Connect with us

Erol Taşdelen

Bankalar Üst Yönetime yılın ilk yarısı ne kadar ödedi

Banklar her fırsatta tasarruf için personel çıkarırken iş Üst Yönetim ödemelerine gelince nedense kesenin ağzı açılıyor. Bazı bankalardaki ödeme anormal düzeyde. BDDK bu konuya en kısa zamanda el atmalı.

Yayınlanma:

|

Banklar her fırsatta tasarruf için personel çıkarırken iş Üst Yönetim ödemelerine gelince nedense kesenin ağzı açılıyor. Bazı bankalardaki ödeme anormal düzeyde. BDDK bu konuya en kısa zamanda el atmalı.

Banka Üst Yöneticilere neyin Primi
Bankalar üçer aylık dönemler halinde bilançolarını ve Faaliyet Raporlarını paylaşıyor. Piyasada pek dillendirilmiyor ama biz de ısrarla “Üst Yöneticilerin aldığı primleri” kamuoyu ile paylaşıyoruz. Rakamlara ulaşmak zor değil Banka Faaliyet Raporu formatında olması gereken bilgilerden yoksa açıklanacağını düşünmüyorum. Personel Giderlerinin içine yedirir geçerler, kimse de bunun ne kadarı Üst Yönetime gitti bilmezdi. Tabi bazıları “size ne banka istediği kadar parayı Üst Yönetimine verir” diyebilir. O zaman itirazlarımızı sıralamanın zamanı geldi. Önce tespitler yapalım hangi banka ne kadar Üst Yöneticilerine ( bazı bankalar fiyakalı olsun diye “kilit yönetici” diyor ) ödeme yapmış bakalım.

Hangi Banka ne kadar ödeme yaptı
2020 ilk yarı Faaliyet Raporlarından çıkardığımız listeyi inceleyelim. Görüldüğü gibi son yıllarda olduğu gibi QNBFinansbank 103,3 milyon TL ile ilk sırada. Son yıllarda 100 milyon TL altına hiç inmedi QNBFinansbank. Bu arada dört büyük bankanın ( İŞBANK – GARANTİ – YKB – AKBANK ) toplam Üst Yöneticilerine ödediği tutarın 123,9 milyon TL. Üç Kamu Bankasının ( Halkbank – Vakıfbank – Ziraat Bankası )  Üst Yönetime ödediği para 28,4 milyon TL düzeyinde. Bankalar arası Üst Yönetici ödemeleri bu kadar fazla fark olması ne anlama geliyor ? Arap Sermayeli Bankalarda Üst Yönetici ödemeleri banka Aktif büyülük ve karlılığına göre niçin fazla? Üst Yönetim ödemeleri nasıl belirleniyor? Bu konularda yetki ve söz sahibi olan BDDK bu konuda bir hazırlık yapıyor mu? Sorular çok!
YKB ve Garanti Bankası Üst Yönetim ödemelerini kıstı
Üst Yönetim ödemelerinin anormalliğine ilk tepki 2019’da tekrar Koç Grubuna geçtikten sonra YKB’de oldu. 2020 ilk çeyrekte 2019 ilk çeyreğindeki 33,3 milyon TL olan ödemeyi 10 milyon TL’ye ( %-62,9 ) düşürerek sektörde bu konuda ilk şoku yaşattı. Garanti Bankası da ilk çeyrek ödemelerini 2019’de 27,9 milyon  TL’den 22,2 milyon TL’ye ( %-20,3 ) düşürmüştü. 2020 ilk yarısında da Garanti Bankası   57,1 milyon TL’den 38,1 milyon TL’ye ( % -33,3 ) düşürdü. 2020 ilk yarısında Üst Yönetici ödemelerini   ( % -9,9 ) kısan üçüncü banka da Alternatifbank oldu. Değerlendirdiğimiz, bu bankalar dışındaki bütün bankalar 2020 ilk yarısından memnunlar ki Üst Yönetime anormal artışlar yaptı.

