Connect with us

Erol Taşdelen

KEŞKE YANILSAYDIK: KREDİLER DURDU, ÇEKLER ÖDENMİYOR, REEL PİYASA ŞAŞKIN

Erol TAŞDELEN, Reel Piyasadaki fırtına öncesiz sessizliği ele aldı. Ödenen Çek hacmindeki sert düşüş, durma noktasıan gelen banak kredileri, piyasadaki vadeli satışların sonlanması, dövizdeki belirsizlik, sanayicinin maliyet hesabındaki zorluklar, dövize ulaşımın zorlaşması, mevcut kur politikasından ihracatçının rahatsızlığı, TCMB’nin bankalar üzerinden reel piyasayı kitlemesi… seçim sonu ekonomik kurmayların çözmesi gereken sorunlar olarak ortada duruyor.

Yayınlanma:

|

Çekler ödenmiyor

Daha önce de defalarca yazdık. Reel Piyasalarda adı konmamış yangın var! Ekonomi kurmaylar da başarısızlıklarını kabul etmiş olacaklar ki Mehmet Şimşek üzerinden seçimden sonra değişim sinyalleri vermeye başladı. Türkiye Bankalar Birliği-TBB verilerine göre; 2023 Ocak ayında 1 milyon 994 bin adet  çek ile 468 milyar TL ödeme yapıldı. Nisan ayında ise ödenen çek adeti %47 gerileme ile 857 bin adete düşerken; ödenen çek hacmi de %50 düşüş ile 234 milyar TL’ye geriledi. “Ticaret bu çek ödenir de ödenmez de” diye geçiştirilecek bir durum değil bu. Reel Nakit döngü sadece çek hacminde %50 düşmüş durumda. Yılın ilk dört ayında 12.200 kişi çek yasağı kapsamına alındı. İlk 4 ayda 9500 adet çekte 10,8 milyar TL karşılıksız işlemi gördü. Bu arada Deprem bölgesindeki çeklerin yazılmadığını karşılıksız işlem yapılmadığını bu verilere eklenmediğini hatırlatmak isterim. Oradaki çek enkazı bu rakamların içinde değil yani.

Deprem Bölgesinde de durum farklı değil

Deprem bölgesindeki çek sorununu sık sık yazanlardanım. 06 Şubat Kahramanmaraş merkezli üke ekonomisinin kabaca %10’luk kısmını oluşturan Deprem bölge için ekonomik olarak da tam bir yıkım oldu. 11 Şubat 2023 tarihli 120 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi kapsamında Deprem Bölgesi çeklerine “karşılıksız çek işlemi” yapılamıyor, arkası yazılamıyor yani. O nedenle hukuki hak arama yolları da kapalı. Ödeme gücü olduğu halde bu kararnameyi istismar ederek, ödeme yapmayan firmaları da düşündüğümüzde bu bölge çeklerindeki ödenmeme oranı Türkiye ortalamasının çok çok üzerinde fiili olarak. Fiili olarak diyoruz; çünkü, bu bölge çekleri yazılamadığı için resmi karşılıksız çek raporlarında da yer almıyor.  2023 Ocak ayında depremden etkilenen 11 ilde 37,3 milyar TL çek ödenmişti. Nisan ayında %42 genel düşme ile 21,5 milyar TL ödeme hacmine düşmüş durumda. En fazla hacimsel düşüş %59 ile Malatya, %56 ile Kahramanmaraş, %50 ile Adıyaman illeri oldu. Mayıs verileri için de umutlu değilim.

Krediler durdu

Seçim sürecinde ilk turdan sonra TCMB Kredi Kartı Nakit avans ve kredi kart limit ve kulanım alanlarında sert frene basınca vatandaş ilk defa bankalardaki sıkıntıyı ve kendine olumsuz yansımayı ciddi şekilde hissetti ve panikledi. Gelen tepkiler üzerine seçim süreci de olması nedeni ile TCMB uygulamayı ertelese de bankalar aynı esneklikte kredi kart limitleri ve nakit avans kullanımda istekli davranmadı. Çoğu banka nakit avansları komple kapatırken, açık olan bankalar da limitleri düşürüp;  nakit avans vadeleri 3-6 ay ile kısarak kullandırım yapmaya başladı. TCMB’nin gösterge faizinin mevduat tarafta da, krediler tarafında da bir anlamı kalmadığını yazmıştık. Ticari büyüklükte firmalardaki kredi ulaşım sorunları son 3 ayda KOBİ ve Mikro seğmen firmalara da yansıdı. Çek hacimlerindeki düşüş nedenlerden biri de bu aslında. Banka kredilerine ulaşamayan firmalar ya peşin satışa döndü ya da kısa vadeli çalışmaya başladı. Bankalar yeni kredi vermedikleri gibi firmalara vadesi gelen kredileri %4,50 peşin komisyon %17-20 faiz oranı koşulu ile 1 ay uzatmayı önerenler oldu. Bunu yıllık maliyeti ise firmalara %70-75 demek ki bu katlanılabilir bir maliyet değil. “Piyasada Zombi firma yığılması oluyor” derken haklı göstergeler var biline! Firmaların yetersiz olan özkaynakları zaten mala bağlı, çoğu firmanın elindeki stok kadar cephanesi var ve stoklar da erimeye başladı, firmalar cepten yiyor aylardır! Bu işin sonunun seri iflas ve işsizlik olduğunu görecek deneyime sahibiz artık.

