp araç teslim kurlarının geçerli olduğunu sözleşmelerine eklemiş durumda.
İnşaat Sektörü
İnşaat sektöründe de Emtia fiyatları kontrolden çıkma noktasına geldi. Önceden inşaat malzemeleri alınmadı ise “inşaat aşamasından” maliyetlerdeki belirsizlik nedeni ile satışlar durma noktasına geldi. İleride teslim edilecek konutlar için döviz sözleşmeleri gündeme gelmeye başladı.
Gıda sektörü
Gıda sektörü de döviz kurundaki belirsizlikten nasibini alanlardan oldu. Zira bir çok gıda ürünü ithal olması toptancılar üzerindeki kur baskısını artırmış durumda. Zincir Mağazalar Derneği Başkanı Tınastepe, “zam aralığı 1 aya kadar indi, imkanınız varsa şimdi alın” açıklaması yapmak zorunda kaldı.
Kimya – Plastik Sektörü
Kimya sektörü zaten ağırlıklı peşin çalışan bir sektördü. Döviz üzerinden vadeli almak isteyenlere aylık %2’lere kadar vade farkı konduğundan vadeli satışlar nerede ise yok. Son yılarda Petrol fiyatlarındaki düşüş sektörde olumlu karşılansa da yan ürünlerdeki ve sabit maliyetlerdeki artış sektördeki maliyetleri artırmış durumda. Son aylarda navlun maliyetlerinin artması, nakliyede gecikmeler de eklenince bazı kimyasal ürünlerde piyasada tedarikte zorluk çekmeye başladı.
Cam sektörü
Hammadde fiyatlarındaki artışın olumsuz etkilediği sektörlerden biri de cam sektörü oldu. Üzerine hammadde tedarikinde yaşanan sıkıntı da sektörü zora sokmuş durumda. Hammadde olarak kullanılan başta silis kum ve imalatta kullanılan yan hammaddeler ağırlıklı ithal olduğundan maliyetler artmış durumda. Cam ambalaj kullanan su, meyve suyu, soda-maden suyu- asitli içecek gibi sektörlere de ek maliyet getirmiş durumda.
Kağıt sektörü
Kağıt sektörü son yıllarda ithalata dönmenin sıkıntısını pandemi sürecinde en fazla hisseden sektörlerden oldu. Yurt içindeki başta SEKA olmak üzere fabrikaların kapanması nedeni ile sektör tam anlamı ile ithal bağımlı hale gelmesi nedeni ile kur dalgalanmalarından en fazla etkilenen sektörlerin başından oldu. İthalatçılar maliyet kontrolünde zorlanırken sektör peşine dönmüş durumda. A4 ebat bir top kağıt 25 lira satılır hale geldi.
Turizm Sektörü
Pandemi döneminde olumsuz etkilenen sektörlerin başında Turizm geldi. Otel sahipleri erken rezervasyonda fiyat vermekte zorlanır halde. Zira 2022 için elektrik, işçilik, gıda gibi sabit maliyetleri hesaplamakta zorluk çekiyorlar. Bazı büyük oteller TL fiyat vermemeyi tercih ediyor.
İlaç sektörü
Başta şurup, antibiyotik grubu olmak üzere 650 çeşit ilaçların piyasada bulunamaması yönünde şikayetler artmış durumda. Vatandaş muhatap olduğu Eczacıları suçlasa da asıl sorun tedarik ve ödeme sistemindeki tıkanıklıklardan kaynaklanıyor. Pandemi sürecinde başta ABD firmaları Türkiye’den tahsilat yapmakta zorlandıkları yönünde haberler medyaya düşmüştü. Benzer sorunların devam ettiği bilgisi artık gizlenmiyor. Toptancılar da ilaçların döviz ile alındığını buradaki kur maliyetini aynı hızla ilaçlara yansıtamamaktan şikayetçi.