Anormal artış yapanlar gerekçesini de açıklamalı
2020 ilk ayrısında Üst Yöneticilere yapılan ödemelerde tasarruf yapan bankalar dışındaki bankalar artış yaparak kamuoyu karşısına çıktı. 2018 sonunda  17 milyon TL Net Kar açıklayıp Üst Yöneticilerine 16 milyon TL ödeme yapan; 2020 ilk çeyreğinde 31,7 milyon TL Net Kar açıklayıp yarısına yakın 14,5 milyon TL Üst Yönetime ödeme payan ODEABANK 2019 ilk yarısında ödediği 9,2 milyon TL ödemeyi % 98,8 artırarak 2020 ilk yarısında Üst Yönetime 18,2 milyon TL ödeme ile en fazla ödeme artışı yapan banka oldu. 2019 ilk yarısında Üst Yöneticilerine 25,9 milyon TL ödeme yapan DENİZBANK, 2020 ilk yarısında %79,3 artış ile Üst Yönetime 46,5 milyon TL ödeme yaptı. Aktif Büyüklüğü daha fazla olan bankalar en fazla 12 GMY ile yönetilirken, Denizbank’ın 24 olan GMY sayısını 2020 ilk yarısında 21’e indirebildiği görüldü. Bu kadar GMY’nin olduğu yerde artış masum bir gerekçe olabilir. Geçmiş yıllarda alt sıralarda yer alan AKBANK 2020 ilk yarısında 2019 ilk yarısına göre %39 artış yaparak 25,9 milyon TL olan ödemeyi 45,3 milyon TL’ye çıkararak artış oranında da ödeme tutarında da 3. Sıraya yerleşmiş durumda.
Küçük yatırımcı bilgilendirilmeli
Bankaların aynı zamanda Borsada işlem yaptıkları küçük yatırımcılarına bu artış gerekçelerine açıklık getirmeleri “İş Etik Kuralları” gereği bildirmeleri gerekir. Yıllardır Bankaların KAP, SPK, BDDK, Rekabet Kurulu, Etik Kurulu açıklamalarını takip ederim; bugüne kadar bu yönde bir açıklamaya rastlamadım; var ise gönderirlerse seve seve özür diler yayınlarım. Açıklamalılar mı; kesinlikle EVET!
2000 ve 2008 Krizinde AB ve ABD’de “Moral Hazard” uygulamaları
2000 ve 2008 Krizlerinde AB Ülkelerinde ve ABD’de Kamu otoritesi Banka Üst Yönetici / CEO ödemelerine ciddi sınırlamalar getirmişti. Türkiye’de henüz bu yönde bir adım yok. Olmalı mı kesinlikle olmalı. Karlılıkta sonda yer alan 12 bankanın toplam Net Karlılığı kadar bir prim tutarını tek banka Üst Yönetime ödeme yapıyor ise BDDK seyirci kalamaz. Banka Üst Yöneticilerinde halen çalışıp villalar yaparak müteahhitliğe soyunacak kadar paralar elde edenler var bu ülkede. 2000 ve 2008 krizlerinde AB Ülkelerinde ve ABD’de  Üst Yöneticiler ile ilgili soruşturmalar derinleştikçe bunların kirli işleri / ilişkileri ortaya saçılmış içlerinde tutuklananlar ve istifa edenler olmuştu. En iyi olasılıkla kurtulan aldıkları primlerden vaz geçenler ve iade edenler olmuştu. Bizim gibi sadece Bankalara ceza kesip işi bitirmiyorlar, sorumlulardan da hesap soruyorlar. Netflix, “Kirli Para” belgeselleri benzer hikayeler ile dolu mesela. O nedenle yurt dışındaki bankalarında yapamadıklarını burada yapabiliyor bazı bankalar, hesap sorulmuyor, sorumlu aranmıyor, ceza gelir ise kuruma / bankaya geliyor ne güzel değil mi!
Moral Hazard” günlerine mi geldik