Kredisiz firmaların dönmesi mümkün değil

Reel Piyaslardaki sorunları sık sık dile getiren biri olarak; Firmalarımız maalesef kredisiz dönmeye uygun bir yapıda değil. Bunun Türkiye’ye özgü nedenleri tabi ki var. Bir defa firmalarımız uluslararası rekabette yerini alabilecek düzeyde yatırımlarını tamamlamış bir yapıya sahip değil, sanayi bu koşullarda bile yatırım yapmak için uğraşıyor. Diğer taraftan sanayimize gerekli olan hammaddeyi yurt içinde üretir durumda değiliz. Zira, İthalatımızın %80’ninin hala hammadde olması bunu göstergesi. Vergi, SGK, Maaş, Yemek, Servis, Elektrik, Doğalgaz, kredi-leasing taksitleri, sınırlı stok politikası, belirsizlik içideki ortam, özkaynaklar ile finans edebilecek firma sayısını düşünün. Sadece kurdaki belirsizlik bile firmaların maliyet hesabını zorlayan ana unsur haline gelmiş durumda. Patronlar işi gücü bıraktı finans ile ilgileniyor. Finans kısmını iyi yönetemezse bankaların üzerine geleceğini ve bataağını biliyor. Geçmişte firmalarımızın kötü deneyimlerimiz var! Firmalar kur makasından ciddi zarar ediyor. Ekonomi kurmaylar Rusya-Ukrayna Savaşı başladığında Avrupa’ya ihracat yapan firmaları parite oynaklığına karşı uyarmadığı ve bu firmaların çoğunda da “finans” servisi de olmadığından parite oynaklığında zamanında yeterli tedbir alıp “parite forwardı” yapamadılar ve ciddi zarar ettiler. Zira EURUSD paritesi 1,20’lerden 0,90’lara sert düşüş yaptığında ihracatçılar ciddi zarar etti. TCMB’nin döviz üzerinden aldığı kararlar da ihracatçıya sürdürülemez, ciddi zararlar ettirme noktasına gelmiştir. İthalat tarafında da aynı sorunlar devam ediyor. Firmalara döviz satışı durma noktasına gelmiş durumda. İthalat işlemleri için bile günler önce sıraya girmeniz gerekiyor. Döviz çeklerinin TL ödenemsi ayrı fiyasko. Mal alan da satan da dövize döndüğünde ciddi zarar ediyor. Muhasebe kayıtları kur farkı nedeni ile zaten tutmuyor ayrı sorun. Faturalara döviz kuru yasaklanamsı ayrı fiyasko. Reel Piyasada olumsuz etkileri düşünülmeden alınmış kararlar bunlar. Sorun çok, çözüm diye yapılan değişiklilekler yeni sorunlar yumağı yaratmış durumda, hangi sorunu yazacağımızı şaşırdık, bir de yaşayanlara sorun! kendilerine de direkt sunum yaptığım için biliyorum; TCMB bünyesinde Reel Sektörleri yakından takip eden birimler var, sorunları algılılamıyor ve raporlar yetkilelere ulaşmıyor olamaz! Belli ki etkin karar alma sürecinde reel piyasa ile bir kopukluk var. Yöneticilerde etkin, yetkin, liyakatın önemi bir kez daha kendini gösterdi, henüz hasar tespiti yapılmadı ama resl piyasada faturası ağır oldu/oluyor! Reel Piyasada NAKİT KRAL dönemi çoktan başladı! Belirsizlik ortamında olmaması da mümkün değil zaten.

Enflasyon nedeni ile erkene çekilen harcamalar sizi yanıltmasın, iç piyasada da tsunami ufukta görünür vaziyete gelmiş durumda.

Reel Piyasalar şimdilik şaşkın şaşkın ufukta görünen ŞİMŞEK’in bereket mi, fırtına mı getireceğini çaresiz şekilde beklemeye başladı.