Listeyi uzatmak mümkün ama özetle; TL’nin değer kaybı ve oynaklık belirsizliği artırırken, orta uzun vadede firmaların maliyet hesaplamalarını da imkansız hale getirmiş durumda. Bundan korunmak için çoğu sektör refleks göstererek peşin satışa geçti. Satışlarda 3-6 ay vade tamamen bitmek üzere. Maksimum vade aylık şekline dönerken, vade farkları da anormal derecede artmış durumda. Fiyatlar haftalık, günlük belirlenir hale gelmiş durumda. Bu durum sürdürülebilir olmadığı gibi uzaması halinde piyasayı daha da daraltacak bir durum ortaya çıkaracaktır. Vadelerin kısalması likit sıkıntısı çeken firmaları zor duruma düşürürken önümüzdeki dönemde bu nedenle iflas eşiğine gelecek firmalar ile karşı karşıya kalma durumu söz konusu! Bu ortamda Dolarizasyonun bırakın sabit kalması artarak devam etmesi kimseyi şaşırtmasın. Kur yükselirse piyasa TL’ye döner piyasa rahatlar teorisi de çökmüş durumda biline!
Orta Doğu’da uzun süredir devam eden gerilimin adı haline gelen İsrail ve İran arasındaki çatışma, son dönemlerde doğrudan askeri karşılaşmalara evrilecek kadar tehlikeli bir boyut kazandı. Şam’daki İran diplomatik temsilciliğine düzenlenen İsrail saldırısı ve ardından İran’ın doğrudan misillemesiyle taraflar ilk kez bu kadar açık şekilde birbirini hedef aldı. Bu makalede, tarafların öne sürdüğü tezler, uyguladıkları stratejiler, bu çatışmalardan çıkarılması gereken dersler ve uluslararası kurumların bu süreçteki performansı değerlendirilmektedir.
1. Tarafların Tezleri
İsrail’in Tezleri
Meşru Müdafaa Hakkı: İsrail, İran’ın vekil unsurlar (Hizbullah, Hamas, Husiler) aracılığıyla İsrail’e saldırdığını savunmakta ve buna karşı doğrudan İran hedeflerine müdahaleyi meşru görüyor.
Nükleer Tehdit: İran’ın nükleer silah elde etme çabası, İsrail açısından kırmızı çizgi olarak görülüyor.
Bölgesel Kuşatma Algısı: İran’ın Suriye, Lübnan ve Gazze üzerinden İsrail’i kuşatma stratejisine karşı refleks geliştirildiği belirtiliyor.
İran’ın Tezleri
Filistin’e Destek: İsrail’in Filistin topraklarındaki uygulamalarını “işgal” olarak niteleyen İran, direniş hareketlerini desteklemenin meşru bir hak olduğunu savunuyor.
Bölgesel Savunma: İsrail ve ABD’nin kendisine karşı ittifaklar kurduğunu, bu durumun İran’ı savunmaya ittiğini öne sürüyor.
Diplomatik Saldırıya Misilleme: Şam’daki konsolosluğun vurulmasını doğrudan İran’a savaş ilanı olarak kabul ederek, misilleme hakkını kullandığını iddia etti.
2. Uygulanan Stratejiler
İsrail’in Stratejisi
Hedef Odaklı Operasyonlar: Vekil aktörler yerine İran’ın askeri ve nükleer altyapısına nokta operasyonlar yapıldı.
İstihbarat Gücü: Mossad ve askeri istihbaratla hedef tespiti konusunda üstünlük sağlandı.
ABD ile Koordinasyon: ABD’nin koşulsuz desteği ile uluslararası arenada yalnız kalmama stratejisi benimsendi.
İran’ın Stratejisi
Kontrollü Misilleme: 300’e yakın füze ve İHA ile doğrudan saldırı yapılmasına rağmen, geniş çaplı savaştan kaçınıldı.
Vekil Güçler Üzerinden Baskı: Hizbullah, Hamas ve Husiler vasıtasıyla İsrail’in farklı cephelerde meşgul edilmesi sağlandı.
Uluslararası Mesaj Verme: Sınırlı saldırıyla, caydırıcılık oluşturulmaya çalışıldı; ancak kriz büyümesin diye ölçülü kalındı.