Angloamerikan iktisat literatüründen dilimize geçmiş bir kelime Moral Hazard: Ahlaki  “İstismar”  Riski anlamında kullanılıyor. Kriz dönemlerinde çok hatırlanır olur. Zira işler iyi giderken kimse yapılan usulsüz işlemlere bakacak vakti de olmaz, iştahı da. Ne zaman işler sarpa sarar “Temiz Bankacılık” yapılıp yapılmadığı hatırlanır. Son yıllarda Wells Fargo Bank tarzı “ürün sat” bankacılığı döneminde önemli olan ürün satışının artırılmasıdır. Satışların usulüne uygun olup olmadığına bakılmadığı gibi satış yapan ekipler primlere boğulur para içinde yüzerler. İşler sarpa sarınca Bankalardan ilk çıkarılan gruplar satışları  2-3 yıl önce patlatan ekip olması tesadüf değildir. ABD’de Wells Fargo Bank’ın davalar açılmaya başlayınca 5.300 personelini bu nedenle çıkardığını unutmayalım. Sık duyarız “bölgenin yıldız elemanı idi kapı önüne kondu” diye. Altında bunlar yatar oysa. “İş odaklı çalışan, müşterileri  ile bütünleşmiş, müşterilerini yakından tanıyıp iyi analizler yapıp ihtiyaçlarına göre ürün öneren ve satış yapan” örnek bankacılar yok mu, tabi ki var ve başarılılar; yazdıklarımız da onları kapsamıyor tabi ki.
Prim hırsı ülke ekonomisine zarar mı veriyor
Milletçe izliyoruz. Swap İşlemleri, Forward İşlemleri, Türev İşlemler, Kur dalgalanmaları. Bu işlemlerden “masa başında işlem yapıp prim alanlar” var mı? Kesinlikle var! Bakın kimsenin dikkatini çekmiyor ama bu işlemler kriz dönelerinde daha da hızlanır. Primler havada uçuşur. Prim yapmak için daha çok işlem; daha çok işlem her zaman piyasa lehine olmaz, bir bakarsın o işlemler Para Piyasasını Kitleme noktasına gelir. Yasaklar havada uçuşur. Üç zibidi prim alacak diye ülke ekonomisi kitlenme noktasına gelir de ne olduğunu anlayana kadar geçmiş olsun!  Olan olmuş primini alan Üsküdar’ı geçmiştir. Ülke ekonomisi ne olur ise olsun yeter ki üç zibidi cepleri dolsun; puro yakıp viski elde ayağını masaya uzatıp keyif çatsın. Bunlar bizim ülkede olmaz diyorsanız size iyi uykular. Geriye yönelik Üst Yöneticilerin 3. Derece akrabaları dahil Varlık İncelemesi yapılır ise yazdıklarımız daha iyi anlaşılır. Sadece “yarım yamalak 1-2 dil biliyor” diye Liyakatı buna bağlayıp bir yerlere getirdiğiniz adamlara dikkat edin. Geçmişlerini inceleyin derim.  Yabancı dil öğrenmek için yurt dışında kafe köşelerinde sürten; otel localarında müşteri bavulu taşıyarak okuyan zibidiler bu ülkenin altına dinamit yerleştirdi. Bu adam prim fırsatı önünü açarsan olanlara da şaşırmaman lazım. Kokuşmuşluk sadece bankacılık sektöründe değil ki; bu ülkede “AVM’si olan yöneticiler” var. Maaş ile bu nasıl olur arkadaş diyen yok!
Performans Yalanı Üst Yöneticilere İşlemiyor
Bankacılık sektörü “Ürün Sat” şekline dönünce performans yalanları da ortaya saçıldı. Etik olmayan satışları yapmayan personel meşhur 17.-18. Madde gerekçe gösterilerek “performansı düştü” diye işten çıkarıldı ama bugün borsada bankasının değeri yarı yarıya düşmüş banka yöneticileri hala yerlerinde; yetmiyormuş gibi prim üzerine prim alıyorlar. Kriz bahane prim şahane o gruba. Genel Müdürlük Hazine işlemleri Kar Merkezi olduğu sürece Para Politikaları üzerinden oyunlar da bitmez oyuncular da. İşin ucunda “kazandır parayı al Primi” var çünkü. Gariban vatandaşa DCD İşlemleri ile ne kadar kar edeceklerini anlatıp zararda telefona dahi çıkmayan yüzsüzlere kim ne yaptı. Ortada açılmış yüzlerde dava ve BDDK’ya şikayetler var. Bazı işlemler bazı bankaların bölgelerde yoğunlaşıyor kimse de bu niçin böyle demiyor. Belli ki, belli bölgelerde belli organize olmuş profesyonel ekipler oluşturulmuş; organize şekilde yapılıyor bazı usulsüzlükler. Organize soygun çeteleri gibi çalışıyorlar.