Erol TAŞDELEN – Ekonomist       www.bankavitrini.com

 

Erol Taşdelen

İklim Değişikliği Kanunu Meclis’ten Geçti: Hayatımız Nasıl Değişecek?

Yayınlanma:

|

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen İklim Değişikliği Kanunu, çevre politikalarında yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Kanun; sanayiden tarıma, enerji üretiminden günlük yaşama kadar çok geniş bir etki alanına sahip. Peki, bu yasa yürürlüğe girdikten sonra hayatımızda neler değişecek?

1. Karbon Yönetimi ve Emisyon Ticaret Sistemi Geliyor

Yeni kanun ile birlikte artık sanayi ve enerji gibi yüksek emisyon üreten sektörler için karbon emisyonu izni alma zorunluluğu getirildi. İzin almadan faaliyet gösteren işletmelere ağır para cezaları uygulanacak.

Ayrıca Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulacak. Bu sistem sayesinde işletmeler karbon salım haklarını alıp satabilecek, “karbon piyasası” resmen doğmuş olacak. Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ile uyumlu bu sistem, ihracat yapan firmaların rekabet gücünü koruması açısından da kritik.

2. Yeni Kurumsal Yapılar ve Yetkiler

Kanunla birlikte İklim Değişikliği Başkanlığı daha güçlü bir yapıya kavuştu. Başkanlık artık doğrudan veri toplayacak, denetim yapacak, raporlama zorunluluğu getirebilecek. Her yıl güncellenen Ulusal İklim Eylem Planı, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefine yönelik yol haritasını oluşturacak.

Yerel düzeyde ise valilerin başkanlığında kurulacak İl İklim Koordinasyon Kurulları, iklim değişikliğiyle mücadeleyi sahaya indirecek.

3. Yeni Bir Fon Kaynağı: Karbon Gelirleri

Emisyon izinlerinden, cezai yaptırımlardan ve karbon ticaretinden elde edilecek gelirler, doğrudan “iklim projeleri” için kullanılacak. Bu amaçla döner sermaye işletmesi kurulacak ve yeşil dönüşüm, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği gibi projeler desteklenecek.

Bu sayede devlet, çevresel politikalarını sadece bütçeden değil, aynı zamanda karbon piyasasından fonlayabilecek.

4. Tüm Sektörlerde Dönüşüm Zorunluluğu

İklim Kanunu yalnızca çevre politikalarını değil; enerji, tarım, sanayi, ulaştırma, ormancılık ve atık yönetimi gibi tüm sektörleri etkiliyor. Örneğin:

  • Tarımda: İklime dirençli ürün desenleri ve kuraklık riskine göre planlama yapılacak.

  • Sanayide: Temiz teknolojiye geçmeyen işletmeler hem cezai hem ticari kayıplarla karşılaşacak.

  • Ulaştırmada: Emisyonsuz araçlar, elektrikli ulaşım sistemleri teşvik edilecek.

5. İşletmelere Yeni Yükümlülükler

Tüm firmalar, emisyon verilerini kayıt altına almak, raporlamak ve belirli eylem planlarına uymak zorunda olacak. Bu yükümlülüklere uymayanlara idari para cezaları, faaliyet izni iptali gibi yaptırımlar uygulanabilecek.

Bu durum, özellikle ihracat yapan firmalar için hayati önemde. Zira Avrupa Birliği, karbon vergilendirmesi uygulayan firmaları “düşük riskli” kabul edecek.

6. Sosyal Etki ve “Adil Geçiş” Politikası

Yasa kapsamında “adil geçiş” kavramı da hukuk sistemine girdi. Fosil yakıtlardan vazgeçerken, bu sektörlerde çalışan işçilerin mağdur olmaması, istihdam kaybı yaşanmaması için sosyal destek ve eğitim politikaları uygulanacak.

Hayatımızda Neler Değişecek?

  • Enerji ve ulaşım maliyetleri artabilir, çünkü karbon fiyatlaması ürünlere yansıtılacak.

  • Yeni iş kolları doğacak: karbon denetçiliği, iklim danışmanlığı, yeşil enerji üretimi gibi alanlarda istihdam artacak.

  • Tüketiciler, daha çevreci ürünlere yönelmek zorunda kalacak.

  • Belediyeler, yerel iklim uyum projeleri yürütmekle sorumlu olacak.

  • Firmalar, çevreye duyarlı üretim modellerine geçmek zorunda kalacak.

İklim Değişikliği Kanunu, Türkiye’nin çevre ve enerji politikasında bir dönüm noktasıdır. Bu yasa ile birlikte hem kamu hem özel sektör, çevresel sorumluluklarını daha sistematik ve yasal çerçevede yerine getirmek zorunda kalacak. Bu süreç ilk etapta maliyetli ve zorlayıcı gibi görünse de, uzun vadede Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme vizyonuna katkı sunacak köklü bir değişimi beraberinde getirecektir.