3. Alınacak Dersler
Askeri ve Teknolojik Perspektiften
Hibrit Savaş Gerçekliği: Modern savaşlar, doğrudan değil, vekil aktörler ve teknolojik araçlar üzerinden yürütülüyor.
İHA ve Füze Savaşları: İran’ın İHA kullanımı, İsrail hava savunmasının sınırlarını gösterdi.
Caydırıcılığın Yeni Ölçütleri: Artık caydırıcılık sadece askeri üstünlükle değil, teknolojik ve diplomatik uyumla sağlanıyor.
Bölgesel ve Küresel Perspektiften
İttifaklar Yeni Döneme Giriyor: Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeler açık pozisyon almaktan kaçındı, bu da bölgesel kartların yeniden karıldığını gösteriyor.
Enerji Güvenliği Riski: Hürmüz Boğazı gibi stratejik geçişlerin riski, küresel enerji piyasasını etkiledi.
Nükleer Tehdit Gündemde: İran’ın nükleer programı, yeniden diplomatik ve askeri çözüm arayışlarını tetikledi.
4. Uluslararası Kurumların Rolü
Birleşmiş Milletler (BM)
Yetersiz Kaldı. Güvenlik Konseyi tarafları sadece itidale çağırabildi; bağlayıcı adımlar atılamadı. ABD’nin vetosu İsrail lehine oldu.
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)
Sessizliğe Büründü. Konsolosluk saldırısı ve sivil kayıplar gibi ciddi meselelerde somut bir inceleme başlatılmadı.
Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları
Raporlar Yayınlandı ama Etkisizdi. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Af Örgütü gibi kurumlar çağrılar yaptı ancak diplomatik etki oluşturamadı.
İsrail ile İran arasındaki bu çatışma, klasik savaş paradigmasının dışına çıkan, hibrit ve vekil unsurlarla örülmüş yeni nesil çatışmalara örnek teşkil etmektedir. Teknolojinin, istihbaratın ve diplomatik koordinasyonun öne çıktığı bu yeni dönemde, uluslararası kurumlar mevcut refleksleriyle yetersiz kalmaktadır. Bu kriz, sadece İsrail ve İran için değil, tüm bölge ve dünya barışı açısından çok yönlü derslerle doludur.
Ekmek, binlerce yıldır sofraların temel besin kaynağıdır. Ancak günümüzde tüketilen ekmeklerin içeriği, üretim yöntemi ve hammaddeleri geçmişe kıyasla oldukça değişmiştir. Türkiye’de ekmek üretimi Tarım ve Orman Bakanlığı denetiminde yapılsa da, bazı katkı maddeleri ve endüstriyel yöntemler nedeniyle halk sağlığı açısından endişeler gündeme gelmektedir. Bu yazıda, Türkiye’deki ekmeklerde kullanılan katkı maddeleri, buğdayın genetik yapısıyla ilgili gelişmeler ve ekmek üretiminde uygulanan kimyasal işlemler ele alınacaktır.
1. Ekmeklere Katılan Maddeler Nelerdir?
Türkiye’de satılan ekmeklerin büyük bölümü, sadece un, su, maya ve tuzdan ibaret değildir. Özellikle endüstriyel üretimde yaygın şekilde katkı maddelerine başvurulmaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Askorbik Asit (E300): Hamurun dayanıklılığını artırmak için kullanılır.
Emülgatörler (E471, E472): Hacim artırıcı ve yumuşatıcı etki sağlar.
Enzimler: (amilaz, proteaz gibi) Ekmek içi yumuşaklığını ve raf ömrünü artırır.
Şeker ve Glikoz Şurubu: Renk ve tat verici olarak kullanılır.
Soya Unu ve Süt Tozu: Kıvam ve besin değeri açısından katkı sağlar.
Bu katkılar sayesinde daha hacimli, daha parlak ve uzun süre bayatlamayan ekmekler üretilmektedir. Ancak bunların sürekli tüketimi, özellikle hassas bireylerde sindirim sorunlarına neden olabilir.