Sonuç : Spekülatif işlemler ile milletin parasını çalan, dalgalanan kurlar ile sanayicinin kanını emen modern soygunculara soruşturmalar açılmadığı; haksız primlerle elde edilen mal varlıklarına el konmadığı sürece bu kurgu olduğu gibi devam eder. Figüranlar değişir mağduriyet bitmez. Masa başındaki soygunun faturasını da bu halk, esnaf, sanayici öder. Zaman soyanın değil, soyanın peşinde olanlara destek zamanıdır.


Erol TAŞDELEN
Ekonomist, Siyaset Bilimci
[email protected]

Erol Taşdelen

İklim Değişikliği Kanunu Meclis’ten Geçti: Hayatımız Nasıl Değişecek?

Yayınlanma:

|

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen İklim Değişikliği Kanunu, çevre politikalarında yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Kanun; sanayiden tarıma, enerji üretiminden günlük yaşama kadar çok geniş bir etki alanına sahip. Peki, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra hayatımızda neler değişecek?

1. Karbon Yönetimi ve Emisyon Ticaret Sistemi Geliyor

Yeni kanun ile birlikte artık sanayi ve enerji gibi yüksek emisyon üreten sektörler için karbon emisyonu izni alma zorunluluğu getirildi. İzin almadan faaliyet gösteren işletmelere ağır para cezaları uygulanacak.

Ayrıca Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulacak. Bu sistem sayesinde işletmeler karbon salım haklarını alıp satabilecek, “karbon piyasası” resmen doğmuş olacak. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ile uyumlu bu sistem, ihracat yapan firmaların rekabet gücünü koruması açısından da kritik.

2. Yeni Kurumsal Yapılar ve Yetkiler

Kanunla birlikte İklim Değişikliği Başkanlığı daha güçlü bir yapıya kavuştu. Başkanlık artık doğrudan veri toplayacak, denetim yapacak, raporlama zorunluluğu getirebilecek. Her yıl güncellenen Ulusal İklim Eylem Planı, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefine yönelik yol haritasını oluşturacak.

Yerel düzeyde ise valilerin başkanlığında kurulacak İl İklim Koordinasyon Kurulları, iklim değişikliğiyle mücadeleyi sahaya indirecek.

3. Yeni Bir Fon Kaynağı: Karbon Gelirleri

Emisyon izinlerinden, cezai yaptırımlardan ve karbon ticaretinden elde edilecek gelirler, doğrudan “iklim projeleri” için kullanılacak. Bu amaçla döner sermaye işletmesi kurulacak ve yeşil dönüşüm, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği gibi projeler desteklenecek.

Bu sayede devlet, çevresel politikalarını sadece bütçeden değil, aynı zamanda karbon piyasasından fonlayabilecek.

4. Tüm Sektörlerde Dönüşüm Zorunluluğu

İklim Kanunu yalnızca çevre politikalarını değil; enerji, tarım, sanayi, ulaştırma, ormancılık ve atık yönetimi gibi tüm sektörleri etkiliyor. Örneğin:

  • Tarımda: İklime dirençli ürün desenleri ve kuraklık riskine göre planlama yapılacak.

  • Sanayide: Temiz teknolojiye geçmeyen işletmeler hem cezai hem ticari kayıplarla karşılaşacak.

  • Ulaştırmada: Emisyonsuz araçlar, elektrikli ulaşım sistemleri teşvik edilecek.

5. İşletmelere Yeni Yükümlülükler

Tüm firmalar, emisyon verilerini kayıt altına almak, raporlamak ve belirli eylem planlarına uymak zorunda olacak. Bu yükümlülüklere uymayanlara idari para cezaları, faaliyet izni iptali gibi yaptırımlar uygulanabilecek.

Bu durum, özellikle ihracat yapan firmalar için hayati önemde. Zira Avrupa Birliği, karbon vergilendirmesi uygulayan firmaları “düşük riskli” kabul edecek.

6. Sosyal Etki ve “Adil Geçiş” Politikası

Yasa kapsamında “adil geçiş” kavramı da hukuk sistemine girdi. Fosil yakıtlardan vazgeçerken, bu sektörlerde çalışan işçilerin mağdur olmaması, istihdam kaybı yaşanmaması için sosyal destek ve eğitim politikaları uygulanacak.

Hayatımızda Neler Değişecek?

  • Enerji ve ulaşım maliyetleri artabilir, çünkü karbon fiyatlaması ürünlere yansıtılacak.

  • Yeni iş kolları doğacak: karbon denetçiliği, iklim danışmanlığı, yeşil enerji üretimi gibi alanlarda istihdam artacak.

  • Tüketiciler, daha çevreci ürünlere yönelmek zorunda kalacak.

  • Belediyeler, yerel iklim uyum projeleri yürütmekle sorumlu olacak.

  • Firmalar, çevreye duyarlı üretim modellerine geçmek zorunda kalacak.

İklim Değişikliği Kanunu, Türkiye’nin çevre ve enerji politikasında bir dönüm noktasıdır. Bu yasa ile birlikte hem kamu hem özel sektör, çevresel sorumluluklarını daha sistematik ve yasal çerçevede yerine getirmek zorunda kalacak. Bu süreç ilk etapta maliyetli ve zorlayıcı gibi görünse de, uzun vadede Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme vizyonuna katkı sunacak köklü bir değişimi beraberinde getirecektir.