Resim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

ZENGİNLİK İLLÜZYONU: Gerçek Zenginlik mi, Borçla Alınmış Bir Hayal mi?

Yayınlanma:

|

Günümüzde birçok birey, şirket ve hatta ülke; sahip olduğundan çok daha fazla zenginmiş gibi davranıyor. Lüks arabalar, büyük evler, gösterişli tatiller ve sosyal medyada sergilenen “refah dolu” hayatlar… Ancak tüm bu görüntülerin arkasında çoğu zaman borçla finanse edilen bir tüketim yatıyor.

Bu duruma ekonomi literatüründe “Zenginlik İllüzyonu” adı veriliyor. Yani kişi ya da kurumlar gerçek zenginlik yerine, borçla veya geçici gelirlerle sürdürülen bir refah algısı içinde yaşıyorlar.

BİREYSEL DÜZEYDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Kredi kartıyla yapılan lüks harcamalar

  • Taksitle alınan araba, ev, tatil vb.

  • Sosyal medyada sergilenen “lüks yaşam” gösterileri

Gerçek: Sahip olunan varlık değil, borçla finanse edilmiş bir tüketimdir.

Kredi kartıyla alınan pahalı telefonlar, taksitle gidilen lüks tatiller ve gösteriş için yapılan harcamalar… Tüm bu tüketim örnekleri, zenginlik illüzyonunun bireysel düzeydeki tezahürüdür. Kişi, aslında gelecek gelirini bugünden harcamakta, ama kendini “zengin” hissetmektedir.

ŞİRKETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Sürekli borçlanarak yapılan yatırımlar

  • Gerçekleşmemiş kârlar üzerinden yapılan büyüme planları

  • Finansal tablolarda şişirilmiş varlıklar

Gerçek: Firmanın nakit akışı sorunlu olabilir, ancak dışarıdan “büyüyen ve zenginleşen şirket” algısı yaratılır.

Bazı firmalar; sürekli kredi kullanarak yatırım yapmakta, borçla büyümektedir. Finansal tablolarda görülen “kâr” çoğu zaman nakit akışıyla desteklenmeyen hayali bir kârdır. Böyle firmalar dışarıdan güçlü görünse de içeride ciddi risk taşır.

DEVLETLERDE ZENGİNLİK İLLÜZYONU

Nasıl oluşur?

  • Aşırı borçlanmayla finanse edilen büyük altyapı projeleri

  • Yapay şekilde düşük faizle genişleyen ekonomi

  • Kısa vadeli döviz girişleriyle büyüyen cari açık

Gerçek: Ekonominin temelleri zayıftır ama halk kendini refah içinde hisseder. Bu, genellikle krizle sonuçlanır (örneğin 2001 Türkiye krizi, 2008 ABD mortgage krizi).

Makroekonomik düzeyde, bazı devletler büyük projeler yaparak vatandaşlarına “refah” algısı yaratır. Ancak bu projelerin finansmanı borçla sağlanıyorsa ve üretim-tasarruf dengesi bozulmuşsa, bu durum sadece geçici bir illüzyondur. Ekonomik kriz kaçınılmaz hale gelir.

Zenginlik İllüzyonunun Nedenleri

  • Tüketim kültürü ve reklamlar

  • Sosyal medya ve gösteriş toplumu

  • Finansal okuryazarlık eksikliği

  • Yatırım yerine tüketimin teşvik edilmesi

  • Kısa vadeli politikalar

ZENGİNLİK İLLÜZYONUNUN SONUÇLARI VE ZARARLARI

  • Gerçek olmayan refah, tasarrufları azaltır.

  • Aşırı borçlanma ekonomiyi kırılgan hale getirir.

  • Kriz anlarında bu illüzyon bir anda dağılır.

  • Sosyal huzursuzluk ve gelir adaletsizliği artar.

GÖSTERİŞ DEĞİL GERÇEK ZENGİNLİK

Gerçek zenginlik; üretim, tasarruf ve sürdürülebilir gelir artışıyla mümkündür. Tüketim ve borçla sürdürülen bir yaşam tarzı, sadece zenginlik illüzyonu yaratır. Bu yanılsamadan kurtulmak için finansal bilinçlenme ve sadeleşme şarttır. Zenginlik illüzyonu, finansal gerçeklerden kopmuş bir algı oyunudur. Ekonomide sürdürülebilir refah; gerçek gelir artışı, üretim gücü ve tasarruf ile olur, borç ve gösterişle değil.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.