2. Buğdayın Genetiği ile Oynandı mı?
Türkiye’de GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) buğday üretimi yasaktır. Ancak bu, buğdayın tamamen doğal olduğu anlamına gelmez. Modern tarımda yaygın olan hibrit ve ıslah edilmiş buğday türleri, genetik müdahale olmaksızın yüksek verimli ve dayanıklı çeşitler oluşturmak amacıyla laboratuvar ortamında seçilmiştir.
Özellikle 1950 sonrası yaygınlaşan “cüce buğday” türleri, geleneksel buğdaylara göre daha kısa boylu, verimli ve glüten oranı yüksek çeşitlerdir. Bu tür buğdaylar, özellikle ekmeklik un üretiminde yaygın olarak kullanılmakta, ancak yüksek glüten içeriği nedeniyle sindirim sorunları ve gluten intoleransı gibi sağlık şikayetlerinde artışa neden olmaktadır.
3. Kimyasal İşlemler ve Endüstriyel Teknikler
Modern ekmek üretimi, geçmişin geleneksel yöntemlerinden oldukça uzaktır. Endüstriyel üretim süreçlerinde uygulanan bazı işlemler şunlardır:
Unun Beyazlatılması: Bazı ülkelerde (ve geçmişte Türkiye’de de) benzoil peroksit gibi kimyasallar kullanılmıştır. Günümüzde Türkiye’de bu tür kimyasalların kullanımı kısıtlıdır.
Hızlandırılmış Fermantasyon: Geleneksel ekmeklerde maya 6-8 saatlik uzun fermantasyonla çalışırken, fabrikasyon ekmeklerde bu süre 30-60 dakikaya kadar indirilebilmektedir. Bu da sindirimi zorlaştırabilir.
Yüksek Isı ve Kısa Süreli Pişirme: Raf ömrünü uzatmak ve üretimi hızlandırmak için yüksek ısıda kısa sürede pişirme yöntemleri tercih edilir. Bu, besin değerini azaltabilir.
Yumuşaklık İçin Katkılar: Raf ömrünü uzatmak ve bayatlamayı geciktirmek için kimyasal yumuşatıcılar, enzim karışımları ve katkı maddeleri kullanılır.
4. Halk Sağlığı ve Eleştiriler
Halk ekmek gibi kamu kurumlarının ürettiği ekmekler daha güvenli kabul edilse de, katkı maddesiz değildir.
Ucuz ekmek üretiminde kalitesiz un, fazla katkı maddesi ve hızlı üretim döngüsü nedeniyle sindirim sorunları ve sağlık riskleri artabilir.
Özellikle çocuklar, yaşlılar ve hassas bünyeli bireyler için bu katkıların uzun vadeli etkileri dikkatle incelenmelidir.
5. Daha Sağlıklı Ekmek Tüketimi İçin Öneriler
Ekşi mayalı ve uzun süre fermente edilmiş ekmekler tercih edilmelidir.
Tam buğday unu veya taş değirmende öğütülmüş un kullanılarak yapılan ürünler besin değeri açısından daha zengindir.
Katkı maddesi içermeyen, güvenilir butik fırınlardan ya da köy fırınlarından alışveriş yapılabilir.
Etiket okuma alışkanlığı geliştirilmelidir. “Un, su, maya, tuz” dışında çok sayıda içerik varsa uzak durulmalıdır.
Ekmek, basit bir besin gibi görünse de üretim sürecinde kullanılan maddeler ve buğdayın yapısal değişimleri nedeniyle sağlık üzerinde önemli etkiler oluşturabilir. Türkiye’de GDO’lu buğday kullanılmıyor olsa da, modern tarım ve endüstriyel üretim süreçleri buğdayın doğallığını tartışmalı hale getirmiştir. Katkı maddeleriyle raf ömrü uzatılmış, hacim artırılmış, estetik olarak cazip hale getirilmiş ekmekler, besin değerinden ve sindirim kolaylığından uzaklaşabilmektedir. Bu nedenle, bilinçli tüketici tercihi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.