Resim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

ZENGİNLİK İLLÜZYONU: Gerçek Zenginlik mi, Borçla Alınmış Bir Hayal mi?

Yayınlanma:

|

Günümüzde birçok birey, şirket ve hatta ülke; sahip olduğundan çok daha fazla zenginmiş gibi davranıyor. Lüks arabalar, büyük evler, gösterişli tatiller ve sosyal medyada sergilenen “refah dolu” hayatlar… Ancak tüm bu görüntülerin arkasında çoğu zaman borçla finanse edilen bir tüketim yatıyor.

Bu duruma ekonomi literatüründe “Zenginlik İllüzyonu” adı veriliyor. Yani kişi ya da kurumlar gerçek zenginlik yerine, borçla veya geçici gelirlerle sürdürülen bir refah algısı içinde yaşıyorlar.

BİREYSEL DÜZEYDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Kredi kartıyla yapılan lüks harcamalar

  • Taksitle alınan araba, ev, tatil vb.

  • Sosyal medyada sergilenen “lüks yaşam” gösterileri

Gerçek: Sahip olunan varlık değil, borçla finanse edilmiş bir tüketimdir.

Kredi kartıyla alınan pahalı telefonlar, taksitle gidilen lüks tatiller ve gösteriş için yapılan harcamalar… Tüm bu tüketim örnekleri, zenginlik illüzyonunun bireysel düzeydeki tezahürüdür. Kişi, aslında gelecek gelirini bugünden harcamakta, ama kendini “zengin” hissetmektedir.

ŞİRKETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Sürekli borçlanarak yapılan yatırımlar

  • Gerçekleşmemiş kârlar üzerinden yapılan büyüme planları

  • Finansal tablolarda şişirilmiş varlıklar

Gerçek: Firmanın nakit akışı sorunlu olabilir, ancak dışarıdan “büyüyen ve zenginleşen şirket” algısı yaratılır.

Bazı firmalar; sürekli kredi kullanarak yatırım yapmakta, borçla büyümektedir. Finansal tablolarda görülen “kâr” çoğu zaman nakit akışıyla desteklenmeyen hayali bir kârdır. Böyle firmalar dışarıdan güçlü görünse de içeride ciddi risk taşır.

DEVLETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Aşırı borçlanmayla finanse edilen büyük altyapı projeleri

  • Yapay şekilde düşük faizle genişleyen ekonomi

  • Kısa vadeli döviz girişleriyle büyüyen cari açık

Gerçek: Ekonominin temelleri zayıftır ama halk kendini refah içinde hisseder. Bu, genellikle krizle sonuçlanır (örneğin 2001 Türkiye krizi, 2008 ABD mortgage krizi).

Makroekonomik düzeyde, bazı devletler büyük projeler yaparak vatandaşlarına “refah” algısı yaratır. Ancak bu projelerin finansmanı borçla sağlanıyorsa ve üretim-tasarruf dengesi bozulmuşsa, bu durum sadece geçici bir illüzyondur. Ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir.

Zenginlik İllüzyonunun Nedenleri

  • Tüketim kültürü ve reklamlar

  • Sosyal medya ve gösteriş toplumu

  • Finansal okuryazarlık eksikliği

  • Yatırım yerine tüketimin teşvik edilmesi

  • Kısa vadeli politikalar

ZENGİNLİK İLLÜZYONUNUN SONUÇLARI VE ZARARLARI

  • Gerçek olmayan refah, tasarrufları azaltır.

  • Aşırı borçlanma ekonomiyi kırılgan hale getirir.

  • Kriz anlarında bu illüzyon bir anda dağılır.

  • Sosyal huzursuzluk ve gelir adaletsizliği artar.

GÖSTERİŞ DEĞİL GERÇEK ZENGİNLİK

Gerçek zenginlik; üretim, tasarruf ve sürdürülebilir gelir artışıyla mümkündür. Tüketim ve borçla sürdürülen bir yaşam tarzı, sadece zenginlik illüzyonu yaratır. Bu yanılsamadan kurtulmak için finansal bilinçlenme ve sadeleşme şarttır. Zenginlik illüzyonu, finansal gerçeklerden kopmuş bir algı oyunudur. Ekonomide sürdürülebilir refah; gerçek gelir artışı, üretim gücü ve tasarruf ile olur, borç ve gösterişle değil.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.