Aile içinde güven sadece duygusal sadakate değil, maddi şeffaflığa da dayanır. Ancak bazı çiftler arasında, dışarıdan görünmeyen ama ilişkinin temelini sarsan bir ihanet türü yaşanır: Finansal ihanet.
Bu yazıda finansal ihanetin ne olduğu, hangi biçimlerde ortaya çıktığı, aile üzerinde nasıl etkiler yarattığı ve nasıl önlenebileceği üzerinde duracağız.
Finansal İhanet Nedir?
Finansal ihanet, eşlerden birinin diğerinden gelir, borç, harcama ya da yatırım bilgilerini saklaması, mali kararlarda tek taraflı ve gizli hareket etmesi anlamına gelir. Bu davranış biçimi, evlilikteki güven bağını derinden sarsar ve duygusal sadakatsizlik kadar yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
Finansal İhanetin Biçimleri
Finansal ihanet farklı şekillerde kendini gösterebilir:
Gizli kredi kartları: Eşten habersiz alınan ve yüksek harcamalara neden olan kartlar.
Gizli gelirler: Ek gelirlerin ya da primlerin gizlenmesi.
Gizli borçlar: Krediler, kefaletler ya da riskli borçların saklanması.
Kontrol dışı harcamalar: Pahalı alışverişlerin, kumar veya bağımlılık harcamalarının gizlenmesi.
Varlık saklama: Altın, döviz, borsa yatırımları gibi varlıkların eşten gizlenmesi.
Neden Yapılır?
Finansal ihanetin arkasında genellikle şu motivasyonlar yatar:
Güvensizlik: Eşin para yönetme becerisine güvenmeme.
Kontrol arzusu: Ekonomik gücü elinde tutma isteği.
Bireysel özgürlük arayışı: Bağımsız maddi hareket alanı oluşturma çabası.
Kötü alışkanlıklar: Kumar, alışveriş bağımlılığı gibi bağımlılıklar.
İletişim eksikliği: Maddi konularda yeterince konuşmama ve ortak dil kuramama.
Aile Üzerindeki Etkileri
Finansal ihanet sadece iki eş arasında değil, tüm aile üzerinde olumsuz etkilere neden olur:
1. Güven Krizi
Eşlerin birbirine olan güveni zedelenir. Duygusal uzaklaşma başlar.
2. Sürekli Tartışmalar
Harcamalar ve borçlar üzerine bitmeyen tartışmalar ortaya çıkar. İletişim bozulur.
3. Ekonomik Sarsıntı
Gizli borçlar ya da savurgan harcamalar aile bütçesini çökertir. Kredi notları düşebilir, icra süreçleri başlayabilir.
4. Çocukların Psikolojisi
Evdeki stresli ortam çocuklara da yansır. Güvensizlik ve kaygı gelişebilir.
5. Boşanma Riski
Finansal ihanet birçok boşanma davasında gerekçe olarak gösterilir. Özellikle tekrar eden vakalar ilişkiyi kurtarılamaz hale getirebilir.
Nasıl Önlenir?
✅ Şeffaf Finansal İletişim Kurun
Harcamalar, gelirler ve borçlar hakkında açık konuşulmalı. Aile bütçesi birlikte yapılmalı.
✅ Ortak Hesap ve Bilgilendirme
Erişimi her iki tarafın da sağladığı ortak hesaplar kullanılmalı. Gizli işlem yapılmamalı.
✅ Finansal Danışmanlık
Profesyonel destekle aile bütçesi yeniden düzenlenebilir.
✅ Evlilik Terapisi
Güven kaybı büyükse, ilişkisel destek alınmalı.
✅ Finansal Eğitim
İki taraf da bütçe yapmayı, tasarrufu ve yatırım bilincini geliştirmeli.
Finansal ihanet, evliliklerde görünmeyen ama en yıkıcı krizlerden biridir. Güveni ve ekonomik düzeni sarsarak aile birliğini tehdit eder. Bu nedenle çiftler, maddi konularda dürüstlük ve açıklık ilkesini temel prensip haline getirmelidir.
Unutulmamalı ki, bir evliliği sadece aşk değil; ekonomik sadakat de ayakta tutar.